Büyük bir Allah âşığı,
sosyolog, psikolog, astronom, sağlıkçı, fen adamı ve şair olan İbrahim hakkı 18
mayıs 1703 tarihinde Erzurum’un Hasankale ilçesinde dünyaya geldi. Babası
derviş Osman annesi ise Hz. Peygamberin soyundan gelen Mahmut kızı Şerife
Hanife hatundur.
9 yaşındayken Tillo’ya gitti. Şeyh İsmail
Fakirullah’dan dersler almaya başladı. Babasının vefatından sonra(1719)
Erzurum’a geldi. Erzurum müftüsü Hazik Muhammed’den Arapça ve Farsça öğrendi.
Bir müddet sonra tekrar Tillo’ya döndü. Şeyhinin büyük oğlunun kızıyla evlendi.
15 yıl orada kaldı, 1750’de Hicaz’a 1766’da İstanbul’a gitti. 1. Mahmut’’un
davetiyle saraya girdi, ikinci ve üçüncü defa hacca gitti.(1764-1768).
Arabistan’ı Mısır’ı gezdi. Nihayet 1780'de Tillo’da vefat etti. Ve vasiyeti
üzere mürşidi olan Şeyh İsmail Fakirullah’ın ayak ucuna gömüldü.
İbrahim Hakkı 40’tan fazla eser bırakmıştır. Eserleri
içinde 1754’de tamamladığı “ilahiname” adındaki divanı en meşhurlarındandır.
Ondan daha meşhuru ise “Marifetname”dir.
Meşhur Eser “Marifetname”: Marifetname eskiyle yeniyi birleştiren eski bir
ansiklopedi mahiyetindedir. Marifetullah (Allah’ı tanıma)’dan, gökyüzünden,
yıldızlardan, aydan, güneşten, dünyadan, ay ve yıldızların hareketlerinden ay
ve güneş tutulmalarından dini emir, inanç gelenek ve göreneklerden
Nakşibendilik tarikatının esaslarından bahseder.
Eskiyle yeniyi birleştiren Marifetname, 1 fihrist ve
mukaddime, 3 fen ve 1 hatimeden meydana gelmektedir. Her konuda kendi arasında
bölümlere ayrılmaktadır.
İbrahim
Hakkı, önsöze başlamadan önce alemi kebir dediği kainatı ve onun sırlarını
belirtmektedir. Marifetname’sine şu cümlelerle girmektedir:
“Allah
bütün cihanı insan için ve insanı da kendi ulu varlığının bilinmesi için
yaratmıştır. İnsanın bilinmesi, nefsimizin bilinmesine bağlıdır. Nefsimizi
bilmek beden yapımızı bilmeye bağlıdır. O da alemi bilmeye, bu da ilimleri
bilmeye bağlıdır.”
Bu
bölümde İbrahim Hakkı alem-i ekber’den alemi asgar dediği insanı ele alırken,
marifetullah’a kapılar açmaktadır.
Marifetname’de Anatomi:
Marifatname’de anatomi ve fizyolojiye de geniş ölçüde yer verilmiştir.
İbrahim
Hakkı anatomiyi “bedenlerin yapılışını bildiren ilim” diye tarif eder.
Günümüzde bu tarif değerini korumakla birlikte sadece biraz genişletilmiştir.
İbrahim hakkı aynı yerde imam-ı şafiinin anatomiyi diğer ilimlerden daha üstün
gördüğünü belirtmekte, “anatomi ilmi, doktorların sermayesi Allah’ı anlamanın
bir vasıtasıdır.” demektedir. Doktorların sırf meslekleri yönünden bu ilmi
öğrendikleri, halbuki bu ilmi öğrenmede ilk planda Allah’ı bilmek, O’nun kudret
ve büyüklüğünü öğrenme hedefinin gözetilmesi gerektiğini anlatır. Anatomi
öğrenmenin faydalarını da şu şekilde anlatır:
1.
Aklın şaştığı ve hayret ettiği bu eseri (bedeni)
seyretmekle bütün eşyanın benzerini yaşayan bu binayı, bu parlak yapıyı en
güzel ve en mükemmel şekilde yaratan cenab-ı hak karşısında acizliği anlamak ve
o büyük sanatkarın sonsuz kudretini “ilmel yakin=kesin bir ilim” ile idrak
etmek,
2.
Bu harika eseri, bu incelikleriyle terkip eden
ve süsleyen yaratıcının ne kadar ilim ve hikmet sahibi olduğunu, yapının
şahadetiyle “aynel yakin=gözle görme derecesinde” anlamak,
3.
Cenab-ı hakkın bize lütuf ve yardımlarını şefkat
ve merhametini idrak edip ondan Allah’ın zaman zaman bizi terbiye ettiğini
“hakkal yakin=hakikatine ererek” idrak etmek,
Çünkü
cenab-ı hak vücut binasının yapımında ve işleyişinde en ufak bir eksiklik
bırakmamış onu en mükemmel şekilde korumuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder