REKLAM

padişah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
padişah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13.11.2016

ORHAN BEY

                                                    
     Orhan Gazinin, beyliğin toprak genişliğini altı kat arttırarak 95 bin kilometrekareye çıkardığını, devletin nüfusunu 3 binden 3 milyona vardırdığını, 0n bin kişilik bir ordu beslediğini ve bu ordunun sefer anında 100 bine ulaştığını, ilim adamlarıyla el ele vererek devleti imar ettiğini, hristiyan halkın, idarecilerin zulmünden bıkarak Orhan Gazi’nin adaletine sığındıklarını, küçük bir beylikten koca devletin        temelinin nasıl atıldığını biliyor muydunuz?
           


Osmanlı Padişahlarının ikincisi olan Orhan Bey 1326-1360 yılları arasında saltanat sürmüştür.
Sultan Osman Gazi'nin oğlu olup, dedesi Ertuğrul Gazi'nin vefat ettiği 1281 senesinde Söğüt'te doğdu. Küçük yaştan itibaren tam bir disiplin ve intizam ile istikbalin beyi olacak şekilde yetiştirildi. Şeyh Edebali ve Dursun Fakih gibi alimlerden ilim öğrenip, feyz aldı. Gençliğinden itibaren Bizans tekfurlarıyla olan gazalara katıldı. Kumandanlık ve devlet idaresi konularında bilgi ve tecrübe kazandı. Babasının yaşlılığı dolayısıyla 1324'ten itibaren devlet idaresinin başına geçti. Osman Gazi, onu Bursa'nın fethiyle görevlendirdi.
            Orhan Bey'in 1326'da Bursa'yı fethi sırasında Osman Gazi vefat etti. Babasının naşını Bursa'da Gümüşlü Kümbet'e naklettikten sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci sultanı olarak tahta geçti ve devlet merkezini Yenişehir'den Bursa'ya nakletti.
Bundan sonra fetih ve gaza hareketlerine hız veren Orhan Gazi, 1329'da Bizans kuvvetlerini Pelakanon'da ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra 1330'da İznik'i aldı. Devletin geçici merkezi haline getirilen İznik şehri imar edilerek, İslamî eserlerle süslendi. Orhan Gazi, İznik'in en büyük kilisesini camiye çevirerek burada Cuma namazı kıldı.
 Fetih hareketlerine devam eden Orhan Gazi, 1331'de Taraklı, Mudurnu ve Göynük kasabalarını, 1333'de Gemlik, 1336'da Kirmastı, Mihaliç ve Ulubat kasabalarını zaptetti. 1337'de İzmit'in fethi ile Kocaeli yarımadasının tamamı Osmanlıların eline geçti.
1353'te Bizans'taki iç karışıklıklardan faydalanan Orhan Gazi, Gelibolu'da Çimbe kalesine sahip oldu. Bu, Osmanlıların Rumeli'ye geçerek bölgeyi tanımaları ve gelecekteki fetihleri bakımından önemli rol oynadı. Nitekim oğlu Süleyman Paşa'yı Rumeli'deki kuvvetlerin başına tayin eden Orhan Gazi, Bolayır'dan Tekirdağ'a kadar olan bölgeyi fethettirdi.
Diğer taraftan Anadolu'da da birliği sağlama çalışmalarına hız veren Orhan Gazi; Karesioğullarından 1345'te Balıkesir'i, 1350'de ise Bergama ve Edremit'i, Eretna beyliğinden de 1354'te Ankara'yı aldı.
            Orhan Gazi, büyük oğlu Süleyman Paşa'nın 1359'da bir av sırasında attan düşerek vefat etmesi üzerine üzüntüsünden hastalandı ve 1360 yılında vefat etti. Bursa'daki Gümüşlü Kümbet'e defnedildi. Yerine oğlu I. Murat geçti.
Şahsiyeti nesillere örnek mahiyette olan Orhan Gazi, halim-selim olup, son derece merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve tebeasını kendisinden fazla korurdu. Çok adildi. "Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli olsa geciken adalet zulümdür." buyururdu. Orhan Gazi'nin İslam ahlakına hayran olup, adaletine gıpta eden hıristiyanlar kendi soyundan ve dininden hanedanların yerine, Osmanlı idaresini tercih ederlerdi.
Orhan Gazi devrinde fethedilen beldeler ilmî, mimarî ve sosyal tesislerle süslendi. İznik fethedilince, manastırını medreseye çevirterek ilk Osmanlı medresesini kurdu. Yine İznik'te yaptırdığı imaretin açılışında kendi eliyle fakirlere ve gazilere aş dağıttı. Ahalisinden müslim ve gayr-i müslim hiç kimsenin aç kalmamasına gayret etti.
Cihattan vazgeçmez ve emri altındakileri devamlı Allahü tealanın dinini yaymaya teşvik ederdi. Oğlu Murat Gazi'ye "Oğul! Cennet mekan babam Osman Gazi Han bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz Allah'ın izniyle beyliği sultanlığa çevirdik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın! Osmanlı'ya iki kıta üzerine hükmetmek yetmez. Zira İ'la-yı kelimetullah (Allahü tealanın ismi şerifini yüceltmek, İslamiyet'i yaymak) azmi iki kıtaya sığmayacak yüce bir azimdir." diyerek son vasiyetini yapmıştır.


6.11.2016

SU YOLCULARI OSMANLI DEVLETİNDE SU İŞLERİ

        

Osmanlı Devleti’nde su işleri, suyun küçük bir künk (yer altına yapılan su geçidi) ve kanallara dağıtılması ile “su yolcusu” uğraşırdı. Vakıf binalarındaki su sisteminin yapılışı ve işleyişini de su yolcuları yönetirdi.
Su yolcusu vakıflara bağlıydı. Vakıf kanalıyla kurulan imaret, şehirlerin kuruluşunda ve gelişmesinde şüphesiz çok etkili olmuştur. Eğer su yolcusu sayısı ikider fazla olursa, onların bulunduğu yerde, bunların denetim ve görevini su yolcuları ağası yapardı.
Önceleri Su Yolcu Ağalığı olan görev, 1564’de İstanbul’da Su Yolculuğu Nazırlığı’na çevrilmişti. Su yolculuğu görevi Müslüman, Hıristiyan herkese verilebiliyordu. Su yolcuları su künkleri ve sarnıçlarını yapmak, kanalları temiz tutmak, onarmakla yükümlü idiler. Bunlar bu görevlerinin karşılığı örfî, şer’i ve tekâlif-i Divanî gibi vergileri ödemekten af olunurlardı.
Bazı yerlerde bu işi yapan bütün köy halkı, bu hizmeti karşılığı vergi ödemezdi.
Örneğin, İstanbul’a su taşıyan Kağıt-hane su yolları on köyün sorumluluğuna verilmişti.
Su yolcusu ölürse ve çocuğu var ise, görevi çocuğuna, yoksa başkasına verilirdi. Su yolculuk, bölükbaşılık ve ustalık gibi kısımlara ayrılmıştı. Bunların emrinde kalfa ve çırak da çalışmaktaydı.
Barajlar, halka içme suyu sağlamaları dışında, tarım yapma yönünden de çok önemli rol oynamaktaydılar. Barajların (bend) yapımını ve onarımını vakıflar sağlardı. Eğer bend bir vakfa bağlı değilse, vakfa bağlanması cihetine gidilirdi.

Niğde Kazasında Karahisar-Develi kasabasından sekiz saatlik uzaklıktaki “Karaman Oğlu Bendi” diye adlandırılan, hark ile akan su zamanla kurumuştu. Bu yüzden kasabanın su sıkıntısı had safhaya çıkmıştı. Hem içme suyunun sağlanması, hem de o civardaki ziraatin geliştirilmesi için bu bendin gereği gibi onarımı ve temizlenmesine çalışılması ve bunun için, burasının, padişah adına yeni bir vakfa kaydolması kararının 1758 Ekim’inde alındığını tespit edebilmekteyiz.