استعيذ بالله شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ
فِيهِ الْقُرْآَنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
Muhterem Mü’minler,
Hutbemiz, RAMAZAN-I ŞERİF’İN
FAZİLETİ ve ORUÇ İBADETİ hakkındadır
Cenab-ı Hak Bakara
Suresi’nin 185. Ayet-i Kerimesinde mealen şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici,
doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın
indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler oruç tutsun.”
Allah-ü Teâlâ’nın, dünya ve ahiret saadetinin yollarını
göstermek üzere bütün insanlığa ikram ettiği Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân, bu ayda
nazil olmaya başladığı için Ramazan-ı Şerif çok kıymetli, şerefli ve mübarek
bir aydır.
“Ramazan kelimesinde iki kavil
mevcuttur. Birincisi Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerinden biri olduğu rivayetidir.
Buna göre şehr-i Ramazan, Şehrullah demektir. Bu sebeple bir Hadis-i Şerİfte “Ramazan geldi, Ramazan gitti demeyiniz.
Şehr-i Ramazan geldi, Şehr-i Ramazan gitti deyiniz. Çünkü Ramazan Allah (c.c.)’nun
isimlerinden bir isimdir.”, buyrulmuştur. İkincisi de Receb, Şa’ban gibi
hususi bir ay ismidir.”
“Alimlerimiz, Ramazan kelimesinin lugat olarak hangi kelimeden geldiğini
ve ona göre hangi manaları ifade ettiğini de izah etmişlerdir. Buna göre
Ramazan kelimesi, yaz sonunda, güz başında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen
yağmur manasına gelir ve Ramazan Ayı da ehl-i imanı günahlarından yıkayıp,
kalplerini temizler.
Yine; kızgın yerde, yalın ayak
yürümek sebebiyle, yanmak manasına gelir. Bu ayda çekilen açlık, susuzluk ve
ızdırap sebebiyle Cenab-ı Hak, kulunun günahlarını yakar.
Diğer bir manası da, kılıcı
inceltip keskinleştirmek için, iki taş arasına koyup dövmektir. Her türlü
kötülük ile bezenmiş olan nefis, bu ayda tutulan oruç ve yapılan diğer
ibadetler ile terbiye edilir.”
Bu
ay ile alakalı olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Şaban-ı Şerif’in son
gününde ashabına bir hutbe irad etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Muhakkak ki büyük ve mübarek
bir ay sizi gölgeledi. Öyle bir ay ki içerisinde, bin aydan hayırlı olan Kadir
Gecesi bulunur. Cenab-ı Hak, onun orucunu farz,
gece kılınan (teravih) namazını da nafile kıldı. Bu ayda hayırlı bir
hasletle Allah’a yaklaşan kimse, sair aylarda bir farz eda etmiş kimse gibi
sevap alır. Bu ayda bir farz eda eden kimse ise, sair aylarda yetmiş farz eda
etmiş kimse gibi mükâfat kazanır. Bu
öyle bir aydır ki, onda müminin rızkı ziyadeleştirilir. Bu ayda kim bir
oruçluya iftar ettirirse, bu ameli sebebiyle onun günahları mağfiret olunur ve
cehennemden azad edilir. Ve iftar ettirdiği oruçluya verilen sevabın aynısı,
oruçlunun sevabından hiç bir şey eksilmeksizin kendisine de verilir.”
Bunun üzerine Sahabe-i Kiram: “Ya Rasülallah! Birçoğumuzun elinde
oruçluya iftar ettirecek bir şey yok.” buyurunca Peygamber Efendimiz (s.a.v.);
“Allah azze ve celle bu
sevabı, oruçluya bir hurma, bir yudum su ve süt ile iftar ettirene de verir. Bu
öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve ahiri cehennemden
azattır.” Buyurmuşlardır.
Başka
bir Hadis-i Şerif’te de “Ramazan ayı girince cennetin bütün kapıları açılır,
cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.”, buyrulmaktadır.
Faziletlerini
saymakla bitirmenin mümkün olmadığı Ramazan-ı Şerif, Din-i Celil-i İslam’da farz
olan Oruç ibadetinin ifa edildiği aydır.
Arapça’da “savm ve sıyâm”
kelimeleri ile ifade edilen oruç, lügatte; “Nefsi meylettiği şeylerden imsak
etmek yani kendini tutmak” demektir. İslam Istılahı’nda ise: “İkinci fecirden
başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve beşeri münasebetten
kendini tutmak, uzak durmak” demektir.
Hicretten bir
buçuk sene sonra, Şaban Ayı’nın onuncu günü farz kılınan Oruç ibadeti, İslam’ın
üzerene bina kılındığı beş temelden biridir.
Bakara Suresi’nin
183. Ayet-i Kerimesi’nde meâlen şöyle buyruluyor: “Ey iman edenler, Oruç
sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki muhafaza olunursunuz.”
Oruç, Din-i Celil-i İslam’ın
en büyük rükünlerinden ve Şer’-i Şerif’in en kuvvetli kanunlarındandır. Nefs-i
emmare bu mücahide ile terbiye olunur. Fenalığa olan hırslar oruçla teskin
edilir. Yukarıda mealini verdiğimiz Ayet-i Kerimede geçen “umulur ki muhafaza
olunursunuz” ifadesi şu şekilde tefsir olunmuştur: “Oruç sayesinde nefsinize ve
şehvetlerinize hâkim olmak melekesini kazanarak, günahlardan ve tehlikelerden
sakınıp mertebe-i takvaya erebilirsiniz.” Bir
Hadis-i Kudsî’de Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Oruçlu kişi yemesini,
içmesini ve diğer arzularını benim rızam için terk eder. Oruç, doğrudan doğruya
benim rızam için yapılan bir ibadettir. Her iyiliğin karşılığı on misli sevab
olduğu halde, orucun mükâfatını ben vereceğim.”
Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) de oruçla alakalı olarak şöyle buyurmuşlardır: “Oruç kalkandır.
Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri
kendisine söver ya da çatarsa ‘ben oruçluyum’ desin. Nefsim kudret elinde olan
Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan
daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır. Birisi, iftar
ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder