Yunus aleyhisselâm, Allahü Teâlâ tarafından Asur medeniyeti merkezlerinden
Ninova ahalisini doğru yola davet için memur edilmişti. Ninovalılar büyük bir
şer ve fesad içerisinde olduklarından Allah'ın elçisinin sözlerine kulaklarını
tıkadılar. Hz. Yunus bunun üzerine çok gadaplandı, kızdı ve Allahü Teâlâ'dan
izin gelmesini beklemeden orayı terkedip kaçtı, Yafa'ya geldi, sahiplerinin
Tersis'e gitmek istedikleri bir dolu gemi buldu, ücretini verdi ve gemiye bindi.
Yolculuk devam ederken büyük bir fırtına koptu, dalgalar çoğaldı; gemi batacak
hale geldi. Gemiciler telâşa kapıldılar, gemiyi hafifletmek için ağır eşyaları
denize atmaya başladılar. O sırada Yunus aleyhisselâm da geminin altına inmiş
uykuya dalmıştı. Kaptan durumdan haberdar edip «Rabbına dua et, ola ki bizi bu
halden kurtarır da helak etmez» dedi. Gemidekiler, 'bize bu felâket kimin
sebebiyle geldi? Bunu bilmek için aramızda kur'a atalım', dediler, Atılan kur'a
Hz. Yunus'a düşmüştü, bunun üzerine; «Anlat bize, sen ne yaptın, nereden gelip
nereye gidiyorsun, hangi köyden hangi soydansın?» dediler. O vakit onlara «Ha
ben karayı ve denizi yaratan göklerin ilâhı Rabbın kuluyum» dedi ve başından
geçen hâdiseyi anlattı. Onun üzerine gemidekiler çok korktular ve «Niye öyle
yaptın?» diye kendisini ayıpladılar. Sonra ona, «Bu denizin durulması için sana
ne yapalım?» dediler. Yunus aleyhisselâm da «Beni denize atın fırtına durur,
çünkü bu büyük fırtına benim için oldu» diye cevap verdi. Adamlar buna rağmen
gemiyi karaya çekmek istediler, muvaffak olamadılar. Nihayet Hz. Yunus'u
tuttular, gemide bulunanların kurtulması için kendi rızasıyla denize attılar,
derhal deniz duruldu. Ve büyük bir balık, Allahü Teâlâ'nın emriyle Hz. Yunus'u
yuttu.
Yunus aleyhisselâm balığın kanunda hatasını anladığı, Rabbından izin almadan
kavmine kızıp kaçtığı için kendini çok ayıplıyor, kınıyor, pişman oluyor;
«Allahım, senden başka ilâh yoktur, teşbih ancak sanadır, muhakkak ki ben
haddini aşanlardan oldum.» diye nida ediyordu. Fakat sadece burada değil, öteden
beri Rabbına teşbih ile zikredicilerden olduğu için balığın karnında üç gün üç
gece kaldı ki, bu Allahü Teâlâ'nın bir peygamberini hapsedişinin bir ifadesiydi.
Allahü Teâlâ'yı öteden beri teşbih ettiği için mahlûkatın tekrar diriliş gününe
kadar burada kalması mümkün iken, kalmadı ve böyle kısa bir müddetten sonra yine
Allahü Teâlâ'nın emriyle balık tarafından açık, boş bir sahaya bırakıldı.
Yunus aleyhisselâm balığın karnından karaya çıktığı zaman hasta bir halde idi
ve Allahü Teâlâ kendisine bir siper olarak, üzerinde bal kabağı cinsinden bur
bitki bitirdi, orada istirahat etti. Daha sonra kaçtığı kavmine hakkı bildirmesi
için tekrar memur edildi ki, onların nüfusu yüz bini geçiyordu. Hz. Yunus
kavmini Allah'ın azabını haber vererek îmana davet etti. Onlar da bunun üzerine
yeis halinde îman ettiler ve bir zamana kadar ömür sürdüler.
Hz. Yunus kıssasında dikkate şayan bir husus vardır ki, o da yeis halinde
îmanın makbul geçmesi, yalnız Yunus aleyhisselâmın kavmine mahsus olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder