ATA BİN YESAR 659-743 m.)
Tâbiîn devrinde Medîne'de
yetişen büyük âlimlerden. Künyesi, Ebû
Muhammed Medenî'dir. Hilâlî lakabı ile de
tanınmaktadır. Peygamber
efendimizin, sallallahü aleyhi ve sellem
mübârek hanımlarından hazret-i
Meymûne'nin kölesidir. Kendisi gibi
yüksek âlimlerden olan Süleymân,
Abdülmelik ve Abdullah bin Yesâr'ın
kardeşidir. Yaklaşık 659 târihinde
doğdu. Hazret-i Osmân'ın zamânında yaşı
küçüktü. 84 yaşında 743 tarihinde
İskenderiye'de vefât
etti.
Atâ bin Yesâr, Eshâb-ı kirâmdan birçok
zât ile görüşüp onlardan ilim aldı.
Kendisi hazret-i Meymûne, Muâz bin Cebel,
Ebû Zer-i Gıfârî, Ebüdderdâ,
Ubâde bin Sâmit, Zeyd bin Sâbit, Muâviye
bin Hakem-i Selemî, Ebû Katâde,
Ebû Hüreyre, Zeyd bin Hâlid-i Cuhnî,
Abdullah bin Amr, Abdullah bin Ömer,
Abdullah bin Abbâs, Peygamberimizin
kölesi Ebî Râfî, hazret-i Âişe ve daha
pekçok sahâbîden hadîs-i şerîf rivâyet
etmiştir. Büyük hadîs âlimi İmâm-ı
Buhârî, İbn-i Saîd ve Ebû Dâvud onun,
Abdullah ibni Mes'ûd'dan da hadîs
rivâyet ettiğini bildirmişlerdir.
Rivâyetleri Kütüb-i Sitte denilen altı
sahîh hadîs kitabında yer
almıştır.
Atâ bin Yesâr'dan da akranı olan Ebû
Seleme binAbdurrahmân, Muhammed bin
Ömer bin Atâ, Muhammed bin Amr bin
Halhala, Hilâl bin Ali, Zeyd binEslem,
Şüreyh bin Ebî Nemr hadîs-i şerîf
rivâyetinde bulunmuşlardır.
Atâ bin Yesâr, Allahü teâlânın kelâmı
olan Kur'ân-ı kerîmin okunuşunu en
iyi bilenlerden birisiydi. Kırâat ilmi
adı verilen bu ilimde,Eshâb-ı
kirâmdan sonra en yüksek dereceye çıkan
âlimler, Medîneliler, Mekkeliler,
Kûfeliler, Basralılar ve Şamlılar olmak
üzere beş tabakaya ayrılmışlardır.
Medîne-i münevverede bu ilimle meşgul
olanlardan biri deAtâ bin Yesâr'dı.
Kur'ân-ı kerîmin okunuşunu bozulmaktan ve
değişmekten korumak için
gösterilen üstün gayretler o kadar çoktur
ki, yapılan çalışmalar akıllara
sığmayacak ölçüdedir. Eshâb-ı kirâmın
gösterdiği gayreti, kelimelerle
ifâde etmek mümkün değildir. Kur'ân-ı
kerîmin mânâsının anlaşılması ve
anlatılması yanında, her harfinin okunuşu
ve bundaki ihtilâflar, öyle bir
tesbit olunmuş ki, bu güne kadar bütün
müslümanlar, Kur'ân-ı kerîmi bu ilk
okunan şekli ile okumaktadır. Atâ bin
Yesâr, bu ilmi öğrenip insanlara
öğretmede üstün derecelere kavuşan
âlimlerdendir.
Hadîs ilminde de sika güvenilir bir âlim
olup çok hadîs-i şerîf rivâyet
etmiştir. Bu ilimde bir hazîne idi. İbn-i
Hibbân, Kitabüs-Sikkât'ında onun
sika râvilerden olduğunu zikreder. İbn-i
Sa'd da Tabakât'ında, sika sağlam
olup, çok hadîs rivâyet ettiğini
zikreder.
Yine Atâ bin Yesâr, güneş tutulunca
Peygamber efendimizin kıldığı iki
rekat namazın her rekatında altı rükû ile
dört secde yaptığını rivâyet
etmiştir. Atâ bin Yesâr'ın Resûlullah
efendimizden bildirdiği hadîs-i
şerîfte buyruldu ki: "Kırk dirhemi veya
bu değerde malı olduğu hâlde,
dilencilik eden kimse, dilenmekte ısrar
etmiş, günâha girmiş olur."
Atâ bin Yesâr'ın rivâyet ettiği bir
hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz
hazret-i Ömer'e hitaben; "Ey Ömer!
Öldüğün vakit adamların gidip senin
boyuna uygun bir mezar hazırlayıp, seni
yıkayıp kefenledikten ve koku
sürdükten sonra, seni götürüp mezara
koydukları ve toprağı üzerine örterek
geri döndükleri vakit hâlin nice olur?
Münker ve Nekir adındaki kabrin iki
büyük ibtilâsı (suâl melekleri) sana
gelir. Sesleri yıldırım indiren gök
gürültüsü, gözleri parlak şimşekler gibi,
uzun saçlarını sürürler. Uzun ve
sivri dişleri ile mezarın topraklarını
alt üst ederler. Sana çeşitli
zorluklar çıkarırlar. Seni korkuturlar. O
vakit senin hâlin nice olur ey
Ömer?" buyurdu. Hazret-i Ömer de; "Bu
zamanki aklım o zaman da başımda
olacak mı?" diye sordu. Resûl-i ekrem
efendimiz; "Evet." buyurunca; "Ben
onların hakkından gelir, gerekli
cevaplarını veririm." dedi.
Bir hadîs-i şerîfte; "İnsanların en
iyisi, borcunu en iyi şekilde
ödeyenlerdir."
buyruldu.
Atâ bin Yesâr buyurdu ki: "Şâban ayının
on beşinde, yâni Berât gecesinde o
yıl içinde ölecek olanların listesi
Azrâil aleyhisselâma verilir. Bu arada
ev yapan, su akıtıp ağaç diken ve yeni
evlenen nice kimseler vardır ve
isimleri bu listededir. Fakat onlar bunu
bilmezler."
Atâ binYesâr şöyle anlatıyor: Kur'ân-ı
kerîmde meâlen; "Ey îmân edenler!
İçki, kumar, putlar ve fal okları,
şeytanın işlerinden bir pisliktir.
Bunlardan kaçının ki, felâh bulasınız!"
(Mâide sûresi: 90) âyet-i
kerîmesinin mânâsı Tevrât'ta şu şekilde
vardı. "Bâtılı gidersin, oyunu
boşa çıkarsın, çalgılı oyun âletlerini
yok etsin! diye, biz hakkı
indirdik. Şarap içene yazıklar olsun!
Allahü teâlâ bu mânâda, izzetine ve
celâline yemin ederek; "Bir kimse, haram
olduğunu bilerek içerse, kıyâmet
günü onu suya hasret bırakırım. Şarabın
haram olduğunu bilerek bırakana,
Cennet ırmaklarından içiririm."
buyurdu.
Atâ bin Yesâr, Yâlâ binMürre'den şöyle
anlatıyor: "Biz hazret-i Ali'nin
yakınlarından bâzıları ile buluştuk. Yâlâ
onlara dedi ki: O, şu anda
savaşan kimsedir. Onun hayâtı için emin
değiliz. Ona bir zarar gelebilir.
Bundan sonra odasının kapısında nöbet
tutmaya başladık. Bir ara namaza
çıktı. Bizi görünce; "Burada ne
yapıyorsunuz?" diye sordu. Biz de: "Seni
bekliyoruz, yâ müminlerin emîri!.. Zîrâ
sen, harp yapan bir kimsesin. Sana
bir zarar gelmesinden korkuyoruz." diye
cevap verdik. Onlara sordu: "Beni
semâ (gök) ehlinden mi koruyorsunuz,
yoksa yer ehlinden mi?" Biz de:
"Elbette yer ehlinden! Semâ ehlinden
nasıl koruyabiliriz?" deyince;
"Allahü teâlânın takdir etmediği hiç bir
şey semâda da olmaz. Herkesin
işlerine vekil olan iki melek vardır.
Kaderi olarak takdir edilen şeyler
başına gelinceye kadar, her şeyi ondan
uzaklaştırırlar. Kaderde olan başa
gelince de, kaderi ile onu başbaşa
bırakırlar." buyurdu.
Allahü teâlâya en çok yaklaşanların,
güzel ahlâkta Peygamber efendimize en
çon benzeyenler olduğuna işâret ederek;
"Yükselenler hep güzel ahlâkları
sâyesinde yükselmişlerdir. Ahlâkın kemâl
mertebesine ancak Muhammed
aleyhisselâm yükselmiştir."
buyurdu.
ANNE DUÂSI
Atâ bin Yesâr anlattı: Yolculuk yapmakta
olan bir kervân, bir yerde mola
vermişti. Fakat bu sırada bir merkebin
sesi onların uyumalarına mâni oldu.
Bunun üzerine bu sesin geldiği tarafa
doğru gittiler. Sesin geldiği yere
varınca kıldan yapılmış çadır içerisinde,
yaşlı bir kadınla karşılaştılar.
O kadına; "Bu merkep sesi nereden
geliyor. Onun sesinden bir türlü
uyuyamadık?" dediklerinde, kadın; "O
merkep gibi ses çıkaran benim
oğlumdur. Hayatta iken bana eşek diye
hitâb ederdi. Allahü teâlâya onu
eşek yapması için bedduâ ettim. Onun için
böyle her gece sabaha kadar
merkep gibi ses çıkarır." dedi. Bunun
üzerine kervan sâhipleri o kadına;
"Bizi onun kabrine götür, onun kabirdeki
hâline bir bakalım." dediler.
Kabre gidip, açıp baktıklarında, boynunun
eşek boynu gibi olduğunu
gördüler.
1) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1,
s.90
2) Mîzân-ül-İ'tidal; c.3,
s.77
3) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.7,
s.217
4) Vefeyât-ül-A'yân; c.3,
s.399
5) Tehzîb-ül-Esmâ ve'l-Luga; c.1,
s.335
6) Miftâh-üs-Seâde; c.1, s.10,79,192,
c.2, s.7,14, 16,18,162
7) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.5,
s.173
8) Nevâdir-ül-Âlem (Kalyûbî);
s.27
9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2,
s.132, c.16, s.10, c.6, s.327
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder