REKLAM

rasül ekrem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rasül ekrem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25.12.2016

KOMŞUNUN ŞİKAYETİ

  Biri, Resul-i Ekrem (s.a.a)’ın huzuruna geldi ve
- Bana eziyet ederek huzurumu bozuyor” diye komşusunu şikayet etti.
Resul-i Ekrem (s.a.a):
- Tahammül et ve komşunun gürültü patırtısına aldırma, belki gidişatını değiştirir, buyurdu.
Bir müddet sonra ikinci defa gelerek şikayet etti. Resul-i Ekrem (s.a.a) bu kez de tahammül et buyurdu.
Üçüncü defa geldi. ve
- Ya Resulallah, benim bu komşum gidişatını düzeltmiyor, beni ve ailemi rahatsız etmek için gerekenlerin hepsini yapıyor” dedi.
Resul-i Ekrem (s.a.a) bu defa ona
- Cuma günü, ev eşyalarını dışarı çıkar, yoldan gelip geçen halk görsün. Halk, sana “niçin ev eşyalarını buraya döktün?” diye soracaktır. “Kötü komşunun elinden” diyerek şikayetini bütün halka söyle.
Şikayetçi aynısını yaptı, eziyet eden komşu ise peygamber daima tahammül et diyecek diye, hayal ediyordu.
Halbuki zülmün def edilmesi hukukun müdafaası hususunda İslamiyetin, mütecavize saygı göstermeyeceğini bilmiyordu. Böylelikle herkesin huzurunda rezil olacağını sezen eziyetçi komşu, konuyu öğrenince yalvarıp yakarmaya başladı ve adamın, eşyasını evine taşımasını rica etti. Aynı zamanda komşusunu incitecek şekilde bir şey yapmamaya söz verdi.
 
Usul-i Kafi, c. 2, Bab-ı “Hak al-Cıvar”

YOKSUL VE ZENGİN

  Resül-i Ekrem (s.a.a) her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı. Bu arada eski elbiseli fakir bir müslüman kapıdan içeriye girdi. İslami adetlere göre herkes her hangi mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır. “Benim canım şurasını istiyor” görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez. O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu; gitti oraya oturdu. Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu. Zengin adam elbisesini toplayarak ondan bir az uzaklaştı. Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem (s.a.a) ona dönerek:
-     Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     Elbiselerin kirlenir diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?
-     Yanlış bir iş yaptığımı ve hata ettiğimi itiraf ediyorum. Şimdi bu hatamın telafisi ve bu günahımın keffaresi olarak servetimin  yarısını bu müslüman kardeşime vermeye hazırım dedi. Çünkü ona karşı yanlış bir hareket yaptım. Beni bağışlayın ya Resülallah.
-     Eski giyimli adam: Fakat ben bunu kabul etmeye hazır değilim.
-     Cemaat: Niçin?
-     ”Çünkü bir gün beni de bir gururun sarmasından ve bir müslüman kardeşime, bu gün bu şahsın bana yaptığı gibi, aynı hareketi yapmaktan korkuyorum” der.
 
 Usul-ı Kafi c. 2. “Müslüman Fakirlerin Fazileti” babı

23.12.2016

hutbe SAHABE-İ KİRAM’IN ALLAH YOLUNDAKİ GAYRETLERİ

استعيذ بالله : وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: أصحابي كالنجوم بأيهم اقتديتم اهتديتم      
            Muhterem Mü’minler
            Hutbemiz SAHABE-İ KİRAM’IN ALLAH YOLUNDAKİ GAYRETLERİ hakkındadır.
            Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hicretin 8. Yılında Rum Kayseri’ne bir mektub yazmışlar ve mektubun ulaştırılması vazifesini de Haris bin Umeyr (r.a.)’a vermişlerdi. Hz. Hâris (r.a.), Mute’ye varınca Kayser’in Şam Valisi Şurahbil tarafından durdurulup sorguya çekilmiş ve şehid edilmişti. Bunu haber alan Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz çok üzülmüş ve gadaplanmışlar ve derhal mü’minlere haber salarak Hz. Haris’in şehid edildiğini bildirmiş ve ordunun toplanmasını emretmişlerdi. Böylece üç bin kişilik bir ordu toplanmıştı.
            Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz o gün öğle namazını kıldırdıktan sonra Mescid-i Nebevî’den ayrılmamışlar, Sahabe-i Kiram da kendileriyle beraber Mescid’te oturmuşlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardı: “Gazaya çıkacak şu askerlere kumandan Zeyd bin Harise’dir. O şehid edilirse Cafer bin Ebî Talib’tir. O da şehid edilirse o zaman mü’minler aralarından münasip birini kumandan tayin etsinler.” Neticede İslam Askerleri gözyaşları ve dualarla uğurlanmış, Peygamber Efendimiz (s.a.v) de beyaz bir sancak bağlayarak Hz. Zeyd bin Harise’ye teslim etmişler ve Veda Tepesi’ne kadar orduyu bizzat teşyî buyurmuşlardı.
            Durumu haber alan Rum tarafı da yaklaşık 200-250 bin kişilik bir ordu hazırlayarak beklemeye başlamışlardı. Üç bin kişilik İslam Ordusu’nun karşısında 250 bin kişilik Rum ordusu. İki taraf başlarında kumandanlarıyla, çarpışmaya başlamışlardı. Hz. Zeyd sancak elinde olduğu halde ileri atılınca, şeytan hemen gelip ona dünyayı ve hayatı sevdirmek, ölümü çirkin ve sevimsiz göstermek istemişti. Bunun üzerine Hz. Zeyd “Bu gün mü’minlerin kalplerindeki imanı pekiştirme zamanıdır. Hâlbuki sen bana dünyayı sevdirmek istiyorsun” demiş ve elinde sancağıyla iç taraflara dalarak şehid olmuştu. Daha sonra Hz. Cafer (r.a.), Hz. Zeyd (r.a.)’ın zırhını giyip sancağı alarak, atına bindiği gibi iç tafralara yönelmiş, şeytan aynı vesveseyi O’na da vermeye çalışmış ama O aynı Hz. Zeyd gibi mukabele ederek, çarpışmaya devam etmişti. Artık şehid olacağını anladığında atından inip “Cennetin kokusundan daha güzel bir koku yoktur.”diye seslenmiş; bir eli kesilince sancağı öbür eline almış; diğer eli de kesilmiş, ama O sancağı koltuk altına sıkıştırarak yine de bırakmamıştı. Neticede doksandan fazla yara alarak O da şehid olmuştu. Ardından mü’minlerin isteği üzerine Hz. Halid bin Velid (r.a.) kumandan tayin edilmiş ve büyük başarılar elde ederek ilk günü bitirmişti. Ertesi gün ordunun sağ tarafını sol kanada, sol tarafını sağ kanada, öndekileri arkaya, arkadakileri öne alan Hz. Halid, böylece Rumlar’ın “Müslümanlara yeni kuvvetler katılmış” düşüncesine kapılmalarını sağlamış ve morallerini bozmuştu. 7 gün süren çarpışma neticesinde Rumlar büyük bir bozguna uğramış, İslam Ordusu da Hz Halid’in dâhiyane kumandası ile çok büyük bir tehlikeden kurtulmuştu.
            Bu arada ilk gün Medine-i Münevvere’de Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz namaz için ezan okunmasını emretmişler ve minbere çıkarak üç defa “Allah’tan onlara hayır ve sevap kapısının açılmasını dilerim” şeklinde dua etmişlerdi. Ardından “Size şu gazaya giden ordunuzdan haber vereyim. Onlar gittiler, düşmanla karşılaştılar” buyurarak yukarda anlatılan hususları, Şam tarafına bakarak haber vermeye başlamışlardı. Hadiseleri anlatırken Hz. Zeyd hakkında “O şimdi cennete girdi. Orada koşup duruyordur”, Hz. Cafer hakkında “O şehid olarak cennete girdi. Şimdi yakuttan iki kanadıyla cennette uçup duruyordur.” buyurmuşlar ve mü’minlerden, her bir kumandan hakkında Allah’tan mağfiret dilemelerini istemişlerdi.[1]
            Muhterem Mü’minler,
            İşte Mute Gazası, asr-ı saadetin muhteşem sayfalarından biri olarak tarihteki yerini almıştır. Aslında Rasul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’in ashabını anlata anlata bitirmek mümkün değildir. Onların her birinde muazzam ibretler, göz yaşartıcı misaller vardır. Rasül-i Ekrem Efendimiz birçok hadis-i şerifleriyle bu hususu bize haber vermişlerdir. “Eshabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz”[2] hadis-i şerifi bunlardan biridir. Yine birçok ayet-i kerime onlar hakkında, onların faziletini ifade etmek için nazil olmuştur.
            Bu itibarla kim Allah yolunda hizmet ederse, kim Allah’ın dinine hizmet için hicret ederse, kim Allah yolunda infak ederse, kim Allah yolunda olanlara kucak açıp sahip çıkarsa o Ashab’ın izindedir. Ve bu izi takip etmeye devam edip imanla öbür âleme gittiği müddetçe Allah’ın izniyle yeri cennettir.



[1] Asım Köksal, İslam Tarihi
[2] Tuhfetü’l-Ahvezi, cild 9, sayfa 136