REKLAM

Müslim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Müslim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5.06.2017

ÇOCUKLARA ŞEFKAT

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
Peygamber aleyhisselâm, torunu Hazreti Hasan'ı öptü. Yanında da sahâbîlerden Akra' bin Habis Teymî oturmaktaydı.
Akra':
— Benim on tane evlâdım var, bunlardan hiç birini öpmedim, dedi. Peygamber aleyhisselâm kendisine baktı ve:
— Şefkat ve merhamet göstermeyen kimseye, Allah da kendi rahmetini ihsan etmez, buyurdu.
(Buharî, Ebû Davud, Tirmizî)

EN BÜYÜK İYİLİK

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
Adamın biri:
— Ey Allah'ın Resulü, insanlardan kendisine iyi muamele yapmama en lâyık olan kimdir? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm da:
— Anan, sonra anan, sonra yine anan; bundan sonra da babandır. Bunlardan sonra sırasıyle akraba ve taâllukatından sonra en yakın olan kimsedir, buyurdu.
(Müslim)

ALLAH'IN SEVDİKLERİ VE BUĞZETTİKLERİ

Ebû Zer radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
Allahü Teâlâ üç kişiyi sever, üç kişiye de buğz eder. Allah'ın kendilerini sevdiği üç kişi şunlardır:
1 — O kimse ki, bir adam bir kavme gelip, onlardan kendisi ile onlar arasında bulunan bir yakınlığa dayanarak değil, Allah rızası için bir şey istemiş, fakat bu kavim o istediğini vermemiştir. Ancak bu kavim içerisinden bir adam, diğerlerinin gerisinde kalıp isteyen kimseye, Allah'tan ve veren kimseden başka hiç bir kişinin bilemeyeceği bir şekilde, gizli olarak bunu vermiştir.
2 — Bir topluluk yolculuk sırasında gece olduğu vakit, yolculuklarına devam etmişler, uyku kendilerine, karşılığındaki her şeyden daha sevgili olunca, hepsi başını yere koyup uyudukları halde, içlerinden birisi kalkmış ve ona olan sevgisini hissederek Allah'ın âyetlerini okumuş, ibadet etmiştir.
3 — O kimse ki, bir askerî müfrezede bulunmaktadır. Düşmanla karşı karşıya kalmıştır, içinde bulunduğu müfreze hezimete uğradığı halde, bu kimse tek başına şehîd veya gazi oluncaya kadar düşmana taarruz etmiştir.
Allahü Teâlâ'nın kendilerine buğz ettiği üç kişi de şunlardır:
1 — Zina eden ihtiyar.
2 — Kibir sahibi fakir.
3 — Zulüm yapan zengin.
(Tirmizî, Hâkim)

BEDİR'DE MELEKLERİN YARDIMI

Hazreti Ömer radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
Bedir gününde Allah'ın Resulü müşriklere baktı. Onlar bin, Peygamber aleyhisselâmın sahabîleri ise üç yüz on dokuz kişiden ibaretti.
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm, kıbleye döndü ve ellerini kaldırıp şöyle dua etmeye başladı:
— Ey Allah'ım, bana olan vaadini yerine getir; ey Allah'ım, bana vaad ettiğini ver; ey Allah'ım, müslüman halkından bu küçük topluluk helak olursa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz!
Allah'ın Resulü ellerini uzatmış, Kıbleye dönmüş olarak Rabbine yalvarmaya devam ediyordu. Cübbesi omuzlarından düşmüştü. Hazreti Ebû Bekir geldi, cübbesini omuzlarına kaldırdıktan sonra, arkasından tutup kendi göğsüne dayadı ve:
— Ey Allah'ın Peygamberi, yeter Rabbine yalvardın. O sana olan vaadini yerine getirecektir! dedi.
Bunun üzerine Allahü Teâlâ: «Hani Rabbinizden yardım istiyordunuz da, (Muhakak size meleklerden birbiri ardınca binlercesi ile yardımda bulunacağız) diye duanızı kabul buyurmuştu.» (Enfâl Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmeyi indirdi. Ve Allahü Teâlâ meleklerle Resulüne imdada yetişti.
(Buharî, Müslim, Tirmizî)
İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:
O gün müslümanlardân bir kişi, müşriklerden bir adamın karşısında güç bir vaziyette kalmışken, birden bire müşrik kimsenin üzerinde bir kamçı darbesinin sesini ve atlının «îleri ey Hayzûm!» dediğini duydu. Karşısındaki müşrike bakınca, adam sırt üstü yere yıkıldı. Bir de baktı ki, adamın burnu kırılmış, yüzü yarılmış, kamçının isabet ettiği yerler mosmor olmuştu. Ensârdan olan o adam bunu gelip Peygamber aleyhisselâma anlatınca, Allah'ın Resulü:
— Doğru söylüyorsun;'bu' üçüncü kat semâdan gelen yardımdır! buyurdu.
(Müslim)

İŞKENCE ETSELER BİLE

Hazreti Âişe radıyallahü anhâ'dan şöyle anlatılır:
Hazreti Âişe:
— Ey Allah'ın Resulü, hayatında Uhud gününden daha şiddetli bir gün geçirdin mi? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm:
—; Kavmimin 'bir çok işkencelerine uğradım. Bunların en şiddetlisi Akabe günü maruz kaldığım işkence idi. Hani o gün Abd-i Külâl'in oğlu Abd-i Yâlil'in oğluna îslâmı tebliğ edip müracaatta bulundum. Fakat arzularımın hiç birisine cevap vermedi. Üzgün bir çehre ile âdeta kendimden geçmiş bir halde döndüm. Karn-i Seâlib'e geldiğim vakit ancak kendime gelebilmiştim. Yukarıya başımı kaldırınca, beni gölgelendiren bir bulut ile karşılaştım. Bakınca orada Cibril aleyhisselâmı gördüm.
Cibril aleyhisselâm bana nida ederek dedi ki:
— Allahü Teâlâ, kavminin sana ne dediklerini, seni nasıl reddettiklerini işitti ve sana dağlara hükmeden meleği gönderdi; kendisine kavmine ne yapmasını emredersin, diye.
Bunun üzerine dağlara hükmeden melek bana nida edip selâm verdikten sonra:
— Ey Muhammed, muhakkak Allah kavminin sana ne söylediklerini işitti. Ben dağlara hükmeden meleğim.. Rabbin beni sana, istediğin şeyi bana emretmen için gönderdi.. Dilediğini emret; istersen Ahşabeyn', yani Ebû Kubeys dağı ile karşısında bulunan dağdan ibaret bu iki dağı onların üzerine yıkıvereyim, dedi.
Peygamber aleyhisselâm ise:
— Hayır, öyle yapmanı istemiyorum; aksine, Allah'ın onların neslinden bir olan Allah'a şirk koşmadan îman ve ibadet edecek kimseleri çıkarmasını istiyorum, buyurdu.
(Buharî, Müslim)

RESÛLULLAHA YAPILAN İŞKENCE

İbni Mesud radıyallahu anh anlatıyor:
Peygamber aleyhisselâm Kabe'de namaz kılarken Ebû Cehil ve arkadaşları da orada oturuyorlardı. Bir gün önce de orada bir deve kesilmişti.
Ebû Cehil arkadaşlarına:
— Kim bu filan oğullarına aid devenin rahimdeki yavruyu saran zarını alıp, secde halinde iken Muhammed'in omuzlarına koyuverecek? dedi. Kavmin en âdisi Ukbe bin Ebû Muayt kalktı ve o zarı alıp Peygamber aleyhisselâm secdede iken omuzlarının arasına koydu.
Bunun üzerine, oradaki müşrikler katıla katıla güldüler. Ben de ayakta seyrediyordum. Bir yerden bir kuvvet olsaydı, o pisliği Allah'ın Resulünün sırtından alıp, atacaktım. Peygamber aleyhisselâm secdede kapanıp kalmış, başını kaldırmıyordu. Adamın biri gidip hadiseyi Hazreti Fatıma'ya haber verdi. O sırada küçük bir kızcağız olan Hazreti Fatıma gelip pisliği Resûlullah aleyhisselâmın üzerinden attı. Peygamber aleyhisselâm namazını tamamlayınca yüksek sesle o müşriklere beddua etti. Allah'ın Resulü beddua ettiği zaman da, dua ettiği vakit de üçer defa tekrar ederdi.
Peygamber aleyhisselâm yine üç defa:
— Ey Allah'ım, Kureyş'in hakkından gel! diye beddua etti. Ebû Cehil ile arkadaşları bu bedduayı duyunca gülmeyi bıraktılar ve Peygamber aleyhisselâmın bedduasından sus - pus oldular.
Peygamber aleyhisselâm bundan sonra:
— Ey Allah'ım, Ebû Cehil bin Hişâm, Utbe bin Rebîa, Şeybe bin Rebîa, velid bin Ukbe, Umeyye bin Halef ve Ukbe bin Ebî Muayt'ın haklarından gel! diye beddua etti. Bunların yedincisini de söyledi, fakat onun ismi hatırımda kalmadı. Muhammed aleyhisselâmı hak ile gönderen Zâta yemin ederim ki, Allah'ın Resulünün beddua ederken isimlerini saydığı bu şahısları Bedir gününde öldürüldükten sonra alınıp Kalîb-i Bedir denilen kuyuya atıldıklarını gördüm.
(Buharî, Müslim)

EMANETE HIYANET

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
Hayber senesinde Peygamber aleyhisselâm ile beraber harbe çıktık. Elbise ve diğer muhtelif mallardan başka, altın ve gümüş nâmına ganimet olarak bir şey elde etmedik. Allah'ın Resulü, Kura Vadisine doğru yöneldi. Kendisine Mid'am isminde bir zenci köle hediye edilmişti. Bu köle, Peygamber aleyhisselâmın hayvanını hazırlarken bir ok isa-betiyle öldü. İnsanlar «Cenneti mübarek olsun!» dediler.
Allah'ın Resulü ise:
— Asla, dedi. Hayâtımı kudreti ile tutan zâta yemin ederim ki, Hayber gününde ganimetler paylaştırılmadan önce, gizlice aldığı örtü, ateş olarak üstünde yanıp parlayacaktır, buyurdu.
Müslümanlar bunu işitince, bir adam Peygamber aleyhisselâma bir veya iki nalın kayısı getirdi ve:
— Bir veya iki nalın kayısı ateşten ibarettir, yani bende kaldığı takdirde kıyamet günü beni yakan ateş olurlar, dedi.
(Buharî, Müslim, Ebû Davût)

GANÎMET BU ÜMMET İÇİNDİR

Ebû Hureyre radıyallahu anh, Resûlullah aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
— «Peygamberlerden biri savaş etmek istemişti de kavmine dedi ki; «Bir kadınla nikâhlanmış olup zifafa girmek istediği halde henüz girmemiş olan kimse, benimle harbe gelmesin. Bir bina inşâ edip henüz tavanlarını tamamlamamış olan kimse de gelmesin. Aynı zamanda koyun ve gebe develer, inekler satın alıp, onların doğum yapmalarını bekleyen adam da harbe katılmak üzere benimle gelmesin...» buyurduktan sonra harbe çıkmıştı.
Peygamber aleyhisselâm fethetmek istediği şehre ikindi vakti, veya buna yakın bir vakitte yaklaştı.
Güneşe hitabederek:
— Sen bir memursun, ben de memurum, dedi ve Allah'ım, bu güneşin seyrini durdurt, diye niyazda bulundu. Allahü Teâlâ da kendisine fethi müyesser kılıncaya kadar güneşi öyle tuttu. Ele geçirdikleri ganimetleri topladılar. Ganimetleri yemek için bir ateş geldi, fakat yemekten kaçındı.
Peygamber insanlara:
— Aranızda hıyanet var, her kabileden bir adam gelip bana bîat etsin! dedi. Onlar da biat ettiler. Bu adamın eli Peygamberin eline yapıştı.
Bunun üzerine Peygamber:
— Hıyanet sizdedir, senin kabilen gelip bana bîat etsin, dedi. Onlar da bîat ettiler. Bu kabile halkından iki veya üç kişinin eli Peygamberin eline yapıştı.
Peygamber:
— Hıyanet sizde, dedi. Bunun üzerine bunlar Peygambere inek başı kadar bir parça altın çıkardılar, yerdeki malların içine koydular. Ateş de gelip bunu yedi.»
İşte, bizden önce kimseye ganimetler helâl değildi. Allahü Teâlâ za'fımızı ve acziyetimizi gördüğü için ganimetleri bize helâl kıldı.
(Buharî, Müslim)

KALBİNİ YARDIN MI?


Üsâme bin Zeyd radıyallahu anh şöyle anlatıyor::
Resûlullah aleyhisselâm bir seriyye (dört'yüz kişiden fazla olmayan askerî kuvvet) halinde bizi bazı kabilelere gönderdi. Onlar da bizim gelişimizden haberdar olarak kaçtılar. Biz kendilerinden birisine yetiştik. Onu yakalayınca, «La ilahe illallah = Allah'tan başka ilâh yoktur» deyiverdi. Fakat biz kendisini öldürünceye kadar dövdük. Gelince bu hadiseyi Peygamber aleyhisselâma anlattım. Allah'ın Resulü:
— Kıyamet gününde,bu tevhid kelimesi karşılığında sana kim yardımcı olacak? dedi. Ben:
— Ey Allah'ın Resulü, o adam bunu silâhtan korktuğu için söyledi, diye cevap verdim.
Peygamber aleyhisselâm:
— Kalbini mi yardın ki, bunun için veya başka bir sebeple mi bunu söylemiş olduğunu bilesin?! Kıyamet gününde «La ilahe illallah»'ın karşısında kim senin yardımcın olacak? buyurdu. Bu sözü o kadar tekrar etti ki, müslümanlığa o günden evvel girmemiş olmayı arzu ettim.
(Ebü Davud, Müslim)

DEVENİN AĞLAMASI

Allah'ın Resulü, Ensârdan bir kimseye aid bir bahçeye girmişti. Orada bir deveye rastladı. Deve Peygamber aleyhisselâmı görünce, inledi ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhisselâm devenin yanına gelip ensesini, yahut kuyruğunun üst tarafını okşadı, deve de sustu.
Allah'ın Resulü:
— Bu devenin sahibi kim, bu deve kimindir? diye sordu. Ensâr'dan bir genç gelip:
— Benimdir, ey Allah'ın Resulü, dedi. Peygamber aleyhisselâm:
— Allah'ın sana mülk olarak verdiği bu hayvan için Allah'tan korkmuyor musun? Çünkü bu hayvan bana, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu söyleyerek senden şikâyetçi oldu, buyurdu.
(Ebû Davud)

AMEL NİYETE GÖREDİR

Ümmü Kays radıyallahu anhâ Mekke'nin hem güzel hem de varlıklı kadınlarından biri idi. Bir adam kendisi ile evlenmek teklifinde bulundu. Ummü Kays radıyallahu anhâ bu teklifi, adam kendisi ile Medine'ye hicret etmek şartı ile kabul etti. Ummü Kays radıyallahu anhâ Muhacirlerle beraber, Allah ve Resulünün rızâsı için Medine'ye hicret edince, bu adam da onunla evlenmek isteği ile Ümmü Kays'a uyarak hicret etti. Ancak adam bu hicretini Allah ve Resulünün rızâsı için yapmış gibi gösteriyordu. Hazreti Ömer'in bildirdiğine göre, bu sebepten dolayı Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
— Ameller niyetlere göredir. Kişiye ancak niyetinin karşılığı verilir. Kimin hicreti Allah ve Resulü için ise, hicreti Allah'a ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalık, veya evleneceği bir kadın için ise, o kimsenin de hicreti o kadınadır.
(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizi, Neseî)