REKLAM

meal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
meal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3.12.2016

ÂMENARRASÜLÜNÜN FAZİLETİ

ÂMENARRASÜLÜNÜN FAZİLETİ
آ ا شٌَّعُىيُ ثِ بَّ ؤُ ضِٔيَ إِ سَّثِّ وَا ؤٌُِّْ ىُِِٕ وُ آ ثِب وَ ئَُِِىَزِ وَوُزُجِ وَسُعُ لاَ فَُٔشِّقُ ثَ ؤَحَذٍ سُّعُ ) وَلَب ىٌُاْ عَ عِِّ بَٕ وَؤَطَعِ بَٕ غُفْشَا هََٔ سَثَّ بَٕ وَإِ هٌٍََِ ا ظٌَِّْنًُ ) 582
لاَ ىٌَُ فٍُِّ ا فَْٔغّب إِلاَّ وُعِعَهَب هٌََب بَِ وَغَجَذِ وَعَ هٍٍََِب بَِ اوْزَغَجَذِ سَثَّ بَٕ لاَ رُؤَاخِزْ بَٔ إِ غَّٔي بٍَٕ ؤَوِ ؤَخِ إََْ بَٔ سَثَّ بَٕ وَلاَ
رَحِ عَ بٍٍََِٕ إِطِشّا وَ بَّ حَ زٍََّْ عَ ىٍَ ا زٌَِّ لَجِ بٍَِٕ سَثَّ بَٕ وَلاَ رُحَ بٍَِّّْٕ بَِ لاَ طَبلَخَ بٌََٕ ثِ وَاعِفُ عَ بَّٕ وَاغْفِشِ بٌََٕ
) وَاسِحَ إَِّٔ ؤَ ذَٔ ىَِِلاَ بَٔ فَب ظُٔشِ بَٔ عَ ىٍَ ا مٌَْىِ ا ىٌَْبفِشِ ) 582
MEÂL-İ ŞERİFİ
Peygamber, Rabbından ne indirildi ise ona îman getirdi, mü'minler de, her biri «Allaha ve melâikesine ve kitablarına ve peygamberlerine: Peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırmayız diye» iman getirdiler ve şöyle dediler: semi'na ve eta'na, gufranını dileriz ya rabbena! sanadır gidiş. )582(
Allah kimseye vüs'unden öte teklif yapmaz, herkesin kazandığı lehine yüklendiği aleyhinedir, ya rabbena! eğer unuttuk veya kasdımız bize bizden evvelkilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme, ya rabbena! hem de bize takatımız olmayanı yükletme, ve bizden günahlarımız afiv buyur ve bizlere mağfiretini reva, rahmetini atâ kıl, sensin mevlâmız, bizi mansur buyur artık seni tanımıyanlara karşı, kahrolsun kâfirler..)582(
SEBEBİ NÜZULÜ
Rivayet olunduğuna göre « وَإِ رُجِذُواْ بَِ فِ ؤَ فُٔغيىُ ؤَوِ رُخِفُى حٌَُبعِجِىُ ثِ اٌٍُّٗ »
“ Siz nefislerinizdekini açsanız da gizlesiniz de Allah onunla sizi hisaba çeker”
âyeti nâzil olunca Eshaba pek şiddetli geldi, toplanıp Resulullahın huzuruna vardılar, diz çöktüler,
«Ya Resulallah salât, savm, cihad, sadaka gibi takatimiz yetecek amellerle mükellef olduk. Şimdi ise bu âyet, inzal olundu. Halbuki bizim buna gücümüz yetmiyecek» dediler.
Ve «Her birimiz kendi gönlünde öyle şeyler konuşur ki Dünyaları verseler bunların kalbinde bulunmasını arzu etmez» diye insanın bilâ ıhtiyar maruz olduğu hatırat-ü tasavvurattan bahis de ettiler.
Hazreti Peygamber sallallahü aleyhi vesellem «sizden evvelki eski ehli kitab gibi «semi'na ve asayna» mı demek istiyorsunuz?»
« عَ عِِّ بَٕ وَؤَطَعِ بَٕ غُفْشَا هََٔ سَثَّ بَٕ وَإِ هٌٍََِ ا ظٌَِّْنًُ deyiniz» buyurdu, bunu okumağa hepsi birden okumağa başladılar, okudukça dilleri alıştı ve gönülleri yatıştı. Böyle Allaha tazarru' ve niyaz ile istiğfar ve ilticaya devam ettiklerinden dolayı bir müddet sonra da « لاَ
ىٌَُ فٍُِّ ا فَْٔغّب وُعِعَهَب » âyeti nâzil olub teklifi malâyütak endişelerini izale etti.
Demek ki Eshab « وَإِ رُجِذُواْ بَِ فِ ؤَ فُٔغيىُ ؤَوِ رُخِفُى حٌَُبعِجِىُ ثِ اٌٍّٗ » nazmı celilinin bütün ıhtimalâtı zahire ve hafiyyesini nazarı dikkate almışlar ve bu haberin müstelzim olduğu inşa'i teklifin azm-ü iradeye ıktiran etmeyen havatırı nefsiyyeye dahi şumulü ihtimalinden korkmuşlar ve kendilerince âyetin teklifi malâyütak olmaması lâzım geleceğine hükmedib Resulullahın her ihtimali kat' ile bu hükm-ü te'vili te'yid edecek bir beyan aramışlardı. Buna karşı evvel emirde ıtaati mutlaka ve istiğfar-ü tazarru' ile emrolununca derhal ıtaat ettiler. Nefislerinde zarurî olan endişei havatır içinde teklifi İlâhî ve emri risaletpenahîyi ıtlakiyle hüsni telâkkı eylediler.
Allah tealâ da evvelâ bunların imanı kâmillerini ve bu sem'-ü taat ve kemali daraat ile rabbena «rabbena» diye istiğfar ve münhasıran kendisine iltica ve arzı dehalet etmelerini medh-ü sena ederek tatyib ve dualarına devam için tergib, saniyen bir müddet sonra kemali rıfk-u lûtfunu ızhar edib لاَ ىٌَُ فٍُِّ ا فَْٔغّب إِلاَّ وُعِعَهَب
iltifatiyle arzu ve te'villerine göre beyanı hükmetmiş ve ıztırablarına sebeb olan mes'uliyyeti havatır endişesini izale eylemiştir ki işte taatın ve Allaha ilticanın semeresi daima böye def'i endişe ve ref'i ıztırabdır.
Hasan ve Mücahid ve İbni sirinden ve bir rivayette İbni Abbastan rivayet olunduğuna göre bu iki âyet, Cibril vasıtasiyle nâzil olmamış, Resulullah bunları Leylei Mi'racta bilâ vasıta istima' etmiştir. Binaenaleyh surei Bakare medenîdir ancak bu iki âyet müstesna.1 Gelelim ma'nasına:
*** TEFSİRİ ***
آ ا شٌَّعُىيُ ثِ بَّ ؤُ ضِٔيَ إِ سَّثِّ O Peygamber, ya'ni bu kitabi münzelin tebliğine me'mur olan o muhatabı hass, geride )عجذ بٔ ( )وَإِ هََّٔ ا شٌُِّْعَ نٌٍَِ( )وسفع ثعضه (ُ » evsafile ma'lûm bulunan o Resuli müfahham Muhammed Mustafa sallâllahü aleyhi vesellem Rabbından kendine inzal edilenin hepsine iman etti, risaletini şüphe ile değil bu îman ve iykan ile yaptı, Rabbından gelene hem o inandı
1 Elmalı Tefsiri – Bakara Suresi – 285-286
)وَا ؤٌُِّْ ىُِِٕ (َْ hem de onun ümmeti olan ve yukarıda evsafı umumiyyeleri beyan edilen o mü'minler…
) وُ آ ثِب وَ ئَُِِىَزِ وَوُزُجِ وَسُعُ ( her biri Allaha ve Allahın Meleklerine ve Kitablarına -yahud kitabına- ve Peygamberlerine Allahın olmaları haysiyyetiyle iman getirdiler.
لُى ىٌُاْ آ بََِّٕ ثِب وَ أَِ ؤُ ضِٔيَ إِ بٌٍََِٕ وَ بَِ ؤُ ضِٔيَ إِ ىٌَ إِثِشَا وَإِعِ بَّعِ وَإِعِحَكَ وَ عٌَِمُىةَ وَا عِِجَب وَ بَِ ؤُورِ ىُِعَى
وَعِ غٍَى وَ بَِ ؤُورِ ا جٌَِّٕ ىٍُّ سَّثِّهِ لاَ فَُٔشِّقُ ثَ ؤَحَذٍ هُِِِّٕ وَ حَِٔ غُِِ ىٍُِّ * 2
gibi emirlere tevfikan  لاَ فَُٔشِّقُ ثَ ؤَحَذٍ سُّعٍُِِٗ “biz Allahın peygamberlerinden hiç birisinin arasını ayırmayız. Birinin Peygamberliğini tasdik diğerine tekzib ederek aralarını tefrık etmeyiz hepsini derecelerine göre Peygamber tanırız.” diye iman ettiler. Ve bu iman ile şöyle dediler;  وَلَب ىٌُاْ عَ عِِّ بَٕ وَؤَطَعِ بَٕ dinledik ve itaat ettik, haktan gelene kulak verdik belledik ve kerhen değil, tav'a rızamızla seve seve tuttuk,  غُفْشَا هََٔ سَثَّ بَٕ  gufranını niyaz ederiz Rabbimiz!- Ne kadar itaat etsek yine kusurumuz çok, hele hatıratı nefsaniyyeden kurtuluş yok وَإِ هٌٍََِ ا ظٌَِّْنًُ  akıbet varılacak merci' de ancak sensin, senden geldiğimiz gibi dönüp dolaşıp yine sana geleceğiz, ölüm, Ahiret, ba's hak yarabbi! Ölümden sonra dönülüp sana varılacak, sana hisab verilecek, sen de dilediğine mağfiret dilediğine azap edeceksin, işte biz şimdi sana iltica ediyoruz ve mağfiretini istiyoruz.»
Bunlar Allah’ın tekliflerini böyle güzel bir hissi itaat ile telakki edip Ahirete iykan ve bu iykan ile Allahtan talebi gufran eylediklerinden dolayı rahmeti ilâhiyeden şu iltifat ile cevaba nail oldular:  لاَ ىٌَُ فٍُِّ ا فَْٔغّب إِلاَّ وُعِعَهَب  Allah kimseye vus'undan başkasını teklif etmez. -edemez değil etmez. Allahın tekâlifi kulların vus'u kadar ve hattâ takatının madünün de olur. Takatı tazyık eylemez. Harece ve meşakkat vermez. Mükellefler onları güçleri rahat rahat yeterek yapabilirler.
( شٌُِ ذٌُ ا ثِىُ ا غٌٍُِْشَ وَلاَ شٌُِ ذٌُ ثِىُ ا عٌُْغِش ) Hak din kolaylıktır, onda zahmet yoktur. Böyle olması da güç yetmez bir sorumluluğu yüklemeye Allah'ın kudreti olmadığından değildir, sırf fazlı kereminden ve rahmetindendir. Bu suretle Allah'ın kullarına bahşettiği güç ve takat onlara emrettiği görevlerden daha fazladır. Bu sayede onlara görevlerini yaptıktan sonra dinlenecek, gezip dolaşacak, dünya ve maişet işlerinde çalışacak, hatta daha başka emredilmemiş olan hayır ve hizmet işleriyle ilgilenecek zaman ve imkân kalabilecektir. Nitekim kullar farzları yaptıktan sonra daha neler neler yapabilirler. Mesela günde beş vakit namazdan başka daha ne işler görebilirler. Gerçi sorumluluk iradeye bir anlamda zahmet yüklemek demektir, her zahmet de bir enerji tüketimini gerektirir. Bu hikmetten dolayı her yükletilen
2 ABABAB 631
sorumluluk ona güç yetirebilme şartına bağlıdır. Fakat o yükün bu gücü zorlamaması da şarttır. Yani her bir ferdin sorumluluğu gücüyle ve kapasitesiyle ölçülmek gerekir. Bundan dolayı kişilerin güç ve takatleri farklı olduğundan, gücü ve kapasitesi fazla olanların sorumluluk dereceleri de fazla olacaktır ki, adalet ve eşitlik de bunu gerektirir. Mesela, malı olmayan zekatla mükellef olmayacağı gibi, çeşitli zenginlerin zekatları da bir ölçü çerçevesinde değişik olur. Zenginlik derecesine göre kimi on, kimi yüz verir. Fakat hepsi de aynı nisbet dâhilinde, mesela kırkta birdir. Teklif mükellefin vüs'ıyle mütenasibdir.
 هٌََب بَِ وَغَجَذِ وَعَ هٍٍََِب بَِ اوْزَغَجَذِ  Herkesin kazandığı yararına, yüklendiği günahı zararınadır. Her nefsin istediği, yaptığı iyilik kendi lehine, kendi menfaatinedir. Sonunda sevabı ancak kendinin olacaktır. Bil'akis yaptığı kötülük, yüklendiği vebâl kendi aleyhine, kendi zararınadır. Akıbet azabı kendine aiddir. herkesin yaptığı iyilik kendine yaptığı fenalık yine kendinedir.
Allahın teklifleri de iki kısımdır. Birisi zahirde veya batında veya her ikisinde yapılmasını teklif ettiği evamirdir. Bunlar hayr-ü hasenattır. Diğeri yapılmamasını teklif ettiği nevahidir ki bunlarda şerr-ü seyyiattır. Evvelkilerin fi'li menfaat, terki zarardır. Berikilerin fi'li zarar, terki menfaattir. Bunların menfaat ve zararları da Allaha değil, mükellfeleredir.
Şimdi Cenab-ı Allah "işittik, emre uyduk, ey Rabbimiz ğufranını dileriz, dönüş yalnızca sanadır." diyen müminlerin yakarışına ve sığınmasına karşılık olmak üzere işte bu cevabı verdi. Kolaylık ve yükü hafifletmeyle ilgili olan bu açıklamasıyla onların telaşlarını giderdi. Bu suretle Allah kelâmı yalnızca Resulü ile değil, yukarıdan beri yapılan açıklamalar çerçevesinde ona iman eden ümmeti ile de bir konuşma ve münacat şeklinde tecelli eyledi ki, bu üslup özellikle Fatiha sûresinde de böyle geçmişti. Bu, Kur'ân okuyan veya dinleyen müminlerin ara sıra kendilerini bizzat Cenab-ı Allah ile konuşma halinde bulmaları gibi büyük bir nimeti dile getirmeyi de içine alır.
Bu derece ihlasla ve itaat duygusuyla kendilerini Allah huzurunda hissedenler, yalnızca Allah'a muhatap olmak şerefine ermekle kalmıyacaklar; o yüce huzurda söz söyleyebilmek için kendilerine izin verileceğinden, bizzat Allah'dan dilek dileyebilmek şerefine de erecekler. İşte bu visal makamının kuvvet ve şerefini göstermek için Cenab-ı Allah, yeni baştan bir cevap demek olan bu kelâmını bir fasıla ile ayırmakla beraber, bir taraftan da yine onların sözleri ve onlardan hikaye olunuyormuş gibi bir üslupta ifade buyurmuştur.
سَثَّ بَٕ لاَ رُؤَاخِزْ بَٔ إِ غَّٔي بٍَٕ ؤَوِ ؤَخِ إََْ بَٔ  Ya rabbena! unutrsak veya hata edersek bizi muahaze etme. -ya'ni vüs'ümüzün nisbetinde teklif ettiğin vazıfeleri hüsni edaya ve hattâ gücümüz yettikçe daha ziyade hayırlar kesbederek terakkı etmiye yeni baştan bir hissi ıtaat ve iştiyak ile azmettik, fakat fark kıldığın vazıfelerden birini
hasbelbeşeriye unutur veya meşru bir şey yapmak isterken haram kıldığın menettiğin şeylerden birine kasdımız olmıyarak düşer, hata edersek bu da terki hayır veya fi'li şer kabilinden bir ihtisab olabilecektir, ise mutlak olduğundan bunlardan muahaze muhtemildir. Binaeanelyh ne nisyan-ü hatanın kendisinden, ne esbabından ne de bunlardan biri sebebiyle iktisab etmiş olduğumuz terki hayır veya fi'li şerden biz ümmeti Muhammede Dünya ve Ahırette mücazat eyleme.
Unutma ve hata iki türlüdür: Birisi sahibi mazur görülebilir cinstendir ki, bunda sahibi mazur görülebilir, diğerinde görülmez. Mesela bir kimse üzerinde bir pislik görse de bunu temizlemeyi geciktirse, sonra unutup namaz kılsa, mazur olmaz. O pisliği görür görmez temizlemediğinden dolayı kusurlu hareket etmiş olur, lakin görmezse mazurdur. Yine bunun gibi, bir kimse bir ava tüfekle ateş etse de bir insan vursa, orada insan bulunabileceğini ve bulunduğu takdirde ona isabet edip etmiyeceğini hesaba katmamış ve bu hususta gerekli önlemlere riayet etmemiş ise mazur olmaz. Yine aynı şekilde insan dinî emirleri ve şer'î görevleri bellemeye çalışmaz ve belledikten sonra da unutmamak için tekrar tekrar mütalaa eylemez de unutursa, böyle bir unutmadan dolayı mazur olmaz.
 سَثَّ بَٕ وَلاَ رَحِ عَ بٍٍََِٕ إِطِشّا وَ بَّ حَ زٍََّْ عَ ىٍَ ا زٌَِّ لَجِ بٍَِٕ  Yarabbena!.. Bize bizden evvelki ümmetlere yüklettiğin gibi ağır yük de yükleme, bizi asâ ve ısyan milletleri gibi yapma» - Yani bizi diğer milletlere yaptığın gibi yerinden kımıldatmaz, tazyık eder, zor tahammül edilir ağır boyunduruklar, şiddetli misaklar, giran tabi'yetler, tekâlifi şakka, şiddetli ahkâm-ü kavanin ve muamelât altında bulundurma, binnetice mükelleflerini meshederek maymunlara hınzırlara çevirecek sıkıntılara koşma, bizim ahkâm ve hayatı umumiyyemizde tazyıklar, şiddetler olmasın rabbımız.
Anlaşılıyor ki, tarihlerde görüldüğü üzere, yahudi ve hıristiyanlar gibi önceki ümmetlerde katı hükümler ve yükümlülükler vardı. Tefsir âlimlerinin açıklamalarına göre, meselâ yahudiler günde elli vakit namaz kılmak ve mallarının dörtte birini vergi vermek, pislik bulaşan elbiseyi kesmek, vatanlarından sürülüp çıkarılmak, birçok konuda hemen idam cezası uygulanmak, tevbe etmek için intihar ile yükümlü olmak, bir isyan üzerine hemen ceza verilmek, herhangi bir hata meydana gelirse helâl olan yiyeceklerden bazıları yasak kılınmak gibi hükümler vardı.
Kaffal Tefsiri'nde denilmiştir ki, "Yahûdilerin ellerinde Tevrat diye iddia ettikleri kitabın beşinci sifri iyice gözden geçirilirse, onların ne kadar katı hükümlere, ne kadar çetin misaklara tabi tutulmuş oldukları daha birçok acaip hükümlerle birlikte görülür. İşte müminler bu gibi sıkıntılardan, zorluklardan korunmalarını niyaz ettiler...
 سَثَّ بَٕ وَلاَ رُحَ بٍَِّّْٕ بَِ لاَ طَبلَخَ بٌََٕ ثِِٗ  Bizi böyle dayanılmaz derdlere ma'ruz bırakma rabbımız, o muahazeyi bu haml-ü tahmili yapma da وَاعِفُ عَ بَّٕ bizden günahlarımızın asarını afvinle izale et, i'tiraf ederiz ki biz ahkâmına ıtaati bütün ıhlasımızla taahhüd etmiş olduğumuz halde yine kusurdan, günahtan hali değiliz, bütün mesaimiz esas i'tibarile bir ni'metinin şükrünü eda edemez.
 وَاغْفِشِ بٌََٕ bize mağfiret de et, ayıblarımızı ilmi İlâhînde gizle, ört bastır, eller içinde bizi rusvay eyleme, bununla beraber  وَاسِحَ إَِّٔ  rahmetinle bize in'am da et  ؤَذَٔ ىَِِلاَ بَٔ  sen bizim mevlamız, sahib-ü malikimiz, veliyyi umurumuz, nasırımızsın. ا وَ ا زٌَِّ آ ىَُِإ buyurdun, binaenaleyh  فَب ظُٔشِ بَٔ عَ ىٍَ ا مٌَْىِ ا ىٌَْبفِشٌَِٓ 
kâfirler güruhuna karşı bize nusrat ihsan et, maddeten, manen müdafeai hak ve i'lâi kelimede bizi galib ve muzaffer eyle.
Aleyhissalâtü vesselâm Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bu dualarla dua ettiği zaman, Allah tarafından "peki yaptım" buyurulduğu Müslim ve Tirmizî'de rivayet edilmiştir. İlerideki sûrelerde de bu dualara çeşitli yönlerden verilmiş cevaplar göreceğiz; bu cevaplardan biri olmak üzere Âl-i İmran Sûresi, bu nusret duasına bir cevap olarak başlayacaktır.
Kütüb-ü Sitte'de Abdullah b. Mes'ûd'dan rivayet olunan bir hadis-i şerifte buyurulmuştur ki: "Her kim geceleyin Bakara Sûresi'nden bu iki âyeti okursa ona yeter".
Hakim ve Beyhakî'nin Ebu Zer'den naklen tahric ettikleri bir diğer hadis-i şerifte de Fahr-i Risâlet Efendimiz buyurmuştur ki: "Allah Teâlâ, Bakara Sûresi'ni iki âyetle sona erdirdi ki, bunları bana arşın altındaki bir hazineden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, oğullarınıza belletiniz, öğretiniz. Çünkü bunlar hem salattır, hem duadır, hem Kur'ân'dır".
Hz. Ömer ile Hz. Ali (r.anhümâ)'den rivayet edilmiştir ki, her biri: "Aklı başında bir adam görmezdim ki, Bakara Sûresi'nin sonundaki bu âyetleri okumadan uyusun." demişlerdir.
Cibrîl, Hz. Peygamber'e Bakara Sûresi'nin sonunda 'âmin' demeyi telkin etti." diye de Ebu Meysere'den gelen bir rivayet bulunmaktadır.
Cenab-ı Allah, biz kullarını da daima bu duaların mânâlarını duyan, anlayan ve gereğini yerine getirerek, vaad ettiği icabetinin feyzinden büyük büyük nasiplerle pay alan kullarından eylesin. Amin.
Elmalı Tefsiri – Bakara Suresi – 285/286.Ayet Tefsirinden
SURE-İ BAKARANIN SONU ( ÂMENE’R RASÛLÜ ) NUN FAZİLETİ
Müslim ve Nesaînin İbn-i Abbas R.A. dan tahric ettiğine göre: Rasülüllah ile beraber oturuyorduk. Yanında Cebrail a.s. da vardı ki üstten bir ses geldi. Cebrail gözünü semaya kaldırdı, şimdiye kadar hiç açılmamış bir kapı açıldı ve bir melek indi. Melek rasülullaha gelerek: Senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur ile tebşir ediyorum. Bunlar fatihat’ül kitab ile bakara suresinin son ayetleridir. Her kim onlardan bir harf okur (veya dinler) sa o nurdan nasipdar olur.
Ebu hüreyreden merfuan şöyle rivayet edilmiştir. İki ayet vardır ki bunlar (okuyan ve dinleyene) şifadır. Bunlar Allahın sevdiği ayetlerdir ki bunlar bakara suresinin son iki ayetidir
Cübeyr bin Nefirden şöyle rivayet edilmiştir.: Allah teala bakara suresini öyle iki ayetle hitama erdirmiştir ki onları arşın altındaki hazineden vermiştir. Onları öğreniniz ve kadınlarınıza da öğretiniz. Zira onlar hem salat, hem kurban (Tekarrub vesilesi) ve hem de duadır.
ÂMENARRASÜLÜ VE MİRAC-I NEBEVİ
(Hazinetül Esrardan)
Mukatil bin Hıbban dan. Allah rasülü şöyle buyurdu: Mirac gecesinde Cebrail ile beraber sidretül-müntehadaki en büyük perdeye geldiğimizde aramızda şöyle bir muhavere geçti:
- Ya Muhammet buyurun.
- Hayır ya Cibril, siz buyurun.
- Bu mekanı senden başkasının geçmesi layık değildir. Allah katında sen daha kıymetlisin.
- Geçtim. Üzerinde cennet ipeklerinden döşek bulunan altın’dan bir sedire geldim. Arkamdan:
- Rabbın seni sena ediyor. Dinle, itaat et, onun kelamı seni korkutmasın. diye Cibril çağırdı. Allahı sena etmeye başladım ve dedim ki:
"Her türlü kavlî, bedenî ve mâlî ibâdetler Allâh'a mahsustur” ا زٌح بٍد لله وا ظٌ ىٍاح وا جٌٍَبد
Allahü teala da bana ا غٌلا ع هٍٍ ا هٌب إ بٌى و سحمخ الله و ثشوبرٗ “Ey sâni yüce Peygamber, selâm ve Allâh'in rahmetiyle bereketleri senin üzerine olsun ”buyurdu.
Ben de: ( ا غٌلا ع بٍٍٕ وع ىٍ عجبد الله ا ظٌبلحنٌ ) “selâm bizlere ve Allâh'in sâlih kullarina olsun.” dedim.
Cebrail a.s.: ( اشهذ ا لا ا الا الله و اشهذ ا مح ذّا عجذ وسعىٌٗ “Ben sehâdet ederim (yakînen bilirim) ki, Allâh'tan baska hiçbir ilâh yoktur. Ve sehâdet ederim ki Hazret-i Muhammed Allâh'in kulu ve Resûlüdür." dedi.
Hemen arkasından Allahü teala buyurdu ki: والم ؤم ىون امه ال ز سول بم ا او زل ال يه مه رب ه
ben de cevaben: Evet, sana iman ettim ya rabbi. Allahü teala: كل امه ب ا لله
Müminlerin hepsi Allaha, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etmiştir. Biz, Yahudi ve Hıristiyanların isa ile musa arasını tefrik ettikleri gibi asla peygamberler arasında bir ayırım yapmayız……
لاَ ىٌَُ فٍُِّ ا فَْٔغّب إِلاَّ وُعِعَهَب Ayakta durmaya gücü yetmeyenlere dikilerek namaz kılmayı emretmez.
هٌََب بَِ وَغَجَذِ وَعَ هٍٍََِب بَِ اوْزَغَجَذِ İşlediği hayrın sevabı onun yararına, işlediği şerrin akıbeti zararınadır. Sonra Allahımız peygamber efendimize: سل ت عط İste, isteğin verilecektir. Buyurdu. O da: غ فزاوك رب ىا وال يك الم ص ير günahlarımızı bağışlamanı istiyorum. Zira kıyamet günü gelişimiz ancak sanadır. Deyince hz. Allah: ق د غ فزت
لك ولأم تك مه وحدنى و صدقك seni ve ümmetinden beni tevhit edip seni de tasdik eden herkesi mağfiret ettim buyurur.
Tekrar iste, isteğim verilecektir. Buyurunca rasülü Zişan efendimiz sırayla şunları ister : رب ىا لا ت ؤاخذو ا ان و س ي ىا او اخ طأو ا Çünkü İsrail oğulları bir hata işlediklerinde güzel yiyeceklerden mahrum bırakılmak suretiyle muaheze edilirlerdi.
رب ىا ولا تح مل ع ل ي ىا إ صزا كما حم ل ته ع لى ال لذي ه مه ق ب ل ىا Çünkü onlar geceleyin bir günah işleseler, gündüz olunca kapılarının üzerinde onu yazılı bulurlardı ve onlara elli namaz farz idi ümmeti muhammede hafifletilerek beş vakite indirilmiştir.
رب ىا ولا تح م ل ىا ما لا طاق ة ل ىا ب ه Çünkü benim ümmetim zayıftır ya rabbi.
Hadis-i şerif: Allahü teala yerleri ve gökleri yaratmadan iki bin sene evvel yazıp sonra inzal buyurarak bakara suresini hitama erdirdiği iki ayet vardır ki eğer onlar bir evde üç gece (yatsı namazından sonra) okunursa o ev (dekiler)e şeytan yaklaşamaz.
İbni Abbasın rivayetine göre, bakara suresinin son üç ayetinin dışında bütün kur’an (ayetlerin)ı Cebrail a.s. inzal etmiştir. Bu üç ayeti Allahü Teâlâ’nın bizzat kendisi mirac gecesinde (vasıtasız olarak) vahyetmiştir.
Darimi’nin Rebi’ b. Abdullah el-kelâî’den tahricine göre: Bir adam peygamberimize gelerek, “Ey Allahın resulü, Kitabı ilahide hangi ayet daha büyüktür? Dedi. Peygamberimiz: “Ayet’ül-Kürsi’”dir buyurdu. Sonra “hangi ayetin sana ve ümmetine isabet etmesinden hoşnut olursunuz”? Dedi.
Resülüllah efendimiz: “Bakara suresinin son ayetlerinin. Çünkü onlar arşı alanın altındaki rahmet hazinesindendir ve dünya ve ahiret hayır (ve bereketlerinin hepsine) şamildir.”
Ebu katade’den: Her kim Ayet’ül-Kürsi ile bakara suresinin son ayetlerini sıkıntılı zamanlarda okursa Allahü Teâlâ ona muhakkak yardım eder.
لشؤ ب٘رنٌ ا زٌَنٌ لٌٍاً ونهبساً ؤعب الله ع ىٍ الحفظ، وا جٔغب إ فٌظ، ولضى د ،ٌٕٗ ،»ْ خىاص ا مٌشآ « ولبي الحى في
وؤ هٍ٘ عذو ،ٖ ووف ا ظٌ خٍّ، وسصق حغ ا مٌٍنٌ، و بٔي جم عٍ بَِ جٌ ،ٗ وؤدسن غشض ،ٗ وخىاطهب ؤوثش وإ فٌع بهب ؤع .ُ
Kim gece gündüz şu iki ayeti okumaya devam ederse Allah onu korumada yardım eder, devamlı sevinçli (gönül huzuru) olur. Borcunu öde(mede kolaylık ihsan ede)r. düşmanını helak eder. Zulmeti kaldırır. Hüsnü akıbet ile rızıklandırır. Bütün isteklerine ulaşır. Bütün arzularına erişir. Bunların hususiyetleri çok, faydaları da çok geniştir.
فف ا ظٌح حٍنٌ ع ؤبي غِعىد عمجخ ث ع شّو ع ؤ إ بٌي ط ىٍ الله ع وع لبي:
} لشؤ ا زٌَنٌ آخش عىسح ا جٌمشح في خٌٍٍ وفزبٖ 
روش الحبفظ اث حجش سحم الله رعبلى عجعخ ؤلىاي في عِنى )وفزب (ٖ في فزح ا جٌبسي ع ذٕ ششح ىٌزبة فضبئ ا مٌشآْ : ا مٌىي ا وِي: بمعنى ؤجضؤرب ع ل بٍ ا ،ًٌٍٍ ف ىٍ ؤ لشؤهمب لج ىٔ ولم غٌز عَ ر هٍ ا خٌٍٍٍ ؤ مٌى ا فمذ وفزب ع ر هٌ . ا مٌىي ا ثٌبني: ؤنه بّ وفزب لشاءح ا مٌشآ مٍَِبً، عىاء وب مٌشؤ في ا ظٌلاح ؤو في غنً ا ظٌلاح . ا مٌىي ا ثٌب ثٌ: ؤنه بّ وفزب ف بٍّ زٌع كٍ ثبلاعزمبد، فى ا عٌم ذٍح ىِجىدح و زِض خّٕ في ب٘رنٌ ا زٌَنٌ، نِه بّ اشز زٍّب ع ىٍ ؤ ىِس
الإيمب وؤع بّ وؤطى جم عٍبً، و الإيمب ثبلله و لِائىز ووزج وسع وا ىٌٍ ا خَش. و ز٘ا ا مٌىي ى٘ بِ روش الدظ فٕ سحم الله
رعبلى ؤ الدمظىد زٌوش ب٘رنٌ ا زٌَنٌ، ف ىٍف هٍ في ثبة الاعزمبد المج لا الدفظ ؤ رؤ ثبلله، و لِائىز ،ٗ ووزج ،ٗ وسع ،ٍٗ - -
وا ىٌٍ ا خَش، ثم رفظ ر هٌ عٌ و ؤٌخز ؤد زٌٗ . ا مٌىي ا شٌاثع: ؤنه بّ وفزب و شش، ف ىٍ لشؤ في زٌٍٍ ب٘رنٌ ا زٌَنٌ ىٌفزب و شش، و بٌٕ زٌٍٍ ر هٍ آ بًِٕ ئَِّ بًٕ ثئر الله . ا مٌىي الخب ظِ: و ى٘ ؤخض ممب لج ،ٍٗ ؤ بمعنى وفزب شش ا شٌ بٍَ ،ْ ف لشؤهمب فمذ وف شش ا شٌ بٍَ ا عٌٍنٌ . ا مٌىي ا غٌبدط: ؤنه بّ وفزب شش الج والإظٔ . ا مٌىي ا غٌبثع: بمعنى ؤنه بّ رغ بٍٕ ع ط تٍ ا جِش ف بٍّ عىاهمب، ف بٍٕي ثمشاءح ب٘رنٌ ا زٌَنٌ ا ثٌىاة وا جِش بِ غٌ ع ط تٍ
ا جِش وا ثٌىاة ف بٍّ عىاهمب . وا ثٌلاثخ ا لِىاي: ا شٌاثع والخب ظِ وا غٌبدط زِمبسثخ، عٌني: وفزب شش و ش ءً: شش ا شٌ بٍَ وشش الج والإظٔ، فإ ىِ ؤ نجع هٍب خمغخ ؤلىاي .
HZ.Üstazımızda; “Amenarrasülü okumak gafillerin teheccüt namazı yerine geçer.” Buyurmuşlardır. (H.Arıkan abi)
Hazırlayan : Ebuserra 2011