استعيذ بالله بسم الله الرحمن الرحيم : وما ارسلناك الا
رحمة للعالمين
الحديث : انما انا رحمة مهداة
Muhterem Mü’minler,
Bu haftaki hutbemiz PEYGAMBER EFENDİMİZ
(S.A.V.)’İN FAZİLETİ VE VELADETİ hakkındadır.
Kainat’ın yaratıldığı günden bu ana
kadar tarih içerisindeki en müstesna ve en kıymetli zamanlardan biri de hiç
şüphe yok ki Miladi 571 yılı, Rebî’ul-evvel ayının 12. pazartesi gecesidir. Zira
bu gecede Kainâttaki en müstesna ve en kıymetli insan olan Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz
dünyayı şereflendirmişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in fazilet ve değerini
Cenab-ı Hakk bir çok ayet-i kerime ile beyan buyurmuştur.
Enbiya Suresi’nin 107. ayet-i kerimesinde
: “(Resulüm) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” buyrulmaktadır.
Bu ayet-i celile şu şekilde tefsir olunmuştur: “Ey Resulüm, başka bir sebep
için değil ancak bütün alemlere ve bil-hassa akıl sahiplerine merhamet
ettiğimiz için; başka bir halde değil ancak alemlere rahmet olarak sana risalet
verdik. Risaletin, umuma bir rahmet-i ilahiye ve sen umumi bir rahmetsin ki
bütün akıl sahiplerine kurtuluş yolunu sen göstereceksin. İki cihanda saadet
sebebi olan dini sen tebliğ edeceksin ve bütün alem bundan istifade edecektir.
Artık vay o bedbahtların haline ki bu rahmetten kaçınırlar ve bu nuru
görmezler.”[1] Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Ben ancak hediye olunmuş bir rahmetim.”[2]
Peygamber
Efendimiz (s.a.v.)’in yüksek şahsiyeti hakkında, Kalem Suresi 4. ayetinde “Ve
sen elbette yüksek bir ahlak üzeresin” buyrulmaktadır. Hz. Aişe (r. Anha)
Validemiz, kendisine Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz’in ahlakından sorulunca
soran zata hitaben : “Sen Kur’an okumuyor musun? O’nun ahlakı Kur’an idi”[3] buyurmuşlardır.
İmam-ı Rabbânî Hz, Mektûbât-ı Şerife’sinde
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in faziletinden ve meziyetlerinden bahsederken;
“Ben, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i sözlerimle medh etmeye kadir değilim. Ancak
sözlerimi O’nunla süslemiş olurum” mealindeki beyti nakletmiş ve devamında
hadis-i şeriflerden istifade ederek şöyle buyurmuşlardır: “Muhakkak ki Hz.
Muhammed (s.a.v.) Allah-ü Tealâ’nın Rasulü ve Ademoğlu’nun efendisidir.
Kıyamette insanların kendisine en çok tabi olacağı zat odur. O önce ve sonra gelen insanların içinde
Allah-ü Teala indinde en mükerrem şahıstır. Kabri ilk açılacak olan; ilk
şefaatçi ve ilk şefaat izni verilecek olan; Cennet’in kapısını ilk çalacak olan
ve Hz. Allah’ın kendisine kapıyı ilk açacağı kişi yine O’dur. Kıyamet günü
Livâü’l-Hamd sancağını O taşıyacaktır.”[4]
“Mahbub-i Mutlak-ı Hüdâ”[5] olan
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in fazilet ve meziyetlerini saymakla bitirmemiz ve
kelimelerle ifade etmemiz elbette mümkün değildir. Bu derece mükemmel bir
şahsiyet olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.), her hal-ü kârda ümmetini düşünür ve
onlara dua ederdi. Ayeti Celile’de O’nun hakkında; “Andolsun size
kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok
ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir,
merhametlidir.”[6]
buyrulması ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Allah’ım ümmetimi muhafaza buyur,
ümmetime merhamet eyle” diye ağlayıp yalvarması[7] O’nun ümmetine ne kadar düşkün
olduğunun delilleridir.
Muhterem Mü’minler,
Bütün Peygamberler’in sonuncusu ve en
üstünü olan böylesine müstesna bir peygambere ümmet olma ve O’na iman etme
şerefini bize nasip eylediği için Cenab-ı Hakk’a ne kadar şükretsek azdır. Bu
nimetin hakikatine ermek yani hakiki ümmet olabilmek için daima dua etmeli, bu
hususta piranın himmet ve teveccühüne sığınarak, fırsatı ganimet bilmeliyiz. Fesadın
yayıldığı şu zamanda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Akidesine ve Sünnet-i Seniyye’ye
canımızla, malımızla, bütün gücümüzle sarılmalı ve bu hususta da çok dua
etmeliyiz.
Bil-hassa 11 Aralık Pazar’ı 12 Aralık
Pazartesi’ye bağlayan gece idrak edeceğimiz Mevlid Kandili’ni elimizden geldiği
kadar ibadet-i taatla geçirmeye çalışmalıyız. Sadece bu gece değil her zaman
çokça salavat-ı şerife okumalıyız. Salevat-ı Şerife’nin bereket ve faziletini
anlatmakla bitirmemiz mümkün değildir. Şu hadis-i şerifler, salavat-ı
şerife’nin faziletini anlamamıza yardımcı olacaktır: “ Kim bana bir defa
salat-ü selam getirirse, bu sebeple Allah-ü
Teala ona on misli merhamet etsin”[8] ve “Kıyamet
gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salat-ü selam
getirenlerdir.”[9]
Müslümanların ve hususiyle Feyz-i Muhammed’le alakadar olanların salevat-ı
şerifeyi hayatlarının ayrılmaz bir parçası haline getirmeleri ve bu hususta
gayretli olmaları lazımdır.
[1] Elmalılı, Hak Dini Kur’an
Dili, cild 5, sayfa 3375
[2] Hâkim, El-Müstedrek
ale’s-Sahihayn, cild 1,sayfa 91, hadis 100
[3] Sahih-i Müslim, cild 1,
sayfa 513, hadis 139
[4] Mektubât-ı Şerife, cild 1,
sayfa 87, mektup 44
[5] Mektuplar Risalesi, sayfa
11
[6] Tevbe Suresi, ayet 128
[7] Sahih-i Müslim, İman 346
[8] Sahih-i Müslim, Salat 70
ve Ebû Dâvût, Vitir 26
[9] Sünen-i Tirmizî, Vitir 21
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder