Hazret-i İmam-ı Azam’a
sordular:
-Bu kadar ilmi nasıl tahsil ettin?
-Kitaplardan ta’zim ederdim. Onlar da bana ilmini teslim
ettiler, buyurdu.
Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, eşya-i mukaddese’ye ta-zim
etmek zarureti vardır. Lakin bir çok hoca ve talebeler, alıp koyarken, okurken
dahi, ta’zime dikkat etmedikleri gibi, kitabın elbisesi olan cild kısmına dahi
ehemmiyet verip itina etmiyorlar. Halbuki kendileri yamalı elbise, ütüsüz
pantolon giymedikleri halde, bir kendisine bir de kitabına verdiği kıymeti
kıyas etmeli. Milyonlarca lira ile yapılan Kur’an kurslarında dahi ilk itina
edilecek şey de kütüphanedir.
Geçmişte Türkiye’ye Kabe örtüsü getiren vazifeli biri,
hürmetsiz davrandığından çarpılıp, cezaya uğradığı ve akibet-i hali hakkında,
bir veliyi muhteremin beyanları mevcuttur.
En güzeli, Hz. İmam-ı Ali (r.a.) tarafından “bir harf
öğreten beni köle kılar” sözleriyle, üstaza ve hocaya karşı lazım gelen
ta’zimin ehemmiyetine de dikkatli olmalı.
Hz. İmam-ı Azam, ayağını muayene ettirirken, biraz ters
tarafa çekmesinin sebebi tabib tarafından sorulunca:
-O tarafta hocam Hz. Hammad’ın evi var, demek
suretiyle, hocasına karşı olan riayet ve ta’zimin en güzel misalini vermiştir.
Kendi devrinde İmam Ebu Yusuf gibi müctehidler ve
daha bir çok alimler yetiştiren Hz. İmam’ın (r.a.) yatsı abdesti ile
sabahı kıldığı ve buna benzer büyüklüğünden bahsedilince, şeriki olan İmam-ı
Mis’ar inanmaz. Kontrol için, yatsıyı beraber cemaatle kıldıktan sonra caminin
bir yerinde geç saatlere kadar saklanır. Çıkarken de İmam-ı azam’ın pabuçları
üzerine kum taneleri ile işaret koyar ve sabah erken geldiğinde, işaretleri ve
Hz. İmam-ı Azam’ı yerinde görür. Böylece üç gün aynı hali görüp Hz. İmam-ı
Azam’a:
- Ya İmam,ben sana suizan ettim, beni affet, hakkını helal
et deyince, Hz. İmam:
- Sen bana suizan etmedin, Allahü Teala’ya suizan ettin.
Kendini O’na affettir. Zira bu emanetullahtır, taşıyoruz...
Bir çok Allah dostlarındaki anlaşılamayan haller de
böyledir.
*******
*******
Talebelerine ders okuturken, İmam Ebu Yusuf’un anası
sık sık gelir Hz. İmam-ı Azam’a:
-Benim çocuğumu burada tutuyorsun. Biz fukarayız, iaşe temin
edeceğiz... ilh. gibi sözlerle sitem ederdi. Hz. İmam ise mülayim lisanla:
-Valide sen sabret. Bu çocuk sana ilmin kerametiyle, badem
yağından pilav yedirecek... buyurarak ilerde zengin olacağını işaret ettiğinde
kadın ümitsiz haliyle:
-Ey ahali! Bu şeyh oynatmış, diyecek kadar ileri giderdi.
HİKAYE 1
Fatih Medreseleri’nden,
kaabiliyeti kısa olduğu halde, tevazu ve teslimiyetine binaen ittifak ve
iltimasla icazet alan Bektaş Hoca namıyla maruf bir zat, Edirne
taraflarında beş sene kadar imamet ettikten sonra, hocasını ziyarete gelir.
Sabah vakti kapıyı çalar. Hocası sabah kıyafeti ile açtığı zaman, Bektaş
Hoca’yı karşısında aynı sadelik ve safiyetiyle görüp iltifat ederken, hocanın
köpeği de Bektaş Hoca’ya saldırmaya devam eder. Bektaş Hoca köpeğe:
-Sus be, ne oluyorsun. Beş sene evvel ben de bu kapının
köpeği idim, senden eskiyim, demesi üzerine, hocası orada secdeye kapanıp üç
defa:
-Ya Rabbi benim ilmimi de buna ver, diye etmesinden sonra,
iltimasla icazet alan Bektaş Hoca imtiyazlı alim sınıfına geçip kitaplar te’lif
etmiştir. Hocaya ta’zimin kerameti.
Himmet büyük şey.
HİKAYE 2
İstanbul Karagümrük’te “Üç Baş” ismiyle maruf zat
tarafından yaptırılıp ve kendi ismini taşıyan medresenin açılış merasiminde Hz.
Halid’i (r.a.) ziyaretten gelen Padişah II. Mustafa da iştirak eder.
Ve merasimden sonra; banisi olan zata hitaben:
-Herkes dört başı bir kuruşa traş ederken, senin cimrilik
yaparak üç başı bir kuruşa traş ettiğin ve bahilliğin, bana kadar ulaştı. Şu
hale göre, bu kadar parayı buraya nasıl harcadın sualine:
-Şevketlim, paralarımı çok sevdiğimden ahirette de benimle
beraber olsunlar diye, burada harcadım, demiştir.
Bu zat-ı şerif, medrese, mescid ve selvili avlusuyla güzel
külliyenin inşası esnasında, usta ve amelelere, inşaatın sahibini söylememeleri
için sımsıkı tembih eder, kendi yaptırdığını gizli tutardı. Hatta Padişah dahi,
kendini bildirdikten sonra öğrenmiştir. İşte bu ihlasın tesirinden dolayı, en çetin
günlerde de kapanmayıp, içinde Kur’an-ı Kerim ve diğer derslerin okunmasına
devam edildiği gibi mescidinde de namaz kılınmıştır. İhlas ne güzel şey...
(Rahmetullahi Aleyh.)
HİKAYE 3
Hoca, medresede ders verirken talebenin biri arasıra ayağa
kalkar. Hoca sebebini sorar.
Talebe:
-Efendim Hızır geliyor da ondan.
Hoca:
-Ben niçin görmem?
Talebe:
-Sorayım efendim, deyip tekrar geldiğinde sorar.
Hızır Aleyhisselam’ın:
-Hocan süsü ile çok uğraşıyor. Medreseye gelirken ayna
önünde, cübbe sarık şöyle mi yakıştı, böyle mi yakıştı, diye fazla meşgul
oluyor. Bu gibi haller manevi terakkiye manidir, buyurduğunu hocaya bildirdiği
günden itibaren, ayna karşısına geçmeyi terkedip, süslenmekten uzak kalan
hocaefendinin, sarığı eskiyip sallanmaya başladığından “Saçaklı Hoca” ismi
verilmiştir. (Rahmetullahi Aleyh.)
Terakki-i maneviye mani olan zinetten uzak kalmalı.
HİKAYE 4
(Server Baba) namında bir velinin yaşadığı
zamanda devlet maliyesi çok sıkışık duruma düşer. Padişah şöhretini duyduğu
veliye haber gönderir. Veli de bir miktar iksir tozu gönderir, bakır eritilen
kazanlara atılmasını söyler. Yalnız aynı kazandan bir kepçe kendisine
verilmesini ister. Kendisine verileni de fakirlikten şikayet eden dervişine
aynen verir. Bir müddet sonra padişah bu sırrın kendisine öğretilmesini Server
Baba’dan ister ve ısrar eder. Server Baba, “bu mümkün değil, lakin bir
kolayı var. Ben bu sırrı yazar dilimin altına koyarım. Siz de beni idam eder
alırsınız. Başka çare yok” der. İdam edilir. Dili altından alınan kağıtta
sade şu söz yazılıdır: “Ser verip sır vermeyen Server Baba”. Eyvah ser
de gitti sır da gitti, derler. (Ser ver, sır verme) demektir.
HİKAYE 5
Fatih dersiamlarından biri, münasebeti olmayan bir
müesseseye, münasip olmadığı halde ders verdiği için, ariflerden “Deli Hafız”
namıyla maruf bir zat, kendisine, yaptığı işin ihanet olduğunu, emaneti
ehlinin gayriye verdiğini ihtar ederse de hoca kabul etmez ve biraz kırılır.
Ertesi sabah erken, hocanın kapısını çalan hafız, pencereden kendisine bakan ve
özür dileyecek zanneden sözde alim kişiye şöyle der:
“Dün size söylemeyi unutmuşum; onun için geldim. Bugün sana,
sade bu deli Hafız kafir diyor. Bundan elli altmış sene sonra herkes kafir
diyecek” der ve döner.
- Emaneti ehline vermeli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder