استعيذ بالله
: وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ وَالَّذِينَ
اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ
جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ
الْعَظِيمُ
قال رسول الله صلى الله عليه
وسلم: أصحابي كالنجوم بأيهم اقتديتم اهتديتم
Muhterem Mü’minler
Hutbemiz SAHABE-İ KİRAM’IN ALLAH
YOLUNDAKİ GAYRETLERİ hakkındadır.
Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz
Hicretin 8. Yılında Rum Kayseri’ne bir mektub yazmışlar ve mektubun
ulaştırılması vazifesini de Haris bin Umeyr (r.a.)’a vermişlerdi. Hz. Hâris
(r.a.), Mute’ye varınca Kayser’in Şam Valisi Şurahbil tarafından durdurulup
sorguya çekilmiş ve şehid edilmişti. Bunu haber alan Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz
çok üzülmüş ve gadaplanmışlar ve derhal mü’minlere haber salarak Hz. Haris’in
şehid edildiğini bildirmiş ve ordunun toplanmasını emretmişlerdi. Böylece üç
bin kişilik bir ordu toplanmıştı.
Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz o
gün öğle namazını kıldırdıktan sonra Mescid-i Nebevî’den ayrılmamışlar,
Sahabe-i Kiram da kendileriyle beraber Mescid’te oturmuşlardı. Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardı: “Gazaya çıkacak şu askerlere
kumandan Zeyd bin Harise’dir. O şehid edilirse Cafer bin Ebî Talib’tir. O da
şehid edilirse o zaman mü’minler aralarından münasip birini kumandan tayin
etsinler.” Neticede İslam Askerleri gözyaşları ve dualarla uğurlanmış,
Peygamber Efendimiz (s.a.v) de beyaz bir sancak bağlayarak Hz. Zeyd bin
Harise’ye teslim etmişler ve Veda Tepesi’ne kadar orduyu bizzat teşyî
buyurmuşlardı.
Durumu haber alan Rum tarafı da
yaklaşık 200-250 bin kişilik bir ordu hazırlayarak beklemeye başlamışlardı. Üç
bin kişilik İslam Ordusu’nun karşısında 250 bin kişilik Rum ordusu. İki taraf
başlarında kumandanlarıyla, çarpışmaya başlamışlardı. Hz. Zeyd sancak elinde
olduğu halde ileri atılınca, şeytan hemen gelip ona dünyayı ve hayatı
sevdirmek, ölümü çirkin ve sevimsiz göstermek istemişti. Bunun üzerine Hz. Zeyd
“Bu gün mü’minlerin kalplerindeki imanı pekiştirme zamanıdır. Hâlbuki sen bana
dünyayı sevdirmek istiyorsun” demiş ve elinde sancağıyla iç taraflara dalarak
şehid olmuştu. Daha sonra Hz. Cafer (r.a.), Hz. Zeyd (r.a.)’ın zırhını giyip sancağı
alarak, atına bindiği gibi iç tafralara yönelmiş, şeytan aynı vesveseyi O’na da
vermeye çalışmış ama O aynı Hz. Zeyd gibi mukabele ederek, çarpışmaya devam etmişti.
Artık şehid olacağını anladığında atından inip “Cennetin kokusundan daha güzel
bir koku yoktur.”diye seslenmiş; bir eli kesilince sancağı öbür eline almış; diğer
eli de kesilmiş, ama O sancağı koltuk altına sıkıştırarak yine de bırakmamıştı.
Neticede doksandan fazla yara alarak O da şehid olmuştu. Ardından mü’minlerin
isteği üzerine Hz. Halid bin Velid (r.a.) kumandan tayin edilmiş ve büyük
başarılar elde ederek ilk günü bitirmişti. Ertesi gün ordunun sağ tarafını sol
kanada, sol tarafını sağ kanada, öndekileri arkaya, arkadakileri öne alan Hz.
Halid, böylece Rumlar’ın “Müslümanlara yeni kuvvetler katılmış” düşüncesine
kapılmalarını sağlamış ve morallerini bozmuştu. 7 gün süren çarpışma
neticesinde Rumlar büyük bir bozguna uğramış, İslam Ordusu da Hz Halid’in dâhiyane
kumandası ile çok büyük bir tehlikeden kurtulmuştu.
Bu arada ilk gün Medine-i
Münevvere’de Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz namaz için ezan okunmasını
emretmişler ve minbere çıkarak üç defa “Allah’tan onlara hayır ve sevap
kapısının açılmasını dilerim” şeklinde dua etmişlerdi. Ardından “Size şu gazaya
giden ordunuzdan haber vereyim. Onlar gittiler, düşmanla karşılaştılar” buyurarak
yukarda anlatılan hususları, Şam tarafına bakarak haber vermeye başlamışlardı.
Hadiseleri anlatırken Hz. Zeyd hakkında “O şimdi cennete girdi. Orada koşup
duruyordur”, Hz. Cafer hakkında “O şehid olarak cennete girdi. Şimdi yakuttan
iki kanadıyla cennette uçup duruyordur.” buyurmuşlar ve mü’minlerden, her bir
kumandan hakkında Allah’tan mağfiret dilemelerini istemişlerdi.[1]
Muhterem Mü’minler,
İşte Mute Gazası, asr-ı saadetin
muhteşem sayfalarından biri olarak tarihteki yerini almıştır. Aslında Rasul-i
Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’in ashabını anlata anlata bitirmek mümkün değildir. Onların
her birinde muazzam ibretler, göz yaşartıcı misaller vardır. Rasül-i Ekrem
Efendimiz birçok hadis-i şerifleriyle bu hususu bize haber vermişlerdir. “Eshabım
yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz”[2]
hadis-i şerifi bunlardan biridir. Yine birçok ayet-i kerime onlar hakkında, onların
faziletini ifade etmek için nazil olmuştur.
Bu itibarla kim Allah yolunda hizmet
ederse, kim Allah’ın dinine hizmet için hicret ederse, kim Allah yolunda infak
ederse, kim Allah yolunda olanlara kucak açıp sahip çıkarsa o Ashab’ın
izindedir. Ve bu izi takip etmeye devam edip imanla öbür âleme gittiği müddetçe
Allah’ın izniyle yeri cennettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder