REKLAM

Mecelle ve Usul-i Muhakematı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mecelle ve Usul-i Muhakematı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14.06.2021

Ali Haydar Ahıskavi

 Ali Haydar Ahıskavi 1870-1960 m.)

 

 

               Batum'un Ahıska kazasında 1870 senesinde dünyaya geldi. Babası

      Şerif Efendi'dir. İki yaşında annesini, dört yaşında da babasını kaybeden

      Ali Haydar Efendi (K.S.) ilk ilim tahsilini memleketinde yapmıştır. Daha

      sonra Erzurum'da medrese tahsiline devam etmiştir. Erzurum'dan sonra

      İstanbul'a gelen Ali Haydar Efendi , Fatih Camii Şerifi'nde derslere devam

      ederek, Beyazıd dersiâmlarından Çarşambalı Hoca Ahmed Hamdi Efendi'den

      1901 yılında icazet almıştır.

 

           Ali Haydar Efendi (K.S.), Ahmed Hamdi Hoca'nın derslerine devam

      ederken, o devirde kadı yetiştiren şimdiki Hukuk Fakültesi'nin ilk şekli

      olan, Medresetü'l-Kuzat'a ( Hukuk Fakültesi ) giderek, oradan da

      şahadetname (diploma) almıştır. (1906) İlk adli vazifesi Burdur

      kadılığıdır. Sonra Uşak kadılığı ve sonra Denizli kadılığı olmuştur. Daha

      sonra İstanbul İstinaf Mahkemesi ( dava mahkemeleri ile temyiz mahkemeleri

      arasında bir derece yüksek mahkeme) üyeliğine getirildi.. Bu vazifede iken

      hukuk mektebinde Mecelle ve Usul-i Muhakematı Hukukiye derslerini okutmaya

      başladı. Ardından sırasıyla İstanbul Bidayet Mahkemesi, İkinci Hukuk

      Dairesi Başkanlığı, Bidayet Mahkemesi Başkanlığı, İstinaf Mahkemesi İkinci

      Hukuk Dairesi Başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği, aynı mahkemenin hukuk

      dairesi üyeliği, sonra başkanlığı ve temyiz mahkemesi başkanlığı

      görevlerinde bulundu.

 

           Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, Hukuk-u Islâmiye ve Islahatı Fıkhiye Kamusu

      eserinde Ali Haydar efendiden bahsederken, "Yüksek çalışkan fukahamızdan

      sayılır" der ve devamla, Mahkeme-i Temyiz riyasetinde, mülga fetvahane-i

      ali emanetinde ve adliye nezaretinde bulunmuştur. Mecelle-i ahkamı

      Adliye'ye yazmış olduğu 4 ciltlik mufassal şerhi, kıymetli bir eserdir.

      Birçok çalışmanın faideli bir semeresidir. Arazi, evkaf, mefkud, ahkâmına

      dair eserleri, intikal kanununa şerhi de vardır. Medresetül Kuzat'ta ve

      Darül Fünun'da mecelle vesaire müderrisliğinde bulunmuştu" diye övmüştür.

 

           Sene 1914 Fatih Camii'nde talebe okutmaya başlamıştır. Fetvahanede

      fetva vermiş, gösterdiği büyük iktidarla, 1914 yılında Sahn Medresesi

      Fıkıh Müderrisliği'ne tayin edilmiştir.

 

           Birinci Dünya Savaşı ardından, 14 Kasım 1914'te ilan edilen Cihad

      Ekber fetvasını, Fetva Emini sıfatıyla Fatih Camii'nde okudu. Aynı zamanda

      23 Kasım 1914'te Cihad Beyannamesinde bulunan 29 imzadan birisi de Ali

      Haydar Efendi'dir. 1915 yılında Şeyhü'l-İslamlık'ta yeni kurulan "Telif i

      Mesail Heyeti Reisliği"ne tayin edilmiştir. 1916 yılında Huzur Dersleri

      baş muhatablığına tayin edilmiştir. Rumeli Kazasker payeliğini elde etti.

      Aynı yıl emekliye ayrıldı.

      Tevfik Paşa'nın ikinci sadaretinde (Baş vezirlik) kısa bir süre Adliye

      Nazırlığı (Adalet Bakanlığı) yaptı. Bu görevde iken Medine'yi teslim

      etmeye yanaşmayan Fahrettin Paşa'ya Padişah'ın teslim konusundaki

      iradesini götürdü. Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), zahiri ilimlerin

      hepsini ikmal etti. Varılacak noktanın en üst kademesine ulaştı. Üstelik

      kendisi de, şanlı şöhretli, celadetli idi. Efendi , sert mizaçlı biri idi.

      Taviz vermeksizin şeriatın hükümlerinin yerine getirilmesini isterdi.

      Hatta Maide suresindeki şu ayeti kerime sanki düsturu olmuştu. "Allah'ın

      indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin, fasıkların, kafirlerin ta

      kendileridir." (Maide Suresi ayet 44-45) Hitabeti çok kuvvetli, fakihliği

      4 mezhebe fetva verecek kadar kuvvetli idi. Tesir ve ikna gücü de yerinde

      idi.

 

           Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri, kaynaklar, tarih olarak kesin

      belirtmemekle beraber, 1913 ve 14 yılları, Bandırma'ya gider. Bir Ramazan

      günü talebelere yardım maksadı vardır. Tabii ki vaaz edecektir. İstanbul

      ulemasından olduğu için her yerde rağbet çok olur. Vaazları genelde

      tasavvuf ve tarikatlar aleyhinde olur. Hatta bir gün sabah namazında

      kişiyi isimlendirerek, "Burada Bezzaz Ali Rıza Efendi var, esnaftır, tarik

      ehlidir, şöyle yapar, böyle yapar" diye aleyhinde konuşur. Cemaatin içinde

 

      Ali Rıza Bezzaz Hazretlerinin talebelerinden Börekçi Hasan Efendi de

      vardır. Vaazı dinler ve namazdan sonra olup biteni Rıza Ali Bezzazi

      Efendiye anlatır. Meşayih sevinir. Efendi de "Hiç merak etme, çok yakında

      bizim yanımıza gelecektir" der. Gönülden gönüle yol var ya. Onların

      sözleri ok gibidir, gider hedefini vurur. Ali Haydâr Efendi'nin gönlüne

      bir ateş düşer. Tasavvuf ve tarikat ehline karşı bir sevgi ve alaka

      başlar. Kalbi vecd, istiğrak ve cezbe ile dolar. Dev cüsse, cübbeyi ve

      sarığı atarak camiden çıkar. Pazar yerinde bez atan Ali Rıza Bezzaz

      Efendi'nin yanına varır. Söylediklerinden pişmanlık duyduklarını ve

      affetmesini ve evlatlığa kabul etmesini söyler. Bezzaz Ali Rıza Efendi

      (KS), Ali Haydar Efendi'nin kolundan tutar, sırtını okşar ve "İstanbul'da

      Hacı Ahmet Efendi var ona git" der. Bandırma'dan İstanbul'a dönüş Ahıskalı

      Ali Haydar Efendi, İstanbul'a gelip Hacı Ahmet Efendi'yi bulur. O da

      "Topkapı'da Ali Efendi var ona git" dedi. İıntihanlar, sabır, teslimiyet.

      O ona, o da ona gönderiyor? Topkapı'ya giden Ali Haydar Efendi (KS),

      kendisine bildirilen köhne, dökük bir evin kapısını çaldı. Yarım saat

      kadar kapıda bekledi. O an nefsi ile başbaşa kaldı ve nefsi içerden

      konuştu: "Ey Ali Haydar, senki padişahın huzur dersleri baş muharrir ve

      baş muhatabısın, böyle bir adamın böyle köhne evin ününde kapısını

      bekliyorsun, bu sana yakışır mı?" diye iç geçirdi. Daha sonra kapı açılıp

      bir kız çocuğu çıktı. "Buyurun içeri" dedi. İçeri giren Ali Haydar Efendi,

      bir saat daha bekledi. Bu sırada saçı-başı birbirine karışmış, kambur bir

      adam içeri girdi. Bu kimsenin Ali Efendi olduğunu anlayan, Ahıskalı Ali

      Haydar Efendi, hemen elini öpmek istedi. Fakat o kimse, "Çek, çek elini,

      ben samimiyetsizliklere el veremem" dedi. Ahıskalı Ali Haydar Efendi,

      kendi sıfatlarını ve makamlarını saymaya başlayınca, o zat "Sus, sus" diye

      azarladı. Ahıskalı Ali Haydar ağlamaya başlayınca da, "Ya! Amma da cümbüş

      hocacıymışsın, şaka yaptım" dedi. O anda bazı değişiklikler hisseden

      Ahıskalı Ali Haydar Efendi, karşısındaki Ali Efendi'ye talebe olup sohbet

      ve derslerine devam etti. Tasavvuf yolunda ilerledi.

 

           Bandırma'daki Nakşi Şeyhi Ali Rıza Bezzazi'nin vefatı üzerine

      postnişinliğe getirildi. Dergâhta vakıf şartı gereğince Ali Rıza

      Bezzazi'nin talebeleri arasından seçildi ( 1914). Bu dergâh, Fatih ilçesi

      Çarşamba mevkii, Cebecibaşı mahallesinde İsmail Ağa Camiinden Fener

      Kilisesi'ne doğru giden sokağın sonundadır. Burası, Şeyh Mustafa İsmet

      Garibullah Hazretleri'nin dergâhıdır. Nakşi silsilesinden 32.'dir. Yanında

      33. Şeyh Halil Nurullah Zağravi Hazretleri vardır. Yan yana kabri

      şerifleri oradadır. 34. silsile zinciri az önce bahsettiğiıniz Ali Rıza

      Bezzazi'dir ve Bandırma'da medfundur. 35. Ali Haydar Ahıskavi olmuştur.

      Allah onlardan razı olsun. İttihat ve Terakki hükümeti, Ahıskalı Ali

      Haydar Efendi'nin bu seçimini reddetti. Postnişinliğine el koydu. Fakat

      Efendi Hazretleri bu işi yine devam ettirdi. Birinci Dünya Savaşı boyunca

      aynı zamanda da padişahın huzur dersleri başmuhatablığını da yürüttü. Beş

      yıl sonra müridlerden Hafız Halil Sami Efendi tarafından yazılan istida

      (dilekçe) ile postnişinliğin gasp işi saraya intikal ettirildi. Nihayet

      hicri 1338, miladi 1919'da Ali Haydar Efendinin postnişinliği bizzat

      padişah tarafından tasdik edilmiş oldu. Huzur dersleri de 1923'e,

      padişahlığın kaldırılmasına kadar devam etti. .

 

           Cumhuriyet sonrası alimlerin çile devri başladı. Sorgular,

      mahkemeler, hapisler, beraatler birbirini izledi.

 

           Şeyh Ali Haydarül Ahıskavi Hazretleri'nin Polis Müdürlüğü'ne

      götürülüşü:

      Tahirül Mevlevi, basın aleminde "Hayatım ve istiklal mahkemeleri" adlı

      hatıraların, polis nezaretine gittiklerini uzun uzadıya anlattıktan sonra,

      koğuşta kimlerle kaldıklarını tarif ederek yazıyor: "Kapıdan girince

      sağdan birinci karyolada Dağıstanlı Seyyit Tahir Efendi, ikinci karyolada

      Kâtip Aziz Mehmet Efendi, üçüncü karyolada kitapçı Aziz Efendi, dördüncü

      karyolada Ömer Rıza Bey, beşinci karyolada Abdi

      Acz (kendi), altıncı karyolada Suud Bey, yedinci karyolada her akşam orada

      yatan bir memur. Soldan birinci ve ikinci minderde Yağlıkçı Hasan ve

      Mustafa efendiler, soldan birinci karyolada Dersiam ve Çarşamba'daki İsmet

      Efendi Tekkesi şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi, bir de onlara mücavir (

      komşu) Seydişehirli Hasan Efendi, ikinci karyolada vaiz Sofi Süleyman

      Efendi, Kitapçı Mihran Efendi de tam orta yerdeki karyolayı seçmişti. Ali

      Haydar Efendi ve Süleyman Efendi'nin birer zembili ve bir de pöstekisi

      vardı. Tahirül Mevlevi koğuştakilerin hususi hallerini bir bir süzdükten

      sonra Ali Haydar Efendi için şunları da ekleyivermiş: "Şeyh Ali Haydar

      Efendi, kulakları az işittiği için mütalaayı ve tilaveti muhasebeye

      (sohbete) tercih ediyor, kendisine tane tane ve yavaş söylenilmek şartıyla

      bir şey sorulacak olursa müfid ve mukni (faydalı ve ikna edici) cevaplar

      veriyor, mangalda kendi eliyle kaynattığı çayı sessizce içip hususi

      aleminde bulunuyordu."

 

           Tahirül Mevlevi bir gece rüya görür, namazdan sonra Ali Haydar

      Efendi'ye gelir anlatır. "Şeyh Ali Haydar Efendi ile ikimizin müşterek bir

      maaş cüzdanı varmış. Bu cüzdanla vezneye müracaat etmiştim. Maaş

      alacakmışım. Veznedar, bir iki kâğıt para verdikten sonra; -İstersen bir

      de altın vereyim teklifinde bulundu. -Aman lutuf etmiş olursunuz,

      çoktandır ruyetinden mahrumum. Gurbette hemşehri görmüş gibi olurum,

      dedim. Vezneci kenarı kırık bir altın verdi. Bunu görünce; -Aman bir

      lütuftur ettiniz, bari tamam olsun, şunu değiştiriverin ricasında

      bulundum. Onu aldı. Mevlevi külahı şeklinde altından mamul tam bir sikke

      verdi. Aldım ve uyandım." O mübarek de iyiye yorar: -Altının değişmesi

      hakkında hükmün değişeceğine, maaş cüzdanının müşterek olması da ikimizin

      beraatine işarettir, der, Gerçekten birkaç saat sonra da tabiri gibi olur.

      Bir zaman sonra telgrafhanede Şeyh Ali Haydar Efendi'yi görür ve: -Efendi

      rüya tabiriniz gibi çıktı, deyip elini öper, hatta telgraf kâğıdını

      yazıverir.

 

           Türkiye'de yeni kurulan idareye karşı olduğu öne sürülerek Ankara'ya

      götürülür. Ankara'da lskilipli Atıf Hoca ile beraber aynı koğuşta kalır.

      Hapishanede kaldığı sırada rüyasında şeyhini gürür ve şeyhi ona bir

      rivayetle 33, başka bir kaynakta 41 defa Fetih suresini okursan

      kurtulursun der. Ali Haydar Efendi okumaya başlar. Bir yandan da okuduğu

      sayıyı ranzaya işaretler. Onun böyle yaptığını gören İskilipli Atıf Hoca,

      (Allah rahmet eylesin); -Hoca ne.yapıyorsun, der. Ali Haydar Efendi de:

      -Rüyamda şeyhim böyle söyledi, sen de oku kurtulursun inşaallah der.

      İskilipli Acıf Hoca da: -Bu gece ben de rüyamda Peygamber Efendimizi

      gördüm (sav). "Atıf ben seni çağırıyorum, sen savunmanı hazırlıyorsun"

      buyurdu. Ben de savunmamı (müdafaaname) yırttım" der. Bilindiği üzere Atıf

      Efendi şehadet, Ali Haydar Efendi hizmet şerefiyle Allahu Teala'nın

      nimetine vasıl oldular.

 

           Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), yıllarca ilim öğrenmek, ilmi

      öğretmek ve insanlara İslâmı anlatmak için meşgul oldu. Edebin birinin

      dahi terkine

      rıza göstermezdi. Pek çok ilim erbabı yetiştirdi, kıymetli müridleri oldu.

      Vaktinin büyük bir bölümünü Kur'an-ı Kerim okumakla geçirirdi. "Sülbümden

      değil, yolumdan gelen benim evlâdımdır" derdi. Uzaktan ya-

      kından ziyaretine kimler gelmez ki? Erzurum'dan Alvarlı Mehmet Efendi,

      Ramazanoğlu Sami Efendi, Hasip Efendi, Mehnet Zahid Kotku Hazretleri ve

      nice alim, fazıl kişiler...

 

           Siyasetten uzak durur. Talebelerinin de uzak durmalarını tavsiye

      ederdi. Ali Haydar Efendi Kuddise Sırruh, derin bir bilgiye sahipti. Dînî

      ilimleri bihakkın kavrayan bir zekâya sahipti. Hitab ettigi cemaati hemen

      te'siri altına alırdı. .

 

           Uğrunda hayatı boyunca mücadele ettiği en büyük gayesi; Allah'ın

      indirdiği ile hükmetmekti. Maruz kaldığı çile ve meşakkatlara gögüs

      germiştir. Emr'i bi'l-ma'rufa büyük önem verirdi. "Din-i Mübin-i İslâm'ın

      devam ve bekası, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münkerin devamına; dîn-i

      mübin-i İslâm'ın inkırazı (yıkılması) ise emr-i bi'l-maruf ve nehy-i

      ani'l-münkerin ( iyiliği emredip kötülükten alıkoyma) terkine bağlıdır."

      derdi.

 

           Ali Haydar Efendi (K.S.), tarikat ehli hir zattı. Nakşibendi

      tarikatının Halidî koluna mensuptu. Silsilede sırası otuzbeşinciydi. Şeyhi

      ise, Bandırma'da medfun bulunan Mevlana Ali Rıza el-Bezzaz (K.S) idi. Ali

      Haydar Efendi Nakşibendi tarikatının şeyhlerinden olan ve silsilede 32.

      sırada bulunan, Mevlana Muhammed Mustafa İsmet Garibullah (K.S) Efendi'nin

      Fatih Çarşamba'da Cebecibaşı mahallesindeki konağını tekke edinerek, Şeyh

      İsmet Efendi Dergahı adı verilen bu tekkede, irşad makamında oturmuştur.

 

           Dergahının bulunduğu mahalde bulunan evinde, 1 Ağustos 1960 yılında

      vefat etti. Vefatında, âyetler okuyarak, etrafındakilere nasihatler

      ederek, tebessümler saçarak, dar-ı bekaya göç etti. Arkasında binlerce

      gözü yaşlı mürid bıraktı. Kabri Edirnekapı Sakızağacı kabristanındadır.

      Allah Rahmet eylesin.

 

      Kaynak:

      Son devrin kutup yıldızları'ndan derlenmiştir.