AHİRETE İNTİKAL ETMİŞ BAZI ZEVAT-I KİRAMIN VEFATLARINDAN
SONRA DA TASARRUFLARININ DEVAM EDECEĞİNE DAİR BAZI MALUMAT:
Tasavvufta, Mürşid-i Kirâm iki kısımdır:
Biri, vefâtıyla tasarrufu nihâyete eren mürşid, diğeri ise irtihâlinden sonra
da irşat ve salâhiyeti devam eden mürşid-i kâmildir. Eğer vefat eden mürşid,
kendisinden sonra irşad yetkisini devretmediğini, kendisiyle beraber devam
edeceğini bildirirse, o mürşid vefatından sonra da tasarruf sâhibidir.
Bazı zevâtın kabirlerinde de irşad ve
hidâyet vazifelerini sürdürüp, salâhiyetlerinin devam edeceğine dâir
rivâyetlere tasavvuf kitaplarının pek çok yerinde rastlamak mümkündür.
Bunlardan bazılarını nakletmek îcab ederse:
Başta Fahr-i Kâinat Efendimizin şu hadis-i
şeriflerini zikredebiliriz. “Dünya
işlerinde şaşırıp, hayrete düştüğünüz zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz”
(Aclûni, Keşfü’l-Hafâ, c.1, s.85) Bu
hadis-i şerife binaen ve başka şer’i delillerden de anlaşılacağı üzere nebîler
ve onların vârisleri olan velîler, hayatlarında oldukları gibi vefatlarından
sonra da himmet istenildiği zaman himmet ederler.
Nitekim bütün tasavvuf ve tabakât
kitaplarında mezkûrdur ki, Ebû Hasan
el-Harkâni Hz.leri, Beyazîd-i Bestâmi (k.s) Hz.lerinin rûhu ile terbiye
görmüştür. Halbuki tevellüdü Beyazîd-i
Bestâmi’nin vefatından sonradır.
Hasan Harkânî O’nun kabr-i şeriflerine giderek tefeyyüz etmiş ve seyr-i
sülûkünü tamamlamış. Ondan sonra irşâda ehil bir mürşid olarak silsile-i
sâdâtın 6. Halkasını teşkil etmiştir.
Kezâ Şâh-ı
Nakşibend Hz.lerinin, Abdülhâlik-ı Guncdüvâni Hz.leri ile aralarında beş
vasıta olmasına rağmen onun rûhâniyetinden feyz almıştır. Bunun gibi her zaman
ve asırda âhirete irtihâl eden sâlihlerden fâidelenilmiştir.
Hanefî İmamlarından Ahmed b. Muhammed el-Hamevî, “Nefahâtü’l-Kurb” isimli eserinde
buyurur ki: “Evliyâullah,
rûhâniyetlerinin cismâniyetlerine gâlip olması sebebiyle bir çok sûretlerde
görünebilirler. Onların tasarruf ve kerâmetleri, hayatlarında olduğu gibi
mematlarından sonra da devam eder.”
Yine Hanefî büyüklerinden Allâme Seyyid Şerif Cürcâni (k.s) “Şerhü’l-Mevâkıf” isimli eserinde: “Mürid ve sâliklere, evliyâ suretlerinin
zuhûru ve o sûret vasıtasıyla, mürşidin hayat ve ölümü halinde feyiz
verildiğini” bildirir.
Ehlüllâhın vefâtından sonra irşâd ve
tasarruflarının devâmına aklen delil ise şudur ki; Resûlullah Efendimiz vefat
ettikleri zamanda İslamla şereflenenler mahdûd ve belli bir sayıda idi.
Vefatından sonra fütûhâtlar netîcesidir ki, İslam bir çığ gibi büyümüş ve tüm
cihâna yayılmıştır. Eğer irtihalleriyle irşâd ve selâhiyetleri münkatî
(kesilmiş) olsaydı, o güne kadar îman edenlerde dinden çıkarlardı. Resûlullâhın
muktedir olamadığına, ondan sonrakilerinin güçlerinin hiç yetmemesi lâzım
gelirdi. İrşâd ve selâhiyetlerinin devam etmesinin neticesidir ki, İslam 14
asırdır günbegün inkişâf etmiş ve etmektedir. Bu durum şüphesiz O’nun varisleri
içinde geçerlidir. Bütün bunlar irşad ve tasarruflarının, ahirete
intikallerinden sonra da kemaliyle ve tamamıyla devam ettiğinin apaçık
göstergesidir.
Hatta şu da bir gerçektir ki, vefat eden
kişinin ruhu cesed kafesinden kurtulduğu için çok daha müessir ve süratli olmaktadır.
Hanefi İmamlarından İbni Kemal el-Vezir buyurmuşlardır
ki: “Dünyada bulunan ruh, kınındaki
kılıca benzer. Ölümünden sonra ise, cismâni alâkalardan soyulduğu için kınından
çıkmış kılıç gibi olur.”
Fatih
Sultan Mehmed Han Hz.lerinin hem hocası, hem de şeyhi Akşemdîn-i Velî Hz.lerinin bu mevzûda güzel bir beyti var.
Dû
cihanda tasarruf ehlidir rûh-u velî
Dime kim mürdedir, bunda nice dermân ola
Rûh şimşîr-i Hüdâdır, ten gılâf olmuş ona
Dahî â’la kâr eyler, bir tığ ki, üryân ola...
Dime kim mürdedir, bunda nice dermân ola
Rûh şimşîr-i Hüdâdır, ten gılâf olmuş ona
Dahî â’la kâr eyler, bir tığ ki, üryân ola...
(Evliyâullah, iki cihanda tasarruf ehlidir. Bu ölüdür, bundan
nasıl derman olur deme. O Mevlâ’nın kılıncıdır, vücudu ona kılıf olmuştur. Bir
kılıç ki, çıplak olduğu zaman daha fazla tesir eder.)(Mecmuatü’l-Cevahir)
Kezâ Fahruddîn
Râzî (r.a) “Metalib-i Aliye”
isimli eserinde, ölüleri ve kabirleri ziyaret ederek onların ruhaniyetinden
faydalanma şeklini özetledikten sonra: “Bedenlerden
ayrılan ruhlar bazı yönlerden bedenlerle alâkalı ruhlardan daha kuvvetlidir” buyurmuş
ve orada bunu îzah etmiştir.
Hülâsa olarak diyebiliriz ki, Ehlüllâhın
vefatında ve âhiret diyarına intikallerinde dünyaya iltifat ve irtibatları
kalmaz şeklinde düşünce yanlıştır. Zira böyle bir kanaat ve itikad,
Evliyaullah’ın vefatından sonraki tasarrufunu inkardır. Bu tasarruf,
Resulullahdan intikal etmesi bakımından, bu inkarın O’na da sirâyet etmesi
ihtimali vardır ki, çok büyük dalâlet ve hatadır. Bu gibi düşüncelerden Allah’a
(c.c.) sığınırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder