REKLAM

19.05.2017

Hutbemiz, RAMAZAN-I ŞERİF’İN FAZİLETİ ve ORUÇ İBADETİ hakkındadır



استعيذ بالله شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآَنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
            Muhterem Mü’minler,
               Hutbemiz, RAMAZAN-I ŞERİF’İN FAZİLETİ ve ORUÇ İBADETİ hakkındadır
               Cenab-ı Hak Bakara Suresi’nin 185. Ayet-i Kerimesinde mealen şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler oruç tutsun.”
Allah-ü Teâlâ’nın, dünya ve ahiret saadetinin yollarını göstermek üzere bütün insanlığa ikram ettiği Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân, bu ayda nazil olmaya başladığı için Ramazan-ı Şerif çok kıymetli, şerefli ve mübarek bir aydır.
               “Ramazan kelimesinde iki kavil mevcuttur. Birincisi Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerinden biri olduğu rivayetidir. Buna göre şehr-i Ramazan, Şehrullah demektir. Bu sebeple bir Hadis-i Şerİfte  Ramazan geldi, Ramazan gitti demeyiniz. Şehr-i Ramazan geldi, Şehr-i Ramazan gitti deyiniz. Çünkü Ramazan Allah (c.c.)’nun isimlerinden bir isimdir.”, buyrulmuştur. İkincisi de Receb, Şa’ban gibi hususi bir ay ismidir.”
“Alimlerimiz, Ramazan kelimesinin lugat olarak hangi kelimeden geldiğini ve ona göre hangi manaları ifade ettiğini de izah etmişlerdir. Buna göre Ramazan kelimesi, yaz sonunda, güz başında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına gelir ve Ramazan Ayı da ehl-i imanı günahlarından yıkayıp, kalplerini temizler.
               Yine; kızgın yerde, yalın ayak yürümek sebebiyle, yanmak manasına gelir. Bu ayda çekilen açlık, susuzluk ve ızdırap sebebiyle Cenab-ı Hak, kulunun günahlarını yakar.
               Diğer bir manası da, kılıcı inceltip keskinleştirmek için, iki taş arasına koyup dövmektir. Her türlü kötülük ile bezenmiş olan nefis, bu ayda tutulan oruç ve yapılan diğer ibadetler ile terbiye edilir.”
               Bu ay ile alakalı olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Şaban-ı Şerif’in son gününde ashabına bir hutbe irad etmiş ve şöyle buyurmuştur:
            “Ey insanlar! Muhakkak ki büyük ve mübarek bir ay sizi gölgeledi. Öyle bir ay ki içerisinde, bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi bulunur. Cenab-ı Hak, onun orucunu farz,  gece kılınan (teravih) namazını da nafile kıldı. Bu ayda hayırlı bir hasletle Allah’a yaklaşan kimse, sair aylarda bir farz eda etmiş kimse gibi sevap alır. Bu ayda bir farz eda eden kimse ise, sair aylarda yetmiş farz eda etmiş kimse gibi mükâfat kazanır.  Bu öyle bir aydır ki, onda müminin rızkı ziyadeleştirilir. Bu ayda kim bir oruçluya iftar ettirirse, bu ameli sebebiyle onun günahları mağfiret olunur ve cehennemden azad edilir. Ve iftar ettirdiği oruçluya verilen sevabın aynısı, oruçlunun sevabından hiç bir şey eksilmeksizin kendisine de verilir.” 
Bunun üzerine Sahabe-i Kiram: “Ya Rasülallah! Birçoğumuzun elinde oruçluya iftar ettirecek bir şey yok.” buyurunca Peygamber Efendimiz (s.a.v.);
 “Allah azze ve celle bu sevabı, oruçluya bir hurma, bir yudum su ve süt ile iftar ettirene de verir. Bu öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve ahiri cehennemden azattır.” Buyurmuşlardır.
            Başka bir Hadis-i Şerif’te de “Ramazan ayı girince cennetin bütün kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.”, buyrulmaktadır.
            Faziletlerini saymakla bitirmenin mümkün olmadığı Ramazan-ı Şerif, Din-i Celil-i İslam’da farz olan Oruç ibadetinin ifa edildiği aydır.
            Arapça’da “savm ve sıyâm” kelimeleri ile ifade edilen oruç, lügatte; “Nefsi meylettiği şeylerden imsak etmek yani kendini tutmak” demektir. İslam Istılahı’nda ise: “İkinci fecirden başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve beşeri münasebetten kendini tutmak, uzak durmak” demektir.
            Hicretten bir buçuk sene sonra, Şaban Ayı’nın onuncu günü farz kılınan Oruç ibadeti, İslam’ın üzerene bina kılındığı beş temelden biridir.
            Bakara Suresi’nin 183. Ayet-i Kerimesi’nde meâlen şöyle buyruluyor: “Ey iman edenler, Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki muhafaza olunursunuz.”
            Oruç, Din-i Celil-i İslam’ın en büyük rükünlerinden ve Şer’-i Şerif’in en kuvvetli kanunlarındandır. Nefs-i emmare bu mücahide ile terbiye olunur. Fenalığa olan hırslar oruçla teskin edilir. Yukarıda mealini verdiğimiz Ayet-i Kerimede geçen “umulur ki muhafaza olunursunuz” ifadesi şu şekilde tefsir olunmuştur: “Oruç sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hâkim olmak melekesini kazanarak, günahlardan ve tehlikelerden sakınıp mertebe-i takvaya erebilirsiniz.”      Bir Hadis-i Kudsî’de Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Oruçlu kişi yemesini, içmesini ve diğer arzularını benim rızam için terk eder. Oruç, doğrudan doğruya benim rızam için yapılan bir ibadettir. Her iyiliğin karşılığı on misli sevab olduğu halde, orucun mükâfatını ben vereceğim.”
            Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de oruçla alakalı olarak şöyle buyurmuşlardır: “Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa ‘ben oruçluyum’ desin. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır. Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder