REKLAM

osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16.04.2017

osmanlı armasında bulunan işaretlerin anlamı



 

OSMANLI  DEVLETARMASINDA BULUNAN REMZ VE  ALAMETLERİN  MANALARI

v   GÜNEŞ; halîfeliği,

v   AY; pâdişahlığı,

v   SİLAHLAR; devletin gücünü,

v   ÇÜÇEKLER; sevgi ve muhabbeti;

v   TERAZİ; adâleti,

v   KİTAP; hukuku ve Allah’ın kanunlarına bağlılığı,

v   EN ALTTAKİ YUVARLAK İÇİNDEKİ TUĞRA; devrin pâdişahının tuğrasıdır.

v   AYIN İÇİNDEKİ YAZI; el-müstenidü bi tevfikâti’r rabbâniyye meliki’d devlet-il Osmâniyye.
(mânâsı: Osmanlı Devleti’nin padişahları, Allâhü Teâlâ’nın muvaffak kılması ve yardım       etmesine dayanırlar.)

 

TÂRİHİMİZ ŞANLIDIR, BAŞI ÇEKEN OSMANLIDIR


Osmanlı Devleti, İslam âleminin hâmisi idi.Dünya Müslümanlarının meseleleri ile ilgilenir, hiçbir düşmanın Müslümanlara ve hatta kâfirlere zulmetmesine müsâade etmezlerdi.Emperyalist zalimler Osmanlı’nın korkusundan zulmedemez, insanlığı sömüremezlerdi.
Osmanlı Devleti, Hıristiyan Avrupa’yı ve Dünyayı orta çağ karanlığından kurtararak İslâmın nurlu ışıkları ile aydınlattı.Medeniyetin, insanlığın ne olduğunu gösterdi.Dünyânın günümüzdeki ilim ve teknolojideki ilerlemesinin temelini attı. 

13.11.2016

OSMANLI DEVLETİNİN İLK BORÇLANMALARI ÜZERİNE BİR TETKİK MÜNASEBETİYLE

 



18.yy’dan itibaren uzun süren savaşlar neticesinde siyasi yönden zayıflamaya başlayan Osmanlı Devleti, mali yönden de zayıflamaya başlamıştı. Halktan alınan şer’i ve örfi vergiler yeterli olmayınca savaş zamanında halka yeni vergiler ihdas edilmiş ve zamanla bu vergiler sürekli bir hal almıştı. Yeniçerilere ulufe dağıtabilmek için maliye bazen, sarayın ve diğer devlet erkanının altın ve gümüş gibi madenlerden eşyalarını eritip sikke darb ettiriyordu. Bazı eyalet sancakların başında bulunan beylerbeyi ve sancak beyleri topladıkları vergilerin ancak cüz’i bir kısmını İstanbul’a gönderiyorlardı.
III. Selim’in devletin gelir kaynaklarını iltizamdan kurtarmak, harp hazinesi ihdas etmek gibi mali fikirleri fiiliyata geçemedi.
Devlet hazinesinin köklü mali tedbirlerle ıslah olunması gerektiği halde işleri daha da zorlaştıran ve içinden çıkılmaz bir duruma düşüren günlük tedbirlere tevessül eden bir zihniyet maliyenin başında bulunuyordu. Hazine hemen hemen boş olduğu için devlet masraflarını karşılamanın yollarını aramaya başladı. İlk olarak hükümet borçlarını uzun vadeli senetlerle ödemeye başladı. Ayrıca darphanede basılan sikkelerin ayarı düşürülüyordu. Masrafları karşılamanın bir diğer yanı da kağıt para ihraç etmekti. Bu tedbirler yetersiz kaldığı zaman ise ekseriyetini Rumların oluşturduğu Yahudi Ermeni ve İtalyanlardan da oluşan Galata Bankerleri diye bilinen bankerlere müracaat edilerek yüksek faizli nakit para girişi sağlanmaktaydı.
Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla birlikte vergide eşitlik, para basımının kontrol edilmesi ve denk bütçe oluşturulması gibi mali ıslahatlar yapılmış ama bunlar da akim kalmıştır. En haşmetli dönemlerinde olduğu gibi duraklama ve gerileme dönemlerinde de Osmanlı Devleti kendisini Avrupalı devletlerden üstün tutmuştur. Herhangi bir sebepten dolayı bu devletlerden yardım talebinde bulunulması devletin itibarını zedeleyecektir. Bunun için çok uzun yıllar Avrupa’dan dış borç alınmamıştır. Sultan I. Abdülhamit, II. Selim ve III. Mahmut dönemlerinde zaman zaman borç alma teşebbüslerinde bulunulduysa da bu teşebbüsler neticesiz kalmıştır.
Ancak Kırım Savaşı’nın kapıya dayanması bu savaş için yapılacak harcamaların artması ve diğer iç ve dış harcamalar için daha fazla dayanılamamış ve 1854 yılında ilk defa Osmanlı ile İngiliz-Fransız ortaklığı ile dış borçlanma başlamıştır. Bu ilk borçtan sonra korkunç derecede bir hızla borç alınmaya devam edilmiş ve ilk borçtan sadece 21 sene sonra hükümet 1875 yılında Muharrem Kararnamesi’yle borçların faizlerini dahi ödeyemeyeceğini ve iflas ettiğini açıklamıştır.
Bunu fırsat bilen Avrupalı devletler borçlarını tahsil  etmek için iptidası “Rüsum-i Sitte idaresi olan ve daha sonra Düyun-ı Umumiye idaresi adını alan teşkilatı kurmuşlardır. Bu teşkilât kısa zamanda Osmanlı Devletinin bütün gelirlerini ve vergilerini kontrol altına almış hatta devlet memurlarının maaşlarını bu teşkilât ödemeye başlamıştır. Zamanla birer birer Osmanlıdan kopan ve bağımsızlıklarını kazanan devletler arasında paylaştırılan bu borçlar (Lozan Anlaşmasında paylaştırılmıştır). 1954 yılına kadar peyder pey ödenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, borçlanma yoluyla elde ettiği paraları iki şekilde harcamıştır. Bunlardan ilki; devlet bu paraları mutat masraflarında yani bütçe açığını kapatmakta kullanmıştır ki en çok bunun için borç almıştır. Diğer bir şekil ise sanayi, ticaret ve ziraat gibi ileriye dönük yatırımlardır. Bu ikinci kısım için çok fazla harcama yapılmamıştır. Bu yöndeki en önemli yatırımları Rumeli demiryolları projesi ve çoğumuzun farkında bile olmadığı ancak yurdumuzun hemen sahil tarafındaki karşısında bulunan ve şimdi askeri fabrika olan Zeytinburnu silah ve makine fabrikasıdır.





* Bu Makale, 09-06-2003 Tarihinde Prof. Dr. Ali İhsan Gencer’e Sunduğum Ve Onun Tarafından Kabul Edilen “Tanzimat Döneminde İlk İstikrazlar” Adlı Mezuniyet Tezinin Bir Hulasası Mahiyeti Taşımaktadır.

ORHAN BEY

                                                    
     Orhan Gazinin, beyliğin toprak genişliğini altı kat arttırarak 95 bin kilometrekareye çıkardığını, devletin nüfusunu 3 binden 3 milyona vardırdığını, 0n bin kişilik bir ordu beslediğini ve bu ordunun sefer anında 100 bine ulaştığını, ilim adamlarıyla el ele vererek devleti imar ettiğini, hristiyan halkın, idarecilerin zulmünden bıkarak Orhan Gazi’nin adaletine sığındıklarını, küçük bir beylikten koca devletin        temelinin nasıl atıldığını biliyor muydunuz?
           


Osmanlı Padişahlarının ikincisi olan Orhan Bey 1326-1360 yılları arasında saltanat sürmüştür.
Sultan Osman Gazi'nin oğlu olup, dedesi Ertuğrul Gazi'nin vefat ettiği 1281 senesinde Söğüt'te doğdu. Küçük yaştan itibaren tam bir disiplin ve intizam ile istikbalin beyi olacak şekilde yetiştirildi. Şeyh Edebali ve Dursun Fakih gibi alimlerden ilim öğrenip, feyz aldı. Gençliğinden itibaren Bizans tekfurlarıyla olan gazalara katıldı. Kumandanlık ve devlet idaresi konularında bilgi ve tecrübe kazandı. Babasının yaşlılığı dolayısıyla 1324'ten itibaren devlet idaresinin başına geçti. Osman Gazi, onu Bursa'nın fethiyle görevlendirdi.
            Orhan Bey'in 1326'da Bursa'yı fethi sırasında Osman Gazi vefat etti. Babasının naşını Bursa'da Gümüşlü Kümbet'e naklettikten sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci sultanı olarak tahta geçti ve devlet merkezini Yenişehir'den Bursa'ya nakletti.
Bundan sonra fetih ve gaza hareketlerine hız veren Orhan Gazi, 1329'da Bizans kuvvetlerini Pelakanon'da ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra 1330'da İznik'i aldı. Devletin geçici merkezi haline getirilen İznik şehri imar edilerek, İslamî eserlerle süslendi. Orhan Gazi, İznik'in en büyük kilisesini camiye çevirerek burada Cuma namazı kıldı.
 Fetih hareketlerine devam eden Orhan Gazi, 1331'de Taraklı, Mudurnu ve Göynük kasabalarını, 1333'de Gemlik, 1336'da Kirmastı, Mihaliç ve Ulubat kasabalarını zaptetti. 1337'de İzmit'in fethi ile Kocaeli yarımadasının tamamı Osmanlıların eline geçti.
1353'te Bizans'taki iç karışıklıklardan faydalanan Orhan Gazi, Gelibolu'da Çimbe kalesine sahip oldu. Bu, Osmanlıların Rumeli'ye geçerek bölgeyi tanımaları ve gelecekteki fetihleri bakımından önemli rol oynadı. Nitekim oğlu Süleyman Paşa'yı Rumeli'deki kuvvetlerin başına tayin eden Orhan Gazi, Bolayır'dan Tekirdağ'a kadar olan bölgeyi fethettirdi.
Diğer taraftan Anadolu'da da birliği sağlama çalışmalarına hız veren Orhan Gazi; Karesioğullarından 1345'te Balıkesir'i, 1350'de ise Bergama ve Edremit'i, Eretna beyliğinden de 1354'te Ankara'yı aldı.
            Orhan Gazi, büyük oğlu Süleyman Paşa'nın 1359'da bir av sırasında attan düşerek vefat etmesi üzerine üzüntüsünden hastalandı ve 1360 yılında vefat etti. Bursa'daki Gümüşlü Kümbet'e defnedildi. Yerine oğlu I. Murat geçti.
Şahsiyeti nesillere örnek mahiyette olan Orhan Gazi, halim-selim olup, son derece merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve tebeasını kendisinden fazla korurdu. Çok adildi. "Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli olsa geciken adalet zulümdür." buyururdu. Orhan Gazi'nin İslam ahlakına hayran olup, adaletine gıpta eden hıristiyanlar kendi soyundan ve dininden hanedanların yerine, Osmanlı idaresini tercih ederlerdi.
Orhan Gazi devrinde fethedilen beldeler ilmî, mimarî ve sosyal tesislerle süslendi. İznik fethedilince, manastırını medreseye çevirterek ilk Osmanlı medresesini kurdu. Yine İznik'te yaptırdığı imaretin açılışında kendi eliyle fakirlere ve gazilere aş dağıttı. Ahalisinden müslim ve gayr-i müslim hiç kimsenin aç kalmamasına gayret etti.
Cihattan vazgeçmez ve emri altındakileri devamlı Allahü tealanın dinini yaymaya teşvik ederdi. Oğlu Murat Gazi'ye "Oğul! Cennet mekan babam Osman Gazi Han bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz Allah'ın izniyle beyliği sultanlığa çevirdik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın! Osmanlı'ya iki kıta üzerine hükmetmek yetmez. Zira İ'la-yı kelimetullah (Allahü tealanın ismi şerifini yüceltmek, İslamiyet'i yaymak) azmi iki kıtaya sığmayacak yüce bir azimdir." diyerek son vasiyetini yapmıştır.


10.11.2016

ERTUĞRUL GAZİ


.  
      Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Beyin babası Ertuğrul Gazi hakkında bilinenler, kesin olmamakla birlikte, Oğuzların Kayı boyuna mensup olduğu bilinmektedir. Oğuz boyundan biri olan Kayılar'a mensup Ertuğrul Gazi'nin ataları, Anadolu'nun ilk fethi sırasında Sultan Tuğrul Bey ve Alparslan'ın emirlerinin maiyetinde, önce Ahlat bölgesine gelmişler, Anadolu'ya yapılan seferlere katılmışlardı. Ahlat'ın Eyyubiler'in eline geçmesinden sonra, Mardin yöresine yerleşen Ertuğrul Gazi'nin babası Gündüz Alp'in içlerinde yer aldığı Türkmenler, Moğolların Mardin ve çevresini yağmalamasından sonra, bu bölgeden ayrılarak Anadolu içlerine doğru ilerlediler.
  Gündüz Alp idaresindeki Kayılar da batıya göç ederek önce Erzurum yakınlarındaki Pasinler ovasına, Sürmeliçukur'a yerleştiler. Kayılar'ın Pasinler'e gelmesinden kısa bir süre sonra Gündüz Alp hastalanarak vefat etti ve yerine oğlu Ertuğrul Gazi aşiretin başına geçti. Moğol saldırılarının bu bölgede de hissedilmesinden sonra Ertuğrul Gazi kardeşi Dündar Bey ile birlikte batıya hareket etti. Sivas yakınlarına gelip konakladığında burada Selçuklu ordusu ile Moğolların savaştığını ve Selçuklu ordusunun bozulmak üzere olduğunu gördü. Ertuğrul Gazi Selçuklu ordusuna yardım edince savaşın seyri değişti ve savaşı Selçuklar kazandı. Alaaddin Keykubad, Ertuğrul Gazi'ye yardımlarından dolayı iltifatlarda bulunarak hi'lat giydirdi. Selçuklu ülkesinde yaşamak için göç ettiklerini öğrenince, Ankara yakınlarındaki Karacadağ ve çevresini ona verdi.

Ertuğrul Gazi bir süre Karacadağ'da kaldıktan sonra, Bizans sınırlarına kadar gelerek Söğüt dolaylarına, Aşağı Sakarya havzasına yerleşti. Burada Bizans sınırlarındaki kasaba ve köylere akınlar düzenlemeye başladı. Selçuklu ordusuyla İznik Rum İmparatoruna bağlı birlikler arasında bugünkü Pazaryeri ile Bozüyük arasındaki Ermeniderbendi denilen yerde yapılan savaşı, Selçuklular Ertuğrul Gazi'nin yardımlarıyla kazanınca, Alaaddin Keykubad ödül olarak Eskişehir ve çevresini Ertuğrul Gaziye verdi.

  Bu başarıdan sonra Karacahisar'ı da ele geçiren Ertuğrul Gazi, Söğüt üzerine yürüdü ve burayı fethetti. Söğüt'ü yurt olarak tutan Ertuğrul Gazi, Bizans sınırlarına saldırılar düzenlediği gibi dostluk ilişkileri de geliştirdi. Söğüt'e yerleşmiş Kayı aşireti her geçen gün biraz daha kuvvetlenerek büyüdü. Oldukça yaşlanan Ertuğrul Gazi yerine oğlu Osman Beyi bıraktı ve doksan yaşında vefat etti. Türbesi Bilecik ili Söğüt ilçesinin 1 km. doğusunda bulunmaktadır.