REKLAM

10.04.2020

Muhtasar İlmihal

Muhtasar İlmihal
(Resimli Namaz Hocası)


      67. Baskı


 



Kader   
Kazâ   
Abdesti Bozan Şeyler          
Guslün Sünnetleri      
Kıyam   
Âyetü'l-Kürsî      
Tehıyyât      
Secde   
Öğle Namazı      
İkindi Namazı      
Akşam Namazı      
Yatsı Namazı      
Duhâ Namazı      
Teheccüd Namazı      
Regâib Gecesi      
Mi'rac Gecesi      
Berât Gecesi      
Zengin Olmak İçin      
Salât-ı Fethiyye      
Abdestin Farzları      
Guslün Farzları      







Önsöz

İnsanlığı ve bütün âlemleri büyük bir hikmet ve gâye ile yaratan Allâhü Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senâlar olsun.
Kâinata en büyük rahmet, en büyük şefaatçı ve en büyük Peygamber Muhammed Mustafâ sallallâhü aleyhi ve sellem’e, O’nun âline, ashâbına ve bütün O’na tâbi olanlara salât ve selâmlar olsun.
İlmihal, müslümanların inanç ve ibâdetle ilgili öğrenmeleri icabeden hususları bildiren ilimdir.
Peygamber Efendimiz: „İlim öğrenmek her müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır“, buyurmuşlar. Kâinatın efendisinin bu mübârek sözleriyle müslümanlara farz olduğunu açıkladığı ilim, muhakkak ki, dünyâ ve âhiret saâdetini kazanmalarına yarayacak olan “İlmihal” dir. İşte bunun içindir ki, her müslüman erkek ve kadının inanç ve ibâdet bakımından kendisine lâzım olan mes’eleleri öğrenmesi farzdır. “Zarûrât-i Diniyye” denilen bu mühim mevzuları öğrenip inanmadıkça insan, tam ve kâmil bir müslüman olamaz.
Bu mevzuda yazılmış küçük-büyük birçok “İlmihal” kitapları vardır. Bununla beraber, müslüman bir çocuğun temel mes’eleleri kolayca belleyip, hatırında tutabilmesine yardımcı olmak gâyesiyle bu “İlmihal”i hazırlamayı uygun bulduk.
H.A.
---

Mühim Hatırlatma

Muhterem okuyucu,
Elinizdeki eserde bazı sûre, âyet, ve duâlara yer verilmiş ve bunların latin harfleri ile de okunuşları konulmuştur. Bu, İslâm harflerini bilmeyenlerin, ezberlemelerine yardımcı olmak içindir. Yoksa latin harfleri ile doğru olarak ezberlemek mümkün değildir. Bu harflerle ezberleyenler, mutlaka bir hocadan düzgün okunuşu öğrenmelidirler.
Sureler Türkçelerinden okunduğu zaman aşağıdaki işaretlere dikkat edilmesi zarûrîdir:
âa: a harfi ince bir şekilde çekerek okunacak,
aa: a harfi kalın ve çekerek okunacak,
üü: ü çekerek okunacak.
ii: i çekerek okunacak,
Altı çizgili h boğazdan hırıltılı olarak çıkarılacak,
Altı çizgili s ve z harfleri peltek okunacaktır.
---
﴿ بِســــْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ ﴾


Dinimiz İslâm

Din

Din: Akıl sahiplerini kendi arzu ve istekleriyle dünya ve âhirette saâdet ve selâmete ulaştıran ilâhi bir nizamdır.
Allâhü Teâlâ hazretleri, ilk insan ve ilk peygamber Âdem (aleyhisselâm)'dan itibaren insanlara peygamberleri ile dinlerini bildirmiş olup bu dinler esas itibarı ile İslâmdır. Bu ilahi dinlerin sonradan bozulup asılları kaybolduğu için Cenâb-ı Hakk, Peygamberimiz (a.s.) vasıtasiyle hakîki dinlerin en sonuncusu ve en mükemmeli olarak bu günkü İslâm dinini bildirmiştir. İslâm dinine inanan kimseye müslüman denir. Biz de Elhamdülillah müslümanız.
---

Şerîat

Şerîat, din manasına geldiği gibi dinin, ibâdet ve muâmelelere ait hükümlerine de şerîat denir.
---

Îman

Îman, Peygamber Efendimiz (s.a.v) in Hazret-i Allâh tarafından getirip tebliğ buyurduğu hususların tamamını kabul ve tasdik etmektir. İman, bu tasdikten ibarettir. Fakat kişinin, hayatında ve ölümünde kendisine müslüman muâmelesi yapılması için kelime-i şehâdeti dili ile söyleyip kalbi ile tasdik etmesi şarttır.
İmanın şartları altıdır. Bu altı şart aşağıda Arapça aslını ve tercümesini göreceğimiz Âmentü'de açıklanmıştır.
آمَنْتُ بِاللهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ اللهِ تَعَالَى وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

„Âmentü billâhi ve melâaiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-âhıri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihî mine'llâhi teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'lmevti hakkun eşhedü en lâa ilâhe illallâah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.“
Mânâsı:
„Ben Allâhü Teâlâ'ya ve onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allâhü Teâlâ'nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şehâdet ederim ki, Allâhü Teâlâ'dan başka ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve Peygamberidir.“
---

İmanın Şartları

  1. Allâhü Teâlâ'ya inanmak,
  2. Meleklerine inanmak,
  3. Kitaplarına inanmak,
  4. Peygamberlerine inanmak,
  5. Âhiret gününe inanmak,
  6. Kadere; hayır ve şerrin Allâh'tan olduğuna, öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna inanmaktır.
İmanın bu altı şartından birini kabul etmeyen, hepsini inkâr etmiş sayılır. Meselâ, imanın beş şartını kabul edip, âhirete inanmayan kimse müslüman olamaz.
---

Allâhü Teâlâ'ya İman

Îmanın altı şartından birincisi, Allâhü Teâlâ'ya imân etmektir. Şöyle ki; Allâhü Teâlâ vardır. Onun zâtı, bütün kemâl sıfatları ile muttasıf (Yani, bütün güzelliklere eksiksiz olarak sahip), bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve uzaktır.
Hz. Allâh'ın sıfatları, sıfât-ı zâtiyye ve sıfât-ı sübûtiyye olmak üzere iki kısımdır.
---

Sıfât-ı Zâtiyye

Hz. Allâh'ın Sıfât-ı Zâtiyyesi 6'dır:
  1. Vücud: Var olmak.
  2. Kıdem: Evveli olmamak; ezelî olmak.
  3. Bekâ: Sonu olmamak; ebedî olmak.
  4. Vahdâniyet: Birlik. Zâtında ve sıfatlarında tek olup, ortağı yoktur
  5. Muhâlefetün lilhavâdis: Sonradan olanlara hiç benzememek.
  6. Kıyam binefsihi: Var olmasında başka bir şeye muhtaç olmamak.
---

Sıfât-ı Subûtiyye

Allâhü Teâlâ'nın Sıfât-ı Sübûtiyesi sekizdir:
  1. Hayat: Diri olmak. (Allâhü Teâlâ diridir ve dirilticidir.)
  2. İlim: Bilmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her şeyi, hattâ kalblerde gizlenen niyetleri dahi bilir.)
  3. Semi: İşitmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her şeyi işitir.)
  4. Basar: Görmesi olmak. (Allâhü Teâlâ; karanlık gecede, kara taşın üstünde, kara karıncanın yürüdüğünü görür ve ayağının sesini işitir.)
  5. İrâdet: Dilemesi olmak. (Yani irâde sahibidir ki, diler ve ne dilerse onu dilediği gibi yapar.)
  6. Kudret: Gücü her şeye yeter olmak. (Allâhü Teâlâ her şeye kaadirdir.)
  7. Kelâm: Konuşması olmak. (Allâhü Teâlâ'nın harf ve sese muhtaç olmadan söylemesi demektir.)
  8. Tekvîn: Yoktan var etmek, meydana getirmek, yaratmak.
---

Meleklere İman

Îmanın ikinci şartı meleklere inanmaktır.
Melekler nurdan yaratılmış, istedikleri sûret ve şekillere girebilen rûhânî ve latif varlıklardır.
Meleklerde erkeklik ve dişilik yoktur. Onlar, emrolundukları şeylerde Allâh'a isyan etmezler. Yorulup usanmazlar. Yemek, içmek gibi ihtiyaçları yoktur. Kimi gökte, kimi yerde, kimisi de Arş'ta vazifelidirler. Sayılarını ancak Allâhü Teâlâ bilir. İçlerinden dört büyüğü meleklerin peygamberidir.
---

Dört Büyük Melek

  1. Cebrâil (a.s.): Cenâb-ı Hakk'ın kitaplarını peygamberlere getirmeye, yâni vahye memur, Allâh ile resülleri arasında bir vâsıtadır.
  2. Mîkâil (a.s.): Bir kısım hâdiselerin; Meselâ rüzgârların, yağışların, hubûbatın ve bitkilerin meydana getirilmesine memurdur.
  3. İsrâfil (a.s.): Sûrun üfürülmesi, kıyâmet gününün meydana gelmesi ve insanların kıyâmette tekrar dirilmeleri hususlarına memurdur.
  4. Azrâil (a.s.): Öleceklerin ruhlarını almaya memurdur.
Ayrıca her insanda, vazifeli 384 melâike vardır. Bunlardan, Kirâmen Kâtibîn ve Hafaza melekleri insan ne yaparsa onu yazmakla vazifelidirler.
---

Kitaplara İman

Îmanın üçüncü şartı kitaplara inanmaktır.
Cenâb-ı Hakk, kendi irâdelerini, emirlerini, nehiylerini, hikmetlerini kullarına bildirmek için zaman zaman peygamberlerine kitaplar indirmiştir. Bu kitapların tamamına ilâhî kitaplar denir.
Cebrâil (a.s.) vâsıtası ile peygamberlere vahiy olarak gönderilen kitap ve suhufun (sayfaların) adedi 104'tür.
---

Suhuf (Sayfalar)

10 Suhuf, ÂDEM aleyhisselâm'a,
50 Suhuf, ŞİT aleyhisselâm'a,
30 Suhuf, İDRİS aleyhisselâm'a,
10 Suhuf, İBRAHİM aleyhisselâm'a, gönderilmiştir ki, tamamı 100 sahifedir.
---

Kitaplar

  1. Tevrat, Mûsa aleyhisselâm'a,
  2. Zebur, Dâvud aleyhisselâm'a,
  3. İncil, İsa aleyhisselâm'a,
  4. Kur'ân, Peygamberimiz MUHAMMED Aleyhisselâm'a, gelmiştir. Kur'anın gelmesiyle ilk üçünün hükmü kaldırılmıştır. Kur'an-ı kerim 114 sûre, 6666 âyettir. İki durak arasına bir âyet denir. Kur'an'ın bir harfi bile değişmemiştir. Dünyadaki bütün Kur'an'lar aynıdır. Kur'an-ı Kerim kıyâmete kadar Allâh'ın himâyesinde olup değişmeyecektir.
---

Peygamberlere İman

Îmanın dördüncü şartı peygamberlere inanmaktır.
Peygamberler, Cenâb-ı Hakk'ın, şerîatını, emirlerini, yasaklarını, haberlerini kullarına bildirmek için gönderdiği müstesna zatlardır. Peygamberler insanları, Allâh'a şirk koşmak ve puta tapmak gibi dalâletlerden kurtarmaya, inananları hem dünyada hem de âhirette saâdete erdirmeye vesiledirler. İnsanların akılları gerçek kurtuluş yolunu bulmakta yetersiz olduğundan Hazreti Allâh, kullarının ebedî saadeti için peygamberler göndermiştir. Peygamberler, Allâh tarafından mûcizelerle kuvvetlendirilmişler; Allâh'ın izni ile bir çok hârikulâde yani eşi görülmemiş ve olamaz diye bilinen şeyler, onların elinde kolayca olmuştur.
İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâm'dır. İşte bunun içindir ki, yaratılışı itibariyle üstün bir varlık olan insanın, aslı, bazı yanlış düşünenlerin iddiâ ettiği gibi maymun değil; yine insandır. Esasen “İnsanın aslı maymundur” diyenlerin bu bâtıl iddiâsını asrımızın inkişaf eden ilmi ve fenni de kökünden çürütmüştür. Hiç şüphesiz bilinmelidir ki, bizim aslımız maymun değil; Cennetten gelme, tertemiz, Hazreti Âdem ile Hazret-i Havvâ'dır.
---

Peygamberlerin Sıfatları

Peygamberler hakkında bilinmesi vâcip ve zarûri olan sıfatlar beştir.
  1. Sıdk: Peygamberler doğrudurlar. Asla yalan söylemezler.
  2. Emânet: Emindirler. (Her hususta kendilerine inanılır.)
  3. Tebliğ: Hz. Allâh'ın emir ve yasaklarını hiç noksansız ve çekinmeden tebliğ ederler.
  4. Fetânet: Son derece zekîdirler.
  5. Ismet: Mâsumdurlar; günah işlemekten uzaktırlar.
Bizim Peygamberimizin diğer peygamberlerden ayrı beş vasfı daha vardır:
  1. Bütün peygamberlerden efdâldir (Üstündür).
  2. Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir.
  3. Peygamberler silsilesinin son halkası (Hâtemü'l-Enbiyâ) yâni son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir.
  4. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
  5. Şerîatı, kıyâmete kadar devam edecektir.
---

Kur'an'da İsimleri Geçen Peygamberler

Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan Peygamberimize kadar bir rivâyete göre 124 bin, diğer bir rivâyete göre ise 224 bin peygamber gelmiştir. Bunlardan ancak 28 tanesinin isimleri Kur'ân-ı Kerim'de zikredilmiştir. Kur'ân-ı Kerim'de adları geçen ve bilinmeleri vâcip olan peygamberlerin mübârek isimleri şunlardır:
1. Âdem
8. İsmâîl
15. Hârûn
22. Zekeriyya
2. İdris
9. İshâk
16. Dâvûd
23. Yahyâ
3. Nûh
10. Yâkûb
17. Süleyman
24. Îsâ
4. Hûd
11. Yûsüf
18. Yûnus
25. Üzeyr*
5. Sâlih
12. Eyyûp
19. İlyas
26. Lokman*
6. İbrâhîm
13. Şuayb
20. Elyesa
27. Zülkarneyn*
7. Lût
14. Mûsâ
21. Zülkifl

28. Hazret-i Muhammed. (Aleyhimüsselam)
*   Bu üç mübârek zâta evliya diyenler de vardır.
*  


Fihriste dön                                                           Peygamberimiz

Peygamberimizin Ecdâd-ı Âlîsi (Dedeleri)

Peygamberimiz'in kendisinden itibaren, Hz. İsmâil'in sülalesinden olan Adnan'a kadar baba sülâlesi şöyledir:
Hz.Muhammed, Abdullah, Abdülmuttalib, Hâşim, Abdimenaf, Kusayy, Kilab, Mürre, Kâab, Lüey, Gaalib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Meaad, Adnan.
Peygamberimizin anne cihetinden sülâlesi:
Hz. Muhammed, Amine, Vehb, Abdimenaf, Zühre, Kilâb.
Peygamberlerin her hususta en üstün, en büyük olanı, şüphesiz bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem)'dır. Peygamberimizden evvel gönderilen peygamberlerden çoğu, belli bir topluluğa, bir şehir veya köy halkına gönderilmiştir. Peygamber Efendimiz ise bütün insanlığa, bütün mahlûkâta yani, onsekiz bin âlemin tamamına rahmet olarak gönderilmiştir. Onun İnsanlığa nasıl ve ne büyük bir rahmet olduğunu anlamak için, dünyaya gelmezden evvelki insanlığın haline bir bakmak lâzımdır:
Bilindiği gibi, Fahr-i Âlem Efendimizin teşrifinden önce bütün dünyada her bakımdan kötülüklerin ve karışık-lıkların hüküm sürdüğü bir fetret devri mevcuttu. O günün insanları her türlü bid'at ve sapıklık içinde âdeta yüzüyordu. İnsanlık, hak, adâlet ve medeniyetten uzak, korkunç bir vahşetin girdabına gömülmüştü. Fuhuş ve eşkiyalık, her türlü zulüm ve zorbalık almış yürümüştü. Öyle ki, kimin kime gücü yetiyorsa o, diğerinin malına, canına, ırzına tecâvüz ediyor, elinde nesi varsa alıyordu. Hattâ bir kısım insanlar hurâfe ve bâtıl inançlarla hareket ederek kendi kız çocuklarını çukurlara gömüyor, öldürüyorlardı. Vahşet ve ahlâksızlığa öylesine dalmışlardı ki; bir kadını birkaç erkek ortaklaşa alabiliyordu. Ayrıca kadının cemiyette hiç değeri yoktu. Para ile alınıp satılabilen basit bir eşya muâmelesi görüyordu. İnsanlar, birbirlerine diş bileyen düşman gruplar halinde kabilelere ayrılmış, kabileler arasında kan dâvâları almış yürümüştü. İnsanlığın bu halini Şair Mehmed Akif şu iki mısraında ne güzel tasvir ediyor:
                                                            „Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
                                                             
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi “
İşte böyle bir devirde Resûl-i Ekrem Efendimiz, (sallallâhü aleyhi ve sellem) Mekke-i Mükerreme'de, Milâdın 571'inci senesi Rebîulevvel ayının 12'inci gecesi sabaha karşı dünyayı şereflendirdiler.
Peygamberlik silsilesinin son halkası olan Peygamberimizin, kırk yaşına girip daha kendisine nübüvvet ve şerîat verilmezden evvel bile, elinde bir çok hârikalar zuhur etmişti. „Emrolunduğun gibi dosdoğru ol“ ilâhi emrine tam mânâsıyla uyduğu için, hayatının her kademesinde sadakat ve doğruluğun canlı bir örneği olmuştur.
O her türlü riyâ ve yalandan uzaktı. Devrinde kimse kimseye itimad edemez ve güvenemezken, herkes ona inanıyor, ona itimat ediyor, ihtilâfa düştükleri meselelerde onun hakemliğine ve hükmüne râzı oluyorlardı.
Onu inkâr eden düşmanları bile, onun sadâkat ve doğruluğunu, yalan ve riyâdan uzak olduğunu itiraf ederlerdi. onda gördükleri eşsiz ahlâk ve yüksek seciyeyi takdir eder, ona “ Muhammedü'l-Emin” (Emniyetli Muhammed) derlerdi.
İşte, âlemlere rahmet Efendimiz, cihânın böylesine zulmetle dolu olduğu bir devirde gelmiş, bâtıl inançları kaldırmış, iman ve İslâm nûru ile âlemi karanlıktan kurtarmış, insanlığa dünya ve âhiret saâdetinin anahtarlarını vererek, hakîki medeniyet yolunu göstermiştir.
Bugün, İslâm tarihini tarafsız şekilde tetkik eden birçok müsteşrik (doğu bilimcisi gayri müslim) bile, Peygamberimizin yüksek mertebesini, güzel ahlâkını ve insanlık için gerçekten rahmet ve en büyük kurtarıcı olduğunu kabul etmeye mecbur kalmış, ona hayranlık duymaktan kendilerini alamamışlardır.
Muhammed Esad tarafından tercüme edilen bir eserde meşhur İngiliz filozofu T. Karlayl şöyle diyor:
„Hazret-i Muhammed (s.a.v.) riyâdan tamamen uzak olduğundan onu severim... Hazret-i Muhammed 'i tartacak, beşerde bir terâzi de yoktur. O, tartılmayacak kadar ağır ve büyüktür“
İnsaf sahibi gayr-i müslimler, Peygamberimize bu derece hayranlık duyar, alâka ve muhabbet gösterirse, onun ümmeti olan bizlerin, ona nasıl bir sevgi ve hürmetle bağlanmamız gerektiğini düşünmek lâzımdır.
Burada şunu da ilâve edelim ki, Peygamberimiz dün-yayı şereflendirdikten sonra, daha önce gelmiş Peygamberlerin tasarrufları ve getirdikleri şerîatların hükmü kalmamıştır. Hakkaniyet ve hükümranlık sadece bizim Peygamberimize âittir. Onun içindir ki, Peygamberimiz bir ara Hazret-i Ömer'in elinde mensuh Tevrat sahifelerini görünce ona âdeta çıkışarak:
“Siz de Yahûdi ve Hıristiyanlar gibi bana verilen nübüvetten, bana indirilen Kur'ân'dan şüphe ve tereddüt mü ediyorsunuz? Vallâhi, Tevrat kendine indirilen Mûsa Peygamber (şu anda) hayatta olsa idi, bana tâbi olmaktan başka hiç bir kudreti olamazdı.” buyurarak bu gerçeği ifade etmişlerdir.
Binâenaleyh, bâtıl dinler ve bilhassa kesif hıristiyanlık propagandasına rağmen, iyi bilinmelidir ki, devrimizde ne İncil'in, ne Tevrat'ın hükmü vardır. Asrımızda ve kıyâmete kadar tasarruf ve hükümranlık, ancak bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ya aittir.
---

Peygamberimizi İyi Tanıyalım

Gerek dünya ve âhirette şerefli, faziletli ve iyi insan olabilmek; âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) iyi bilmek, iyi anlamak ve ona hakîki ümmet olmakla mümkündür. Bir insan, Peygamberimizi bilmedikten, tanımadıktan, sevmedikten sonra hiçbir şeyle şerefli ve faziletli olamaz.
Peygamberimizin adı Muhammed, babasının adı Abdullah, annesinin adı Âmine'dir. Ana rahminde yedi aylık iken babası vefat etmiştir. Milâdî 571 senesi Nisan ayının yirminci gecesine tesadüf eden, Rebîulevvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karşı Mekke'de doğmuştur. Doğduğu zaman hiçbir çocuğa benzemiyordu. Onda gözüken peygamberlik nûru, bakan gözleri kamaştırıyordu.
Dört yaşına kadar süt annesi Halîme'nin yanında kaldı. Sonra âilesine teslim edildi. Altı yaşında iken annesi Âmine vefat etti. Dedesi Abdü'l-Muttalib onu yanına aldı. Fakat annesinden iki sene sonra, sekiz yaşında iken de dedesi vefat etti. Bu defa da amcası Ebû Talib'in yanında kaldı.
Peygamberimizin çocukluk ve gençlik zamanları, bekârlık-evlilik devirleri, hâsılı bütün hayatı hiç bir insana nasip olmayan fazilet ve kemâlât ile geçmiştir.
Yirmibeş yaşında Hadicetü'l-Kübrâ vâlidemiz ile evlendi. Hiç bir zaman putlara tapmadı. Çocukluğundan beri onları hiç sevmezdi. Hazret-i İbrahim aleyhisselâm'ın dini üzere Allâh'a ibâdet ederdi. Zaman zaman Mekke'nin yanında bulunan Hira dağına gider, Allâh'ın kudret ve büyüklüğünü düşünürdü. Allâh'ın kendisine tâ ezelde ihsân ettiği aşk ile muhabbet denizine açılır, kalbinde yanan tevhid nurunun pırıltıları içinde Allâh'ı zikrederdi.
Peygamberimiz yine bir gün, Hira mağarasında kendisine hâs lâhûti âleme dalmışken, Cebrâîl aleyhisselâm Allâh'ın emri ile ona peygamberlik vazifesini bildirmeye geldi. İnsanlığın kurtarıcısı, Allâh'ın sevgilisi Hazret-i Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'e:
“ - Oku!” dedi. Peygamberimiz:
“ - Ne şey okuyayım? ” dedi. Cibrîl-i Emîn:
“ - Oku!” diye tekrar etti. Hz. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) aynı cevabı verdi. Bunun üzerine Cibrîl-i Emîn, Peygamberimizi tutup mübârek göğsünü üç defa sıktı. Böylece Peygamberimize mânevî bir ameliyat tatbik edilmiş oldu. Ve Peygamberimiz büyük bir mûcize olarak birden okumaya başlayıverdi. Melek üçüncü emri verdi. Ve ilk olarak vahy olunan âyeti okudu. Âyetin yüksek meâli şu idi:
“ - Seni yoktan var eden, tedrîcen terbiye edip büyüten, kemâle ulaştıran Rabbi'nin ism-i şerîfi ile oku. O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! O çok kerîm olan Rabbinin hakkı için ki, O, kalemle tâ'lim etti; insana bilmediğini öğretti.”
Böylece Hazret-i Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)'e Peygamberlik vazifesi verildi. Kur'ân-ı Kerîm, yirmi üç senede tamam oldu. Onüç sene insanları Mekke'de hak yola dâvet etti. Büyük meşakkatlar ve ızdıraplar çekti. Her şeye sabredip Allâh'ın varlığını, birliğini yaymaya çalıştı. Sonra Medîne-i Münevvere'ye hicret etti. On sene de orda peygamberlik vazifesini bütün gücü ile yerine getirmeye çalıştı. İnsanlara insanlığı öğretti, medeniyeti belletti. Karanlık gönülleri İslâm'ın nuru ile aydınlattı. Böylece vazifesini tamamladı. Altmış üç yaşında vefat etti. İnsanlık âlemine de hidâyet rehberi olan Kur'ân-ı Kerîm'i ve sünnet-i seniyyesini tavsiye ve emânet etti.
Salât sana, selâm sana ey Allâh'ın Resûlü. Seni hakkı ile bilen ve öven âlemlerin Rabbı Allâhü Teâlâ'dır. Sen Rahmeten lil'âlemînsin. İns ü cinnin peygamberisin. Sen Hâtemü'l-Enbiyâ'sın. Sen “Levlâke Levlâk, lemâ halaktü'l-eflak” hitâb-ı izzetinin muhatabısın. Sen Muhammed Mustafa'sın (sallallâhü aleyhi ve sellem).
---

Ashâb-ı Kirâm

Ashab, Peygamber Efendimizi bir kere bile olsun iman gözüyle görüp, sohbetinde bulunan müslümanlardır. Ashâb'ın hepsi çok büyük derece sahibidirler. Çünkü onlar, Peygamberimizi gözleriyle görmüş, en zor zamanlarda onun etrafında kenetlenip mallarıyla, canlarıyla İman ve İslâm'ın yayılması için cihâd etmişler, büyük gayretler göstermişlerdir. Böylece Peygamberimizin en büyük teveccühünü kazanmışlardır. Hepsi de tepeden tırnağa adetâ nur hâline gelmişlerdir.
Ulvî dinimizin yayılmasında onlar önderlik etmişlerdir. Bu devirde bir insan tek başına bütün dünyayı fethetse, dünya dolusu altın tasadduk etse, yine de ashâbın en küçüğünün mertebesine erişmesi mümkün değildir. Biz müslümanlar, Ashâb-ı Kirâmın hepsini sevmek, saymak ve hepsine hürmet etmekle mükellefiz. Onların aralarında meydana gelen bazı ihtilaflârdan dolayı, hiç birinin aleyhinde tek kelime söyleyemeyiz. Zira onlar müctehiddir ve ictihadla hareket etmişlerdir. Onlardan birinin aleyhinde konuşan insanın imanı zayıflar, dini çok büyük zarar görür. O insan inancını düzeltmedikçe aslâ kâmil bir mü'min olamaz.
Ashab iki kısımdır:
  1. Muhacirîn,
  2. Ensâr.
Muhacirîn, mallarını, mülklerini bırakarak Allâh rızâsı için Mekke'den Medîne'ye hicret eden Mekke'li müslümanlardır.
Ensâr ise, Medîne'nin yerlisi olan müslümanlardır. Medîne'ye hicret eden müslüman kardeşlerine, Allâh rızâsı için bütün varlıklarıyla yardımda bulunmuşlardır. Her iki zümre de Allâh rızâsı için yaptıkları bu hareketlerinden dolayı çok büyük sevap ve derece kazanmışlardır.
Peygamberlerden sonra insanların en büyüğü Ashâb-ı Kirâm'dır. Ashâbın da en büyüğü sırasıyla Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali'dir. (Radıyallâhü anhüm).
---

Âhiret Gününe İman

İmanın beşinci şartı âhiret gününe inanmaktır.
Sûr'un üflenmesi, bütün ölülerin dirilip kabirlerinden kalkması, amel defterlerinin kendilerine verilmesi ve mahşer meydanında toplanıp suâl ve hesaba çekilmesi ile mizan, şefâat, sırat, kevser, cennet ve cehennem gibi âhiret hayatına ait hususlara inanmaktır.
Âhiret, bu dünyadan sonraki sonsuz hayattır. Allâhü Teâlâ, bu dünyayı ve bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. İsrafil Aleyhisselâmın birinci sûru üfürmesiyle kıyâmet kopup bütün canlılar ölecek, dünya ve dünya dışındaki her şey parçalanıp yok olacaktır. İkinci sûrun üflenmesi ile de mahlûkât yeniden dirilerek hesap vermek için mahşer yerine toplanacaklardır. Mahşerde Allâh'ın huzurunda bütün yaratıklar yaptıklarından hesâba çekilecek, en ince teferruatına kadar hesap verecekler, haklı, haksızdan hakkını alacaktır. Hesap işi bittikten sonra, iyiler Cennet'e, kötüler Cehennem'e girecektir. Cennet'e girecek olan insanların bir kısmı orada Cenâb-ı Hakk'ın cemâlini göreceklerdir. Âhirete inanmayan, Allâh'a ve peygambere da inanmamış olur.
---

Ecel

Ecel, İnsanın mukadder (Allâh tarafından yazılıp kararlaşmış) olan ömrünün nihâyetine denir. Ecel geldiği zaman, ne bir dakika ileri gider ne de bir dakika geri kalır. İnsan her ne sebeple ölürse ölsün, eceli ile ölmüş olur.
---

Kader ve Kazâya İman

Îmanın altıncı şartı kadere inanmaktır.
(Kader ve kaza meselesi bazan zor anlaşıldığından, kolay kavrayabilmek için, önce insandaki irâde-i cüz'iyye'yi izah edelim.)
---

İrâde-i Cüz'iyye

İrâde-i cüz'iyye: Cenâb-ı Hakk'ın kuluna verdiği mahdut bir salâhiyet ve tercih hakkıdır. Fakat ehemmiyeti pek büyüktür. Zira insan, irâdesini hayra sarf ederse Mevlâ hayrı, şerre sarf ederse şerri yaratır. Bu itibarla insan, Cenneti de, Cehennemi de bu irâde ile kazanır. Evet, Hâlık (Yaratıcı) yalnız Cenâb-ı Hakk'tır. O dilemezse, o yaratmazsa hiç bir şey olmaz. Şu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalışan, Mevlâ ise Hâlik yani yaratan'dır.
İnsana verilen irâde-i cüz'iyye otomobilin direksiyonu gibidir . İnsan direksiyonu ne tarafa çevirirse otomobil o tarafa gider. Bu sebeple, isyan içinde olan bir kimse, “Ben ne yapayım Allâh böyle dilemiş, böyle yaratmış” deyip mes'uliyeti üzerinden atıp sıyrılamaz. Evet, Allâh dilemiştir ama, kulun irâdesi ve çalışması bu yolda olduğu için dilemiştir. Zâten kulda, böyle bir irâde-i cüz'iyye yâni tercih hakkı olmasaydı, Cenâb-ı Hakk kuluna imtihan fırsatı vermemiş, onu hayra veya şerre zorlamış olurdu. Halbuki Cenâb-ı Hakk kuluna zorla bir günahı yaptırıp, sonra da cezalandırmaktan münezzehtir.
Bâzı kimseler, “Ezelde bâzılarının rûhu secde etmiş, bâzılarının etmemiş; işte ezelde rûhu secde etmeyenler kâfir gider.” derler. Aslâ böyle bir şey yoktur. Bu iddiâ insanın itikadını kökünden sarsar. Ezel itiraz yeri değildir. Orada isteyerek veya istemeyerek herkes secde etti. Cenâb-ı Hakk, ruhları imtihana çekerek, “Elestü birabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” diye sorduğunda bütün ruhlar istisnâsız olarak, “Belâ (Evet Rabbimizsin Yârabbi)” diye ahid verdiler.
Yine bâzı yanlış düşünenler diyorlar ki: “Sen ne yaparsan yap, Allâh dilediğine hidâyeti dilediğine dalâleti halkeder.” Bu düşünce de aslâ doğru değildir. Bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi çokları yanlış tefsir ve izah ediyor. Üstâzım, Hocam Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi: “Allâh, hidâyeti isteyip, hidâyeti dileyenlere hidâyeti; dalâleti isteyip, dalâleti dileyenlere de dalâleti halkeder” diye tefsir ve izah ederlerdi.
Ayrıca bu mevzuu izah ederken derlerdi ki: “Ezelde Ahmed Cennetlik, Mehmed Cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiş; (İman elbisesi, itâat elbisesi, nur elbisesi) şu elbiseleri giyenler cennetliktir denilmiş; ayrıca küfür, isyân, zulmet elbiseleri biçilmiş, bunları giyenler de Cehennemliktir denilmiştir. Kul, irâde-i cüz'iyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamâmen serbest bırakılmıştır. Binâenaleyh, insan irâde-i cüz'iyyesiyle bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider.”
Kul bütün fiillerinden kendisi mes'ul olduğuna göre artık kula lâzım gelen isyan etmek değil, mukadderâta boyun eğmek ve başa gelene râzı olmaktır. Bununla beraber görünür görünmez belâlardan bizi koruması ve ömrümüzü sıhhat ve âfiyet içinde geçirmemiz için Cenâb-ı Hakk'a yalvarmak da üzerimize düşen mühim bir vazifedir. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde, "Sadaka vermek belayı defeder, ömrü uzatır" buyurmuşlardır.
---

Kader

Kader, ezelden ebede kadar hayır ve şer (iyi kötü) meydana gelecek bütün hâdiseler hakkında Cenâb-ı Hakk'ın kendi ilmi icabı bilip takdir buyurmasıdır.
---

Kazâ

Kazâ, Cenâb-ı Hakk'ın ezelde takdir buyurduğu hâdiselerin, zamanı gelince ilim ve irâdesine uygun olarak meydana gelmesidir.
---

Rızık Mes'elesi

Rızık, Allâhü Teâlâ'nın, hayat sahiplerine gıdalan-maları için verdiği ve onların da yediği şeylerdir. Lâkin insan kendi öz irâdesi ile rızkını helâl veya haram yollardan kendisi seçer ve Allâhü Teâlâ da o yoldan verir. İşte bunun için, rızkını helâlden talep etmeyip haram yiyenler irâde ve ihtiyarlarını kötüye kullandıklarından kendileri mes'uldürler.
Rızka değil, Rezzak'a yani rızkı verene bağlanmak lâzımdır. Her canlının rızkını veren Rezzak-ı Âlem olan Hz. Allâh'dır. Ona inanmak ondan istemek gerekir. Zira, onun hazinesi büyüktür, sonsuzdur. Ona hakîki bir imanla bağlananlar sıkıntı çekmezler. Fakat, Rezzâk olan Allâh'ı unutup da rızka bağlı kalanlar çok sıkıntı çekerler ve hüsrandan kurtulamazlar.
---

Tevekkül

Tevekkül, maksada erişmek için, maddî ve mânevî sebeplerin hepsini yerine getirdikten sonra, neticesini Allâh'dan beklemektir. Kişi şâyet beklediğine ulaşamazsa, üzülmemeli; "Hakkımda belki bu daha hayırlıdır" diyerek, kaderine râzı olmalıdır. Çünkü, Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk, "Siz birşeyi seversiniz, onun için çalışır ve onu elde etmek istersiniz, fakat bilmezsiniz ki, onun sonunda sizin için şer vardır. Yine siz birşeyi sevmezsiniz, hoşunuza gitmez ve istemezsiniz, fakat bilmezsiniz ki, sizin için onun sonunda hayır vardır" buyuruyor.
---

Şiir

Açılır bahtımız bir gün hemen battıkça batmaz ya
Sebepler halk eder Hâlik, kerem bâbın kapatmaz ya.
Benim Hakk'a münacâtım değildir rızk için hâşâ
Hüdâ Rezzâk-ı âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya.
Erzurumlu İbrahim Hakkı
---

İmanın Devamının Şartları

Dünyada insan için birinci derecede lüzumlu olan imandır. Her insan iman etmek ve bu imanı âhirete götürmekle mükelleftir. Bunun için de, bütün müminlerin aşağıdaki hususlara dikkat etmesi lâzımdır:
  1. Gaybe inanmak. Gayb, beş duyu ile anlaşılamayan şeylerdir. Allâh, melek, Cennet, Cehennem ve cin gibi.
  2. Helâlin helâl olduğuna inanmak. Yâni helâl şeylere haram dememek.
  3. Haramın haram olduğuna inanmak. Yâni haram olan şeylere helâl dememek. Meselâ: Bira dahil alkollü içkilere, faize ve diğer haram olan şeylere helâl dememek.
  4. Dâima Allâh'dan korkmak.
  5. Mukaddesâta (İslam'ın mukaddes saydığı şeylere) hürmetkâr olup hafife almaktan kaçınmak.
  6. Allâh'ın rahmetinden ümidini kesmemek.
  7. Kâfiri kâfir bilmek, mü'mini mü'min bilmek. Meselâ: Bir kimse, sözle, yazıyla veya fiilen din düşmanlığı yapan birine müslüman dese dinden çıkar.
    Ayrıca, dine hizmet eden ve dini yaymaya çalışan iman sahiplerine de kâfir diyen, yine dinden çıkmış olur.
  8. Allâh'a mekân izâfe etmemek. Meselâ, Allâh göktedir demek insanı dinden çıkarır.
  9. Kur'ân'a şüphesiz inanmak. Meselâ, Kur'anın eksik veya fazla olduğunu söylemek, Cebrâil hata etti demek, insanı dinden çıkarır.
---

Îmanın Koruyucu Kaleleri

Îman, mü'minin kalbinde Allâh'ın yaktığı bir meş'ale, bir nurdur. Bunun koruyucu kaleleri, çerçevesi, surları ise, aşağıdaki şekilde görüleceği gibi farzlar, vâcibler, sünnetler, müstehablar, mendublar ve nâfilelerdir.
Îman, bu ibâdetlerle çerçevelenip kale içine alınarak korunur. İmanı koruyan bu kaleleri yıkanlar yani, farzları, vâcibleri, sünnetleri terk edenler, imanlarını kolay kolay muhafaza edemezler.
Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mendûb ve nafilelerin târifleri ilerideki sayfalarda gelecektir.

Müslümanın Dikkatle Kaçınması Gereken Hususlar

  1. Ehl-i Sünnete uymayan bozuk i'tikatlar,
  2. Ameli terk etmek,
  3. Niyette ve işlerinde doğruluktan ayrılmak,
  4. Günahta israr etmek,
  5. İslâm ni'metine şükrü terk etmek,
  6. Îmansız gitmekten korkmamak,
  7. Başkalarına zulmetmek,
  8. Sünnet üzere okunan ezana icâbet etmemek,
  9. Dine aykırı olmayan yerlerde, Anne ve babasına âsi olmak,
  10. Çok yemin etmek.
  11. Namazı hafife almak, tadîl-i erkânı terk etmek,
  12. Haram olan içkileri içmek,
  13. Müslümanlara eziyet vermek,
  14. Velî olmadığı halde velilik iddiasında bulunmak,
  15. Günahını unutmak,
  16. Kendini beğenmek, kendisini çok âlim görmek,
  17. Koğuculuk ve gıybet etmek,
  18. Mümin kardeşine hased etmek, çekememek,
  19. Ülü'l-emre itaat etmemek,
  20. Bir adama, tecrübe etmeden, iyi veya kötüdür diye peşin hükümde bulunmak,
  21. Yalan söylemek,
  22. Dîni öğrenmekten kaçınmak,
  23. Erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere benzemeye çalışması,
  24. Din düşmanlarına sevgi beslemek,
  25. Hakîki din âlimlerine düşman olmak.
---

Edille-i Şer'iyye

Edille-i şer'iyye, dînî ve şer'î hükümlerin çıkarıldığı ve dayandıkları kaynaklardır ki, bunlar da dörttür:
  1. Kitap: Kur'an-ı Kerîm.
  2. Sünnet: Peygamberimizin mübârek sözleri, işle-dikleri ve başkaları tarafından yapılan işlerde o işi tasvip mâhiyetindeki sükûtlarıdır.
  3. İcmâ-ı ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed'in müctehidlerinin bir mesele hakkında ittifak etmeleridir.
  4. Kıyâs-ı Fukahâ: Bir hâdisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sâbit olan hükmünü; aynı illete, aynı sebebe ve aynı hikmete dayandırarak o hâdisenin tam benzerinde de isbat etmekten ibârettir.
İctihad: Şer'î hükmü, şer'î delîlinden çıkarma hususunda olanca ilmî kuvvetini sarfetmektir.
Müctehid: Herhangi bir şer'î hükmü âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerden çıkaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir. Müctehid olabilmek için, bütün islâmî ilimlere vakıf olduktan sonra mevhibe-i ilâhî (Allâh vergisi) olan ledünnî ilme de mazhar olmak lâzımdır.
---

İlmin Yolları ve Bilgi Vasıtalarımız

İlmin yolları üçtür.
  1. Hâvass-ı selîme: Görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama isimlerini verdiğimiz beş duygu.
  2. Haber-i sâdık: Doğru haberdir ki, iki kısımdır:
    a) Peygamberlerin verdiği haber,
    b) Yalanda birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun verdiği haber.
  3. Akıl.
---

Mezhebler

Mezheb

Mezheb, büyük din müctehidlerinin edille-i şer'iyye'den çıkardıkları mes'eleler ve hükümler topluluğudur.
Mezheb iki kısımdır:
  1. İ'tikadda mezhep,
  2. Amelde mezhep.
İ'tikadda hak mezheb, Ehl-i sünnet ve Cemâat mezhebi'dir. Bu da Peygamber Efendimizin ve Ashâbının i'tikad (inanç) ve ameli üzere olanların mezhebidir.
Ehl-i sünnet ve cemâat mezhebinin i'tikatta imamları:
  1. İmam Ebû Mansûr Mâtüridî
  2. İmam Ebü'l Hasen Eş'ârî.
Biz Müslüman Türkler'in umûmiyetle İ'tikatta imamı, İmam Ebû Mansûr Mâturidî hazretleridir.
İmam Ebû Mansûr Muhammed Mâturidî, hicrî 280 (M.894) tarihinde Türkistan'da, Semerkant şehrinin Mâturid köyünde doğmuş ve 333 (M.945) tarihinde Semerkant'ta vefat etmiştir.
İmam Eş'arî hazretleri H. 260 (M.873) tarihinde Basra'da doğmuş, 324 (M.936) da Bağdat'ta vefat etmiştir.
---

Amelde Hak Mezhebler

Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in amelde mezhebi dörttür:
  1. Hanefî Mezhebi: İmamı, İmâm-ı Â'zam Ebû Hanife'dir. Adı Nu'man, babasının adı Sâbit'tir. Hicrî 80 (M.699) tarihinde Kûfe'de doğmuş, 150 (M.767) tarihinde Bağdat'ta vefat etmiştir.
  2. Mâlikî Mezhebi: İmamı, İmam Malikü'bnü Enes'dir. Hicrî 93 (M.711) tarihinde Medîne-i Münevvere'de doğmuş ve 179 (M.795) tarihinde yine Medîne-i Münevvere'de vefat etmiştir.
  3. Şâfiî Mezhebi: İmamı, İmam Muhammedü'bnü İdrîs-i Şâfiî'dir. Hicri 150 (M.767) tarihinde Gazze'de doğmuş, hicri 204 (M.819) tarihinde Mısır'da vefat etmiştir.
  4. Hanbelî Mezhebi: İmamı, İmam Ahmedü'bnü Hanbel'dir. Hicri 164 tarihinde Bağdat'ta doğmuş, hicri 240 (M.780-855) tarihinde yine Bağdat'ta vefat etmiştir.*
Amelde birer hak mezhep olan yukarıda zikrettiğimiz bu mübârek imamların mezhepleri, Kitap, Sünnet, İcmâ-i ümmet ve Kıyas-ı Fukahâ üzerine kurulmuştur.
---
* Peygamberimiz hayatta iken müslümanlar her türlü meselelerini Efendimizden, ondan sonra ise Sahâbe-i Kirâmın büyüklerinden sorup öğreniyorlardı. Mezheb İmamları diye bilinen bu mübârek zatlar dînî meseleleri Sahâbe-i Kirâmdan öğrenmişler ve bunları bir araya toplamışlardır. Âyet, hadis ve sahâbede bulunmayan hususlarda da kendi görüşlerini yani ictihadlarını bildirmişler, böylece mezhebler meydana gelmiştir.
---

İslamın Şartları

İslâm: Resûlullah Efendimiz'in tebliğ buyurduğu şeyleri dil ile ikrar, kalb ile tasdik ederek Cenâb-ı Hakk'a itâat etmektir.
İslâm'ın şartı beştir. Yani İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur.
  1. Kelime-i şehâdet getirmek,
  2. Namaz kılmak,
  3. Zekât vermek,
  4. Ramazan orucunu tutmak,
  5. Haccetmek.
İslamın şartlarını yerine getiren kimseye mümin ve müslüman denir. Bu şartlardan herhangi birini inkâr eden ise dinden çıkmış olur.
---

Kelime-i Şehâdet

İslâm'ın birinci şartı olan kelime-i şehâdet şudur:
اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

„Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh“
Mânâsı:
„Ben şehâdet ederim ki, Allâh'dan başka ilâh yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm onun kulu ve resûlüdür.“
---

Ef'âl-i Mükellefîn

İslâm dîni akıllı ve bâliğ olan müslüman erkek ve kadınlara bazı emir ve yasaklarda bulunmuştur. Bu emir ve yasaklara teklif, müslümanlara da mükellef denir. Mükelleflerin işlemeleri veya işlememeleri gereken şeylere ef'âl-i mükellefîn denir.
---

Ef'âl-i Mükellefîn Sekizdir

  1. Farz: Kat'î delil ile sabit olan hükümlerdir ve iki kısımdır:
    a) Farz-ı ayın: Mükellef her müslümanın ancak kendisinin yapması ile yerine gelen amellerdir. Beş vakit namaz ve oruç gibi.
    b) Farz-ı kifâye: Bazı müslümanların yapmaları ile diğer müslümanlardan mesûliyet kalkan farzlardır. Cenâze namazı ve selâm almak gibi. Eğer böyle bir farzı müslümanlardan hiçbirisi yapmazsa hepsi mes'ûl olurlar.
  2. Vâcip: Farz derecesinde kat'î olmayan delille sabit hükümlerdir. Vitir ve bayram namazları gibi.
  3. Sünnet: Peygamberimizin sözü, işi ve başkası yaptığında hoş gördüğü şeylerdir. Sünnet ikiye ayrılır:
    a) Sünnet-i müekkede: Peygamberimizin devamlı olarak yapıp, pek az terk ettiği sünnetlerdir. Sabah ve öğle namazının sünnetleri gibi.
    b) Sünnet-i gayri müekkede: Peygamberimizin arasıra yaptığı sünnetlerdir. İkindi ve yatsı namazının ilk sünneti gibi
  4. Müstehab: Peygamberimizin bazen işledikleri şeylerdir. Sadaka vermek ve nâfile oruç tutmak gibi.
  5. Mübah: İşlenmesinde sevap, terk edilmesinde günah olmayan şeylerdir. Oturmak, kalkmak, yemek, içmek gibi.
  6. Mekruh: işlenmesi hoş görülmeyen ve amelin sevâbını eksilten şeylerdir. Namaz içinde etrafa bakmak gibi.
  7. Müfsid: Başlanmış bulunan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Abdestli iken bir yerinden kan veya irin çıkmak, namazda gülmek ve oruçlu iken bir şey yemek gibi.
  8. Haram: İşlenmesi kat'i delille yasak edilen şeylerdir. Alkollü içki içmek, anaya-babaya âsi olmak gibi.
---

Namaz

Cenâb-ı Hakk'a ve Peygamber Efendimiz'e imandan sonra İslâmın şartlarının en büyüğü ve en mühimmi namazdır. Namaz îmânın alâmetidir. Bütün ilâhî dinlerde namaz ibâdeti vardır.
Namazın farzları onikidir. Namazın dışındaki farzlarına şart, içindeki farzlarına ise rükün denir.
---

Namazın Şartları ve Rükünleri

Namazın Şartları
Namazın Rükünleri
1. Hadesten tahâret,
1. İftitah tekbiri,
2. Necâsetten tahâret,
2. Kıyam,
3. Setr-i avret,
3. Kıraat,
4. İstikbâli-i Kıble,
4. Rukû,
5. Vakit,
5. Secde,
6. Niyet.
6. Kaade-i Ahîre.
---

Hadesten Tahâret

Namazın şartlarından birincisi hadesten tahârettir.
Hades iki kısımdır:
Küçük hades: Abdesti olmamaktır.
Büyük hades: Cünüb olmak, ayrıca kadınların lohusa veya hayızlı (aybaşı hâli) olmasıdır.
Kadın olsun erkek olsun; namaz kılacak kimselerin abdestsiz ise abdest alması, cünüp ise gusletmesi yani bütün vücutlarını yıkamaları şarttır. Kadınların da lohusalık ve aybaşı hallerinden sonra da gusletmeleri farzdır.
---
Abdest
Abdest, belli organları usûlüne göre yıkamaktan ve meshetmekten ibâret dinî bir temizliktir. Pek çok ibâdet abdestsiz yapılamaz. Meselâ: Abdestsiz bir kimse namaz kılamaz, Kâbe'yi tavaf edemez, Kur'ân-ı Kerîme el sûremez. Abdestsiz olduğunu bildiği halde namaz kılan dinden çıkar.
---
Abdestin Farzları
Abdestin farzları dörttür:
  1. Yüzünü yıkamak,
  2. Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak,
  3. Başının dörtte birini meshetmek, yâni elini su ile ıslatarak başına sürmek,
  4. Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.
---
Abdestin Sünnetleri
  1. Niyet etmek,
  2. Eûzü ve Besmele ile başlamak,
  3. Evvela ellerini bileklerine kadar yıkamak,
  4. Misvak kullanmak,
  5. Bir âzâ kurumadan diğerini yıkamak,
  6. Ağzına ve burnuna üç kere su vermek,
  7. Kulağını meshetmek,
  8. Parmaklarını hilâllemek; yâni bir elin parmaklarını diğer elin parmakları arasına geçirip çekmek,
  9. Âzâları üçer kere yıkamak,
  10. Başını kaplama meshetmek,
  11. Abdesti tertip üzere almak; yâni abdest âzâlarını sırasıyla yıkamak,
  12. El ve ayaklarını yıkamakta parmak uçlarından başlamak.
Abdest alırken okunacak birçok duâ olmakla beraber evlâ olan bütün âzâlarını yıkarken besmele çekip şehâdet getirmektir.
---
Abdestin Mekruhları
  1. Sağ el ile sümkürmek,
  2. Abdest âzâlarından birini üç defadan fazla veya eksik yıkamak,
  3. Suyu yüzüne çarpmak,
  4. Güneşte ısınmış su ile abdest almak.
  5. Suyu çok az kullanmak veya israf etmek,
  6. Abdest alırken konuşmak,
  7. Sünnetlerini terk etmek,
---
Abdesti Bozan Şeyler
  1. Önden ve arkadan çıkan idrar, kan, meni, gaita gibi necasetler
  2. Vücuttan kan, irin ve sarı su akmak,
  3. Ağız dolusu kusmak,
  4. Delirmek,
  5. Sarhoş olmak,
  6. Bayılmak,
  7. Arkadan yel çıkmak,
  8. Yan yatarak veya iki ayağını yana çıkarıp oturağı boşta kalacak şekilde veya bağdaş kurarak oturup uyumak. (Oturağı yere tamamen yerleştirmek suretiyle uyumak abdesti bozmaz)
  9. Namaz içinde başkası işitecek derecede gülmek,
  10. Dişlerin arasından çıkan kan, tükürükle müsâvi veya tükürükten fazla olmak.
Kan tükürükten az olduğu zaman, abdesti bozmadığı gibi, traş olmak, tırnak kesmek de abdesti bozmaz.
---
Abdest Nasıl Alınır
  1. Mümkünse kıbleye dönülür, yüksek bir yere oturulur, Eûzü ve Besmele çekilir.
  2. Eller bileklere kadar üç kere yıkanır. Parmaklar birbiri arasına geçirilerek hilâllenir. Parmaktaki yüzük oynatılarak altına su ulaştırılır. (Resim: 1)
  3. Besmele çekilerek ağıza su alınır. (Resim: 2)
    Varsa misvak kullanıp, yoksa baş ve şehâdet parmağıyla dişler ovalanır. (Resim: 3) Ağız üç defa çalkalanır.
  4. Besmele çekilir, burna su verilir. (Resim: 4) Oruçlu değilse su burnun yumuşağına kadar çekilip, sol elle burun temizlenir. Bu iş iki kere daha yapılır.
  5. Abdeste kalb ile niyet edilip, Besmele çekerek avuca su alınıp yüz saç bitiminden çene altına, yan taraflardan da kulak yumuşaklarına kadar yıkanır. Kaşların altı ıslatılır. Bu iş iki kere daha yapılır. Her yıkamada yüz ovalanır. (Resim: 5)
  6. Besmele çekerek sağ kol dirsekle beraber ovalanarak yıkanır. (Resim: 6) Bu iş iki kere daha yapılır. Sağ kolda olduğu gibi, sol kol da üç kere yıkanır. (Resim: 7)
  7. Besmele çekerek sağ elle başın dörtte biri mesh edilir. (Resim: 8) Sonra şehâdet parmaklarıyla sağ ve sol kulaklar, başparmakla da kulağın arkası meshedilir. (Resim: 9) Elin baş ve işâret parmakları hariç, diğer üç parmaklar ile de boyun meshedilir. (Resim: 10)
    Başın tamamını mesh sünnettir. Buna kaplama mesh denir.
    Kaplama mesh şöyle yapılır:
    Evvelâ, iki el ıslatılır, baş ve işaret parmakları ayrı tutulup üç bitişik ince parmaklar birbirine yapıştırılır. İç tarafları başın önünde saçların başlangıcına konulur. Baş ve şehâdet parmakları ve avuç içi havada olup, başa dokundurulmaz. İki el geriye doğru çekilerek meshedilir. Avuçların içi ile başın yan tarafı, arkadan öne doğru çekerek meshedilir. Sonra işaret parmakları ile kulakların içi meshedilir. Başparmaklar da kulak arkasına konulup, kulak arkaları yukarıdan aşağıya meshedilir. Diğer üç parmakların dış yüzleri ile de ense meshedilir. Boğaz meshedilmez.
  8. Besmele ile sağ ayağın ucundan yıkamaya başlanır. (Resim: 11) Ve ayak parmakları sol elin küçük parmağı ile hilâllenir. Hilâllemeye sağ ayakta küçük parmaktan, sol ayakta ise baş parmaktan başlanır ve alttan üste doğru çekilerek yapılır. Sağ ayak gibi sol ayak da, besmele ile yıkanır. (Resim: 12)
Abdestten sonra artan sudan ayakta ve kıbleye karşı birkaç yudum su içilir. 1, 2 veya 3 defa “Kadr sûresi” okumak menduptur.
---
Kadr Sûresi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فِى لَيْلَةِ الْقَدْرِ ﴿﴾ وَمَا اَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ ﴿﴾ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ﴿﴾ تَنَزَّلُ الْمَلاَئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ ﴿﴾ سَلاَمٌ هِىَ حَتَى مَطْلَعِ الْفَجْرِ ﴿﴾
 
„İnnaa enzelnâhü fî leyletil kadr.
Ve maa edrâke mâ leyletül kadr.
Leyletül kadri hayrün min elfi şehr.
Tenezzelül melâiketü verrûhu fîhâ biizni rabbihim.
Min külli emrin selâm. Hiye hattâ matla'ıl fecr.“
Meâli:
„Hakikat, biz onu (Kur'anı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin (o büyük fazl u şerefini) sana bildiren nedir? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Onda melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle, herbir iş için iner de iner. O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.“
---
Gusül
Gusül, cünüplük, hayız ve nifastan çıkmak için ağzın ve burnun içini bütün vücutla birlikte yıkamaktır.
Gusül, cinsi münâsebet, ihtilâm sebebiyle, hayız ve nifasın bitmesiyle icap eder.
ihtilâm, uyku halinde meninin tenasül uzvundan şehvetle dışarı çıkmasıdır.
---
Guslün Farzları
Guslün farzları üçtür:
  1. Ağıza su vermek,
  2. Burna su vermek,
  3. Bütün bedeni yıkamak,
---
Guslün Sünnetleri
  1. Niyet etmek
  2. Besmele çekmek,
  3. Önce avret mahallini yıkamak,
  4. Önce başına, sonra sağ, daha sonra sol omuzuna üçer defa su dökmek ve her defasında vücudu ovmak,
  5. Avret mahallini örtülü tutmak.
---
Gusül Abdesti Nasıl Alınır
Sünnet üzere gusül abdesti şöyle alınır:
  1. Gusle niyet edilir. Eller yıkanır. Temiz olsalar dahi ön ve arka avret yerleri yıkanır.
  2. Besmele çekilip tam bir namaz abdesti alınır. Yalnız, ayakları altında su toplanıyorsa ayaklar en sonunda yıkanır.
  3. Bu abdesti alırken ağız ve burna su bolca çekilir. Çünkü bu yıkama ile, gusüldeki farz olan ağız ve burna su vermek de yerine gelmiş olur.
  4. Başa üç defa su dökülür. Ve her döküşte ovulur. Bu esnada, sakal, bıyık ve saç altına suyu ulaştırmak lâzımdır.
  5. Sağ omuza üç defa su dökülür ve her döküşte vücut ovulur.
  6. Sol omuza üç defa su dökülür ve her döküşte vücut ovulur. Vücut, göbek çukuru dâhil hiç kuru yer kalmayacak şekilde ovularak yıkanır.
---
Gusül Abdesti ve Kaplama Diş Mes'elesi
Bazı kimselerin, kaplama veya dolgu dişi olanların gusüllerinin câiz olmadığını ve böylelerinin cünüplükten kurtulamayacaklarını söylediklerine şâhit oluyoruz.
Hanefî mezhebine göre, gusülde ağız ve burun, bedenin dış kısmı kabul edildiğinden yıkanması farzdır. Şâfiî mezhebine göre ise sünnettir.
Gusledecek kimsenin ağzındaki dişler kaplatılmış veya doldurtulmuşsa kaplanan ve doldurulan dişin, kaplama ve dolgunun dışının yıkanmasıyla gusül tamam olur. Ancak dişler sâbit değil de çıkarılabilecek şekilde ise, çıkarılması icap eder.
Bu husus; yara ve sargı üzerine meshin câiz olduğu gibidir. Yaranın üzerindeki sargıyı söküp, altını yıkamak mecburiyeti olmadığı gibi, diş için de hüküm aynıdır.
Kezâ abdestte yüzü yıkamak farz olduğu halde, sakalı sık olan kimsenin sâdece sakalının üzerini yıkamasının kâfi geldiği ve sakalının diplerini yıkamak mecburiyeti olmadığı gibi, kaplanmış dişi söküp veya söktürüp altını yıkamak icap etmez. Kaldı ki, dişte zarûret de vardır.
---
Diş Doldurtma Mes'elesi
Dişinin birazı çürümüş veya kırılmış olan kimsenin dişini doldurtması veya kaplatması câizdir. Ancak, zarûretsiz, süs olsun diye keyfî şekilde yapmak câiz değildir.
Hanefî mezhebi müctehidlerinden İmam Muhammed Rahimehullah'a göre sallanan dişleri altın tel ile bağlatmak, düşen ve çıkarılan diş yerine altın diş takmak câizdir.İmâm-ı Âzam Ebû Hanife'ye göre ise altın ile kaplatmak câiz değil, gümüş ile caizdir. İmam Ebû Yusuf da (bir rivâyette) İmam Muhammed gibi buyurmuştur. Altın ile kaplamada İmam Muhammed'in ictihadiyle amel edilebilir. Âlimler imameyn'in (İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'in) ictihadı üzerine fetvâ vermişlerdir.
Ayrıca Osmanlı ulemasından, Şeyhulislam Uryanizâde, diş doldurmak için ve Şeyhulislam Mûsâ Kâzım Efendi de, altın diş takmak için fetva vermişlerdir.
İslâm dininde, kolaylık yapacağız diye, şerîatin cevâz vermediği bir hususa, elbette caizdir denilemez. Fakat caiz olan bir mesele için de, câiz değildir denilerek zorluk çıkarılamaz.
---
Teyemmüm
Teyemmüm, Abdest almak veya gusletmek için suyun bulunmaması veya kullanılamaması hâlinde, hangi maksatla teyemmüm edeceğine niyet edip ellerini toprak cinsinden bir şeye iki defa vurarak, birincide yüzünü, ikincide dirseklerine kadar ellerini meshetmektir.
---
Teyemmümün Farzları
Teyemmümün farzı ikidir:
  1. Niyet,
  2. İki darp (vurmak) ve mesh.
---
Teyemmüm Nasıl Yapılır
Bir müslüman gusletmek, yahut abdest almak için su bulamazsa veya bulduğu suyu kullanmasına hastalığının şiddetlenmesi, düşman tehlikesi vesâire gibi ciddî bir mâni mevcutsa, niyet ederek toprak cinsinden bir şeyle teyemmüm eder.
Şöyle ki; Niyet edip Eûzü -Besmele çekerek bir defa ellerini toprak veya toprak cinsinden bir şeye vurup ileri-geri sürter. Onunla yüzünü mesheder. İkinci defa ellerini aynı şekilde vurup, ileri - geri sürter. Evvelâ sağ, sonra sol kolunu mesheder.
Teyemmüm alırken parmaktaki yüzüğün çıkartılması yüzüğün yerinin de meshedilmesi ve parmak aralarının hilâllenmesi zarûrîdir.
---
Mestler Üzerine Mesh
Erkek ve kadın müslümanlar için, mestler üzerine meshetmek câizdir.
Bunun için şu şartlar gereklidir:
  1. Mestler, abdestli iken giyilmiş olmalıdır.
  2. Mestler topuklarla birlikte ayakları örtmeli ve en az 12 bin adım yürünebilecek vasıfta olmalıdır.
  3. Mestlerin hiç birinde, (ayak parmağının en küçüğü ile) üç parmak miktarı delik ve yırtık bulunmamalıdır.
  4. İçine kolayca su almayacak şekilde ve bağlamak-sızın ayakta duracak kadar kalın olmalıdır.
  5. Mest giyilecek ayağın ön kısmından, en az üç el parmağı genişliğinde bir yer bulunmalıdır. (Bir ayağı kesilmiş ve sadece topuğu kalmış bir kimse, diğer ayağına da meshedemez).
---
Meshin Miktarı
Meshin farzı, mestin ön kısmından üç serçe parmağı kadar bir yeri ıslatmaktır. Sünnet üzere yapılan mesh ise, ıslatılan el parmaklarını açarak, ayağın ucundan itibaren mestin koncuna doğru çekmektir.
---
Meshi Bozan Şeyler
  1. Mestin ayaktan çıkması,
  2. Mestler ayakta iken, ayaklardan birinin ekserisinin ıslanması,
  3. Mesh müddetinin dolması. (Mest giyen kimse seferî değilse, mestini giydiği andaki abdestinin bozulmasından itibaren 24 saat, seferî ise 72 saat mesheder.)
Ayrıca, abdesti bozan her şey meshi de bozar. Bu sebeple, mestin müddeti henüz bitmemişse yeniden alınacak abdestte mestlere yeniden mesh yapılır.

Sargı ve Yara Üzerine Mesh

Bir uzvun çıkması, kırılması veya yaralanması halinde üzerine sargı yahut alçı sarılsa, o uzvu yıkamak mahzurlu ise sargının çoğu üzerine meshedilir. Eğer mesh de zarar verecek olursa, mesh de yapılmaz.
Sargının mest gibi bir zamanı yoktur. Özür devam ettikçe meshedilmeye devam edilir. Abdestli olarak sarılması şart değildir. Meshedildikten sonra sargı açılsa veya düşse, yahut mevcut sargı üzerine ikinci bir sargı bağlansa, meshi yenilemek icap etmez.
---
Kadınlara Mahsus Haller
Kadınlara mahsus üç hal vardır:
  1. Hayız,
  2. Nifas,
  3. İstihâza.
  1. Hayız: Kadınlık çağına ulaşmış birinin rahminden, muayyen müddetler içinde gelen kandır. En erken 9 yaşında başlar, en geç 55 yaşında biter. Bu sûrette gelen kana “hayız kanı”, bu hâle “hayız hâli” veya “aybaşı hâli”denir.
  2. Nifâs: Doğumdan hemen sonra kadının rahminden akan kandır. Lohusalık kanı da denir.
  3. İstihâza: Hayız görmekte olan bir kadından üç günden eksik, yahut on günden fazla gelen kana istihaza kanı denir. Lohusa kadından ise, 40 günden fazla gelen kan istihâza kanıdır. Bu kan, kadının namazına, orucuna ve diğer ibâdetlerine mâni olmadığı gibi, cinsî yakınlığa da engel teşkil etmez. İstihâza kanı gelen kadın, her vakit başında abdest alır, namazını kılar. Bu, kesilmeyen burun kanı gibidir.
*   Hayız; en az üç gün üç gece, en çok on gün on gece devam eder.
*   İki adet arasındaki temizlik haline “tuhur”, denir. Bunun en az müddeti 15 gün olup, en çok müddeti için ise hudut yoktur.
*   Nifâsın en az müddeti için konulmuş bir hudut yoktur. Hattâ bazı yerlerin kadınlarında çocuk doğduktan sonra kan gelmez, veya gelse bile hemen kesilir. Onların derhal yıkanarak namaz ve diğer ibâdetlerini yerine getirmeleri lâzımdır. Nifâsın en çok müddeti doğumdan başlayarak kırk gündür. İkiz doğuran bir kadının nifâs günleri evvelki çocuğun doğduğu vakitten hesaplanır.
*   Kadının mûtad (kendisince alışılmış) hayız müddeti gerek az, gerek çok olsun, onun hayız müddetinin arasına giren tuhûr yâni kan gelmeyen zaman, hayızdan sayılır. Meselâ: en az hayız müddeti olan üç günün birinci ve üçüncü günlerinde kan gelip, arada geçen ikinci gününde kan gelmemiş olsa, bu ikinci gün de hayızlı sayılır.
*   Hayızın bittiğinin anlaşılması için akıntının renginin tamamen beyaza dönmesi lâzımdır. Kan kırmızı renkte olmakla beraber, toprak rengi, bulanık, yeşil, sarı ve siyah olarak da gelebilir.
*   Bazı kadınlarda âdet günleri sâbit değildir. Meselâ bir ay altı, diğer bir ay beş gün âdet görebilir. Bu durumda kesildiği gün olan beşinci gün yıkanır, namazını kılar, orucunu tutar fakat ihtiyâten kocası ile beraber olamaz. Mûtadı olan günü sayar.
*   Bazı kadınların âdet günleri muayyendir. Meselâ, her ay altı veya yedi veya dokuz gün âdet görürler. Bir âdet bir defa ile kararlaşmış sayılır. Şöyle ki; ilk defa âdet görmeye başlayan bir kız 7 gün kan, bundan sonra temizlik görse, âdeti 7 gün olarak kararlaşmış olur.
*   Kadınların muayyen âdet günleri bazı kere değişir. Bir âdetin değişmiş olması için ona zıt iki âdet hali görülmelidir. Her ay altı gün âdet gören bir kadın, üst üste iki ay Meselâ sekiz gün âdet görecek olsa artık âdeti altı gün değil, sekiz gün olur.
---
Hayız ve Nifas Hallerinde Yapılması Haram Olan Şeyler
  1. Namaz kılmak. Hayız ve nifas hâlinde olan hanımlar namaz kılamaz. Bu halde kılınmayan namazlar sonradan kazâ da edilmez. Tilâvet ve şükür secdesi de yapılmaz. Ancak, arzu edilirse namaz vakitleri girdiğinde abdest alıp, seccadeye oturulup; "Estağfirullah, Sübhânallâh, Elhamdülillah" gibi tesbihlerle meşgul olunur.
  2. Oruç tutmak. Hayız ve nifas halinde oruç tutulamaz. Ancak; ramazan orucu sonradan kaza edilir.
  3. Kur'an-ı Kerim okumak. Sadece zikir, senâ yahut duâ makamında olan âyetler bu maksatlarla okunabilir. Fakat, hüküm ve haber bildiren âyetler duâ, senâ ve zikir maksadiyle de olsa okunamaz.
  4. Kur'ana el sürmek (Bir âyet bile olsa...). Kâğıt, bez ve duvar üzerinde bile olsa, âyete dokunamaz. Ancak, yapışık ve dikişli olmayan bir kılıf ile dokunabilir. Elbisenin yeni ile tutmak da tahrîmen mekruhtur.
  5. Mescide girmek. (Tekke ve medreseye girebilir.)
  6. Kâbe'yi tavaf etmek.
  7. Kocası ile zevciyyet muâmelesinde bulunmak.
  8. Kocası, göbeği ile diz kapakları arasından çıplak olarak faydalanmak. Kocası ile aynı yatakta yatmalarında bir mahzur yoktur. Pişirdiği yemekler ve içtiği suların artıkları da mekruh değildir.
---

Necâsetten Tahâret

Namazın şartlarından ikincisi necâsetten tahârettir. Yani namaz kılacağı yerde, bedeninde veya elbisesinde namazın kılınmasına mâni olacak pislik varsa temizlemektir.
Necaset iki kısımdır:
  1. Ağır (galiz) necâset: İnsanın ön ve arkadan çıkan pisliği, eti yenmeyen hayvanların sidiği, dışkısı ve salyası, tavuk, kaz ve ördeğin dışkısı, kan, irin, meni, mezi, vedi, ağız dolusu gelen kusuntu, şarap ve diğer haram içkiler. Bu necâsetlerden katı olanların 3,2 gramdan fazlası, sıvı olanların ise el ayası kadar veya daha fazlası namaza manidir.
  2. Hafif necâset: Atın sidiği, eti yenen ehil ve yabani hayvanların pisliği, eti yenmeyen kuşların dışkısıdır. Bu necâsetler, isabet ettiği uzvun veya elbisenin dörtte birinden fazla ise namaza manidir.
---
İstinca, İstinka, İstibra
İstinca, bir kimsenin def-i hâcetten sonra pisliğin çıktığı yeri temizlemesidir.
İstinka, istincada mubâlağa yapmaktır ki, bu da önce münasip kuru bir şeyle silmek, sonra su ile yıkamak sonra da kurulamakla olur.
İstibra, erkeklerin idrar yaptıktan sonra erkeklik uzvundaki akıntıyı tamamen kesip gidermeleridir. Bunun da en güzel şekli sıvazlamadan sonra, öksürmek, bir miktar yürümek, bir yana eğilmek sûretiyle olur.
---

Setr-i Avret

Namazın şartlarından üçüncüsü setr-i avret, yâni avret mahallini örtmektir. Avret mahalli, insan vücûdunda başkaları tarafından görülmesi ve gösterilmesi haram olan yerlerdir. Erkeklerin avret mahalli, göbeğinden diz kapağının alt kısmına kadardır. Kadınların ise, bileklerine kadar elleri, topuklarına kadar ayakları ve yüzleri hariç bütün vücutları avret mahallidir.
---

İstikbâl-i Kıble

Namazın şartlarından dördüncüsü istikbâl-i kıbledir. İstikbâl-i kıble, Mekke'de Kâbe'yi görenler için tam Kâbe'ye doğru dönmektir. Uzakta olmaları sebebiyle Kâbeyi göremeyelerin ise Kâbe tarafına dönmeleri kâfîdir.
---

Vakit

Namazın şartlarından beşincisi vakit, yâni her namazı vakti girince kılmaktır. Vakti girmeden kılınan namaz edâ edilmiş olmaz.
Namaz vakitleri her beldeye göre hazırlanan takvimlerle tesbit edilmiştir.
---
Kerâhet Vakitleri
Üç vakit vardır ki bu vakitlerde namaz kılınmaz..
  1. Güneş doğduktan sonraki 32 dakika içinde,
  2. Güneş tam zevâl vaktinde iken, yani öğle nama-zından evvelki 15-20 dakika içinde,
  3. Güneş batarken, yani akşam namazından evvelki 45 dakika içinde. Bu vakitte ancak o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.
Bu üç vakitte; kazaya kalmış farz namazlar, vâcip namazlar, kerâhet vaktinden önce hazırlanmış cenazenin namazı kılınmaz. Yine önceden okunmuş bir secde âyetinden dolayı tilâvet secdesi de yapılmaz. Aksi takdirde iâdeleri lâzımdır. Bu üç vakitte nâfile namaz da kılınmaz, fakat kılındığı takdirde iâdesi gerekmez. Kerâhet vakitlerinde Kur'ân okuyup, zikir yapmak ise câizdir.
Sabah namazı vakti girdikten sonra, (sabah namazının sünneti hariç) güneş doğana kadar, ikindi namazı kılındıktan sonra güneş batana kadar nâfile namaz kılmak mekruhtur.
---

Niyet

Namazın şartlarından altıncısı niyet, yâni Allâh rızâsı için namaz kılmayı dilemek ve hangi namazı kılacağını bilmektir.
Niyet kalb ile yapılır. Dil ile söylendiği halde kalbden niyet edilmezse namaza niyet edilmiş olmaz. İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin, Mektubât-ı Şerîf, birinci cild, 186'ncı mektupta buyurduklarına göre: Dil ile niyyet câiz olunca, çok kimse yalnız dil ile niyet ederek, kalb ile niyeti terk ediyor. Böylece namazın farzlarından biri olan kalb ile niyet yok oluyor. Namaz kabul olmuyor. O halde, niyeti dil ile değil, kalb ile yapmalıdır. Farz namazlarda, bayram ve vitir namazlarında niyeti belirtmek lâzımdır. Meselâ; "Bugünkü sabah namazına veya cuma namazına veya vitir namazına veya bayram namazına" diye niyet edilir.
Nâfile namazlarda sadece "Namaz kılmaya" niyet etmek kâfi gelir.
---

Ezan ve Kaamet

Namaz için ezan okumak vâcip kuvvetinde bir sünnet-i müekkededir. Bir namaz vaktinin girdiği ezanla ilân edilir. Bir günde 5 vakit namaz vardır ve 5 defa ezan okunur.
Ezan şudur:
„Allâhü ekber Allâhü ekber
Allâhü ekber Allâhü ekber
Eşhedü en lâ ilâhe illallâh.
Eşhedü en lâ ilâhe illallâh.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh.
Hayye ale's-salâh Hayye ale's-salâh.
Hayye ale'l-felâh Hayye ale'l-felâh.
Allâhü ekber Allâhü ekber.
Lâ ilâhe illallâh“

Ezanın metni bundan ibârettir. Ancak sabah ezanlarında „Hayye alel'-felâh“ dan sonra iki defa „Essalâtü hayrün minen nevm“ denilir.
Kaamet de ezan gibidir. Ancak kaamette „Hayye ale'l-felâh“ dan sonra iki defaKad kaameti's-salâhdenilir.
Evde veya kırda kılınacak namazlar için hem ezan hem de kaamet okumak efdaldir. Vakit girmeden ezan okunmaz. Ezan, vakitlerin sünneti değil namazların sünnetidir. Onun için kaza namazlarına da ezan ve kaamet okumak sünnettir. Câhillerin ve fâsıkların ezan okuması mekruhtur. İyiyi kötüyü, yanlışı doğruyu ayırabilen (mümeyyiz) sabinin ezan okuması caizdir.
Kadınlar ezan ve kaamet okumazlar. Ezan ve kaamette cümlelerin son kelimeleri cezm ile okunur.
Ezân okunurken tekbirler şehadetler tekrar edilerek ve hürmetle dinlenir, sonunda şu duâ okunur:
„Allâhümme Rabbe hâzihi'd-da'veti't tâmmeti ves-salâtil-kaaimeti âti Muhammedeni'l-vesîlete vel-fazîlete veb'ashü mekaamen mahmûdenillezî veadtehû, inneke lâ tuhlifü'l-mîâd.“
Manası:
„Allâh'ım! Ey bu dâvetin ve kılınmak üzere bulunan namazın Rabbi. Peygamberimiz Hazreti Muhammed'e (s.a.v.) vesîleyi ve fazileti ver. Onu kendisine va'd buyurmuş olduğun “Makâm-ı Mahmûd”a eriştir. Şüphe yok ki Sen va'dinden dönmezsin.“
---

Namazın Rükünleri

Namazın rükünleri altıdır:
  1. İftitah Tekbiri,
  2. Kıyam,
  3. Kırâat,
  4. Rükû,
  5. Secde,
  6. Ka’de-i ahîre.
---

İftitah Tekbiri

Namazın rükünlerinden birincisi iftitah tekbiri yâni namaza "Allâhü Ekber" diyerek başlamaktır. Tekbir alırken ilk heceyi (Aaallâhü) şeklinde uzatmak câiz değildir. Bunu yapan, namaza girmemiş olur. Namaz içinde yaparsa namazı bozulur.
---

Kıyam

Namazın rükünlerinden ikincisi kıyam yâni ayakta durmaktır. Kıyam, farz ve vâcip namazlarda şarttır. Ayakta durmaya imkânı olanın oturarak kılması câiz değildir. Sabah namazının sünneti dışında, sünnet ve müstehap namazlar, bir özür bulunmasa da oturarak kılınabilir. Fakat, efdâl olan ayakta kılmaktır.
---

Kırâat

Namazın rükünlerinden üçüncüsü kırâattır. Bu da namaz kılanın kendisi işitecek derecede Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinden bir mikdar okumasıdır.
Kırâat, vitir ile nâfilelerin ve iki rek'atli farzların her rek'atinde, dört rek'atli farzların ise ilk iki rek'âtinde farzdır. Son iki rek'âtinde okumak ise sünnettir.
Farz olan kırâat miktarı, üç kısa âyet veya bu miktarda uzun bir âyettir.
---
Namazda Okunan Bâzı Sûre ve Âyetler
Sûreler, latin harflerinden okunacağı zaman aşağıdaki işâretlere dikkat edilmesi zarûrîdir: âa: a harfi ince bir şekilde çekerek okunacak, aa: a harfi kalın ve çekerek okunacak, üü: ü çekerek okunacak. ii: i çekerek okunacak, altı çizgili h boğazdan hırıltılı olarak çıkarılacak, altı çizgili s ve z harfleri peltek okunacaktır.
---
Fâtiha-i Şerîfe
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فِى لَيْلَةِ الْقَدْرِ ﴿﴾ وَمَا اَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ ﴿﴾ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ﴿﴾ تَنَزَّلُ الْمَلاَئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ ﴿﴾ سَلاَمٌ هِىَ حَتَى مَطْلَعِ الْفَجْرِ ﴿﴾
 
„Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym
Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym
Elhamdü lillâahi rabbil aalemiyn
Errahmâanir rahıym
Mâaliki yevmiddiyn
İyyâake na'büdü ve iyyâake nesteıyn
İhdine's-sıraatal müstekıym
Sıraatalleziyne en amte aleyhim
Gayril meğduubi aleyhim veled daaaalliyn
..Aamiyn..“
Meali:
„Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla... Hamd, âlemlerin Rabbı, Rahmân, Rahîm ve dîn gününün sâhibi olan Allâh'a mahsustur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nîmet verdiklerinin yoluna ilet, gadaba uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil.“
---
Âyetü'l-Kürsî
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فِى لَيْلَةِ الْقَدْرِ ﴿﴾ وَمَا اَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ ﴿﴾ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ﴿﴾ تَنَزَّلُ الْمَلاَئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ ﴿﴾ سَلاَمٌ هِىَ حَتَى مَطْلَعِ الْفَجْرِ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Allâahü lâaa ilâahe illâa hüvel hayyul kayyüum
Lâa te'huzühüü sinetüv velâa nevm
Le hüü mâa fissemâavâati ve mâa fil ard
Men zellezii yeşfeu ındehüü illâa bi iznih
Ya'lemü mâa beyne eydiyhim vemâa halfehüm
Velâa yühıytuune bişey im min ılmihii illâa bi mâa şâaaae
Vesia kürsiyyühüs semâavâati vel erda
Velâa yeüüdühüü hıfzuhümâa
Ve hüvel aliyyül azıym.“
Meali:
„Allâh odur ki, kendiden başka ilah yoktur. O hay ve kayyumdur. Kendisini ne uyku yakalar ne de uyuklama... Semâvat ve arzda bulunanların hepsi onundur. Onun izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez. O kullarının yapmakta olduklarını ve önceden yaptıklarını bilir. Onun ilminden ancak dilediklerini kavrayabilirler. Onun kürsisi gökleri ve yeri kucaklayacak kadar vâsi'dir. Bunları muhafaza ona ağır da gelmez. O, çok yüce, çok büyüktür.“
---
İnşirah Sûresi (Elem neşrahleke...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فِى لَيْلَةِ الْقَدْرِ ﴿﴾ وَمَا اَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ ﴿﴾ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ﴿﴾ تَنَزَّلُ الْمَلاَئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ ﴿﴾ سَلاَمٌ هِىَ حَتَى مَطْلَعِ الْفَجْرِ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r-rahmâani'r-rahıym.
Elem neşrahleke sadrek
Ve veda'nâa anke vizrek
Ellezii enkada zahrek
Ve rafa'nâa leke zikrek
Fe inne meal usri yüsran inne meal usri yüsraa
Fe izâ ferağte fensab
Ve ilâa rabbike ferğab“
Meali:
„Şerh etmedik mi? (Açıp genişletmedik mi senin saadetin için) göğsünü. Ve sırtına ağır basan (seni üzüp zayıf düşüren) ağır yükü senden indirmedik mi? Ve yükseltmedik mi senin zikrini. Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet o (bir) zorlukla beraber (iki) kolaylık var. Ohalde boşaldın mı, yine kalk yorul. Ve ancak rabbine rağbet et, hep ona yönel.“
---
Fîl Sûresi (Elemtera...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فِى لَيْلَةِ الْقَدْرِ ﴿﴾ وَمَا اَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ ﴿﴾ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ﴿﴾ تَنَزَّلُ الْمَلاَئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ ﴿﴾ سَلاَمٌ هِىَ حَتَى مَطْلَعِ الْفَجْرِ ﴿﴾
 
„Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahıym
Elemtera keyfe feale rabbüke bi eshaabil fiyl
Elem yec'al keydehüm fii tadliyl
Ve ersele aley him tayran ebâabiyl
Termiyhim bi hıcâaratim min sicciyl
Fecealehüm Ke asfim me'küül“

Meali:
„(Habîbim) Rabbinin fil sahiplerine nasıl (muâmele) ettiğini görmedin mi? O, bunların plânlarını boşa çıkarmadı mı? O, bunların üzerine sürü sürü kuş(lar) gönderdi ki, bunlar onlara pişkin tuğladan (yapılmış) taş(lar) atıyor(lar)dı. Derken (Allâh) onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.“
---
Kureyş Sûresi (Liiylafi...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فِى لَيْلَةِ الْقَدْرِ ﴿﴾ وَمَا اَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ ﴿﴾ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ﴿﴾ تَنَزَّلُ الْمَلاَئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ ﴿﴾ سَلاَمٌ هِىَ حَتَى مَطْلَعِ الْفَجْرِ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Li iylâafi kurayşin iylâafihim rihleteş şitâaaai vessayyf
Fel ya'büdüü rabbehâazel beytillezii et 'amehüm min cuuıv ve âamene hüm min havvf“
Meali:
„(Bari) Kureyş emn ü selâmete, kış ve yaz kendilerini seyrü seferde esenliğe (ve garantiye) kavuşturduğundan dolayı, şu beytin (Kâbe'nin) Rabbine ibâdet etsinler onlar. (O Rab ki,) onları açlıktan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan eminlik verendir o.“
---
Mâûn Sûresi (Eraeytellezii...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَرَاَيْتَ الَّذِى يُكَزِّبُ بِالدِّينِ ﴿﴾ فَذَلِكَ الَّذِى يَدُعُّ الْيَتِيمَ ﴿﴾ وَلاَ يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ ﴿﴾ فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ ﴿﴾ اَلَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلاَتِهِمْ سَاهُونَ ﴿﴾ اَلَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُنَ ﴿﴾ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ ﴿﴾
 
“Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Eraeytellezii yükezzibü biddiyn.
Fezâalikellezii yedü'ul yetiym
Velâa yehuddu alâa ta'aamil miskiyn
Feveylül lil musalliyn
Elleziyne hüm an salâatihim sâahüün
Elleziyne hüm yüraaa üüne ve yemneuunel mâauun“
Meali:
„Dini yalan sayanı gördün mü? İşte yetimi unf ü şiddetle iten, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. Fakat veyl! Namaz kılanların vay hâline ki, onlar namazlarından gaafildirler, onlar riyakârların tâ kendileridir. Zekâtı da men'ederler onlar.“
---
Kevser Sûresi (İnnâ a'taynaa...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِنَّا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ﴿﴾ فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ ﴿﴾ اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ اْلاَبْتَرُ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
İnnâa e'taynâakel kevser
Fesalli li rabbike ven har
İnne şâa nieke hüvel ebter“

Meali:
„(Habîbim) hakikat, biz sana, Kevseri verdik. O halde Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Sana buğz eden (yok mu? İşte asıl) zürriyetsiz olan şüphesiz ki odur.“
---
Kâfirûn Sûresi (Kulya...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ يَا اَيُّهَا الْكَافِرُونَ ﴿﴾ لاَ اَعْبُدُ ماَ تَعْبُدُونَ ﴿﴾ وَلاَ اَنْتُمْ عَابِدُونَ ماَ اَعْبُدُ ﴿﴾ وَلاَ اَنَا عَابِدٌ ماَ عَبَدْتُمْ ﴿﴾ وَلاَ اَنْتُمْ عَابِدُونَ ماَ اَعْبُدُ ﴿﴾ لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِىَ دِينِ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Kul yâa eyyühel kâafiruun
Lâa e'büdü mâa te'büdüün
Velâa entüm aabidüüne mâa a'büd
Velâa ene aabidüm mâa abedtüm
Velâa entüm aabidüüne mâa e'büd
Leküm diynüküm veliye diyn“

Meali:
„(Habîbim şöyle) de: Ey kâfirler, ben, sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Benim (kendisine) ibâdet (de devam) edeceğime de siz kulluk ediciler değilsiniz. Ben (zâten) sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiçbir vakit) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin inandıklarınız size, benim dinim bana.“
---
Nasr Sûresi (İza caa e...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِذَا جَاءَ نَسْرُ اللهِ وَالْفَتْحُ ﴿﴾ وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِى دِينِ اللهِ اَفْوَاجًا ﴿﴾ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ اِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
İzâa câaaae nasrullaahi vel fethu
Ve raeytennâase yedhu-lüüne fii diynillâahi efvâacâa
Fesebbih bihamdi rabbike vesteğfirhü
innehüü kâane tevvâabâa“

Meali:
“Allâhın nusreti ve fetih gelince, sen de insanların cemaat cemaat Allâh'ın dinine girdiklerini görünce hemen Rabbini hamd ile tesbih (ve tenzîh) et. Onun yarlığamasını iste. Şüphesiz ki o, tevbeleri çok kabul edendir.“
---
Leheb Sûresi (Tebbet...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
تَبَّتْ يَدَا اَبِى لَهَبٍ وَتَبَّ ﴿﴾ ماَ اَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَماَ كَسَبَ ﴿﴾ سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ ﴿﴾ وَامْرَاَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ ﴿﴾ فِى جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Tebbet yedâaa ebiylehebivve tebbe
Mâa ağnâa anhü mâalü-hüü ve mâa keseb
Se yaslâa nâaran zâate leheb
Vemraetühüü hammâaletel hatab
Fii ciydihâa hablüm mim mesed“

Meali:
„Ebû Leheb'in iki eli kurusun. Kendisi de kurudu (helâk oldu ya). Ona ne malı, ne kazandığı fayda verdi. Alevli bir ateşe girecek o. Karısı da (hem) odun hammalı olarak. (Karısının) boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde.“
---
İhlâs Sûresi (KulhüvAllâh...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ ﴿﴾ اَللهُ الصَّمَدُ ﴿﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ﴿﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Kul hüvellâahü ehad
Allâahüs samed
Lem yelid ve lem yüüled
Velem yeküllehüü küfüven ehad“

Meali:
„De ki: O Allâh, birdir. Allâh Samed'dir. O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey ona eş veya denk değildir.“
---
Felak Sûresi (Kul euuzü birabbil felak...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ ﴿﴾ مِنْ شَرِّ ماَ خَلَقَ ﴿﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَ ﴿﴾ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ ﴿﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Kul euuzü birabbil felak
Min şerri mâa halak
Ve min şerri ğaasikın izâa vekab
Ve min şerrin neffâasâati fil 'ukad
Ve min şerri haasidin izâa hased“

Meali:
„De ki: Sabahın Rabbine sığınırım, yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürenlerin şerrinden. Ve haset edenin, haset ettiği zaman şerrinden.“
---
Nâs Sûresi (Kul Euuzü birabbinnaas...)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ ﴿﴾ مَلِكِ النَّاسِ ﴿﴾ اِلَهِ النَّاسِ ﴿﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ ﴿﴾ اَلَّذِى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ النَّاسِ ﴿﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿﴾
 
„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym
Kul euuzü birabinnâas
Melikinnâas
İlâahinnâas
Min şerril vesvâasil hannâas
Ellezii yüvesvisü fii sudüürinâas
Minel cinneti vennâas“

Meali:
„De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların (yegâne) mâlikine, insanların ma'bûduna, o sinsi şeytanın şerrinden, ki o, insanların göğüslerine daima vesvese verendir. (O şeytan) gerek cinden, gerek insandan (olsun).“

Namazda Okunan Bazı Duâlar

Tekbir ve Sübhâneke
اَللهُ اَكْبَرُ
سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ وَتَبَارَكَ اسْمُكَ وَتَعَالَى جَدُّكَ (وَجَلَّ ثَنَآئُكَ) وَلاَ اِلهَ غَيْرُكَ
 
"Allaahü Ekber.
Sübhaanekellaahümme ve bihamdik. Ve tebâarakesmük. Ve teaalâa ceddük. (Ve celle senâaük.*) Velâa ilâahe ğayrük."
---
* "Ve Celle senâaük" ilavesi cenaze namazında yapılır.
---
Mânâsı:
"Allâh En Büyüktür.
Allâh'ım, seni tenzîh ve hamdinle tesbih ederim. Senin adın mübârektir. Senin azametin çok yücedir. (Senin şânın yücedir) ve senden gayri hiçbir ilâh yoktur."
---
Tehıyyât
اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ؛ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ اَيُّهَا النَّبِىُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ؛ اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ؛ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
 
"Ettehıyyâatü lillâahi vessalevâatü vettayyibâatü esselâamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllâahi ve berakâatühüü esselâamü aleynâa ve alâa ibâadillâahis salihiyn. Eşhedü ellâa ilâahe illallâah ve eşhedü enne Muhammeden abdühüü ve rasüülüh."
Mânâsı:
"Her türlü kavlî, bedenî ve mâlî ibâdetler Allâh'a mahsustur. Ey şânı yüce Peygamber, selâm ve Allâh'ın rahmetiyle bereketleri senin üzerine olsun ve selâm bizlere ve Allâh'ın sâlih kullarına olsun. Ben şehâdet ederim (yakînen bilirim) ki, Allâh'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve şehâdet ederim ki Hazret-i Muhammed Allâh'ın kulu ve Resûlüdür."
---
Salevât-ı Şerîfeler
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
اَللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
 
"Allâahümme salli alâa Muhammediv ve alâa âali Muhammedin kemâa salleyte alâa ibraahiyme ve alâa âali ibraahiyme inneke hamiydüm meciyd.
Allâahümme bârik alâa Muhammediv ve alâa âali Muhammedin kemâa bârekte alâa ibraahiyme ve alâa âali ibraahiyme inneke hamiydüm meciyd."
Mânâsı:
"Allâh'ım, (Peygamber Efendimiz) Hz. Muhammed'e ve âline, Hz. İbrahim'e ve âline rahmet ettiğin gibi, rahmet eyle.
Allâh'ım, (Peygamber Efendimiz) Hz. Muhammed ve âlini, Hz. İbrahim ve âlini mübârek kıldığın gibi mübârek kıl."
---
Salevât-ı Şerîfeden Sonra Okunacak Duâ
رَبَّنَا آتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى اْلآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
رَبَّنَا اغْفِرْ لِى وَلِوَالِدَىَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
 
"Rabbenâa âatinâa fiddünyâa hasenetev ve fil âahırati hasenetev ve kınâa azâabennâar.
Rabbenağfirlii ve livâa lideyye ve lil mü'miniyne yevme yekuumül hısâab"
Mânâsı:
"Ey Rabbimiz, bize dünyada ve âhirette iyi hâl ver ve bizi o ateş azabından koru.
Ey rabbimiz , hesab günü geldiği zaman bizi mağfiret et. Anne ve babamı ve müminleri de mağfiret et."
"Rabbenâ âtinâ" duâsından sonra, selâmdan önce okunacak duâ:
اَللَّهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ جَهَنَّمَ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ

"Allâahümme innii eûzü bike min azâabi cehennem ve eûzü bike min azâabi'l-kabri ve eûzü bike min fitneti'l-mesiyhı'd-deccâal ve eûzü bike min fitneti'l-mahyâa ve'l-memâat."
Mânâsı:
"Allâh'ım, Cehennem azâbından, kabir azâbından, deccâlin fitnesinden, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınıyorum."
Abdullahi'bni Abbas (r.a.), Peygamber Efendimizin bu duâyı Kur'ân-ı Kerîm'den bir sûreyi öğrettiği gibi tâlîme çalıştığını rivâyet buyurmuşlardır. Resûlüllah Efendimiz'den, tavsiye edilen başka duâlar da mevcuttur.
---
Kunut Duâları
اَللَّهُمَّ اِنَّا نَسْتَعِينُكَ وَنَسْتَغْفِرُكَ وَنَسْتَهْدِيكَ وَنُؤْمِنُ بِكَ وَنَتُوبُ اِلَيْكَ وَنَتَوَكَّلُ عَلَيْكَ وَنُثْنِى عَلَيْكَ الْخَيْرَ كُلَّهُ نَشْكُرُكَ وَلاَ نَكْفُرُكَ وَنَخْلَعُ وَنَتْرُكُ مَنْ يَفْجُرُكَ
اَللَّهُمَّ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَلَكَ نُسَلِّى وَنَسْجُدُ وَاِلَيْكَ نَسْعَى وَنَحْفِدُ نَرْجُو رَحْمَتَكَ وَنَخْشَى عَذَابَكَ اِنَّ عَذَابَكَ بِالْكُفَّارِ مُلْحِقٌ
 
"Allaahümme innâa nesteıynüke Ve nesteğfiruke ve nestehdiyk Ve nü'minübike ve netüübü ileyk Ve netevekkelü aleyk Ve nüsnii aleykelhayra küllehüü neşküruke velâa nekfürük Ve nahleu ve netrukü men yefcürük.
Allâahümme iyyâake ne'büdü ve leke nüsallii ve nescüdü ve ileyke nes'aa ve nahfidü nercüü rahmeteke ve nahşâa azâabeke inne azâabeke bilküffâari mülhık."
Mânâsı:
"Allâh'ım, senden yardım, hidayet ve mağfiret dileriz. Sana iman eder, sana tevbe eder, sana güvenip dayanırız. Her hayırla zâtını senâ eder (nîmetlerine) şükrederiz. Asla seni (inkâr ile) küfretmeyiz. Sana isyan edenleri hal'ederiz ve terk ederiz.
Allâh'ım, ancak sana ibâdet eder, sadece senin için namaz kılar ve secde ederiz. Ancak sana (kulluk) için çalışır ve koşarız. Rahmetini umar, âzabından da korkarız. Zira senin azabın kâfirlere ulaşıcıdır."
---

Rükû

Namazın rükünlerinden dördüncüsü rükûdur.
Rükû, kıyamda kırâatı bitirdikten sonra, baş ile arka düz olacak şekilde eğilmektir. Bu esnada kadınlar, parmaklarını dizkapakları üzerine kor. Erkekler ise, parmaklarıyla kavrayarak diz kapakları üzerine kor.
Oturarak namaz kılan, rükû' için başını dizleri hizâsına kadar eğer.
---

Secde

Namazın rükünlerinden beşincisi secdedir.
Secde, rükû'dan doğrulduktan sonra alnını, burnunu, iki ayağının parmak uçlarını, iki eli ile iki dizini yani toplam yedi âzasını yere koymaktır. Secdede gözler burnun iki yanına bakar. Eller yüzün hemen iki yanında, parmaklar kapalı ve kıbleye doğru tutulur.
---

Ka'de-i Ahîre

Namazın rükünlerinden altıncısı ka'de-i ahîredir ki, son oturuş demektir.
Ka'de-i ahîre, namazın sonundaki oturuşta "Et-tehıyyâtü"yü okuyacak kadar oturmaktır.
Kaadede erkekler, sağ ayaklarının parmakları kıbleye gelecek şekilde çevirir ve sol ayağını yatırarak iki ayağı üzerine oturur. Kadınlar ise iki ayaklarını sağa çıkararak uylukları üzerine oturur. Kadınların bu oturma şekline teverrük denir. Kaadede eller dizlerin üzerine kıbleye doğru serbest olarak konur.
---

Namazın Vâcibleri

  1. Namaza "Allâhü ekber" lafzı ile başlamak,
  2. Fâtiha-i şerîfe okumak,
  3. Fâtiha'dan sonra bir sûre veya kısa bir sûreye muâdil olacak kadar âyet okumak,
  4. Kırâeti evvelki iki rek'ata tahsis etmek,
  5. İki secdeyi birbiri ardınca yapmak,
  6. Tâdil-i erkâna riâyet etmek. Yâni rükû ve secdeden doğrulunca ve diğer rükünler arasında mafsallar mutmain (her âzâ kendi mahallinde müstekar) oluncaya kadar beklemek,
  7. Ka'delerde et-Tehıyyâtü okumak,
  8. Namazın sonunda selâm vermek,
  9. Öğle ve ikindi namazlarının farzlarında Fâtiha ve sûreleri gizli (sessiz) okumak,
  10. Sabah, akşam ve yatsı farzlarıyla cuma ve bayram namazlarında imam olan kimse, Fâtiha ve sûreleri cehrî (sesli) okumak,
  11. Üç veya dört rek'atli namazlarda ikinci re'katten sonra oturmak,
  12. Fâtiha'yı, zamm-ı sûre veya âyetten evvel okumak,
  13. Namazda sehven terk edilen vâciplerden dolayı sehiv secdesi etmek,
  14. Vitir namazında kunut okumak,
  15. Secdeye alın ile birlikte burnunu da yere koymak.
---

Namazın Sünnetleri

  1. Ezan okumak,
  2. Namaza başlarken, ilk tekbirde erkeklerin ellerini kulakları hizâsına kadar kaldırması,
  3. Tekbirden hemen sonra el bağlamak. (Kadınlar; göğsü üzerinde sağ eli sol eli üzerine koyar. Erkekler ise, sağ ellerinin baş ve serçe parmakları ile sol bileğine halka yaparak göbek altına bağlar.)
  4. Sübhâneke okumak,
  5. Eûzü ve besmele okumak,
  6. Her rek'atta Fâtiha'dan önce besmele okumak,
  7. Fâtiha'dan sonra "Âmîn" demek,
  8. Rükû'a ve secdeye iner ve kalkarken tekbir almak,
  9. Rükû'da üç kere tesbih okumak,
  10. Erkekler, rükû'da ellerinin parmaklarını açık olarak dizleri üstüne koyup başları ile sırtlarını bir hizada tutmak. (Kadınlar başları ile sırtlarını düz yapmazlar) Kadınlar, parmaklarını birbirinden ayırmaksızın ellerini dizlerinin üzerine koymak,
  11. İmam, rükû'dan kalkarken "Semiallâhü limen hamideh" demek,
  12. Cemâat, rükû'dan kalkarken "Rabbenâ leke'l-hamd" demek,
  13. Yalnız kılanın her ikisini de söylemesi,
  14. Secdede üç kere tesbih okumak,
  15. Secdede elin parmaklarını kapalı tutmak,
  16. Erkek, secdede karnını oyluklarından uzak tutup kollarını yerden kaldırmak,
  17. Kadın ise, secdede karnını oyluklarına yapıştırıp kollarını yanına temas ettirmek.
  18. Tahiyyâtta ve ka'dede ellerini oyluklarının üzerine koyup, parmaklarını kendi haline bırakmak.
  19. Tahiyyâtta erkek sol ayağı üzerine oturup sağ ayağını dikmek,
  20. Kadın ise iki ayağını sağ yana yatırarak sol oyluğu üzerine oturmak,
  21. Selâma sağdan başlamak,
  22. Son ka'dede Peygamber Efendimiz'e salevât okumak.
---

Namazın Âdâbı

  1. Müezzin kaamet getirirken: "Hayye-ale'l-felâh" dediğinde beklemeden ayağa kalkmak.
  2. İftitah tekbirinde baş parmaklarını kulak yumuşağına temas ettirmek,
  3. Kıyâmda secde yerine bakmak,
  4. Rükû'da ayağının uçlarına bakmak,
  5. Rükû ve secde tesbihlerini beş veya yedi defa okumak,
  6. Alnından evvel burnunu yere koymak,
  7. Secdede burnunun iki tarafına bakmak,
  8. Selâmda omuzlarına bakmak,
  9. Esneme geldiği zaman ağzını tutamazsa, sağ elin dışı ile kapamak,
  10. İmkân nisbetinde iyi ve temiz elbise ile namaz kılmak,
  11. Sağına selâm verirken, sağındaki cemaat ve melâikeye selâm vermeye niyet etmek,
  12. Soluna selâm verirken solundaki cemâat ve melâikeye selâm vermeye niyet etmek,
  13. Yalnız ise selâmda kirâmen kâtibîn ve hafaza meleklerine selâm vermeye niyet etmek,
  14. Mümkün olduğu kadar öksürmeyi defetmek.
---

Namazın Mekruhları

  1. Namazın içinde sağa sola bakmak,
  2. Elbise veya vücut ile oynamak, (Vücuda yapışan elbiseyi küçük bir hareketle silkelemekte bir beis yoktur.)
  3. Özürsüz, parmağını çıtlatmak,
  4. Secde yerindeki taşları temizlemek,
  5. Elini böğrüne koymak,
  6. Bir yerini bir veya iki defa kaşımak, (Namazda burun akıntısını silmek yere akıtmaktan evlâdır.)
  7. Özürsüz bağdaş kurmak,
  8. İnsan yüzüne karşı kılmak,
  9. Kor halindeki ateşe karşı namaza durmak,
  10. Bir kimsenin önünde, başı üzerinde, sağında, solunda arkasında veya elbisesinde bakan kimsenin kolayca görebileceği kadar belirgin resim varken namaz kılmak,
  11. Gerinmek,
  12. Esnemek,
  13. Tehıyyatta ayak parmaklarını dikip, ökçelerin üzerine oturmak,
  14. Kaynaklarını yere koyup dizlerini göğse çekerek veya elleri yere koyarak oturmak,
  15. Yenisi ve güzeli varken eski ve kötü elbise ile kılmak. (Müstehap olan her zaman âdet olanı giymektir. Gecelikler, giyilmesi âdet olan elbiselerden olduğu için onunla namaz kılmakta kerâhet yoktur. N. İslâm.)
  16. Başı açık kılmak, (Alçak gönüllülük maksadıyla olursa mekruh olmaz.)
  17. Secdede veya secde dışında elinin veya ayağının parmaklarını kıbleden çevirmek,
  18. Cemâatle namaza duracağında önünde yer varken safa girmeyip arkada durmak,
  19. Kabre karşı namaz kılmak,
  20. Necâsete karşı perdesiz namaz kılmak,
  21. Kadınla, perdesiz bir hizada durup ayrı ayrı namaz kılmak,
  22. Tuvalete gitme ihtiyacı varken sıkışık olarak namaz kılmak,
  23. Secdeden kalkarken dizlerini ellerinden evvel kaldırmak,
  24. Secdede bir ayağını kaldırmak,
  25. İmamdan evvel rükû'a gitmek,
  26. İmamdan evvel rükû'dan kalkmak,
  27. İmamdan evvel secdeye gitmek,
  28. İmamdan evvel secdeden kalkmak,
  29. Secdeye giderken özürsüz olarak ellerini dizlerinden evvel yere koymak,
  30. Özürsüz, yere veya duvara dayanarak kalkmak,
  31. Namazda alnından toprak silmek,
  32. Bir önceki rek'atte okuduğu zammı sûre ile, bir sonraki rek'atte okuduğu zammı sûre arasında sadece bir sûre bırakmak,
  33. İkinci rek'atta evvelki rek'atta okuduğunun yukarısından sûre veya âyet okumak,
  34. Farz namazlarda bir sûreyi bir rek'atta iki defa okumak, veya bir sûreyi her iki rek'atte okumak.
  35. Farzın ikinci rek'atinde, birinci rek'atte okuduğundan üç âyet fazla okumak,
  36. İmama uyanın imamla birlikte Kur'an okuması,
  37. Özürsüz, alnındaki sarığın üzerine secde etmek,
  38. Kıyamda iken özürsüz olarak duvara dayanmak,
  39. Kıyamda sağa veya sola eğik vaziyette durmak,
  40. Özürsüz, tek ayak üstünde durmak,
  41. Namaz içinde âyet ve tesbihleri parmakla saymak,
  42. Cemaatle namaz kılınırken yalnız namaz kılmak,
  43. İmamın mihraptan başka yere durması,
  44. İmamın bir zirâ (50 cm.) alçak yerde durup, cemâatin imamdan yüksekte durması,
  45. İmamın bir zirâ (50 cm.)den yüksek yere durması; (Eğer imamın yanında bir kişi bulunursa mekruh olmaz.)
  46. "Besmele" ve "âmin"i açıktan okumak,
  47. Kırâatı rükû'a inerken tamamlamak,
  48. Tekbirleri yerlerinde almamak, her zikir ve kırâati (okumayı) yerinde yapmamak,
  49. Rükû ve secde tesbihlerini başını kaldırdıktan sonra söylemek,
  50. Omuzu açık ve kolları sıvalı olarak namaz kılmak,
  51. Önünde bir canlının geçmesi ihtimâli olan yerde önüne sütre (herhangi bir cisim) dikmeyi terk etmek,
  52. Bir şeyi koklamak,
  53. İşitilmeyecek derecede üflemek, (işitilecek derecede üflenirse namaz bozulur.)
  54. Başa mendil ve benzeri bir şeyi sarıp tepesini açık bırakmak,
  55. Ağzını ve burnunu örterek namaz kılmak,
  56. İkinci defa toplanan cemâate imam olacak şahsın mihraba durması. Bunlar namazın mekruhlarıdır.
---

Namazı Bozan Şeyler

  1. Konuşmak ve kendi işiteceği kadar gülmek. (Eğer yanındaki işitecek kadar gülerse hem namazı ve hem de abdesti bozulur.)
  2. "Ah!" diye inlemek,
  3. Ağlamak, (Eğer ağlamak Allâh korkusundan olursa namaza zarar vermez),
  4. İsteği ile ve özürsüz öksürüp boğazını ayıklamak,
  5. Sakız çiğnemek,
  6. Bir rükünde üç kere kıl koparmak,
  7. Bir rükünde, herhangi bir yerini elini kaldırmak sûretiyle üç kere kaşımak,
  8. Bir rek'atta iki saf miktarı yürümek,
  9. Saç veya sakalını taramak,
  10. Aralarında bir adam sığacak kadar açık yer bulunmaksızın bir kadınla beraber durarak, aynı imamla, aynı namazı bir hizada kılmak,
  11. Özürsüz, yüzünü ve göğsünü kıbleden çevirmek,
  12. Namaz içinde imamından başkasının yanlışını söylemek,
  13. Kur'ân'ı mânâ bozulacak kadar yanlış okumak,
  14. Kasten selâm verip selâm almak, (Namazın sonu zannederek selâm verse namaz bozulmaz. Secde-i sehiv lâzım gelir.)
  15. Avret mahallinin dörtte birinin üç tesbih okuyacak kadar açık bulunması, (Avret mahallini isteği ile açarsa o anda namazı bozulur.)
  16. Secdede iken iki ayağı ile tepinmek, (Bir ayakla üç defa tepinirse namazı yine bozulur.)
  17. Secdede iki ayağını birden yerden kaldırmak.
---

Namaz Nasıl Kılınır

Namaz kılacak kimse, önce üzerinde ve namaz kılacağı yerde, namazın sahih olmasına engel olacak pislik cinsinden bir şeyin bulunmamasına dikkat eder. Abdest alır, Kıbleye döner. Kendini dünya düşüncelerinden mümkün mertebe çeker. Allâh'ın mânevî huzurunda olduğunu hatırından çıkarmaz. Kılacağı namaza kalbi ile niyet eder.
Meselâ kılacağı sabah namazının sünneti ise: "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya" diye kalben niyet eder. Şâyet farzını kılacaksa: "Niyet ettim Allâh rızâsı için bu günün sabah namazının farzını kılmaya" diye kalben niyet eder. Eğer nâfile namaz kılacaksa, "Niyet ettim Allâh rızâsı için namaz kılmaya" diye kalben niyet eder. Sonra iki elinin parmaklarını açık tutarak ve kıble tarafına döndürerek baş parmaklarını kulaklarının yumuşağına değecek kadar kaldırıp iftitah tekbirini alır. Yâni "Allâhü ekber" der (Resim 13). Kadınlar ise, ellerinin parmak uçları omuzları hizasına gelecek şekilde kaldırırlar (Resim 14)
Sonra erkekler sağ elinin içi sol elinin üzerine, (serçe parmak ile baş parmak sol elin bileğinde halka yapacak şekilde) koyarak ellerini göbek altına bağlar (Resim 15). Kadınlarsa, sağ el sol elin şeküzerinde göğüslerinin üzerine koyarlar. Gözler secde yerine bakar (Resim 16).
Eller bağlandıktan sonra "Sübhâneke" okunur. Sonra Eûzü ve Besmele çekilir ve Fâtiha-i Şerîfe okunur. Sonunda "Âmin" denir. Sonra bir sûre veya kısa bir sûre uzunluğunda en az bir âyet okunur. Eller yanlara salınıp "Allâhü Ekber" diyerek rükû'a gidilir.
Rükû'da erkekler parmakları açık olarak elleri ile dizlerini kavrar, baş ve arkayı aynı hizada tutarlar. (Resim 17). Kadınlar erkekler kadar eğilmezler (Resim 18). rükû'da en az üç defa "Sübhane rabbiye'l-azıym" denir. rükû'da ayak parmaklarına bakılır. Fakat baş eğilmez, düz tutulur. Rükûdan sonra "Semiallâhü limen hamideh" ve "Rabbenâ lekel hamd" diyerek doğrulunur. Tam doğrulduktan sonra "Allâhü Ekber" diyerek secdeye gidilir. Secdeye inerken evvelâ dizler, sonra eller, daha sonra baş yere konulur. (Secdede alın ve burnun yerin sertliğini hissetmesi şarttır.) El ve ayak parmakları kıbleye doğru çevrilir.
Secdede erkekler dirseklerini yanlara açıp karınlarını oyluklarından uzaklaştırırlar veayak parmaklarının uçları kıbleye doğru olur (Resim 19). Kadınlar ise bunun aksine dirseklerini yanlarına, karınlarını da uylukları üzerine getirirler ve ayak parmaklarını erkekler gibi kıbleye getirmezler. Ayaklarını yatırarak (resimde görüldüğü gibi) üstünü yere getirirler (Resim 20). Secdede üç defa "Sübhâne rabbiye'l-âlâ" denilir. Sonra "Allâhü Ekber" diyerek secdeden kalkılır, dizler üzerinde oturuş vaziyetine gelinir. Bir kere "Sübhânellâh" diyecek kadar bekledikten sonra "Allâhü Ekber" deyip ikinci secdeye varılır. Bu secdede yine üç kere "Sübhâne rabbiye'l-alâ" denilir. "Allâhü Ekber" deyip ikinci rek'ata kalkılır. Eller evvelki gibi bağlanır. Yalnız Besmele-i Şerîfe ile Fâtiha-i Şerîfe ve bir sûre veya bir uzun âyet okunur. Sonra aynen birinci rek'atte yapıldığı gibi rükû' ve secde yapılır. İkinci rek'atin ikinci secdesinden sonra sol ayağı yere döşeyip sağ ayağı dikerek ve parmakları kıbleye getirmek sûretiyle oturulur (Resim 21). Kadınlar iki ayağını sağ taraftan çıkartarak uylukları üzerine otururlar (Resim 22). "Ettehıyyâtü, Allâhümme salli ve Allâhümme bârik..." okunur. Sonra "Rabbenâ âtinâ" gibi dualar okunur.
Yüz sağ omuz tarafına döndürülerek "Es-selâmü aleyküm ve rahmetüllâh" denir (Resim 23, Resim 24). Bundan sonra da yüz sol tarafa döndürülerek yine "Es-selâmü aleyküm ve rahmetüllâh" denilir. Böylece namazdan çıkılmış olur. (Resim 25, Resim 26).
Sabah namazının farzı da aynen (sünneti gibi) böyle kılınır. Erkekler farzdan önce kaamet okurlar.
Kılınan herhangi bir namazdan, selâm verip çıktıktan sonra "Allâhümme ente's-selâmü ve minke's-selâm. Tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm" denilip arkasından şu tesbih okunur:
سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ ِللهِ وَلاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاللهُ اَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ

"Sübhaanellâhi ve'l hamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-alliyyi'l-azıym."
Mânâsı:
"Allâh'ı tesbih ve tenzih ederim. Hamd ona mahsustur. Allâh'tan başka ilah (Hak ma'bud) yoktur. (İsyandan) dönmek ve (itâate yönelmekde) güçlü bulunmak ancak pek yüce ve büyük (olan) Allâh'ın yardımıyla olur."
Bundan sonra 1 Âyetü'l-Kürsî (Allâhü lâilâhe illâ hü...) okunarak 33 kere "Sübhânallâh", 33 kere "Elhamdülillâh", 33 kere de "Allâhü Ekber" denilir. Arkasından şu tekbir, tehlil ve tahmid okunur:
اَللهُ اَكْبَرُ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ

"Allâhü Ekber. Lâ ilâhe İllallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü velehül hamdü yuhyî ve yümît. Vehüve hayyün lâ yemûtü biyedihil hayrü ve hüve âlâ külli şey'in kadîr."
Mânâsı:
"Hz. Allâh her şeyden büyük ve ondan başka ilâh (Hak ma'bûd) yoktur, o birdir. Onun ortağı yoktur, Mülk onundur, hamd ona mahsusdur. Diriltir ve öldürür, O diridir, ölmez. Hayır onun elindedir. Ve o her şeye kaadirdir."
Bu tekbir, tehlil ve tahmidden sonra eller kaldırılır ve duâ edilir (Resim 27, Resim 28).
Bütün namazların kılınış şekli böyledir. Ancak, 3 ve 4 rek'atli farzlar ile 4 rek'atli sünnet-i müekkedelerin ve vitir namazının birinci oturuşunda sadece "Ettehıyyâtü" okunur. "Allâhümme salli ve Allâhümme bârik" okunmaz. Fakat İkindi namazının sünneti ile yatsı namazının ilk dört rek'at sünneti gibi, sünnet-i gayri müekkedelerin birinci oturuşlarında "Ettehıyyâtü" den sonra, "Allâhümme salli" ve "Allâhümme bârik" de okunur. Üçüncü rek'atin başında diğer dört rek'atli namazların aksine "Sübhâneke" okunur. Sonra "Euzü ve Besmele" çekilerek "Fâtiha"ya başlanır.
Öğle namazının sünnetinde, "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü öğle namazının sünnetine" diye kalben niyet edilir. Farzında ise, "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü öğle namazının farzına" diye kalben niyet edilir. Son sünnetine, "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü öğle namazının son sünnetine" diye kalben niyet edilir.
İkindi namazının sünnetinde: "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü İkindi namazının sünnetine" farzında, "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü İkindi namazının farzına" diye kalben niyet edilir.
Akşam namazının farzında: "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü akşam namazının farzına", sünnetinde de, "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü akşam namazının sünnetine" diye kalben niyet edilir.
Yatsı namazının ilk sünnetinde, "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü yatsı namazının ilk sünnetine", farzında da, "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü yatsı namazının farzına", diye kalben niyet edilir. Son Sünnetinde "Niyet ettim Allâh rızâsı için bugünkü yatsı namazının son sünnetine" diye kalben niyet edilir. Daha sonra kılınan üç rek'at vitir namazında ise: "Niyet ettim Allâh rızâsı için vitir namazını kılmaya" diye kalben niyet edilir.
---

Beş Vakit Namaz

Sabah Namazı

Sabah namazı 2'si sünnet, 2'si farz olmak üzere 4 rek'attir. İlk önce sünnet, sonra farz kılınır. Namaz kılmak isteyen kimse, abdestli olarak Kıble'ye döner ve ayakta olduğu halde, kalbinden "sabah namazının sünnetini kılmaya" niyet edip, "Allâhü Ekber" diye tekbir alır ve aynen "Namaz nasıl kılınır?" bölümünde tarif edildiği gibi 2 rek'at namaz kılar. Böylece sabah namazının sünnetini kılmış olur. Sabah namazının farzı da tıpkı sünneti gibi kılınır. Farza başlarken kaamet getirir ve kalbinden "Bugünkü sabah namazının farzına" diye niyet eder. (Kadınlar hiçbir namazda kaamet getirmezler.) Bilenlerin sabah namazının farzında uzun sûre okumaları sünnettir. İki rek'at bitip selâm verdikten sonra yukarda târif edildiği gibi, tesbihleri okur ve duâ yapar.
---

Öğle Namazı

Öğle namazını kılacak kimse, önce "öğle namazının sünnetine" niyet edip, tıpkı sabah namazının sünneti gibi iki rek'at kıldıktan sonra oturur, "Ettehıyyâtü" okur. Selâm vermeden "Allâhü Ekber" deyip üçüncü rek'ata kalkar ve "Fâtiha" okur. Üçüncü ve dördüncü rek'atları tıpkı evvelki iki rek'at gibi kıldıktan sonra oturur. "Ettehıyyâtü", "Allâhümme salli", "Allâhümme bârik", "Rabbenâ âtinâ" duâlarını sonuna kadar okuyup selâm verir.
Öğle namazının farzı da sünneti gibi kılınır. Yalnız, erkekler önce kaamet okurlar. "Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir. Üçüncü ve dördüncü rek'atlarında yalnız "Fâtiha" okunur. Başka bir sûre veyâ başka bir âyet okunmaz. Diğer farz namazların üçüncü ve dördüncü rek'atlarında da sadece "Fâtiha" okunup, başka bir şey okunmaz.
Öğlenin son sünneti de tıpkı sabah namazının sünneti gibi kılınır. Yalnız, başlarken "Bugünün öğle namazının son sünnetine" diye niyet edilir.
---

İkindi Namazı

İkindi namazını kılmak isteyen kimse, önce dört rek'at sünnet kılar. "Bugünkü ikindi namazının sünnetini kılmaya" diye niyet eder. İlk iki rek'ati sabah namazının sünneti gibi kılar. Ancak ikinci rek'atte "Ettehiyyâtü" den sonra "Allâhümme salli, Allâhümme bârik" de okur. selâm vermeden "Allâhü Ekber" diye üçüncü rek'ata kalkar, "Fâtiha"dan önce "Sübhâneke" ve Eûzü-Besmele okumak sûretiyle iki rek'at daha kılar.
İkindinin farzı, aynen öğlenin farzı gibi kılınır. Yalnız niyet değişiktir. "İkindinin farzına" diye niyet edilir. Farza başlamadan önce erkeklerin, kaamet getirmeyi ihmal etmemeleri lâzımdır.
---

Akşam Namazı

Akşam namazında farz evvel, sünnet sonra kılınır. Akşam namazını kılacak kimse, önce kaamet edip "Bugünkü akşam namazının farzına" diye niyetlenir, üç rek'at farz kılar. Birinci ve ikinci rek'atleri sabah namazının farzı gibi kıldıktan sonra, oturup "Ettehiyyâtü"yü okur, "Allâhü Ekber" diye üçüncü rek'ata kalkar. Üçüncü rek'ati yalnız bir Fâtiha ile kılarak oturur. "Ettehiyyâtü, Allâhümme salli, Allâhümme bârik, Rabbenâ âtinâ" gibi duâları okur, selâm verir.
Farzdan sonra, "akşam namazının sünnetine" diye kalben niyetlenerek, aynen sabah namazının sünneti gibi iki rek'at sünnet kılar.
---

Yatsı Namazı

Yatsı namazında, önce tıpkı ikindinin sünneti gibi dört rek'at sünnet, ondan sonra kaamet getirerek öğlenin farzı gibi dört rek'at farz, daha sonra sabah namazının sünneti gibi iki rek'at son sünnet kılınır. Bunların farkı yalnız niyetlerdedir. Başka fark yoktur.
---

Vitir Namazı

Vitir namazı vacip olup üç rek'attir. Yatsı namazından sonra kılınır. Her rek'atte Fâtiha ve bir sûre okunur.
Vitir namazı şöyle kılınır:
İlk önce, "Bugünün vitir namazını kılmaya" diye kalben niyet edilir. "Allâhü Ekber" deyip tekbir alınarak namaza durulur. Sabah namazının sünneti gibi iki rek'at kıldıktan sonra oturup sadece "Ettehiyyâtü" okunur. "Allâhü Ekber" diye üçüncü rek'ata kalkılır. Fâtiha ve bir sûre okunur. Bundan sonra rükûa gitmeden, eller bırakılır. "Allâhü Ekber" diye eller kaldırılarak tekbir alınır. Sonra eller bağlanıp kunut duâları okunur. Bundan sonra elleri bırakıp, diğer namazlarda olduğu gibi "Allâhü Ekber" diye rükû yapılır. Secdelerden sonra da oturulur, tahiyyat, salevat ve duadan sonra selâm verilir.
Böylece bir gün içerisinde kılınması icabeden beş vakit namaz; farzıyla, vâcipiyle ve sünnetleriyle beraber kılınmış olur.
Beş vakit namazdaki rek'atlerin sayıları:
  1. Farzlar:
    Sabah 2, Öğle 4, İkindi 4, Akşam 3, Yatsı 4 olmak üzere, 17 rek'attir.
  2. Vâcip:
    Sadece vitir namazı olmak üzere, 3 rek'attır.
  3. Sünnet-i müekkedeler:
    Sabah 2, Öğle 4+2, Akşam 2, Yatsı 2 olmak üzere, 12 rek'attir.
  4. Sünnet-i gayr-i müekkedeler:
    İkindi 4,Yatsı 4 olmak üzere, 8 rek'attir.
---

Sehiv Secdesi

Sehiv secdesi, namazda unutma veya gafletle yapılan bir noksanlık veya fazlalıktan meydana gelen hatâyı düzeltmek için yapılması vâcip olan secdedir.
---

Sehiv Secdesinin İcabettiği Yerler

Sehiv secdesi namaz içindeki bir vâcibin terk veyâ tehir edilmesinden, Farzın ise sâdece geciktirilmesinden dolayı lâzım gelir. Farzın terk edilmesinde ise, sehiv secdesi kâfi gelmez; namazın yeniden kılınması gerekir.
Namazın sünnetlerinden herhangi birinin terkedilmesi hâlinde ise, sehiv secdesi lâzım gelmez.
Bir kimse namazda gizli okunacak yerde aşikâr okusa, vitir namazında kunutu terk etse veya dört rek'atli bir namazda birinci oturuşu unutarak terketmiş olsa, secde-i sehiv yapar. Böylece noksanını tamamlamış, hatâsını düzeltmiş olur.
---

Sehiv Secdesinin Yapılışı

Sehiv secdesi icabettiği zaman, "Ettehıyyatü"yü okuduktan sonra iki tarafa selâm verilir, "Allâhü Ekber" diye tekbir getirerek arka arkaya iki secde yapılır.
İkinci secdeden sonra oturulup, "Ettehıyyatü, Allâhümme salli, Allâhümme bârik ve Rabbenâ âtinâ..." duaları okunarak selâm verilir.
Sehiv secdesi yapacak kimse imamsa, yalnız sağ tarafına selâm verip sehiv secdesi yapar.
---

Cuma Namazı

Cuma namazı, cuma günü öğle vakti cemaatle kılınması farz olan bir namazdır.
Beş vakit namazın şartlarından başka cuma namazının iki şartı daha vardır:
  1. Vücûbunun, yâni müslüman üzerine farz olmasının şartları,
  2. Sıhhatinin, yâni cuma namazının sahih olmasının şartları.
Cuma Namazının Vücûbunun Şartı Yedidir:
  1. Erkek olmak, (Kadın ve hünsâ olmamak.)
  2. Hür olmak, (Esir veya hapis olmamak.)
  3. Mukim olmak, (Seferî olmamak.)
  4. Sıhhatli olmak, ( Namaza gidemeyecek kadar hasta olmamak.)
  5. Gözleri sağlam olmak, (Âmâ olmamak.)
  6. Ayakları sağlam olmak, (Kötürüm olmamak.)
  7. Namaza gitmeye mâni ve gitmemeyi mübah kılan bir özrü bulunmamak. (Düşman korkusu, şiddetli yağmur, çamur gibi şeyler cumaya mâni hallerdir.)
Cuma Namazının Sıhhatinin Şartı Altıdır:
  1. Cuma namazı kılınacak yer, şehir olmak, (izin ve berât verilen köylerde de kılınabilir),
  2. Emir veya vekilinin kıldırması,
  3. Öğle namazı vaktinde kılınması,
  4. Cemaatin huzurunda hutbe okumak,
  5. İmamdan başka üç kişi bulunmak,
  6. Cuma kılınan yer herkese açık olmak.
---

Cuma Namazına Niyet

Evvelâ kılınan dört rek'ata "cuma'nın ilk sünnetine" diye niyet edilir. Sonra imamla kılınan iki rek'at, cuma namazının farzıdır. Bundan sonra kılınan dört rek'at, cumanın son sünnetidir.
Daha sonra kılınan dört rek'at ise "zuhr-i ahîr" dir. Buna şöyle niyet edilir: "Niyet ettim edâsı üzerime farz olup da henüz üzerimden sâkıt olmayan en son öğle namazının farzına."
Bu şekilde niyet edilirse, eğer o günün cuma namazı, şartlarında bir noksanlıktan dolayı kabul olunmamışsa, öğle namazı kılınmış olur; kabul olunmuşsa, en son kazaya kalmış öğle namazına sayılır.
Zuhr-i ahîrden sonra kılınan iki rek'ata "vaktin sünnetine" diye niyet edilir.
Cumanın farzından sonra bu on rek'at kılınmadığı takdirde, şartlarında bir noksanlıktan dolayı cuma namazı kabul olunmamışsa, öğle namazı, üzerine borç olarak kalır. Bu sebeple cumanın farzından sonra kılınan bu on rek'ati kat'iyyen terk etmemelidir.
---

Bayram Namazı

Kendilerine cuma namazı farz olan kimselere bayram namazları vâciptir.
İki bayram namazı vardır: Biri, Ramazan Bayramı namazı, diğeri de Kurban Bayramı namazıdır.
Bayram namazlarının vakti, güneşin doğmasından takriben 45 dakika sonra başlayıp kaba kuşluğa kadardır. Bayram namazları ikişer rek'attir ve cemaatle kılınır. Aynen sabah namazının farzı gibi olup, fazla olarak her rek'atte üçer tekbir vardır.
Üçü, birinci rek'atte Sübhâneke'den sonra Fâtiha'dan evvel; üçü de ikinci rek'atte kırâatten (zammı sûreden) sonradır. Bu altı tekbir vâciptir. Her iki rek'atin rükû tekbirleri de vâcip olan tekbirlere yakın olduğundan vâciptir. İftitah tekbiri her namazda olduğu gibi bayram namazlarında da farzdır. Diğer tekbirler sünnettir.
Bayram namazlarında hutbe, namazdan sonra okunur. Ramazan bayramında sadaka-i fıtırdan, kurban bayramında da kurbandan bahsedilir.
Kurban bayramının arefe günü sabah namazından, dördüncü günün ikindi namazına kadar 23 vakit namazda, farzdan sonra teşrik tekbiri okumak vâciptir.
Teşrik tekbiri şöyledir:
اَللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ واللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ وَِللهِ الْحَمْدُ

"Allâhü Ekber Allâhü Ekber. Lâ ilâhe İllallâhü vallâhü Ekber. Allâhü Ekber ve lillâhil hamd."
Bu tekbiri her mükellef kadın ve erkeğin, -Namazı ister cemâatle ister tek başına kılsın, ister müsâfir, ister mukim olsun- farzın hemen akabinde okumaları vâciptir.
---

Kaza Namazları

Erkek ve kadın her akıllı müslüman bâliğ olduktan sonra, diğer dinî vazifelerle beraber beş vakit namazı hiç geçirmeden edâ etmek mecburiyetindedir. Kat'iyyen geçirmemeye gayret etmelidir. Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk ellibeş yerde her müslümana namazla emretmektedir. Ayrıca otuzüç yerde namaz zekâtla beraber emrolunmaktadır.
Hülâsa, Kur'ân-ı Kerîm'de, namaz emri yüzden fazla âyetle sâbittir. Namaz hakkında emrin bu kadar çok tekrar edilmesi, namazın fazilet ve sevabının büyüklüğüne işârettir. Terk edenler için de, cezasının çok ağır olacağına delâlet eder.
Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde "Kıyâmet gününde kulun en evvel sorguya çekileceği şey, namazdır" buyurmuşlardır. Bu hadisi şerifte, Namaz hesabını tam verenlerin diğerlerinde kolaylık göreceğine, veremeyenlerin, zorda kalacağına işâret vardır.
Bir insan, bir vakit namazın yerine milyonlarca lira sadaka verse veya birinin iki rek'at namazı yerine bir başkası yüz rek'at namaz kılsa, namaz borçlusu şahıs bunlarla mes'ûliyetinden hiç bir sûrette kurtulamaz.
Namaz kime farz olmuşsa ancak onun tarafından kılınmak sûretiyle edâ edilir. Binâenaleyh bir kimsenin gaflet veya tembellik yüzünden vaktinde kılamadığı namazı varsa hiç zaman geçirmeden kazâ etmeli, bu namazı kazâya bıraktığı için de ayrıca tevbe ve istiğfar etmelidir.
Namaz borcu olan kimse borçlarını hesaplar. En sonundan başlayarak kazâ edip bitirir. En evvelinden başlamak câiz ise de, en kâmil yaşta kazâya kalanların cezasının daha ağır olacağından önce onları affettirmek düşüncesiyle sonundan başlayarak, kazâ etmek evlâdır. Kazâ ederken yalnız farzlar ve vitir kılınır. Sünnetler kazâ edilmez.
Kazâ namazı, kerâhet vakitleri hâricinde, her zaman kılınabilir.
Kazâ borcu olan; 5 vakit namazın sünnetleri, teheccüd, evvâbin, duhâ, tesbih namazları ve mübârek gecelerde kılınan hâcet namazlarını ve sâir nâfileleri kılabilir. Bunları kılmasında hiç bir mahzur yoktur. (İbni Âbidiyn C. 1 S. 688.)
---

Bazı Nâfile Namazlar

İnsan farz namazları noksansız edâ etmekle beraber, bunun dışında nâfile olan evvâbin, teheccüd , duhâ ve tesbih namazlarını da kılmaya gayret etmelidir. Çünkü, bunlarda sayılamayacak kadar büyük sevap ve hasene vardır. Bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak: "Kulum farzlarla benim azabımdan kurtulur, nâfilelerle de bana yaklaşır." buyuruyor
---

Evvâbin Namazı

Evvâbin namazında yüz hasene (ilâhî ihsan) vardır. Cenâb-ı Hakk bunun yetmişbeşini âhirette, yirmibeşini de dünyada verir. Binâenaleyh evvâbin kılmaya devam edenler mahşer sıkıntısı çekmezler. Evvâbin namazı akşam namazını müteâkip 6 rek'at olarak kılınır.
---

Duhâ Namazı

Duhâ namazında da yüz sevap vardır. Cenâb-ı Hakk bunun yetmişbeşini dünyada, yirmibeşini âhirette verir. Binâenaleyh duhâ namazı kılmaya devam edenler dünya sıkıntısı çekmezler. Duha namazı, güneş doğduktan 45 dakika sonra 6 rek'at olarak kılınır.

Teheccüd Namazı

Teheccüd namazının sevabı hudutsuzdur. Kılmaya devam edenlerin duâsı kabul, dereceleri yüksek olur. Resûlüllah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Efendimiz'in hiç terketmediği bir namazdır. Bu da 6 rek'at olarak teheccüd vaktinde kılınır.Teheccüd vakti, gece, öğlenin girdiği vakitte başlar, imsak vaktine kadar devam eder. Meselâ: gündüz öğle vakti saat 12'00'de ise gece saat 12'00 de teheccüd vakti giriyor demektir.
Bu namazların niyetleri ve nasıl kılınacağı "Mübârek Gün ve Gecelerde Yapılması Tavsiye edilen DUÂ ve İBÂDETLER" isimli eserimizde geniş olarak izah edilmiştir.
---

Tesbih Namazı

Tesbih namazı tevbenin, istiğfarın en büyüğü ve bütün vücudla yapılanıdır.
Hazret-i İkrime'den ve o da Hazret-i İbn-i Abbas'dan rivâyet etmişlerdir ki, Hazret-i Resûlü Ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem) muhterem amcaları Hazret-i Abbas'a hitaben tesbih namazı ile alakalı şöyle buyurmuşlar:
"Ey amca, sana on haslet haber vermekle ikram etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günahının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâen ve kasten yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve aşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun..... Muktedir olursan bu tesbih namazını her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl."
---
Tesbih Namazının Kılınışı
Tesbih namazı 4 rek'attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur:
سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ ِللهِ وَلاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاللهُ اَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ

"Sübhaanellaahi velhamdü lillâahi velâa ilâahe illallaahü vellaahü ekber velâa havle velâa kuvvete illâa billâahil aliyyil azıym."
Bu tesbih namaz içinde şöyle okunur:
*   15 Kere Sübhâneke'den sonra (Fâtiha'dan önce),
*   10 Zamm-ı sûreden sonra,
*   10 Rükûda,
*   10 Rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
*   10 Birinci secdede,
*   10 İki secde arasındaki oturmada (celsede),
*   10 İkinci secdede,
Bu birinci rek'atte okunan tesbihlerin adedi 75'tir. İkinci rek'atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur. Üçüncü ve dördüncü rek'atler de böyle kılınır.
Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık haline getirmek müstehaptır.Tembelllik etmemek lâzımdır.
Kılmasını bilmeyenlerin de istifade etmesi maksadıyla cemaatle de kılınabilir. Cemaatle kılınırsa imam olacak kimse bu namazı kılmayı evvelâ nezrederve namazı kıldırırken tesbihleri her yerde cehrî (sesli) okur. Cemaat ise dinler.
ABDEST FOTOĞRAFLARI


Sultanahmet Cami - İstanbul

Resim: 1
Eller bileklere kadar yıkanmalıdır. Yıkanırken bir elin parmakları, diğer elin parmakları arasına geçirilerek hilallenir. Yüzük varsa, oynatılarak altına su geçmesi temin edilir.
Resim: 2
Misvak kullanmak abdestin sünnetlerindendir. Misvak sağ ele alınır, serçe parmağın üstünden geçirilir, başparmakla altından tutulur. Islatılarak ağzın sağ tarafından başlanır, dişlere enine sürülür.
Resim: 3
Ağıza, dolusunca sağ elle su alıp çalkalanır. Yalnız oruçlu olanlar, boğazlarına kaçmaması için ağızlarına suyu dolu dolu almazlar.
Resim: 4
Buruna su sağ elle verilir, Sol elle temizlenir. Oruçlu olanlar buruna suyu çok hızlı çekmezler.
Resim: 5
Yüzde yıkanacak yerler; başın ön kısmında kıl bitimi yerinden itibaren çene altına kadar olan ve iki kulak yumuşağı arasında bulunan kısımdır.
Resim: 6
Sağ avuca su alınıp, dirseğe doru akıtılır. Kol sol elle dırseklere kadar ovulur. Bölece hiç kuru ver bırakılmaz.
Resim: 7
Sol avuca su alınıp, dirseğe doğru akıtılır. Kol, sağ elle dirseklere kadar ovulur. Dirsekler dahil, kol ıslatılır.
Resim: 8
Sağ el ıslatılır, başın ön tarafına kıl bitminden itibaren konulup, ıslak elle mesih yapılır
Resim: 9
Kulakların içi işaret parmakları ile, arkası da başparmağın içi ile meshedilir.
Resim: 10
Baş ve işaret parmakları hariç, diğer üç parmağın dışıyla boyun mesh edilir. Eller öne doğru çekilir-ken, çene altına doğru değil, kulak altından yüze doğru getirilir.
Resim: 11
Sol elin serçe parmağı ile sağ ayağın parmak araları, küçük parmaklardan başlamak suretiyle hilallenir ve ayağın tamamı yıkanır. Su topuğun üst tarafından iki tarafa çıkık olan kemiklere kadar ulaştırılır.
Resim: 12
Sol ayak da sağ ayak gibi sol elle yıkanır. Sol ayakta parmak aralarım hilallemeye başparmaktan başlamalıdır.
  

 

Resim:13 Tekbir. Gözler secde yerine bakıyor. Ellerin içi kıbleye dönük, başparmak kulak yumuşağına değiyor. İki ayak birbirine paralel, ayaklar arasında 4 parmak sığacak kadar mesafe var.
Resim:14 Tekbir. Gözler secde yerine bakıyor. Eller göğüs hizasında, parmak uçları omuz hizasını geçmiyor.
Resim:15 Kıyam. Gözler secde yerine bakıyor. Eller göbek altında bağlanmış vaziyette. Sağ elin küçük parmağıyla başparmak, sol elin bileğini halka gibi kavramış şekilde. İki ayak arası 4 parmak kadar açık ve birbirine paralel.
Resim :16 Kıyam. Gözler secde yerine bakıyor. Eller göğüs üstünde ve sağ el sol elin üzerinde.
Resim:17 Rükü. Gözler iki ayak ucuna bakıyor. Baş ile arka aynı hizada, sırt düz vaziyette ve yere paralel durumda. Bacak ve kollar gergin. Parmaklar açık, sıkıca dizkapaklarını kavramış vaziyette.
Resim:18 Rükü. Gözler iki ayak ucuna bakıyor. Baş ile sırt aynı hizada olmayıp, baş daha yukarda. Parmaklar, araları kapalı olarak hafiften dizkapakları üzerinde.
Resim: 19 Secde.
Baş iki el arasında. Alın
ve burun yere değiyor. Parmaklar kıbleye doğru. Dirsekler yere değmiyor ve vücuda yapışık değil. Karın, oyluklardan ayrı .Ayak parmakları
kıbleye dönük, topuklar
Resim: 20 Secde.
Alın ve burun yere değiyor. Baş iki el arasında, parmaklar kıbleye doğru. Dirsekler yere değiyor ve vücuda yapışık," oyluklar da karna bitişik vaziyette. Ayakların üstü yere gelmiş şekilde ve her iki ayak sağa yatık.
Resim:21 Ka'de. Gözler oyluklara bakıyor. Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde. Sol ayak yatık ve üzerinde oturulmuş. Sağ ayak dik ve başparmağı kıbleye dönük.
Resim: 22 Ka'de. Gözler oyluklara bakıyor Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde Her iki ayak sağa çıkarılmış, sol ayak üzerine değil, yere oturulmuş vaziyette
Resim: 23 Sağa Selam. Eller oyluklar üzennde, parmaklar kendi halinde. Sağ ayak dik, başparmak kıbleye dönük. Baş sağa çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor.
Resim: 24 Sağa Selam. Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde.' Her iki ayak sağa çıkarılmış vaziyette. Baş sağa çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor.
Resim: 25 Sola Selam. Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde. Sağ ayak dik, başparmak kıbleye dönük. Baş sola çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor.
Resim: 26 Sola Selam. Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde. Her iki ayak sağa çıkarılmış vaziyette. Baş sola çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor.
Resim: 27 Dua. İki el birleştirilmiş, parmak uçları omuz hizasında. Avuçlar semaya doğru açık ve yüze meyilli tutulmuş. Başparmak diğer parmaklara bitişik değil.
Resim: 28 Dua. İki el birleştirilmiş, parmak uçları omuz hizasında. Avuçlar semaya doğru açık ve yüze meyilli tututmuş. Başparmak diğer parmaklara bitişik değil.

Cenâze Bahsi

Vefat etmek üzere olan müslüman sağ tarafı üzerine yatırılarak yüzü kıbleye çevrilir. Yanında Kelime-i Şehâdet getirilir ve Yâsîn sûresi okunur.
Vefat edince, bir bez ile çenesi başı üzerinden bağlanır. Gözleri kapatılıp elleri iki tarafına uzatılır. Şişmemesi için karnı üzerine bir demir parçası konulur. Yıkanıncaya kadar yanında Kur'ân okunmaz. Yıkanılacağı zaman, ayakları kıbleye gelecek şekilde teneşir üzerine yatırılır. Avret yeri açılmadan elbisesi çıkarılır ve ısıtılmış su ile yıkanır.
Vefat eden, namaz kılmakla mükellef birisi ise, yıkayıcı eline bir bez sararak örtüyü açmadan taharet yaptırır. Ağzına, burnuna su vermeden abdest aldırır. Cünüp olduğu biliniyorsa ağzına ve burnuna da su verilir. Cünüp değilse; dudaklarının içini, dişlerini, burnun deliklerini ve göbeğinin çukurunu meshetmek kâfidir.
Başı ve sakalı sabunlu su ile yıkanır. Fakat saçları taranmaz. Yıkayıcı daha sonra cenâzeyi sol tarafı üzerine yatırıp sağ tarafını, sağ tarafı üzerine yatırıp sol tarafını yıkar. Sonra, belden yukarısını doğrultup, kendisine dayayarak karnını mesheder. Cenâzeden necâset çıkarsa su ile temizler, yeniden abdest vermesi icâbetmez. Temiz bir bezle kurulayıp kefenler.
---

Kefen

Kefen; vefat eden müslümanın, sarılıp kabre konulduğu bezdir.
Kefen; erkekler için, kamis, izar, lifâfe; kadınlar için ise, kamis, izar lifâfe, baş örtüsü ve göğüsler üzerine bağlanan bezden ibarettir.
Kâfi miktarda bez bulunamayacak olursa, erkekler için izar ve lifâfe, kadınlar için de izar, lifâfe ve baş örtüsü kafi görülür. Bu kadar da bulanamazsa, cenâze bir beze sarılıp gömülür. Kefenin beyaz ve pamuk kumaştan olması efdaldir.
---
Cenâze Nasıl Kefenlenir
Cenâze, kamis ile boynundan ayağına kadar, izar ile de başından ayağına kadar kefenlenir. Lifâfe ile de baştan ayağına kadar sarılıp dürülür ve iki ucu bağlanır.
Kefende, sol taraf sağ taraf üzerine dürülür. Cep ve yaka yapılmaz ve kenarları dikilmez.
Kadınlarda; baş örtüsü kamisin üzerine, lifâfenin altına gelecek şekilde örtülür.
---

Cenâze Namazı

Cenâze namazı, vefat eden din kardeşlerimiz hakkında duâ olmak üzere bir farz-ı kifâyedir.
Cenâze namazının kılınması için aranan şartlar şunlardır:
  1. Ölenin müslüman olması. Müslüman olduğu bilinmeyen, bu hususta hâli gizli olan kimsenin cenâze namazı kılınmaz. Ölenin müslüman olduğuna muteber şâhid ve delil lâzımdır .
  2. Ölünün yıkanarak temiz kefene sarılmış olması.
  3. Ölünün, imam ve cemaatin önünde olması.
  4. Ölünün tamamının veya bedeninin çoğunun mevcut olması. Eğer bedeninin çoğu gitmiş veya başsız olarak yarısı varsa namazı kılınmaz, yıkanmaz. Bir beze sarılarak gömülür.
---
Cenâze Namazının Kılınışı
Cenâze namazı dört tekbir ve kıyâmla edâ edilir. Bu namazda secde ve rükû yoktur.
İmam, ölünün göğsü hizasında durur. Cemâat da arkasında saf tutar. Cemâata ölünün erkek veya kadın olduğu duyurulur, ona göre niyet edilir. Yâni "Allâh için namaza, meyyit için duâya, er kişi (veya hâtun kişi) niyetine uydum hâzır olan imâma" diye kalben niyet edip imamın arkasından tekbir alınır. İlk tekbiri alırken eller kulak hizâsına kadar kaldırılıp göbek altında bağlanır, Sübhâneke, "ve celle senâüke" ile okunur.
Bundan sonra eller kaldırılmadan ikinci bir tekbir alınır. Bu tekbirleri imam âşikâr, cemâat ise gizli alır. "Allâhümme salli ve Allâhümme bârik..." okunur. Bundan sonra üçüncü tekbir alınır ve cenâze duâsı okunur.
Cenâze duâsını bilmeyenler burada "Allâhümme innâ nesteıynüke..." yi yâni kunut duâsını veya duâ niyeti ile Fâtiha-i şerîfeyi okurlar. Daha sonra dördüncü tekbir alınır, eller yan tarafa bırakılıp selâm verilir.
Üçüncü tekbirden sonra okunacak cenâze duâsı:
اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِحَيِّنَا وَمَيِّتِنَا وَشَاهِدِنَا وَغَائِبِنَا وَكَبِيرِنَا وَصَغِيرِنَا وَذَكَرِنَا وَاُنْثَانَا اَللَّهُمَّ مَنْ اَحْيَيْتَهُ مِنَّا فَاَحْيِهِ عَلَى اْلاِسْلاَمِ وَمَنْ تَوَفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّنَا عَلَى اْلاِيمَانِ وَخُصَّ هَذَا الْمَيِّتَ بِالرَّوْحِ وَالرَّاحَةِ وَالرَّحْمَةِ وَالْمَغْفِرَةِ وَالرِّضْوَانِ اَللَّهُمَّ اِنْ كَانَ مُحْسِنًا فَزِدْ فِى اِحْسَانِهِ وَاِنْ كَانَ مُسِيئًا وَتَجَاوَزْ عَنْهُ وَلَقِّهِ اْلاَمْنَ وَالْبُشْرَى وَالْكَرَامَةَ وَالزُّلْفَى بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ

"Allâhümmağfir lihayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve gâibinâ ve kebîrinâ ve sağîrinâ ve zekerinâ ve ünsânâ. Allâhümme men ahyeytehû minnâ feahyihî alel islâmi ve men teveffeytehû minnâ feteveffehû alel îmâni ve hussa hâzelmeyyite (*) birravhi verrâhati verrahmeti velmağfireti verrıdvân. Allâhümme in kâne muhsinen (**) fezid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fetecâvez anhü ve lakkıhil' emne velbüşrâ velkerâmete vezzülfâ birahmetike yâ erhamerrâhimîn." (***)
---
(*) Kadın ise "hâzihil meyyite" denir.
(**) Kadın ise "in kânet muhsineten fezid fî ihsânihâ ve in kânet müsîeten fetecâvez anhâ ve lakkıhel'emne" denir.
(***) Mânâsı: Allâh'ım! Bizim dirilerimizi, ölülerimizi, hâzır ve gâib olanlarımızı, büyüklerimizi ve küçüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı afv ü mağfiret buyur. Yâ Rabb! Bizden yaşattıklarını İslâm üzere yaşat. Bizden öldürdüklerini iman üzere öldür. Bilhassa bu ölüyü kolaylığa, rahatlığa, mağfirete, rızâna erdir. Yâ Rabb! Eğer bu ölü, muhsin ise ihsanını artır; ve eğer yaramaz bulunmuş ise affet. Kendisine emniyet, beşâret, kerâmet ve kurbaniyet nasib buyur, rahmetinle, ey erhamerrâhimîn."
---
Cenâze erkek çocuk ise, yukarıdaki duâ "alel îmâni" den itibaren şöyle okunur: "Allâhümmec'alhü lenâ feratan vec'alhü lenâ ecran ve zuhrâ. Allâhüm-mec'alhü lenâ şâfian ve müşeffean."
Cenâze kız çocuk ise, yukarıdaki cenâze duâsı "alel îmâni" den itibâren şöyle okunur: "Allâhümmec'alhâ lenâ feratan vec'alhâ lenâ ecran ve zuhrâ. Allâhümmec'alhâ lenâ şâfiaten ve müşeffeaten."
---
Mühim Hatırlatma
  1. Bir çok kimseler, cenâze namazının dördüncü tekbirinde, ya hiç ellerini bırakmadan selâm vermekte veya sağ tarafa selâm verince sağ elini, sol tarafa selâm verince de sol elini yana bırakmaktadır.
    Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştır. Doğrusu, dördüncü tekbiri aldıktan sonra her iki eli yana bırakıp selâm vermektir. Çünkü kendisinde sünnet olan bir zikrin bulunduğu kıyamlarda eller bağlanır. Sünnet olan bir zikrin kalmadığı kıyamlarda ise, eller bağlanmaz, yana salınır. (Dürer, 1/ 53)
  2. Cenâze namazı içinde imam açıktan "Allâhü Ekber" diye tekbir aldıkça bazı kimseler kafalarını kaldırmaktadırlar. Bu da yanlış ve tehlikeli bir harekettir. Doğrusu, ne kafa ile ve ne de başka bir azâ ile namaz müddetince hiçbir harekette bulunmamaktır.
  3. Cenâze namazı kılınıcak yer veya ayakkabı temiz değilse, ayakkabıyı çıkarıp üzerine basmalıdır.
---

Kabir ve Defin

Cenâze namazı kılındıktan sonra, tabutun dört ayağından tutup götürmek sünnettir. Mümkünse kırk adım taşımalıdır. Taşıyanlar sür'atle ve sallamadan götürürler. Cenâzeyi takip ederken yüksek sesle zikir yapmak, mezarlıkta cenâze yere konmadan oturmak mekruhtur.
Kabir en az yarım adam boyu derinlikte ve cenâzenin rahatça girebileceği genişlikte kazılmalıdır. Daha derin kazılması daha iyidir. Kabrin kazılması tamamlanınca yer sert ise lahit yapılır. Yâni kabrin kıble tarafı, cenâzenin sığabileceği kadar oyulur ve cenâze oraya konulur. Cenâze kabre kıble tarafından indirilir. Kabre koyan kimse, cenâzeyi, sağ tarafı üzerine koyarak yüzünü kıbleye çevirir.
Koyarken de, "Bismillahi ve alâ milleti Resûlillâh" der. Kefenin baş ve ayak tarafındaki bağlar çözülür. Lahdin içindeki cenâzenin üzerine toprak dökülmemesi için kerpiç konulur. Kerpiç kolay temin edilecekse, onun yerine kuru odun parçası veya kiremit gibi şeyler koymak mekruhtur. Kabrin üzeri toprakla örtülür. Aynı yerden çıkan topraktan olması şartı ile, bir karış kadar yükseltilir, deve hörgücü gibi yapılır. Uzunca veya dört köşe yapılmaz.
Kabir sahibinin eseri kaybolmaması için taşlarına yazı yazmakta beis yoktur. Cenâzeyi ev içine gömmek mekruhtur. Ev içine gömülmek peygamberlere mahsustur. Sahibinden zorla alınan yere defnetmek de câiz değildir.
Cenâze sahiplerine tâziye yani başsağlığı dilemek üç gündür. Üç günden sonra tâziye mekruhtur.
Ölüyü bir şehirden diğer bir şehire götürmek faydasız ve mekruhtur.
Ölen kimsenin rûhu için Kelime-i Tevhîd ve Kur'ân-ı Kerîm hatimleri yaptırılıp ruhuna hediye edilmelidir. Bu ve benzeri hatimlerde ölü için çok büyük ecir, sevap ve fâide vardır. Yine ölünün rûhu için sadaka verip hayırlar yapmalı, fakirlere yardım ve ikramda bulunulmalıdır.
---

Kabir Suâli

İnsan öldükten sonra kabre konulunca ona iki melek gelip; rabbinden, dininden, peygamberinden, kitabından, suâl sorarlar. Îman, itaât ve iyi amel sahiplerine Cenâb-ı Hakk orada meleklerin suâline cevap verecek bir kudret verir. Böylece meleklerin suâllerini cevaplandırmaya muktedir olurlar. Fakat kâfirler ve isyan ehli, Münker ve Nekir adlı suâl meleklerini görünce, heybetlerinden korkarak tutulup kalırlar, cevap veremezler.
Melekler, suâllerine cevap verebilen mü'minleri cennetle müjdeler ve o andan itibaren bu mü'mine ilâhi ihsan ve mükâfatlar başlar.
Cevap veremeyen kâfirlere ve günahkârlara ise: "Vah, yazıklar olsun sana" derler. Ve o kimsenin vücûduna cehennemden derhal mânevi bir hat bağlanır. Artık kabrinde sıkıntı içinde âzâb çekmeye başlar.
---
Kabirde Suâl ve Cevapları
*   Rabbin kimdir?
*   Rabbim, Allâhü Teâlâ.
*   Dinin nedir?
*   Dinim, Din-i İslâm.
*   Peygamberin kimdir?
*   Peygamberim, Muhammed aleyhisselâm.
*   Kitabın nedir?
*   Kur'an-ı Azimüşşândır.
*   Kıblen neresidir?
*   Kıblem, Kâbe-i Muazzama.
*   Kimin zürriyyetindensin?
*   Hz. Âdem aleyhisselâmın zürriyetindenim.
*   Hangi millettensin?
*   Milletim, Millet-i İbrahim aleyhisselâm,
Mü'minim Hakkâ, Müslümanım Elhamdülillah.
---

Kabirleri Ziyâret

Erkek ve kadınlar için kabirleri ziyâret menduptur. Zi-yaret esnasında, 1 Fâtiha, 11 İhlâs-ı Şerîf okunur ve hediye edilir. Bununla birlikte Yâsîn-i Şerîf ve Elhâkümüt-tekâsür sûrelerini de okumak müstehabdır. Okumak için kabirler üzerine oturmakta kerahet yoksa da, okumaksızın geçmek, üzerlerinde uyumak veya kirletmek mekrûhtur. Eğer kabirlere basmak zarûreti varsa, 1 Fâtiha,11 İhlâs-ı Şerîf okunup, o kabristanda yatan müslümanların ruhlarına hediye edildikten sonra basılıp geçilebilir. Kabir üzerindeki otları yolmak ve ağaçları kesmek mekruhtur. Çünkü ağaç ve otlar yaş olarak devam ettiği müddetçe, altında yatanların günahlarına keffârettir. Kurumuş olan ağaçları kesmek ve otları yolmakta beis yoktur. Evlâ olan, ondan da kaçınmaktır. Bilhassa insan kendi evine götürüp yakmamalı buna çok dikkat etmelidir.
---

Sefer Bahsi

Sefer, karada deve ile veya yaya yürüyüşle onsekiz saatlik (bugünkü ölçü ile doksan kilometrelik), denizde ise altmış millik bir mesafeye gitmektir. Bu kadar mesafesi bulunan bir yere yolculuk yapana şer'an "müsâfir" denir. Hangi vasıta ile ve ne kadar kısa zamanda giderse gitsin, niyet edip yola çıkan kimse sefer hükümlerine tâbidir.
Müsâfir, köyün veya şehrin evleri hududunu çıkınca seferîdir. Ramazan ayı içinde bulunuyorsa oruç tutmayabilir. Tutamadığı günleri sonra kazâ eder. Bununla beraber sıhhatine zarar vermeyecekse, orucu tutması daha hayırlıdır.
Müsâfir dört rek'atli farzları iki kılar. Akşam namazının farzını vitir namazını ve dört rek'atli bütün sünnetleri kısaltmadan, tam olarak kılar.
Bir kimse dört rek'atli farzları, Seferî iken dört kılarsa hatâ etmiş olur. Bundan dolayı istiğfar etmesi lâzım gelir. Ayrıca selâmı tehir etmiş olduğundan dolayı sehiv secdesi icâbeder. Ancak seferî iken gittiği yerlerde, mukîm imama uyarsa imamla beraber tam kılar. Şâyet kendisi imam olursa iki rek'at kılar ve selâm verir. Kendisine uyan cemaat seferî ise imamla beraber selâm verir. Eğer cemaat seferî değilse, imam selâm verdikten sonra cemaat kalkar ve namazını tamamlar. Kıyâmda, isterse Fâtiha okur, isterse okumaz. Okumadığı takdirde okuyacak kadar bekledikten sonra rükû'a gider.
Yukarıda târif ettiğimiz müsâfir kimse, gittiği şehir veya köyde onbeş gün ikâmete (kalmaya) niyet ederse, müsâfirlikten çıkmış olur ve namazları tam kılar. Onbeş gün ikâmete niyet etmediği halde işinin tamamlanmaması gibi bir sebeple bugün çıkarım, yarın çıkarım diyerek aylarca, hattâ senelerce kalsa yine de sefer hükümlerine tâbidir.
Müsâfir kimse, asıl vatanına geldiğinde müsâfirlikten çıkmış olur. Asıl vatanında ne kadar az kalsa, yine de mukim olup, tam kılar.
Müsâfir bir kimse, seferde kazâya kalmış olan dört rek'atli farzları seferde veya memleketine döndüğünde iki rek'at olarak kazâ eder. Mukim iken kazâya bırakmış olduğu dört rek'atli namazları ise, seferde iken de dört rek'at olarak kazâ eder.
Vatan üç kısımdır:
  1. Vatan-ı aslî,
  2. Vatan-ı ikâmet
  3. Vatan-ı süknâ
Vatan-ı aslî: İnsanın doğduğu veya evlendiği yerdir. Orada doğmamış ve evlenmemişse de yaşamaya niyet edip, ayrılmak istemediği yere de vatan-ı aslî, denir.
Vatan-ı aslî, ancak diğer bir vatan-ı aslî ile bozulur. Meselâ, insanın doğup büyüdüğü yer asıl vatanı iken, başka bir şehirden evlense ve eşinin doğup büyüdüğü yerde devamlı kalmaya niyet etse, kendi doğduğu yer asıl vatan olmaktan çıkar. Eski asıl vatanında, 15 günden daha az bir müddet için gelip kalacak olsa, 4 rek'atli farzları kısaltır ve 2 rek'at kılar. Nitekim Peygamber Efendimiz, Medine'den, doğup büyüdüğü ve evlendiği Mekke şehrine geldiğinde namazlarını kısaltarak kılmıştır.
Bir kimsenin birden fazla zevcesi olsa, bunların herbirini ayrı ayrı şehirlere yerleştirse, o şehirlerin hiçbirinde seferî olmaz. Vatan-ı aslî, Vatan-ı ikâmet ile bozulmaz.
Vatan-ı ikâmet: Müsâfirin en az 15 gün kalmaya niyet ettiği ve asıl vatanına en az 90 kilometre mesafede bulunan yerdir. Burada, namazlar kısaltılmadan 4 rek'at kılınır. Vatan-ı ikâmet , diğer bir vatan-ı ikâmet ile ve vatan-ı asliye dönmekle bozulur. Vatan-ı ikâmet, vatan-ı süknâ ile bozulmaz.
Vatan-ı süknâ: Müsâfirin 15 günden daha az bir müddet için oturmaya niyet ettiği ve asıl vatanına 90 kilometre veyâ daha fazla bir mesâfede bulunan yerdir. Süknâ vatanında 4 rek'atli farz namazlar iki rek'at kılınır.
---

Kur'an'daki Tilâvet Secdeleri

Kur'an-ı kerim'de tilâvet secdesi bulunan âyetlerin kenarında "Secde" diye yazılıdır. Kur'an okuyan kimse bu âyeti okuduğu zaman secde etmek üzerine vâcip olur. Bu kimse, kıbleye döner, ellerini kaldırmadan " Allâhü Ekber" diye tekbir alarak secdeye varır. Secdede 3 kere " Sübhaane rabbiyel a'laa " der . Sonra tekrar "Allâhü Ekber" diye tekbir alarak doğrulur, ayağa kalkar. Ayağa kalkarken de "Semi'nâa ve eta'nâa gufraaneke rabbenâa ve ileykel masıyr" der.
Secde âyetini işiten kimsenin de secde etmesi lâzım gelir.
---

Kur'an-ı Kerimdeki Secde Âyetleri

  1. Sûre-i Â'raf, âyet: 206
  2. Sûre-i Ra'd, âyet: 15
  3. Sûre-i Nahl, âyet : 49
  4. Sûre-i İsrâ, âyet: 107
  5. Sûre-i Meryem, âyet: 58
  6. Sûre-i Hac, âyet: 18
  7. Sûre-i Fürkan, âyet: 60
  8. Sûre-i Neml, âyet: 25
  9. Sûre-i Secde, âyet: 15
  10. Sûre-i Sâd, âyet: 24
  11. Sûre-i Fussılet, âyet: 37
  12. Sûre-i Necm, âyet: 62
  13. Sûre-i İnşikak, âyet: 21
  14. Sûre-i Alak, âyet: 19
---

Mübârek Gecelerde Yapılacak İbâdetler

 

Mevlid Gecesi

Mevlid Gecesi, Rebîu'l-evvel ayının 12'nci yani onbirini onikisine bağlayan gece Peygamber Efendimiz'in dünyayı şereflendirdikleri gecedir.
Bu gecede bir tesbih namazı kılınır. Namaza şöyle niyet edilir: "Yâ rabbi! Bu gece teşrifleri ile dünyayı nûra gark ettiğin Sevgili Habibin, başımızın tâcı Resûlü zîşân Efendimizin hürmetine, ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne, feyzi ilâhîne mazhar eyle. Allâhü ekber."
---

Regâib Gecesi

Üçayların ilki olan Recep ayının ilk cuma gecesi, yâni perşembeyi cumaya bağlayan gece, Regâib Gecesi'dir. Bu gecede akşam ile yatsı arasında 12 rek'at hâcet namazı kılınır. 2 rek'atte bir selâm verilir.
Hâcet namazına şöyle niyet edilir: "Yâ Rabbi, beni, Peygamber Efendimiz hürmetine feyzi ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-i ilâhîne nâil eyle. Âbid kulların arasına kaydeyle. Dünya ve âhiret sıkıntılarından halas eyle."
Her rek'atte, 1 Fâtiha, 3 İnnâ enzelnâhü, 12 İhlâs-ı şerîf okunur. 12 rek'at bittikten sonra 7 veya 70 defa Salâtı ümmiye okunur. Salât-ı Ümmiye şudur:
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ النَّبِىِّ اْلاُمِّىِّ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ

"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedini'n Nebiyy'il-ümmiyyi ve alâ alihî ve sahbihî ve sellim."
Secdeye varıp, secdede 70 defa şu tesbih okunur:
سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّنَا وَرَبُّ الْمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ

"Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbü'l - melâaiketi verrûh".
Secdeden kalkıp, oturarak şu dua okunur:
رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَتَجَاوَزْ عَمَّا تَعْلَمُ اِنَّكَ اَنْتَ اْلاَعَزُّ اْلاَكْرَمُ

"Rabbiğfir verham ve tecâvez ammâ tâ'lem. İnneke ente'l-eazzü'l-ekrem."
Tekrar secdeye varılıp yine 70 defa, "Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbü'l- melâaiketi verrûh" okunur.
---

Mi'rac Gecesi

Receb'in 27'nci gecesi yani 26'sını 27'sine bağlayan gece "Mi'rac gecesi"dir. Bu gecede yatsıdan sonra 12 rek'at Hâcet namazı kılınır. Her rek'atte Fâtiha'dan sonra 10 İhlâsı şerîf okunur ve 2 rek'atte bir selâm vermek sûretiyle kılınır. Namazdan sonra:
4 Fâtiha-i şerîfe,
100 defa:
سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ ِللهِ وَلاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاللهُ اَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ

"Sübhâne'llâhi ve'l hamdü lillâhi ve lâ ilâhe ille'llâhü vallâhü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyi'l azıym."
100 defa da:
اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيمَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ

"Estağfiru'llâhe'lazıym ve etûbü ileyk."
100 defa salevât-ı şerîfe okunur.
Yukarıda târif edilen namaz 12 rek'at yerine 100 rek'at da kılınabilir.
---

Berât Gecesi

Şâban ayının 15'inci gecesi, yani 14'ünü 15'ine bağlayan gece Berât Gecesi'dir. Bu gece yüz rek'at namaz kılan kimse o sene ölürse şehit olarak vefat eder.
Namaza şöyle niyet edilir: "Yâ Rabbi, niyet ettim rızâi şerîfin için namaza. Beni afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhine mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünya ve âhiret sıkıntılarından halâs eyleyip, saidler defterine kaydeyle."
İki rek'atte bir selâm verilir. Her rek'atte bir Fâtiha, 10 İhlâs-ı Şerîf okunur. Böylece 100 rek'at kılınır.
Namazdan sonra okunacak olanlar:
14 defa:
اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيمَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ
"Estağfirullâhe'l-azıym ve etûbü ileyk."
14 defa:
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ

"Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed."
14 Fâtiha-i şerîfe, 14 Âyetü'l- Kürsî,
14 Lekad câaeküm, 1 Yâsin-i şerîf,
14 İhlâs-ı şerîf, 14 Kul eûzü birabbi'lfelâk,
14 Kul eûzü birabbi'n-nâs, 14 defa:
سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ ِللهِ وَلاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاللهُ اَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ

"Sübhânellâhi ve'lhamdü lillâhi velâ ilâhe İllallâhü vAllâhü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l aliyyi'lazıym."
14 defa Salât-ı Münciye okunur ve duâ edilir.
---

Kadir Gecesi

Kadir gecesinde 4 rek'at namaz kılınır. İki rek'atte bir selâm verilir.
1'nci rek'atte: 1 Fâtiha, 3 İnnâ enzelnâhü,
2'nci rek'atte: 1 Fâtiha, 3 Kulhüva'llâhü ehad...
3. ve 4. rek'atlar da aynen kılınır. Bu namaza şöyle niyet edilir: "Yâ Rabbi! Bu gece hürmetine, Efendimiz hürmetine, rahmet-i ilâhiyen hürmetine, benim tevbelerimi kabul eyle. Afv-ı ilâhiyene, feyz-i ilâhiyene mazhar eylediğin zümreye ilhak eyle."
Namazdan sonra, bir defa:
اَللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ واللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ وَِللهِ الْحَمْدُ

"Allâhü Ekber, Allâhü Ekber. Lâ ilâhe ille'llâhü vAllâhü Ekber. Allâhü Ekber ve lillâhi'lhamd."
100 İnnâ enzelnâhü...
100 Elem neşrahleke...
100 defa:
اَللَّهُمَّ اِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى

"Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fâ'fü annî"

Oruç

Oruç, ibâdet niyetiyle imsaktan güneş batıncaya kadar, yemekten, içmekten ve cinsî münâsebetten kendini men etmektir.
---

Orucun Farzları

  1. Niyet etmek
  2. Niyetin ilk ve son vaktini bilmek,
  3. İkinci fecirden itibaren güneş batıncaya kadar, orucu bozan şeylerden kendini tutmaktır. Oruca başlama zamanına "imsak", orucu açmaya da "iftar" denir.
---

Orucun Kısımları

Oruç altı kısımdır:
  1. Farz,
  2. Vâcip,
  3. Sünnet,
  4. Mendûp,
  5. Nâfile,
  6. Mekruh.
Farz Oruç: Ramazan orucunun edâ ve kazâsı ve keffâret orucu.
Vâcip Oruç: Bozulan nâfile orucun kazâsı ve adak orucu.
Sünnet Oruç: Muharrem ayının 9'uncu günüyle beraber Âşûre günü yâni 10'ncu günü tutulan oruçtur.
Mendûp Oruç: Her aydan tutulan 3 gün oruç. O üç günün "eyyâm-ı biyz" yani Arabî ayın 13,14,15 inci günleri olması da mendûptur.
Nâfile Oruç: Şu zikrettiğimiz oruçlardan başka mekruh olmayan oruçlar nâfiledir.
Mekruh Oruç: Yalnız âşûre gününde (dokuzuncu veya onbirinci günü ile beraber olmadan) tutulan oruçtur. Ramazan bayramının birinci, kurban bayramının 1, 2, 3 ve 4'üncü günleri oruç tutmak tahrîmen mekruhtur.
---

Oruç Ayrıca İki Kısımdır

  1. Geceden niyet icap eden oruçlar: Ramazanın kazâsı, nâfileden bozulan ve gününe gün tutulan oruç, keffâret oruçları, zamanı belli olmayan nezir oruçları. Bunlarda mutlaka geceden niyet şarttır.
  2. Geceden niyet icap etmeyen oruçlar: Ramazan ayında tutulan oruç, zamanı muayyen olan nezir ve nâfile oruçlar. Bunlara geceden niyet şart değildir. Gece niyet yapılabildiği gibi, gündüzün kaba kuşluğa kadar da niyet yapılabilir. Ramazan günlerinde ister mutlak oruca niyet edilsin, isterse nâfileye veya başka bir vâcipe niyet edilsin, oruç ramazan orucu olur.
---

Orucu Bozup Sadece Kazâ İcap Ettiren Şeyler

  1. Oruç hatırında iken boğazına birşey kaçmak,
  2. Ağzına aldığı veya burnuna çektiği su boğazına kaçmak,
  3. Niyetin vakti geçip öğleden sonra niyet etmek,
  4. Unutarak yedikten sonra, orucu bozulmadığı halde herhangi birşeyi kasden yemek,
  5. Ağzına giren kar veya yağmur suyunu yutmak,
  6. İğne vurdurmak,
  7. Burnuna ilâç çekmek,
  8. Kulağına yağ akıtmak,
  9. Fecr-i sâdık doğmadığı zannı ile sahur yemek,
  10. Güneş battığı zannı ile iftar etmek,
  11. Kusmuğunu ağzından çıkarmayıp yutmak,
  12. Arkadaşının veya zevcesinden başkasının tükrüğünü yutmak,
  13. Kendi tükrüğünü dışarı çıkarıp sonra yutmak,
  14. Su veya yağ ile ıslanmış parmağını ayıp yerlerine sokmak,
  15. Dişi kanayıp kanı, tükrüğünden fazla veya tükrüğü ile müsâvi olduğu halde yutmak,
  16. Buhur yakıp, dumanını boğazına kaçırmak.
---

Orucu Bozup Kazâ ve Keffâret İcâbettiren Şeyler

  1. Bilerek yemek-içmek
  2. Bilerek cinsî münâsebette bulunmak,
  3. Bilerek sigara içmek,
  4. Ermeni kili denilen toprağı veya çamurunu yahut yemeyi adet edindiği bir çamuru yemek,
  5. Gıybet ettikten sonra (orucu bozuldu diye) bilerek orucu bozmak,
  6. Hanımının veya sevdiği bir kimsenin tükrüğünü yutmak,
Yukarıda sayılanlardan birini yapan kimse bozduğu orucu kazâ eder ve keffâret olarak da ara vermeden iki ay oruç tutar.
---

Oruçluya Mekruh Olan Şeyler

  1. Zaruretsiz bir şey tatmak,
  2. Zaruretsiz bir şey çiğnemek,
  3. Önceden çiğnenmiş ve tadı kalmamış bir sakızı çiğnemek,
  4. Öpmek,
  5. Kişinin eşiyle sarılması ve kucaklaşması,
  6. Tükrüğünü ağzında biriktirip yutmak,
  7. Kan aldırmak.
---

Orucu Bozmayan Şeyler

  1. Unutarak yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmak,
  2. Dokunmak ve oynaşmak veya öpmek ile değil de sırf bakmak veya düşünmekle meni gelmesi,
  3. Uyurken ihtilam olmak,
  4. Meni gelmeksizin öpmek,
  5. Delirmiş olarak sabahlamak,
  6. Ağza gelen balgamı yutmak,
  7. Burnuna inen akıntıyı yutmak,
  8. Kulağına su kaçmak,
  9. Dişleri arasında kalan nohuttan küçük bir şeyi yemek,
  10. Elinde olmayarak çok dahi olsa kusmak.
  11. Sürme çekmek,
  12. Gıybet etmek,
  13. Göze ilaç damlatmak.
---

Sadaka-i Fıtır

Ramazan ayında verilmesi vâcip olan bir sadakadır. Nisaba mâlik olan her müslümana vâciptir. Vâcip olmasının şartları:
Müslüman olmak, hür olmak ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisâp miktarı mala sahip bulunmaktır. Zekâtta olduğu gibi bu malın nâmi (üreyici) olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir. Zekâtın verildiği yerlere sadaka-i fıtır da verilebilir.
Vâcip olmasının vakti, ramazan bayramı günü tan yerinin ağarmasıyla, bayram namazından çıkma zamanına kadardır. Vaktinden evvel verilmesi de câizdir.
---

Terâvih Namazı

Terâvih namazı ramazan ayının sünnetidir.
Kadın ve erkeğe sünnet-i müekkede olup yirmi rek'attir. Cemaatle kılmak sünnettir. Tek başına da kılınabilir. Yatsı namazından sonra, vitir namazından evvel kılınır.
İki veya dört rek'atte bir selâm verilir. Her selâmdan sonra biraz oturmak sünnettir. Bu esnada salevât-ı şerîfe, salât-ı ümmiye, âyet veya duâlar okunur.
İmam, terâvih kıldırırken arkasındaki cemaatin durumunu nazar-ı itibâra alır; Şâfiî mezhebinden olanlar da varsa iki rek'atte bir selâm verir.
---

Zekât

Zekat; zekâta mahsus malı, hususî şartlarıyla müstehak olana temlik ederek vermektir. Bu itibarla, zekât verecek kimse zekâta niyet ederek bir fakiri doyursa, temlik olmadığından zekâtını ödemiş sayılmaz.
Zekâtın farz olmasının şartı: Bâliğ, (ergen) akıllı ve hür olan ve borcu bulunmayan müslümanın, aslî ihtiyacından fazla olarak üzerinden bir yıl geçen nisap miktarı mala mâlik olmasıdır. Nisap miktarı malda, ayrıca nemâ (üreme, çoğalma) da şarttır. Altın ve gümüş, çoğalmasa da, nisap miktarı olunca zekâtları verilir.
Nisap: Zekâtın vâcip olması için dinin koyduğu bir ölçüdür ki, bu da kişinin borcundan hariç 20 miskâl (80.18 gram) altın veya bunun değerinde para ve ticaret malıdır.
Paranın her 40 liradan bir lirası zekât olarak verilecektir. Canlı hayvanların zekâtı nev'ine göre değişir. Koyunda; kırkta bir, devede; beş devede bir koyun, sığırda; otuzda bir danadır. Madenler de zekâta tâbidir.
---

Öşür

Öşür, arâzi mahsüllerinin zekâtıdır ve çıkan mahsûlden onda birini vermektir. Şâyet arâzi para ile sulanıyorsa yirmide biri verilir. Arazi mahsülleri, buğday, arpa, pirinç, darı, karpuz, hıyar, patlıcan, yonca, zeytin, susam, bal, kudret helvası şeker kamışı ve meyveler gibi mahsüllerdir. Türkiyede araziler tapulu ve sahipli olduğu için Türkiye arazisi öşür arazisidir. Ziraatle uğraşan müslümanların yediklerinin helal olabilmesi için bu öşür zekâtını mutlaka vermeleri lâzımdır.
---

Masârıf-ı Zekât

Masârıf-ı zekât, zekâtın verilip sarfolunabileceği yerler demektir ki, 8'dir. Tevbe sûresinin 60. âyetinde açıklanmıştır.
---

Zekâtın Verileceği Yerler

  1. (Nisaba sahip olmayan) Fakirler,
  2. (Hiç birşeyi bulunmayan) Miskinler,
  3. Zekât toplama memurları,
  4. Müellefe-i kulûb,
  5. Kölelikten kurtulacak kimseler,
  6. (Borcunun karşılığı malı olmayan) Borçlular,
  7. (Fi sebîlillah) Allâh yolunda,
  8. (Harçlıksız) Yolda kalmışlar.
Zekât bu sekiz yerden herhangi birine verilebilir. Ancak verilmesi en faziletli yer, hiçbir şeyi olmayan miskinler ve Allâh yoludur.
---

Hac

Hac, zilhicce ayında ihrama girerek arefe günü Arafat'ta vakfe yapmak, sonra da Kâbe'yi tavaf etmekten ibarettir.
Şartlarını hâiz olan her müslümana, ömründe bir defa hac yapmak farzdır.
---

Haccın Farz Olmasının Şartları

  1. Müslüman olmak,
  2. Ergenlik çağına ulaşmış olmak,
  3. Akıllı olmak,
  4. Hür olmak,
  5. Aslî ihtiyaçlarına ve evine dönünceye kadar âile ferdlerine yetecek, yol ve vasıta masraflarını karşılayacak kadar paraya sahip bulunmak.
  6. İslâm memleketi olmayan yerde müslüman olan kişi, haccın farz olduğunu bilmek.
---

Haccın Edasının Farz Olma Şartları

  1. Vücudun sıhatte olması,
  2. Yol emniyetinin bulunması,
  3. Kadının, kocası veya mahreminin (oğlu, kardeşi, babası gibi, nikâhlanması câiz olmayan bir yakınının) yanında bulunması.
  4. Kocası ölen veya boşanmış olan kadının iddetinin bitmiş olması,
  5. Hapislik gibi bir engelin bulunmaması.
---

Haccın Sıhhatinin Şartları

  1. İhram (Hac niyeti ile ihrama girmek)
  2. Zaman (Zilhicce ayı)
  3. Mekân (Kâbe ve Arafat)
  4. İslâm. (Yani müslüman olmak)
Hac hakkında daha geniş bilgiye sahip olmak isteyenler “Muhtasar HAC REHBERİ” isimli eserimize müracaat edebilirler.
---

Kurban

Kurban, Allâhü Teâlâ'ya yakınlık için, ibâdet niyetiyle kurban bayramı günlerinde, kurbana müsait bir hayvanı kesmektir.
Kendisine fıtır sadakası vâcip olan kimselere kurban da vâciptir. Yâni nisaba mâlik olan hür, mukîm, her müslümana vâciptir.
Kurban, kesenin kendi nefsine bedel olarak kesilir. Allâh rızâsı için hâlisâne bir niyetle kesilen kurbanın akan ilk kanı ile birlikte kurban kesen mü'minin günahlarının bağışlanacağı beyân olunmuştur.
---

Kurbanın Kesilme Vakti, Şekli ve Niyet

Kurbanın kesilecek vakti, Kurban Bayramı'nın birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Ancak, günlerin tesbitindeki hesap hataları göz önünde bulundurulmalı ve imkân nisbetinde üçüncü güne bırakmamaya gayret etmelidir. Zaten efdal olan da birinci günü kesmektir.
---
Kurbanı Kesme Şekli
  1. Kurbanlık hayvan incitilmeden kıbleye karşı yatırılır.
  2. Ayakta iken duâsı okunur.
  3. Üç defa “Allâhü ekber, Allâhü ekber lâ ilâhe illellâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhilhamd” diye tekbir alınır ve şöyle niyet edilir:
    - “Yâ Rabbi! Şu vücûdum sana karşı o kadar hata, o kadar isyân etti ki, affedilebilmem için bu vücûdu sana kurban etmem icabediyor. Fakat sen şerîatınla insan kurban etmeyi haram kıldığından vücûduma bedel olarak bu hayvanı kesiyorum, kabul eyle Yâ Rabbi, Bismillâhi Allâhü ekber.” deyip kurban kesilir.
Evlâ olan, kişinin kurbanını kendisi kesmesidir. Ancak, kesmek elinden gelmeyenin, müslüman birini vekil edip yanında durması efdaldir.
Kurbanın eti üçe taksim edilir. Bir parçası kendi ailesine nafaka, ikinci parçası dost ve ahbaba ziyafet, üçüncü parçası da fakirlere sadaka olarak verilir.
---

Günah Nedir ve Başlıca Günahlar

Günah: Allâh'ın haram kıldığı herhangi bir şeyi yapmaktır.
---

Günahlar İki Kısımdır

  1. Büyük günahlar,
  2. Küçük günahlar.
---

Başlıca Büyük Günahlar

  1. Allâh'a ortak koşmak,
  2. Adam öldürmek,
  3. Nâmuslu kimseye iftira etmek,
  4. Zina etmek,
  5. Harpten kaçmak,
  6. Sihir yapmak ve yaptırmak,
  7. Yetim malı yemek,
  8. Ana ve babanın, meşrû isteklerine karşı gelmek.
  9. Harem-i şerifte günah işlemek.
  10. Fâizcilik yapmak,
  11. Hırsızlık yapmak,
  12. İçki içmek.
Her ne kadar sayı itibâriyle büyük günahlar 12 ise de, ictihâden bu günahlardan biri kadar çirkin olan herhangi bir günah da büyük günahtır. Ayrıca devamlı yapılan küçük günahlar da büyük günah olur.
---

Günah Hastalığından Kurtulmanın İlâcı: Tevbe ve İstiğfar

Maddî kirleri sabun ve su giderdiği gibi kalbi karartan, insanı cehennemlik yapan, mânevî hastalık ve kirleri de tevbe, istiğfar ve Allâh'tan korkarak gözlerden akıtılan nedâmet yaşları giderir.
Doğuştan, insan gâyet temiz ve güzel yaratılmıştır. Peygamber Efendimiz, insan kalbinin fıtraten ayna gibi beyaz yaratılmış olduğunu beyân buyuruyor. İnsan, bu kalbi karartır, içine şüphe, vesvese, fitne, fesat, kin, intikam ve hased gibi zulmânî hisler doldurursa o insan korkunç bir hastalığa tutulmuştur. Bu hastalıktan kurtulamazsa Allâh korusun gideceği yer cehennemdir. Bu hastalıktan kurtulmanın çâresi de tevbe ve istiğfar etmek, ayrıca kalbinden kötü niyet ve hisleri atarak, pişmanlık gözyaşları dökmektir.
İnsan günah kirlerinden temizlenmek için tevbe ve istiğfara devam etmelidir. Bilhassa gece yarılarında ve seher vakitlerinde namaz kılarak ve salevat-ı şerife ve dualar okuyarak Cenâb-ı Hakk' tan af ve mağfiret dilemelidir.
---

Ümitsizlik Doğru Değildir

Emin de, yeis de küfürdür. Yâni, “Ben şu kadar hayırlar yaptım; artık Cennet'i kazandım” gibi inanç ve düşünce içinde olarak kendisini Allâh'ın gazabından emin kabul etmek, veya: “Ben bu kadar günahlar işledim. Cehennemi boyladım. Bana kurtuluş yoktur” gibi bir yeis (ümitsizlik) içinde bulunmak da küfürdür. Peygamberimiz: “Mümin, korku ile ümit arasında olacaktır” buyuruyor. Mü'min, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden dolayı ümit mevkiinde, kendi noksanından dolayı da korku mevkiinde olacak. Öyle ki, Cennet'e bir kişi girecek deseler, “Acaba ben miyim?”, Cehennem'e bir kişi atılacak deseler, “Acaba ben miyim?” diyecektir.
Bir hadîs-i kudsîde Cenâb-ı Hakk: “Kulum bana bir karış gelirse ben ona bir kulaç varırım, kulum bana yürü-yerek gelirse, ben ona koşarak varırım” buyuruyor. Bu hadîs, Cenâb-ı Hakk'ın kendisinden af ve hidâyet isteyen kuluna af ve hidâyeti lütfetmekteki acelesinin ifâdesidir.
---

Tevbenin Kabul Olmasının Şartları

  1. İnsan, işlediği günâhın zararını bilmelidir. Çünkü günah insanı dünya ve ahiret saadetinden uzaklaştırır.
  2. İnsan, işlediği günahlardan kalben elem ve pişmanlık duymalıdır.
  3. Bir daha günah yapmamağa kararlı olmalıdır. Bir günah işleyince hemen akabinde iyilik yapmalı, namaz kılıp istiğfar etmelidir. En büyük istiğfar tesbih namazıdır.
Ayrıca hakkına tecâvüz ettiği kimselerle helâllaşmalıdır. Kalb gaafil ve günah yapmaya istekli olduğu halde sırf dil ile yapılan tevbe ve istiğfar faydasızdır.
---

Büyük İstiğfar

سُبْحَانَ اللهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللهِ الْعَظِيمِ اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيمَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ

 

„Sübhânallâhi ve bihamdihî sübhânallâhi'l-azıym estağfiru'llâh'el-azıym ve etûbü ileyk.“
Bilhassa kendisinden büyük günah sâdır olmuş kimseler ise, aşağıdaki şu duâya çokça devam etmelidir:
اَللَّهُمَّ مَغْفِرَتُكَ اَوْسَعُ مِنْ ذُنُوبِى وَرَحْمَتُكَ اَرْجَى عَنْدِى مِنْ عَمَلِى

„Allâhümme mağfiretüke evseu min zünûbî ve rahmetüke ercâ indî min amelî.“
İnsanda bütün günahların ve kötü ahlâkların baş sebebi “nefs-i emmâre” dir. Peygamberimiz nefisle alâkalı “Senin en büyük düşmanın iki kaşının arasındaki nefsindir” buyurmuşlardır. Şimdi Mehmed Şemseddin Nuri Hazretlerinin Miftâhul Kulûb isimli kitabından nefsin ne olduğunu kısaca öğrenelim.
---

Nefs-i Emmâre

„İnsanda iki ruh vardır: Birine ruh-i hayvânî denir ki, bu Cenâb-ı Hakkın celal sıfatının tecellîsi ile yaratılmıştır. Birine de ruh-i sultânî denir. O da Cenâb-ı Hak'kın cemâl sıfatının tecellîsi ile yaratılmıştır . Beden ülkesinde bu iki padişahın birer veziri ile birer şeyhulislâmları vardır ki, vücüt iklimini onlarla idare ederler. Ruh-i hayvanînin veziri aklı maâş ve mercii (danışmanı), Şeytan'dır. O, Şeytanlarla istişâre eder. Ruh-i sultanînin de veziri aklı maâd ve şeyhulislâmı melektir. O da onlarla istişare eder. Ruh-i hayvanînin zevki, yiyip içmek, giyip kuşanmaktır. Yani zâhirde insana lezzet verecek ne varsa onların hepsinden safâ ve kuvvet bulup, ruh-i sultanîye gaalip gelir. Ruh-i sultanînin zevki, zikir, fikir , ibâdet ve Allâh'ın emirlerine itâat ve yasaklarından kaçınmaktır. Ruh-i sultanî, işte bunları yapmakla ruh-i hayvanîye gaalip gelir.
Yukarıda anlatıldığı gibi, bunlar vücütta hükmederler. Birinin sıfatı diğerinin sıfatına zıt olduğu için daima birbirleriyle muhârebe ve mücâdele ederler. Ruh-i hayvanînin aslı “emmâre bissüü” dür. Yani mübâlağa ve şiddetle kötülüğü emredicidir. Ona “nefis” ismi verilir. İşte bu sıfat Cenâb-ı Hakkın celal sıfatının mazharıdır ki, daima hakkın rızâsına muhalif şeylerden lezzet ve kuvvet bulur.
Ruh-i sultanînin asıl sıfatı sâfiyedir. Ona sıfat-ı insan ismi verilir. (İnsan bu sıfata sahip olduğu zaman kamil insan olur.) Bu sıfat Cenâb-ı Hakk'ın cemâl sıfatının mazharıdır ki, daima Cenâb-ı Hakkın rızâsındadır ve ondan bir adım ayrılmak istemez. Bu sebeble, bu iki sıfat birbirine tamamen zıt olup, vücut ülkesinde muhârebe ederler.
Meselâ, bir vücutta ruh-i sultanî ruh-i hayvanîye gaalip olmayıp, ruh-i hayvanî kendi haline bırakılırsa, sıfatı emmârelikte kalır. Zamanla ruh-i hayvanî ruh-i sultanîye gaalip olur ki, o kimse hayvan gibidir. Belki daha alçak olup “hasireddünya vel âhireh” (Dünya ve ahıreti hüsranda) kalır. Amma, ruh-i sultanî, ruh-i hayvânîyi kendi hâline bırakmayıp, her an mücâhede ve muhârebe ederse, o zaman ruh-i hayvanîyi ister istemez kendine bağlar. Her emrine itaat ettirerek ilahî emri yerine getirmiş olur. İşte bu kimselerin kurtuluşa ereceği umulur. Fakat yine de düşmesinden korkulur. Çünkü nefsin hîlesi çoktur.“
---

Cihad

Cihad, sırf Allâhü Teâlânın dinini yaymak için yapılan gayretlerdir. Müslümanlar her gün yerine getirmekle mükellef bulundukları ibâdet vazifelerinin yanında ayrıca cihadla da me'murdurlar.
Bid'at ve bâtıllarla mücâdele etmek, îmanı ve ahlâkı kemiren şer cereyanların ortadan kaldırılması için malı, canı ve bütün varlığı ile çalışmak her müslüman için başlıca vazifedir.
Cihad, ilâ-i kelimetillah için yapılır. Yâni kelime-i tevhidin nurunu yaymak, bu nurla müşerref olanların imânını küfürden korumak, bu nurla müşerref olmayanlara da bu nuru aşılamak için yapılır. Hak ile bâtıl çeşitli şekil ve sûrette dâimî mücâdele hâlinde olduklarından cihâd da her yerde, her zaman kıyâmete kadar vardır. Bu mücâdelede her müslüman hakkın ve haklının yanında yerini almakla hakkın zaferi küfrün de mağlûp edilmesi için bütün gücü ile uğraşmak ve çalışmakla vazifelidir.
Cihadın bu şekli zâhirî olanıdır. Bir de bâtınî cihad vardır ki, bu da insanın kendi vücudundaki nefse karşı yaptığı cihattır. Bu ise cihatların en büyüğüdür.
Peygamber Efendimiz'in cihadın ehemmiyetini bildiren mübârek hadislerinden bazılarının meâlleri:
„Bir kimse Allâh yolunda cihad etmeyerek ve gönlünden cihâd etmeyi geçirmeyerek ölürse bir nevi nifak üzere ölür.“ Neûzübillâh
„Cihâd, kadın ve erkek her müslümana farzdır.“
„Cihâddan kaçan, müslümanım demesin.“
---

Müslümanların Cemiyet İçindeki Vazifeleri

Komşu Hakkına Riâyet

Âile ve akrabalarımızdan sonra bize en yakın olan komşularımızdır. Komşu hakkını son derece gözetmek; elimizle, dilimizle ve diğer hareketlerimizle onları katiyyen rahatsız etmemek gerekir. Çünkü Peygamber Efendimiz: „Bana Cebrâil komşu hakkı hususunda o kadar çok tavsiyelerde bulundu ki, nerede ise komşuyu komşunun malına vâris kılacak sandım“ buyurmuşlardır.
---

Müsâfire Karşı Vazifelerimiz

„Her kim ki Allâh'a ve âhiret gününe imân ederse müsâfire ikram etsin” buyuruyorlar. Ayrıca müsâfir, geldiği yerde yokluk ve darlığa sebep olmayıp, bil'âkis bereket ve bolluk vesilesi olacağını beyanla “Müsâfir geldiği eve on nasibi ile gelir. Birini yer, dokuzu orada kalır” buyuruyorlar. Evleri ve imkânları müsait olan müslümanların, islâmî hususlara riâyet ederek, müsâfire ikramda bulunmaları çok önemli vazifelerdendir.
---

Diğer İctimâî Vazifelerimiz

a) Başkalarının haklarını tanımak ve hiç kimseye zarar vermemek, nâmus ve müllk haklarına riâyet etmek,
b) İyilik yapmak, kimseye haset etmemek,
c) Başkaları ile istihzâ ve alay etmemek,
d) Başkalarının ayıplarını ortaya çıkarmamak.
---

Bazı Dualar

Sabahleyin evden çıkarken okunur:
بِسْمِ اللهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ

„Bismillâhi tevekkeltü alellâah lâa havle velâa kuvvete illâa billâahil aliyyil azıym.“
Sabahları, bilhassa çarşı ve pazarda okunur:
لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ

„Lâa ilâahe illellâahü vahdehüü lâa şeriyke leh lehü'lmülkü ve lehü'l-hamdü yuhyii ve yümiytü ve hüve hayyün lâa yemüütü biyedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadiyr.“
Mânâsı:
„Allâh'dan başka hiçbir ilah yoktur. Ancak tek o vardır. Onun ortağı yoktur. Öldürür ve diriltir. O diridir, ölmez. Hayır, onun yed-i kudretindedir. O, her şeye kaadirdir.“
Bu duâ her sabah 11 defa okunur. Çarşıya çıkarken, yollarda, sokaklarda her yerde okunur. Peygamber Efendimiz: “Bunu okuyana Cenâb-ı Hakk bir milyon hasene verir, bir milyon günahını siler, derecesini de bir milyon yükseltir” buyurmuşlardır. Okuyan mü'minin imânı tazelenmiş olur. Bu duâ şefâat-ı Resûlüllâh'a en büyük vesiledir.
سُبْحَانَ اللهِ مِلْئَ الْمِيزَانِ وَمُنْتَهَى الْعِلْمِ وَمَبْلَغَ الرِّضَى وَزِنَةَ الْعَرْشِ

„Sübhâanellâahi mil'elmiizâan ve müntehe'l-ılmi ve mebleğarrızâ vezinetel-arş.“
Mânâsı:
„Allâh'ı mîzanın dolusunca, ilmin nihâyetince, rızâsı büyüklüğünce ve Arş'ın ağırlığınca tesbih ederim.“
Bu duâ sabah ve akşam üç defa okunur. Ömürünün uzun ve mes'ud olması, imanla ölmek, kabir azabından kurtulmak, sırat köprüsünden geçmek ve Cennet'e vâsıl olmaya vesile olur.
---

Helaya Girerken Okunacak Dua

اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الْخُبْثِ وَالْخَبَائِثَ

 

„Euuzü billâahi minel hubsi vel habâais
---

Helâdan Çıkınca Okunacak Duâ

اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى اَذْهَبَ عَنِّى اْلاَذَى وَعَافَانِى مِنْ ذَلِكَ

 

„Elhamdü lillâhillezî ezhebe annel ezâ ve aafâanii min zâlik.“
Mânâsı:
„Hamd olsun O Allâh'a ki, bizden ezâyı giderdi ve ondan beni kurtardı.“
Helâdan çıkınca bu duâyı okumaya devam edenler idrar ve abdest yollarında hastalık görmezler.
Helâ ve hamama sol ayakla girilir, sağ ayakla çıkılır. Eve ve câmiye ise sağ ayakla girilir, sol ayakla çıkılır.
---

Korkulu Bir Rüya Görünce Yapılacak Duâ

Korkulu bir rüya gören kimse, rüyanın çıkmaması için “Hüvellâhüllezî...” âyetinden başlayıp Haşir sûresi'nin sonuna kadar okur ve bir Fâtiha, onbir ihlâs-ı şerîf okuyup Peygamberimizin ruhuna hediye ederek,
”Ya Rabbi, eğer gördüğüm şu rüya hayır ise hayrında dâim, şerse hayra tebdil eyle. Hayır ise bize, şerse düşmanlarımıza olsun” diye duâ eder.
Hayırlı bir rüyanın da çabuk çıkması için, yine 1 Fâtiha, 11 İhlâs-ı şerîf okunup, Resûlüllah Efendimize hediye edilmelidir.
---

Zengin Olmak İçin

Biiznillah, zengin olmak için şu duâyı üçer defa sabah akşam okumalıdır:
يَا حَمِيدَ الْفِعَالِ ذَا الْمَنِّ عَلَى جَمِيعِ خَلْقِهِ بِلُطْفِهِ

„Yâa Hamiyde'l fiaali zelmenni alâa cemii ı halkıhii bilutfihii.“
Mânâsı:
„Ey bütün yaptıkları övülmeye lâyık olan ve lütfu ile bütün mahlûkâtına ihsan sahibi olan (Allâh'ım)“
---

Akşam Yatarken Okunacak Duâ

اَللَّهُمَّ بِاسْمِكَ اَمُوتُ وَاَحْيَى

 

„Allâahümme bismike emüütü ve ahyâa.“
Mânâsı:
„Allâh'ım; isminle ölür, isminle dirilirim.“
---

Yataktan Kalkarken Okunacak Duâ

اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى اَحْيَانَا بَعْدَ مَا اَمَاتَنَا وَاِلَيْهِ الْبَعْثُ وَالنُّشُورُ

 

„Elhamdü lillâahillezii ahyâanâa ba'de mâa emâatenâa ve ileyhil ba'sü vennüşuur.“
Mânâsı:
„Hamd olsun o Allâh'a ki, öldükten sonra bizi diriltti. Öldükten sonra dirilip haşrolmak (toplanmak) onadır.“
---

Devamında Büyük Fayda Olan Dualar

اَللَّهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقًّا وَارْزُقْنَا اْلاِتِّبَاعَ اِلَيْهِ وَاَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَارْزُقْنَا اْلاِجْتِنَابَ عَنْهُ

 

„Allâahümme erine'l hakka hakkan verzükne'l-ittibâa ileyh ve erinel bâtıle bâtılen verzükne'l-ictinâabe anhü.“
Mânâsı:
„Ey benim Allâh'ım, bize hakkı hak olarak göster ve bizi hakkâ tâbi kıl; ve bâtılı bâtıl olarak göster ve ondan ictinap ettir.“
اَللَّهُمَّ يَا مُقَلِّبَ الْقُلُبِ ثَبِّتْ قَلْبِى عَلَى دِينِكَ وَطَاعَتِكَ اْلاِسْلاَمِ

„Allâhümme yâa mukallibe'l-kuluub, sebbit kalbii alâa diynike ve taatike'l-islâm.“
Mânâsı:
„Ey kalbleri döndüren (kalblere hükmeden) Allâh'ım; benim kalbimi dinin ve İslâmî itâatın üzerine sâbit kıl.“
---

Belâya Uğramış Bir Kimseyi Görünce Okunur

اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى عَافَانِى مِمَّا ابْتَلاَكَ بِهِ وَفَضَّلَنِى عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقَ تَفْضِيلاً

 

„Elhamdü lillâahillezii aafâanii mimmebtelâake bihii ve faddalenii alâa kesiyrin mimmen haleka tafdiilâ.
Mânâsı:
„Hamd olsun o Allâh'a ki, senin mübtelâ olduğun şeyden bana âfiyet verdi ve beni yarattığı bir çoklarından üstün kıldı.“
Bu dua belaya uğramış bir kimse görülünce, o belânın kendisine de isabet etmemesi için okunur.
İnsan katiyyen başkasına gülüp, onu ayıplamamalı. Zirâ güldüğü şey kendi başına da gelebilir.

Sabah Namazının Farzı ile Sünneti Arasında Okunacak Duâ

يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ يَا ذَا الْجَلاَلِ وَاْلاِكْرَامِ اَسْئَلُكَ اَنْ تُحْيِىَ قَلْبِى بِنُورِ مَعْرِفَتِكَ اَبَدًا يَا اَللهُ يَا اَللهُ يَا اَللهُ يَا بَدِيعَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ

 

„Yâa hayyu yâa kayyûmü yâa zelcelâali ve'l-ikraam. Es'elüke en tuhyiye kalbii binuuri ma'rifetike ebeden yâa Allâhü yâa Allâhü yâa Allâhü yâa bedîassemâavâati vel'ardı.“
Mânâsı:
„Ey Hay ve Kayyûm olan (Allâh'ım); Ey celâl ve ikram sahibi olan (Allâh'ım)! Ey gökleri ve yeri eşi ve benzeri olmayan bir mükemmellikte yaratan (Allâh'ım) ! Ey Allâh'ım, ey Allâh'ım, ey Allâh'ım! Kalbimi mârifet nûrunla ebediyyen ihyâ etmeni istiyorum.“
Bu duâyı sabah namazının sünneti ile farzının arasında en az üç defa okumaya devam eden kimseye son nefesinde imanla gitmek nasib olur.
---

Sabah Erken Kalkmak

Bütün rızıklar, sabah fecir vaktinde taksim olduğu için, bu vakti uykuda geçirenler rızıklarını tam alamazlar. Evdeki ufak, büyük herkesin kaldırılması yerinde olur. Güneş doğduktan sonra isterlerse tekrar uyurlar.
Duâları mümkün olursa üçer defa okumalıdır. Zira üçer defa okumak duânın kabûlüne sebep olur.
---

Salevât-ı Şerîfeler

Salât-ı Münciye

اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلاَةً تُنْجِينَا بِهَا مِنْ جَمِيعِ اْلاَحْوَالِ وَاْلآفَاتِ وَتَقْضِى لَنَا بِهَا جَمِيعَ الْحَاجَاتِ وَتُطَهِّرُنَا بِهَا مِنْ جَمِيعِ السَّيِّئَاتِ وَتَرْفَعُنَا بِهَا عِنْدَكَ اَعْلَى الدَّرَجَاتِ وَتُبَلِّغُنَا بِهَا اَقْصَى الْغَايَاتِ مِنْ جَمِيعِ الْخَيْرَاتِ فِى الْحَيَاتِ وَبَعْدَ الْمَمَاتِ اِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ

 

„Allâahümme salli alâa seyyidinâa Muhammedin ve alâa âali seyyidinâa Muhammedin salâaten tünciinâa bihâa min cemî'ıl-ehvâali ve'l âafâat. Ve takdıy lenâa bihâa cemî'alhaacâat ve tütahhirunâa bihâa min cemî'ıs-seyyi'âat ve terfeunâa bihâa ındeke a'led-derecâat ve tübelliğunâa bihâa aksa'l gaayâat. Min cemî'ıl-hayrâti fi'l-hayâati ve ba'del-memâat. İnneke alâa külli şey'in kadiyr.“
Mânâsı:
„Allâh'ım, Efendimiz Muhammed'e ve ehl-i beytine bizi bütün korku ve âfetlerden kurtaracağın, bütün ihtiyaçlarımızı göndereceğin, bütün günahlarımızdan temizleyeceğin, nezdindeki derecelerin en yücesine yükselteceğin, hayatta ve ölümden sonra bütün hayırların nihâyetine ulaştıracağın şekilde râhmet eyle. Muhakkak sen her şeye kaadirsin.“
---

Salât-ı Fethiyye

اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الْفَاتِحِ لِمَا اُغْلِقَ وَالْخَاتِمِ لِمَا سَبَقَ نَاصِرِ الْحَقِّ بِالْحَقِّ وَالْهَادِى اِلَى صِرَاطِكَ الْمُسْتَقِيمِ وَعَلَى آلِهِ حَقَّ قَدْرِهِ وَمِقْدَارِهِ الْعَظِيمِ

 

„Allâahümme salli ve sellim ve bâarik alâa seyyidinâ Muhammedini'l-fâtihı limâa uğlika ve'l-hâtimi limâa sebeka nâasırı'l-hakkı bi'l-hakkı ve'lhâadii ilâa sırâatike'l müstakıym ve alâa âalihii hakka kadrihii ve mikdâarihi'lazıym.“
Mânâsı:
„Allâh'ım salât ve selâm eyle ve mübarek kıl; kilitlenmişlerin açıcısı, öncekilerin sonuncusu, Hakka hak ile yardımcı, doğru yoluna hidâyet eden Efendimiz Muhammed'e ve onun ehl-i beytine onun kadrince ve azîm mikdarınca.“
---

Salât-ı Nâriye

اَللَّهُمَّ صَلِّ صَلاَةً كَامِلَةً وَسَلِّمْ سَلاَمًا تَامًّا عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الَّذِى تَنْحَلُّ بِهِ الْعُقَدُ وَتَنْفَرِجُ بِهِ الْكُرَابُ وَتُقْضَى بِهِ الْحَوَائِجُ وَتُنَالُ بِهِ الرَّغَائِبُ وَحُسْنُ الْخَوَاتِمِ وَحُسْنُ الْخَوَاتِمِ وَيُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْحِهِ الْكَرِيمِ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ فِى كُلِّ لَمْحَةٍ وَنَفنسٍ بِعَدَدِ كُلِّ مَعْلُومٍ لَكَ

 

„Allâahümme salli salâaten kâamileten ve sellim selâmen tâammen alâa seyyidinâa Muhammedini'l-lezii tenhallü bi-hil'ukadü ve tenfericü bihi'l-kürabü ve tükdaa bihi'l-havâaicü ve tünâalü bihi'r rağaaibü ve husnü'lhavâatimi ve husnü'l-havâatimi ve yüsteska'l ğamâamü bivechihi'l-keriim ve alâa âalihii ve sahbihii fîi külli lemhatin ve nefesin bi-adedi külli ma'lûmin lek.“
Mânâsı:
„Allâh'ım, kendisi hürmetine düğümler çözülen, gamlar-kederler açılan, ihtiyaçlar giderilen, isteklere, hüsn-ü hâtimelere güzel âkibetlere nâil olunan, kerem (cömertlik) sahibi yüzü-suyu hürmetine bulutların sulandığı, Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e ve onun âl ve ashâbına; her bakış ve her nefeste ve zâtınca mâlum olanların sayısınca, kâmil bir rahmet ve tam bir selâmet ihsan eyle.“
Her gün Peygamber Efendimize çokça salevât okumalıdır. Bilhassa salât-ı münciye, salât-ı nâriye ve salât-ı fethiyye'ye devam edilmelidir. Herhangi bir sıkıntı anında bunların hatmi yapılarak duâ edilirse, Cenâb-ı Hakk dilekleri kabul eder. Salât-ı Münciye'nin hatmi 1000 , salât-ı nâriye'nin hatmi ise 4444 defa okumaktır.
---

Hatim Duâsı

اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلَينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلَينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلَينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ اَللَّهُمَّ اجْعَلْ هَذَا الْخَتْمَ الشَّرِيفَ وَالْفَاتِحَةَ الشَّرِيفَةَ وَاْلاِخْلاَصَ الشَّرِيفَ اَوَّلاً هَدِيَّةً وَاصِلَةً اِلَى رُوحِ نَبِىِّ الرَّحْمَةِ رَسُولِ الثَّقَلَيْنِ اِمَامِ الْحَرَمَيْنِ مُحَمَّدً الْمُصْطَفَى صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَاِلَى اَرْوَاحِ اَهْلِ بَيْتِهِ وَآلِهِ وَاَصْحَابِهِ رِضْوَانُ اللهِ تَعَالَى عَلَيْهِمْ اَجْمَعِينَ وَاِلَى اَرْوَاحِ جَمِيعِ اْلاَنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ صَلَوَاتُ اللهِ وَسَلاَمُهُ عَلَيْهِمْ اَجْمَعِينَ وَاِلَى اَرْوَاحِ جَمِيعِ سِلْسِلَةِ سَادَاتِنَا الْكِرَامِ قَدَّسَ اللهُ اَسْرَارَهُمْ اَجْمَعِينَ اَللَّهُمَّ اجْعَلْ هَذَا جُزْءًا مِنْ جُزْءِ صَدَقَاتِ النَّبِىِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جُزْءًا مِنْ جُزْءِ هَدِيَّاتِ سِلْسِلَةِ سَادَاتِنَا الْكِرَامِ اِلَى اَرْوَاحِنَا اِلَى اَرْوَاحِ آبَائِنَا وَاُمَّهَاتِنَا وَاَقْرَبَائِنَا وَتَعَلُّقَاتِنَا وَلِجَمِيعِ مَنْ لَهُمْ حَقٌّ عَلَيْنَا خَاصَّةً اِلَى هِدَايَةِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ وَاَوْلاَدِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ خَاصَّةً اِلَى خَلاَصِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ وَاَوْلاَدِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ خَاصَّةً اِلَى سَلاَمَةِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ وَاَوْلاَدِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ خَاصَّةً اِلَى قَهْرِ اَعْدَاءِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ وَاَوْلاَدِ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ اَللَّهُمَّ انْصُرْ مَنْ نَصَرَ الدِّينَ وَاخْذُلْ مَنْ خَذَلَ الْمُسْلِمِينَ بِحَقِّ اَسْرَارِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَبِحَقِّ جَمَالِكَ يَا جَمِيلُ جَلَّ جَلاَلُهُ يَا قَاهِرُ يَا قَهَّارُ يَا مُهْلِكُ يَا مُمِيتُ يَا ضَارُّ يَا قَاهِرُ يَا قَهَّارُ يَا مُهْلِكُ يَا مُمِيتُ يَا ضَارُّ يَا قَاهِرُ يَا قَهَّارُ يَا مُهْلِكُ يَا مُمِيتُ يَا ضَارُّ اَللَّهُمَّ مُنْزِلَ الْكِتَابِ سَرِيعَ الْحِسَابِ اِهْزِمِ اْلاَحْزَابَ اَللَّهُمَّ اهْزِمْهُمْ وَانْصُرْنَا عَلَيْهِمْ وَزَلْزِلْهُمْ اَللَّهُمَّ يَا مُجِيبَ الْمُضْطَرِّينَ وَيَا صَرِيخَ الْمَكْرُوبِينَ اِكْشِفْ عَنَّا هَمَّنَا وَغَمَّنَا وَكُرْبَتَنَا فَاِنَّكَ تَرَى مَا نَزَلَ بِنَا وَبِالْمُؤْمِنِينَ جَمِيعًا اَللَّهُمَّ اسْتُرْ عَوْرَاتِنَا وَآمِنْ رَوْعَاتِنَا يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ اَللَّهُمَّ ارْزُقْنَا حِفْظَ الْمُرْسَلِينَ وَاِلْهَامَ اْلاَنْبِيَاءِ وَفَهْمَ اْلاَوْلِيَاءِ بِكَرَمِكَ يَا اَكْرَمَ اْلاَكْرَمِينَ وَبِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

 

---

Otuziki Farz

Namazın farzları
Oniki
İmânın şartları
Altı
İslâmın şartları
Beş
Abdestin farzları
Dört
Guslün farzları
Üç
Teyemmümün farzları
İki
Yekûn
Otuz iki
---

Namazın Farzları

Dışında olanlar:
  1. Hadesten tahâret,
  2. Necâsetten tahâret,
  3. Setr-i avret,
  4. İstikbâl-i Kıble,
  5. Vakit,
  6. Niyet.
İçinde olanlar:
  1. İftitah tekbiri
  2. Kıyam
  3. Kıraat
  4. Rükû
  5. Secde
  6. Kaade-i ahîre
---

İmânın Şartları

  1. Allâh'ın varlığına ve birliğine inanmak,
  2. Allâh'ın meleklerine inanmak,
  3. Allâh'ın kitaplarına inanmak,
  4. Allâh'ın peygamberlerine inanmak,
  5. Âhiret gününe inanmak,
  6. Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allâh (Celle Celâlühû) olduğuna inanmak.
---

İslâmın Şartları

  1. Kelime-i şehâdet getirmek,
  2. Namaz kılmak
  3. Zekât vermek,
  4. Oruç tutmak,
  5. Haccetmek.
---

Abdestin Farzları

  1. Yüzünü yıkamak,
  2. Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak,
  3. Başının dörtte birini meshetmek,
  4. Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.
---

Guslün Farzları

  1. Ağzına su vermek,
  2. Burnuna su vermek,
  3. Bütün bedenini yıkamak.
---

Teyemmümün Farzları

  1. Niyet,
  2. İki darb ve mesih.
---

Ellidört Farz

  1. Allâhü Teâlâ'yı bir bilip zikretmek.*
  2. Helâl kazanılmış temiz elbise giymek,
  3. Abdest almak,
  4. Beş vakit namaz kılmak,
  5. Cünüplükten gusletmek,
  6. Rızık için Allâh'a tevekkül (itimad) etmek,
  7. Helâlinden yeyip, içmek,
  8. Allâh'ın taksîmine kanaat etmek,
  9. Tevekkül etmek,
  10. Kazâya (yâni Allâh'ın hükmüne) râzı olmak,
  11. Nîmete karşılık şükretmek,
  12. Belâya sebretmek,
  13. Günahlara tevbe etmek,
  14. İbâdetleri ihlâs ile yapmak,
  15. Şeytânı düşman bilmek,
  16. Kur'ânı delil tanımak,
  17. Ölüme hazırlıklı olmak,
  18. İyiliği emredip kötülükten alıkoymak,
  19. Gıybet etmemek, kötü şeyleri dinlememek,
  20. Anaya-babaya iyilik ve itaat etmek,
  21. Akrabayı ziyâret etmek,
  22. Emânete hıyânet etmemek,
  23. Dinin kabul etmeyeceği şakayı yapmamak,
  24. Allâh ve Resûlüne itâat etmek,
  25. Günahtan kaçınıp Allâh'a sığınmak,
  26. Allâh için sevmek, Allâh için sevmemek,
  27. Her şeye ibretle bakmak,
  28. Tefekkür etmek (Cenâb-ı Hakk'ın kudretini azametini ve insanın yaradılışındaki gayeyi düşünmek),
  29. İlim öğrenmeye çalışmak,
  30. Kötü zandan sakınmak,
  31. İstihzâ (alay) etmemek,
  32. Harama bakmamak,
  33. Dâima doğru olmak,
  34. Şımarıklık ve azgınlığı terketmek,
  35. Sihir yapmamak,
  36. Ölçü ve tartıda doğru olmak,
  37. Allâh'ın azabından korkmak,
  38. Bir günlük yiyeceği - içeceği olmayana sadaka vermek,
  39. Allâh'ın rahmetinden ümid kesmemek,
  40. Nefsinin kötü arzularına tâbi olmamak,
  41. İçki içmemek, uyuşturucu kullanmamak,
  42. Allâh'a ve mü'minlere sû-i zandan sakınmak,
  43. Zekât vermek ve malî cihatta bulunmak,
  44. Hayız ve nifas halinde eşiyle birleşmemek,
  45. Bütün günahlardan; kalbini temiz tutumak,
  46. Yetimin malını haksız olarak yememek,
  47. Kibirlilik etmemek,
  48. Livâta ve zinâ yapmamak,
  49. Beş vakit namazı muhafaza etmek,
  50. Zulm ile halkın malını yememek,
  51. Allâh'a şirk (ortak) koşmamak,
  52. Riyâdan (gösterişten) sakınmak,
  53. Yalan yere yemin etmemek,
  54. Verdiği sadakayı başa kakmamak.
---
(*) Zikir: Dil veya kalb ile yapılır. Kalb ile yapılana zikr-i hafî denir. Kur'anı Kerim okumak, Kelime-i tevhid, tehlil, salevât-ı şerîfe ve duâları okumak da dil ile yapılan Zikir cümlesindendir.
---

Bazı Batı Bilginlerinin Dinimiz, Kur'ân-ı Kerîm ve Peygamberimiz Hakkındakı Sözleri

Everyman's Encyclopaedia, İslâm Maddesi

„İslâmiyet, hayatın bütün mes'eleleri için kâideler koyar. O eksiksiz bir kanunlar topluluğudur. Her türlü temizlikten alın, tâ alış-verişe, cinâyetlere kadar ahkâm yürütür ve hattâ sakal ve bıyığın nasıl kesileceği hakkında bile hüküm koyar. İslâm'ın bütün kanunları ehemmiyet bakımından aynıdır.“
---

J.W. von Goethe Kur'ân-ı Kerîm Hakkında Diyor Ki

Kur'ân'ın ezelden olup olmaması diye
Bir şüphe beni uğraştırmaz
Kitapların kitabı olduğuna iman ederim.
Müslüman olarak bana farz olduğu gibi!
---

Bismarck Diyor Ki

...Bütün semâvî kitapları tam ve etraflıca tetkik ettimse de hiç birisinde bir hikmet ve isâbet görmedim. Bu kanunlar değil bir cemiyetin, bir hâne halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lakin Muhammedîlerin Kur'ân'ı bu kayıttan âzâdedir....Ben Kurân'ın her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm...
...Seninle aynı asırda yaşayamadığımdan dolayı üzgünüm, Ey Muhammed. Muallimi ve nâşiri olduğun bu kitap senin değildir. O, lâhûtîdir. Bunun lâhûti olduğunu inkâr etmek, mevcut ilimlerin batıl olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra ise göremiyecektir. Ben huzûr-ı mehabetinde kemâl-i hürmetle eğilirim.
---

Müslüman Çocuğuna Bazı Dini Sualler

SUAL - Sen müslüman mısın?
CEVAP - Müslümanım Elhamdülillâh.
SUAL - Müslümanım demenin mânası nedir?
CEVAP - Allâh'ı bir bilmek, Kur'ân-ı Kerîm'i ve Muhammed Aleyhisselâm'ı tasdik etmektir.
SUAL - Ne zamandan beri müslümansın?
CEVAP - „Belâ“ dediğimiz zamandan beri müslümanım.
SUAL - „Belâ“ zamanı neye derler?
CEVAP - Misâk'a derler. Yâni Cenâb-ı Hakk ruhlarımızı yarattığı vakit bunlara hitaben „Elestü birabbiküm“ yâni (Ben sizin rabbiniz değil miyim?) diye sordu. Onlar da „Belâ“ (Evet Rabbimizsin) dediler. O zamandan beri müslümanım demektir.
SUAL - Rabbin kimdir?
CEVAP - Allâh.
SUAL - Seni kim yarattı?
CEVAP - Allâh.
SUAL - Sen kimin kulusun?
CEVAP - Allâh'ın kuluyum.
SUAL - Allâh kaçtır diyenlere ne dersin?
CEVAP - Allâh birdir derim.
SUAL - Allâh'ın bir olduğuna delilin nedir?
CEVAP - Sure-i ihlasın ilk âyeti kerimesidir.
SUAL - Bunun manası nedir?
CEVAP - Sen söyleki ey Habibim Allâh birdir, demektir.
SUAL - Allâh'ın varlığına aklî delilin nedir?
CEVAP - Bu âlemin varlığı ve âlemdeki nizâm ve intizâmın devamıdır.
SUAL - Allâh'ın zâtı hakkında düşünce câiz midir?
CEVAP– Câiz değildir. Çünkü akıl Allâh'ın zâtını anlamaktan âcizdir. Allâh'ın, ancak sıfatı hakkında düşünülür.
SUAL - İman-ı yeis nedir?
CEVAP - Firavun gibi ölürken iman etmektir.
SUAL - Bu iman mûteber midir?
CEVAP - Değildir.
SUAL - Tevbe-i yeis nedir?
CEVAP - İmanı ve ameli olan kimsenin ölürken günahlarından tevbe etmesidir.
SUAL - Bu tevbe mûteber midir?
CEVAP - Mûteberdir.
SUAL - Dinin hangi dindir?
CEVAP - İslâm dinidir.
SUAL - Kitabın hangi kitaptır?
CEVAP - Kur'an'dır.
SUAL - Kıblen neresidir?
CEVAP - Kâbe-i Muazzama'dır.
SUAL - Kimin zürriyetindensin?
CEVAP - Âdem Aleyhisselâm'ın zürriyetindenim.
SUAL - Kimin milletindensin?
CEVAP - İbrahim Aleyhisselâm'ın milletindenim.
SUAL - Kimin ümmetindensin?
CEVAP - Muhammed Aleyhisselâm'ın ümmetindenim.
SUAL - Peygamberimiz nerede doğdu ve şimdi nerede bulunuyor?
CEVAP - Mekke'de doğdu. Elli yaşından sonra Medine'ye hicret etti. Şimdi Medine'de “Ravza-i Mütahhara” sındadır.
SUAL - Peygamberimizin kaç adı vardır?
CEVAP - Güzel isimleri çoktur. Fakat dördünü bilmek lâzımdır. Bunlar: Muhammed, Mustafa, Ahmed, Mahmud.
SUAL - Peygamberimizin en çok kullanılan ismi nedir?
CEVAP - Hazret-i Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem'dir.
SUAL - Peygamberimizin babasının adı nedir?
CEVAP - Abdullah'tır.
SUAL - Annesinin adı nedir?
CEVAP - Âmine'dir.
SUAL - Süt annesinin adı nedir?
CEVAP - Halîme Hâtun'dur.
SUAL - Ebesinin adı nedir?
CEVAP - Şifâ Hatun'dur.
SUAL - Dedesinin adı nedir?
CEVAP - Abdülmuttalip'dir.
SUAL - Peygamberimiz kaç yaşında iken kendisine fiilen peygamberlik geldi?
CEVAP - 40 yaşında iken fiilen peygamberlik geldi.
SUAL - Fiilen kaç sene peygamberlik yaptı?
CEVAP - 23 sene peygamberlik yaptı.
SUAL - Fâni hayatı kaç yaşında sona erdi?
CEVAP - 63 yaşında sona erdi.
SUAL - Peygamberimizin kaç kızı vardı?
CEVAP - Dört kızı vardı:
  1. Zeynep,
  2. Rukiyye,
  3. Ümmü Gülsûm,
  4. Fâtıma (radıyallâhü anhünne)'dir.
SUAL - Peygamberimizin kaç oğlu doğdu?
CEVAP - Üç oğlu doğdu:
  1. Kâsım,
  2. Abdullah (Diğer adı Tayyip),
  3. İbrahim (Radıyallâhü anhüm) hazretleridir.
SUAL - Ezvâc-ı Tâhirâtı yani Peygamberimizin mübarek hanımlarını sayar mısın?
CEVAP - Sayarım:
  1. Hazret-i Hadîce,
  2. Hazret-i Sevde,
  3. Hazret-i Aişe,
  4. Hz. Hafsa,
  5. Hz. Zeynep b.Huzeyme,
  6. Hz. Ümmi Seleme,
  7. Hz. Zeynep binti Cahş,
  8. Hz. Cüveyriye,
  9. Hazret-i Ümmü Habîbe,
  10. Hz. Safiyye,
  11. Hz. Meymûne,
  12. Hazreti Mâriye, (radıyallahü anhüm) vâlidelerimiz.
Bunlardan Hz. Hadîce (radıyallâhü anhâ) vâlidemiz peygamberimizin ilk zevcesidir. Efendimizden 15 yaş büyük olup 25 sene beraber hayat sürmüştür.
SUAL - Peygamberimizin 53 yaşından sonra evlenmesinin sebep ve hikmetlerinin bazılarını sayar mısın?
CEVAP - Peygamberimiz, kabîlelerin İslâmiyete bağlanmalarını temin, ayrıca kadınlara ait hükümleri kadınlar vasıtasıyla yaymak, bazılarını sefâletten kurtarmak, bazılarının ise iffet ve nâmuslarını korumak için onlarla evlenmiştir. Asıl hikmet ve gâye kadınlar vasıtasiyle İslâm'ı yaymaktır.
SUAL - Peygamberimizin en son vefat eden eşi kimdir?
CEVAP - Hz. Âişe (radıyallâhü anhâ)'dir.
SUAL - Gelmiş ve gelecek insanların en yücesi kimdir?
CEVAP - Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallâhü aleyhi ve sellem'dir.
SUAL - Peygamber Efendimizin kaç torunu vardır?
CEVAP - İki torunu vardır:
  1. Hasan,
  2. Hüseyin (radıyallâhü anhümâ) hazretleridir.
SUAL - Bunlar kimin çocuklarıdır?
CEVAP - Hz. Ali ve Hz. Fâtıma (radıyallâhü anhümâ)' nındır.
SUAL - Peygamber kime denir?
CEVAP - Ahkâm-ı ilâhiye'yi insanlara tebliğ için Allâh'ın vazifelendirdiği zâta denir.
SUAL - Allâh tarafından mahlûkata gönderilen peygamberlerin sayısı kaçtır?
CEVAP - Peygamberimizden yapılan bir rivâyete göre yüz yirmi dört bin, diğer bir rivâyete göre, iki yüz yirmi dört bindir.
SUAL - Kur'ân-ı Kerîm'de ismi geçen peygamberlerin sayısı kaçtır?
CEVAP - Yirmisekizdir.
SUAL - İsimlerini sayar mısınız?
CEVAP - Sayarım: Âdem, İdris, Nuh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, İsmâil, İshak, Yâkup, Yûsuf, Eyyûp, Şuayp, Musâ, Hârun, Dâvûd, Süleyman, Yûnus, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Zekeriyya, Yahyâ, İsâ, Üzeyr, Lokman, Zülkarneyn ve Hazret-i Muhammed Mustafa Salevâtullâhi alâ nebiyyinâ ve aleyhim ecmâiyn hazerâtıdır. Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn (aleyhimüsselâm) hazretlerine bazıları velîdir, demişlerdir.
SUAL - Hazret-i Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz kaç tarihinde doğdu ve kaç tarihinde vefat etti?
CEVAP - Rebîülevvel ayının onikinci pazartesi günü milâdi 571 tarihinde doğdu ve yine Rebîülevvel ayının onikisinde milâdi 632 tarihinde vefat etti.
SUAL - Peygamberimiz Mekke-i Mükerreme'den Medîne-i Münevvere'ye kaç tarihinde hicret etti?
CEVAP - Milâdi 622 tarihinde hicret etti. Hicret biz müslümanlarca tarih başlangıcıdır.
SUAL - Melek nedir?
CEVAP - Allâh'ın nurdan yarattığı ve istedikleri şekle girebilen, daima ibâdet eden günahsız varlıklardır.
SUAL - Dört büyük melek hangileridir?
CEVAP - Cebrâil, Mikâil, İsrâfil ve Azrâil Aleyhimüsselâmdır.
SUAL - Dört büyük kitap hangileridir ve hangi peygamberlere inmiştir?
CEVAP - Tevrat Musâ Aleyhisselâma, Zebur Dâvûd Aleyhisselâma, İncil İsa Aleyhisselâma, Kur'ân-ı Kerîm Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine inmiştir.
SUAL - Suhuf ne demektir, kaç tanedir ve kimlere verilmiştir?
CEVAP - Cenâb-ı Hakk'ın, dört kitaptan başka Cebrâil Aleyhisselâm vasıtasıyla bazı peygamberlere gönderdiği sahifelere suhuf denir ki, yüz tanedir. Âdem Aleyhisselâma 10, Şit Aleyhisselâma 50, İdris Aleyhisselâma 30, İbrâhim Aleyhisselâma ise 10 suhuf verilmiştir.
SUAL - Mezhep kaçtır?
CEVAP - İkidir.
SUAL - Nelerdir?
CEVAP - Îtikatta mezhep, amelde mezhep.
SUAL - Îtikatta mezhep imamları kaçtır?
CEVAP - İkidir.
SUAL - Kimlerdir?
CEVAP - İmam Ebû Muhammed Mâtüridî ve İmam Ebü'l-Haseni'l-Eş'ârî Hazretleri'dir.
SUAL - Amelde mezhep kaçtır?
CEVAP - Dörttür.
SUAL - Nelerdir?
CEVAP - Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî mezhepleridir.
SUAL - Îtikatta mezhebin nedir?
CEVAP - Ehl-i sünnet ve cemaat mezhebidir.
SUAL - Amelde mezhebin nedir?
CEVAP - Hanefî mezhebidir.
SUAL - Bizim itikatta mezhebimizin imamı kimdir?
CEVAP - İmam Ebû Mansur Muhammed Mâtüridî rahimehüllah Hazretleri'dir.
SUAL - Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebine mensup olanların îtikatta imamları kimdir?
CEVAP - Ebü'l-Haseni'l-Eş'ârî (rahimehullah) Hazretleri'dir.
SUAL - İmam Ebû Mansûr Muhammed Mâtüridî nerelidir?
CEVAP - Semerkand'ın Mâtûrid köyündendir. Türk'tür.
SUAL - Mâtüridî ne zaman vefat etmiştir?
CEVAP - Hicrî (333) tarihinde vefat etmiştir.
SUAL - Ebü'l-Haseni'l-Eş'ârî Hazretleri nerelidir? Ne zaman vefat etmiştir?
CEVAP - Basra'lı olup Hicrî (324) tarihinde vefat etmiştir.
SUAL - Namazın kazâya kalmasına meşrû sebep kaçtır?
CEVAP - Üçtür.
SUAL - Sayar mısınız?
CEVAP - Sayarım:
a) Uyku
b) Muharebe esnasında düşmandan hiç fırsat bulamamak,
c) Unutmak.
SUAL - Otuz iki farzı sayar mısınız?
CEVAP - Sayarım: 6 İmanın şartı, 5 İslâm'ın şartı, 12 Namazın farzı, 4 Abdestin farzı, 3 Guslün farzı, 2 Teyemmümün farzı, cem'an 32 eder.
SUAL - İmanın şartları nelerdir?
CEVAP - Allâh'ın varlığına, birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allâh olduğuna inanmaktır.
SUAL - İslâm'ın şartı kaçtır?
CEVAP - Beştir:
  1. Kelime-i Şehâdet getirmek,
  2. Namaz kılmak,
  3. Zekât vermek,
  4. Oruç tutmak,
  5. Hacca gitmek,
SUAL - Abdestin farzı kaçtır?
CEVAP - Dörttür.
  1. Yüzünü tüy bitiminden kulak yumuşağından, çene altına kadar yıkamak.
  2. Kolları dirseklerle beraber yıkamak,
  3. Başın dörtte birini meshetmek,
  4. Ayakları topuklarla beraber yıkamak.
SUAL - Guslün farzı kaçtır?
CEVAP - Üçtür:
  1. Bol su ile ağzı yıkamak,
  2. Bol su ile burnu yıkamak,
  3. Hiç kuru yer kalmamak şartı ile bütün vücûdu yıkamak.
SUAL - Gusül abdestini târif eder misin?
CEVAP - Ederim: Şöyle ki, önce gizlice besmele çeker niyet ederim. Avret mahallini yıkarım. Namaz abdesti gibi abdest alırım. Bu arada 3 defa ağzıma dolu dolu su alırım. 3 defa burnuma iyice su veririm. Abdestten sonra 3 defa başımdan aşağı su dökerim, 3 defa sağ, 3 defa sol omuzuma su döker, her defasında bütün vücûdumu ovalarım. Vücutta hiç kuru yer kalmayıncaya kadar yıkanırım. Yüzük altı ve göbek kıvrığını ıslatırım. Suyun deriye geçmesine mâni olacak şey varsa giderir ve orayı da ıslatırım. Kadınlar küpe deliklerini de ıslatırlar.
SUAL - Teyemmümün farzı kaçtır?
CEVAP - İkidir:
  1. Niyet, (Teyemmüme niyet etmek.)
  2. Ellerini iki defa toprağa vurup birincide yüzünü, ikincide kollarını mesh etmek; silmek.
SUAL - Teyemmüm nasıl yapılır?
CEVAP - Teyemmüm etmeye niyet ederim. Ellerimi temiz toprağa vurur parmak aralarını hilâller, yüzümü mesh ederim. Ellerimi temiz toprağa tekrar vurur, sağ kolumu sol elle, sol kolumu sağ elle mesh ederim.
SUAL - Namazın farzı kaçtır?
CEVAP - Altısı içinde, altısı dışında olmak üzere 12'dir.
SUAL - Dışındakiler nelerdir?
CEVAP - Hadesten tahâret, necâsetten tahâret, setr-i avret, istikbâl-i kıble, vakit, niyet.
SUAL - İçindekiler nelerdir?
CEVAP - İftitah tekbiri, kıyam, kırâat, rükû, sücûd, kâde-i ahîrede teşehhüd miktarı oturmak.
SUAL - Bir günde kaç vakit namaz kılınır?
CEVAP - Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı olmak üzere beş vakit namaz kılınır.
SUAL - Bu vakitler kaç rek'attir?
CEVAP - Sabah namazı 4 rek'attir; ikisi sünnet, ikisi farz. Önce sünnet kılınır, sonra farz kılınır. Öğle namazı on rek'attir. Dördü ilk sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet. Önce sünnet kılınır, sonra farz, daha sonra son sünnet kılınır. İkindi namazı 8 rek'attir. 4'ü sünnet 4'ü farz, Önce sünnet kılınır, sonra farz. Akşam namazı 5 rek'attır; üçü farz, ikisi sünnet. Önce farz, sonra sünnet kılınır. Yatsı namazı 13 rek'attir; 4'ü sünnet, 4'ü farz, ikisi son sünnet, 3'ü vitir vâciptir. Önce sünnet, sonra farz, sonra son sünnet, en sonra da vitir vâcip kılınır. Cem'an günde 40 rek'at namaz kılınır.
SUAL - Namazda zammı sûreyi unuttuğun zaman ne lâzım gelir?
CEVAP - Sehiv secdesi yapmak lâzım gelir.
SUAL - Sehiv secdesi kaç yerde yapılır?
CEVAP - Vâcibin terk ve tehirinde, farzın yalnız tehirinde yapılır.
SUAL - Sehiv secdesi yapılmasa ne olur?
CEVAP - Namaz noksan olmuş olur.
SUAL - Sehiv secdesi nasıl yapılır?
CEVAP - Namazda son olarak oturduğumuz zaman tahiyyât okuyup bir veya iki tarafa selâm verdikten sonra iki defa secdeye gidilir, ikinci secdeden sonra oturulur. Tehiyyât, salli, bârik, sonuna kadar okunur, selâm verilir.
SUAL - Sehiv secdesi icab eden birkaç yer sayar mısınız?
CEVAP - Sayarım:
  1. Zammı sûreyi unuttuğum zaman,
  2. Vitir namazında kunut tekbirini, kunut duâlarını veya her ikisini unuttuğum zaman,
  3. Dört rek'atli namazlarda ilk oturmada tahiyyât okunduktan sonra hemen kalkmayı unutup salli-barikten en az "Allahümme salli alâ muhammedin” kısmını okuyup üçüncü rek'ata geç kaldığım zaman sehiv secdesi yaparım.
SUAL - İbâdetle tâatla ihyâ etmeye bilhassa kıymet verdiğimiz gecelere ne denir?
CEVAP - Kandil geceleri denir.
SUAL - Kaç tane kandil vardır?
CEVAP - Beş tane kandil vardır.
  1. Mevlid kandili,
  2. Regaaip kandili,
  3. Mi'rac kandili,
  4. Berât kandili,
  5. Kadir gecesi.
SUAL - Mevlid kandili nedir?
CEVAP - Peygamberimizin dünyaya geldiği gecedir.
SUAL - Regaaib kandili neye denir?
CEVAP - Hazret-i Âmine'nin yüce Peygamberimize hâmile olduğunu anladığı gecedir.
SUAL - Mi'rac kandili nedir?
CEVAP - Peygamberimiz'in, ilâhî saltanatı seyretmek üzere Allâh'ın dâveti ve gücü ile eşsiz bir mûcize olarak göklere ve daha nice âlemlere seyahat ettiği gecedir.
SUAL - Berât kandili nedir?
CEVAP - Kur'ân-ı Kerîm'in levh-i mahfuzdan sema-i dünyâya indirildiği, insanların bir senelik hayat ve rızıklarının gözden geçirildiği, müslümanların af ve lütuflara nâil olduğu gecedir.
SUAL - Kadir gecesi nedir?
CEVAP - Kur'ân-ı Kerîm'in dünya semâsından Peygamberimize indirilmeye başlandığı gecedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder