REKLAM

14.06.2021

ALKAME BİN KAYS

ALKAME BİN KAYS ( ... - 681m. )

 

           Evliyalar Ansiklopedisi

 

         Tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerinde büyük âlim. Tâbiînin büyüklerindendir.

      Künyesi ve ismi şöyledir: Ebû Şibl Alkame bin Kays bin Abdullah bin Mâlik

      en-Nehâî el-Kûfî. Muhadrâmûn'dandır. Yâni Peygamber efendimiz hayatta iken

      doğdu. Fakat onu göremedi. 681 (H.62) senesinde Kûfe'de vefât etti.

      İlimdeki üstünlüğü âlimler tarafından sözbirliği ile bildirilmiştir. Bu

      bakımdan ilimde rivâyetlerine mürâcaat edilen müstesnâ bir âlimdir.

      Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden hazret-i Ebû Bekr'i, hazret-i Ömer'i,

      hazret-i Osman'ı, hazret-i Ali'yi, hazret-i Âişe'yi, Abdullah ibni

      Mesûd'u, Huzeyfet-ül-Yemânî'yi, Selmân-ı Fârisî'yi, Hâlid bin Velîd'i,

      Ebüdderdâ'yı, Habbâb bin Eret'i ve diğer Eshâbı görmüş olanlardan ilim

      alıp, hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Hazret-i Ali ile Nihâvend'de,

      Hâricîlere karşı elinde kılıcı ile bizzât savaştı. Rabbânî âlimlerdendir.

      Yâni kendisine ilim ve hikmet verilmiş ve ilmi ile amel eden bir âlim ve

      büyük bir velî idi.

 

         Şu âlimler ondan ilim öğrenmiş, rivâyette bulunmuştur: Ebû Vâil Şakîk

      bin Seleme, Âmir eş-Şa'bî, İbrâhim bin Yezîd en-Nehâî, Muhammed bin Sîrîn,

      Abdurrahmân bin el-Esved, Müseyyib bin Râfi', İbrâhim bin Süveyd en-Nehâî

      ve diğerleri. İbrâhim en-Nehâî ve Şa'bî gibi meşhûr âlimler ondan fıkıh

      ilmini öğrendi. Yahyâ bin Vessab, Ubeyd bin Nadle ve Ebû İshak es-Sebîî de

      ondan kırâat ilmini öğrendiler.

 

         Alkame bin Kays, Kur'ân-ı kerîmi ve fıkıh ilmini Eshâb-ı kirâmdan

      Abdullah ibni Mes'ûd'dan öğrendi. Onun derslerinde çok üstün bir seviyede

      yetişti. Nitekim hocası Abdullah ibni Mes'ûd; "Benim okuduğum her şeyi

      okur ve bildiklerimi bilir." buyurmuştur. Zamânın meşhûr âlimleri

      kendilerine bir mesele sorulduğunda, "Alkame'ye gidiniz!" diyerek onu

      tercih ederlerdi. Bilhassa fıkıh ilminde en büyük âlimlerden olanAlkame

      bin Kays çok sayıda âlim yetiştirdi. Ehl-i sünnet îtikâdının ve din

      bilgilerinin insanlara nakledilmesi ve öğretilmesi husûsunda büyük

      hizmetleri oldu. Ehl-i sünnetin reisi ve Hanefî mezhebinin imâmı, İmâm-ı

      A'zâm, ilmini onun talebeleri zincirinden aldı. Alkame bin Kays'tan ilim

      öğrenen ve rivâyette bulunanlardan en başta gelen talebesi ve yeğeni

      İbrâhim Nehâî, Ebû Vâil, Muhammed bin Sîrîn, İmâm-ı Şa'bî, Abdurrahmân bin

      Yezîd, Esved bin Yezîd ile Ömer bin Alkame, İmâm-ı Zuhrî ve daha çok

      sayıda âlimlerdir. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfenin senelerce derslerine devâm

      ettiği hocası Hammad bin Süleymân, Alkame bin Kays'ın en meşhûr

      talebelerinden İbrâhim en-Nehâî'nin ve Şa'bî'nin talebesidir.

 

         Alkame bin Kays, hâl ve hareketleriyle hocası Abdullah İbn-i Mes'ûd

      hazretlerine çok benzerdi. Abdullah ibni Mes'ûd da Peygamber efendimize

      çok benzerdi. Sesi çok güzel idi. Kur'ân-ı kerîm okurken dinleyenler

      kendinden geçerdi.

 

         İbrâhim Nehâî anlatır: "Alkame bin Kays, Abdullah ibni Mes'ûd'un

      huzûrunda Kur'ân-ı kerîm okurdu. Abdullah ibni Mes'ûd onu dinledikçe;

      "Oku! Anam babam sana fedâ olsun!" derdi. Kendisi de şöyle anlatmıştır:

      Abdullah ibni Mes'ûd beni yanına çağırtır, Kur'ân-ı kerîm okumamı isterdi.

      Ben de okurdum. Ben durunca, devâm et, buyururdu. A'rac dedi ki:

 

         "Kur'ân-ı kerîm okumada, ses bakımından, insanların en güzeli idi.

      İbn-i Mes'ûd ne zaman onun kırâatini dinlese, kendinden geçer ve; "Eğer

      Resûlullah seni görseydi, seninle mesrûr olurdu ferahlardı." derdi. Ebû

      İshak, Esved bin Yezîd'in şöyle dediğini nakleder. Abdullah ibni Mes'ûd'u

      Alkame bin Kays'a ilim öğretirken gördüm. Kur'ân-ı kerîm sûrelerini

      öğrettiği gibi teşehhüdü de öğretiyordu.

 

         Alkame bin Kays tefsîr ilminin büyük imâmlarındandır. Âyet-i kerîmeleri

      tefsîr ederken hadîs-i şerîflere mürâcaat ederdi. En'âm sûresi seksen

      ikinci âyet-i kerîmesinin tefsîri hakkında İbn-i Mes'ûd'dan şöyle rivâyet

      etmiştir: Meâlen; "Îmân edip de, îmânlarını bir zulm ile karıştırmayan

      kimseler yok mu? İşte korkudan emin olmak onlara mahsustur, hidâyete

      erenler de onlardır." âyet-i kerîmesi nâzil olunca Eshâb-ı kirâm;

      "Hangimiz zulüm etmiş bulunuyoruz?" diye Resûlullah'a sordular. Resûl-i

      ekrem; "Bu sizin hakkınızda değildir." dedi ve sonra; "Hani Lokman da

      oğluna nasîhat ederek demişti ki: "Oğlum, Allah'a şirk koşma! Şüphe yok ki

      bu şirk pek büyük bir zulümdür." (Lokman sûresi: 13) meâlindeki âyetini

      okudular. Bu âyet-i kerîme ile En'âm sûresi 82. âyetindeki zulmün, Allah'a

      ortak koşmak olduğunu bildirmiştir.

 

         Gençliğinde bir şeyi ezberleyince, sanki önümdeki kâğıt üzerinde yazılı

      imiş gibi ezbere okurdum, demiştir. Fıkhî meseleleri sormak üzere

      kendisine çok kimse mürâcaat ederdi. Hadîs ilminde hâfız (Hadîs-i şerîf

      âlimi) derecesinde idi. Yüz bin hadîs-i şerîfi senetleri ile ezbere

      bilirdi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler, Kütüb-i sitte denen meşhûr altı

      hadîs kitabında yer almıştır. Vasiyetinin bir kısmı şöyledir: "Ben vefât

      ederken başımda Lâ ilâhe illallah diyerek telkinde bulununuz. Vefât

      haberimi yaymayın ve beni hemen kabrime götürün." Vefâtında bir örtü ile

      bir aba ve bir de Kur'ân-ı kerîmden başka bir şeyi yoktu. Hiç çocuğu

      olmamıştır. Ona Ebû Şibl künyesini hocası Abdullah bin Mes'ûd hazretleri

      vermiştir. Meşhûr fıkıh âlimi İbrâhim en-Nehâî'nin dayısı ve Esved bin

      Yezîd'in de amcasıdır.

 

         Abdullah bin Mes'ûd'dan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Resûlullah

      efendimiz; "Mü'min, ta'n etmez (kötülemez), lânette bulunmaz ve müstehcen

      konuşmaz." buyurdu.

 

         Yine İbn-i Mes'ûd'dan; "Peygamber efendimiz seferî iken bâzan oruç

      tutar, bâzan iftâr ederdi. Farz namazları iki rekat kılardı." dediğini

      rivâyet etmiştir.

 

         Yine Abdullah ibni Mes'ûd hazretlerinden rivâyet ettiği hadîs-i

      şerîfte, Resûlullah efendimiz buyuruyorlar ki: "Kalbinde hardal dânesi

      kadar îmânı olan hiç bir kimse, Cehennem'de ebedî kalmaz."

 

         "Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir; hakkı inkâr ve

      insanları tahkîr etmektir."

 

      1) Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye (48. Baskı); s.1039

 

      2) El-A'lâm; c.4, s.248

 

      3) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.7, s.276

 

      4) Tabakâtİbn-i Sa'd; c.6, s.86

 

      5) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.48

 

      6) Hilyet-ül-Evliyâ; c.2, s.98

 

      7) Miftâh-üs-Seâde; c.2, s.20

 

      8) Kâmûs-ül-A'lâm; c.4, s.3174

 

      9) El-Menhel-ül-Azb-ül-Mevrûd; c.1, s.186

 

      10) Târih-i Bağdâd; c.12, s.296

 

      11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.1, s.222

Ali Haydar Ahıskavi

 Ali Haydar Ahıskavi 1870-1960 m.)

 

 

               Batum'un Ahıska kazasında 1870 senesinde dünyaya geldi. Babası

      Şerif Efendi'dir. İki yaşında annesini, dört yaşında da babasını kaybeden

      Ali Haydar Efendi (K.S.) ilk ilim tahsilini memleketinde yapmıştır. Daha

      sonra Erzurum'da medrese tahsiline devam etmiştir. Erzurum'dan sonra

      İstanbul'a gelen Ali Haydar Efendi , Fatih Camii Şerifi'nde derslere devam

      ederek, Beyazıd dersiâmlarından Çarşambalı Hoca Ahmed Hamdi Efendi'den

      1901 yılında icazet almıştır.

 

           Ali Haydar Efendi (K.S.), Ahmed Hamdi Hoca'nın derslerine devam

      ederken, o devirde kadı yetiştiren şimdiki Hukuk Fakültesi'nin ilk şekli

      olan, Medresetü'l-Kuzat'a ( Hukuk Fakültesi ) giderek, oradan da

      şahadetname (diploma) almıştır. (1906) İlk adli vazifesi Burdur

      kadılığıdır. Sonra Uşak kadılığı ve sonra Denizli kadılığı olmuştur. Daha

      sonra İstanbul İstinaf Mahkemesi ( dava mahkemeleri ile temyiz mahkemeleri

      arasında bir derece yüksek mahkeme) üyeliğine getirildi.. Bu vazifede iken

      hukuk mektebinde Mecelle ve Usul-i Muhakematı Hukukiye derslerini okutmaya

      başladı. Ardından sırasıyla İstanbul Bidayet Mahkemesi, İkinci Hukuk

      Dairesi Başkanlığı, Bidayet Mahkemesi Başkanlığı, İstinaf Mahkemesi İkinci

      Hukuk Dairesi Başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği, aynı mahkemenin hukuk

      dairesi üyeliği, sonra başkanlığı ve temyiz mahkemesi başkanlığı

      görevlerinde bulundu.

 

           Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, Hukuk-u Islâmiye ve Islahatı Fıkhiye Kamusu

      eserinde Ali Haydar efendiden bahsederken, "Yüksek çalışkan fukahamızdan

      sayılır" der ve devamla, Mahkeme-i Temyiz riyasetinde, mülga fetvahane-i

      ali emanetinde ve adliye nezaretinde bulunmuştur. Mecelle-i ahkamı

      Adliye'ye yazmış olduğu 4 ciltlik mufassal şerhi, kıymetli bir eserdir.

      Birçok çalışmanın faideli bir semeresidir. Arazi, evkaf, mefkud, ahkâmına

      dair eserleri, intikal kanununa şerhi de vardır. Medresetül Kuzat'ta ve

      Darül Fünun'da mecelle vesaire müderrisliğinde bulunmuştu" diye övmüştür.

 

           Sene 1914 Fatih Camii'nde talebe okutmaya başlamıştır. Fetvahanede

      fetva vermiş, gösterdiği büyük iktidarla, 1914 yılında Sahn Medresesi

      Fıkıh Müderrisliği'ne tayin edilmiştir.

 

           Birinci Dünya Savaşı ardından, 14 Kasım 1914'te ilan edilen Cihad

      Ekber fetvasını, Fetva Emini sıfatıyla Fatih Camii'nde okudu. Aynı zamanda

      23 Kasım 1914'te Cihad Beyannamesinde bulunan 29 imzadan birisi de Ali

      Haydar Efendi'dir. 1915 yılında Şeyhü'l-İslamlık'ta yeni kurulan "Telif i

      Mesail Heyeti Reisliği"ne tayin edilmiştir. 1916 yılında Huzur Dersleri

      baş muhatablığına tayin edilmiştir. Rumeli Kazasker payeliğini elde etti.

      Aynı yıl emekliye ayrıldı.

      Tevfik Paşa'nın ikinci sadaretinde (Baş vezirlik) kısa bir süre Adliye

      Nazırlığı (Adalet Bakanlığı) yaptı. Bu görevde iken Medine'yi teslim

      etmeye yanaşmayan Fahrettin Paşa'ya Padişah'ın teslim konusundaki

      iradesini götürdü. Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), zahiri ilimlerin

      hepsini ikmal etti. Varılacak noktanın en üst kademesine ulaştı. Üstelik

      kendisi de, şanlı şöhretli, celadetli idi. Efendi , sert mizaçlı biri idi.

      Taviz vermeksizin şeriatın hükümlerinin yerine getirilmesini isterdi.

      Hatta Maide suresindeki şu ayeti kerime sanki düsturu olmuştu. "Allah'ın

      indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin, fasıkların, kafirlerin ta

      kendileridir." (Maide Suresi ayet 44-45) Hitabeti çok kuvvetli, fakihliği

      4 mezhebe fetva verecek kadar kuvvetli idi. Tesir ve ikna gücü de yerinde

      idi.

 

           Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri, kaynaklar, tarih olarak kesin

      belirtmemekle beraber, 1913 ve 14 yılları, Bandırma'ya gider. Bir Ramazan

      günü talebelere yardım maksadı vardır. Tabii ki vaaz edecektir. İstanbul

      ulemasından olduğu için her yerde rağbet çok olur. Vaazları genelde

      tasavvuf ve tarikatlar aleyhinde olur. Hatta bir gün sabah namazında

      kişiyi isimlendirerek, "Burada Bezzaz Ali Rıza Efendi var, esnaftır, tarik

      ehlidir, şöyle yapar, böyle yapar" diye aleyhinde konuşur. Cemaatin içinde

 

      Ali Rıza Bezzaz Hazretlerinin talebelerinden Börekçi Hasan Efendi de

      vardır. Vaazı dinler ve namazdan sonra olup biteni Rıza Ali Bezzazi

      Efendiye anlatır. Meşayih sevinir. Efendi de "Hiç merak etme, çok yakında

      bizim yanımıza gelecektir" der. Gönülden gönüle yol var ya. Onların

      sözleri ok gibidir, gider hedefini vurur. Ali Haydâr Efendi'nin gönlüne

      bir ateş düşer. Tasavvuf ve tarikat ehline karşı bir sevgi ve alaka

      başlar. Kalbi vecd, istiğrak ve cezbe ile dolar. Dev cüsse, cübbeyi ve

      sarığı atarak camiden çıkar. Pazar yerinde bez atan Ali Rıza Bezzaz

      Efendi'nin yanına varır. Söylediklerinden pişmanlık duyduklarını ve

      affetmesini ve evlatlığa kabul etmesini söyler. Bezzaz Ali Rıza Efendi

      (KS), Ali Haydar Efendi'nin kolundan tutar, sırtını okşar ve "İstanbul'da

      Hacı Ahmet Efendi var ona git" der. Bandırma'dan İstanbul'a dönüş Ahıskalı

      Ali Haydar Efendi, İstanbul'a gelip Hacı Ahmet Efendi'yi bulur. O da

      "Topkapı'da Ali Efendi var ona git" dedi. İıntihanlar, sabır, teslimiyet.

      O ona, o da ona gönderiyor? Topkapı'ya giden Ali Haydar Efendi (KS),

      kendisine bildirilen köhne, dökük bir evin kapısını çaldı. Yarım saat

      kadar kapıda bekledi. O an nefsi ile başbaşa kaldı ve nefsi içerden

      konuştu: "Ey Ali Haydar, senki padişahın huzur dersleri baş muharrir ve

      baş muhatabısın, böyle bir adamın böyle köhne evin ününde kapısını

      bekliyorsun, bu sana yakışır mı?" diye iç geçirdi. Daha sonra kapı açılıp

      bir kız çocuğu çıktı. "Buyurun içeri" dedi. İçeri giren Ali Haydar Efendi,

      bir saat daha bekledi. Bu sırada saçı-başı birbirine karışmış, kambur bir

      adam içeri girdi. Bu kimsenin Ali Efendi olduğunu anlayan, Ahıskalı Ali

      Haydar Efendi, hemen elini öpmek istedi. Fakat o kimse, "Çek, çek elini,

      ben samimiyetsizliklere el veremem" dedi. Ahıskalı Ali Haydar Efendi,

      kendi sıfatlarını ve makamlarını saymaya başlayınca, o zat "Sus, sus" diye

      azarladı. Ahıskalı Ali Haydar ağlamaya başlayınca da, "Ya! Amma da cümbüş

      hocacıymışsın, şaka yaptım" dedi. O anda bazı değişiklikler hisseden

      Ahıskalı Ali Haydar Efendi, karşısındaki Ali Efendi'ye talebe olup sohbet

      ve derslerine devam etti. Tasavvuf yolunda ilerledi.

 

           Bandırma'daki Nakşi Şeyhi Ali Rıza Bezzazi'nin vefatı üzerine

      postnişinliğe getirildi. Dergâhta vakıf şartı gereğince Ali Rıza

      Bezzazi'nin talebeleri arasından seçildi ( 1914). Bu dergâh, Fatih ilçesi

      Çarşamba mevkii, Cebecibaşı mahallesinde İsmail Ağa Camiinden Fener

      Kilisesi'ne doğru giden sokağın sonundadır. Burası, Şeyh Mustafa İsmet

      Garibullah Hazretleri'nin dergâhıdır. Nakşi silsilesinden 32.'dir. Yanında

      33. Şeyh Halil Nurullah Zağravi Hazretleri vardır. Yan yana kabri

      şerifleri oradadır. 34. silsile zinciri az önce bahsettiğiıniz Ali Rıza

      Bezzazi'dir ve Bandırma'da medfundur. 35. Ali Haydar Ahıskavi olmuştur.

      Allah onlardan razı olsun. İttihat ve Terakki hükümeti, Ahıskalı Ali

      Haydar Efendi'nin bu seçimini reddetti. Postnişinliğine el koydu. Fakat

      Efendi Hazretleri bu işi yine devam ettirdi. Birinci Dünya Savaşı boyunca

      aynı zamanda da padişahın huzur dersleri başmuhatablığını da yürüttü. Beş

      yıl sonra müridlerden Hafız Halil Sami Efendi tarafından yazılan istida

      (dilekçe) ile postnişinliğin gasp işi saraya intikal ettirildi. Nihayet

      hicri 1338, miladi 1919'da Ali Haydar Efendinin postnişinliği bizzat

      padişah tarafından tasdik edilmiş oldu. Huzur dersleri de 1923'e,

      padişahlığın kaldırılmasına kadar devam etti. .

 

           Cumhuriyet sonrası alimlerin çile devri başladı. Sorgular,

      mahkemeler, hapisler, beraatler birbirini izledi.

 

           Şeyh Ali Haydarül Ahıskavi Hazretleri'nin Polis Müdürlüğü'ne

      götürülüşü:

      Tahirül Mevlevi, basın aleminde "Hayatım ve istiklal mahkemeleri" adlı

      hatıraların, polis nezaretine gittiklerini uzun uzadıya anlattıktan sonra,

      koğuşta kimlerle kaldıklarını tarif ederek yazıyor: "Kapıdan girince

      sağdan birinci karyolada Dağıstanlı Seyyit Tahir Efendi, ikinci karyolada

      Kâtip Aziz Mehmet Efendi, üçüncü karyolada kitapçı Aziz Efendi, dördüncü

      karyolada Ömer Rıza Bey, beşinci karyolada Abdi

      Acz (kendi), altıncı karyolada Suud Bey, yedinci karyolada her akşam orada

      yatan bir memur. Soldan birinci ve ikinci minderde Yağlıkçı Hasan ve

      Mustafa efendiler, soldan birinci karyolada Dersiam ve Çarşamba'daki İsmet

      Efendi Tekkesi şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi, bir de onlara mücavir (

      komşu) Seydişehirli Hasan Efendi, ikinci karyolada vaiz Sofi Süleyman

      Efendi, Kitapçı Mihran Efendi de tam orta yerdeki karyolayı seçmişti. Ali

      Haydar Efendi ve Süleyman Efendi'nin birer zembili ve bir de pöstekisi

      vardı. Tahirül Mevlevi koğuştakilerin hususi hallerini bir bir süzdükten

      sonra Ali Haydar Efendi için şunları da ekleyivermiş: "Şeyh Ali Haydar

      Efendi, kulakları az işittiği için mütalaayı ve tilaveti muhasebeye

      (sohbete) tercih ediyor, kendisine tane tane ve yavaş söylenilmek şartıyla

      bir şey sorulacak olursa müfid ve mukni (faydalı ve ikna edici) cevaplar

      veriyor, mangalda kendi eliyle kaynattığı çayı sessizce içip hususi

      aleminde bulunuyordu."

 

           Tahirül Mevlevi bir gece rüya görür, namazdan sonra Ali Haydar

      Efendi'ye gelir anlatır. "Şeyh Ali Haydar Efendi ile ikimizin müşterek bir

      maaş cüzdanı varmış. Bu cüzdanla vezneye müracaat etmiştim. Maaş

      alacakmışım. Veznedar, bir iki kâğıt para verdikten sonra; -İstersen bir

      de altın vereyim teklifinde bulundu. -Aman lutuf etmiş olursunuz,

      çoktandır ruyetinden mahrumum. Gurbette hemşehri görmüş gibi olurum,

      dedim. Vezneci kenarı kırık bir altın verdi. Bunu görünce; -Aman bir

      lütuftur ettiniz, bari tamam olsun, şunu değiştiriverin ricasında

      bulundum. Onu aldı. Mevlevi külahı şeklinde altından mamul tam bir sikke

      verdi. Aldım ve uyandım." O mübarek de iyiye yorar: -Altının değişmesi

      hakkında hükmün değişeceğine, maaş cüzdanının müşterek olması da ikimizin

      beraatine işarettir, der, Gerçekten birkaç saat sonra da tabiri gibi olur.

      Bir zaman sonra telgrafhanede Şeyh Ali Haydar Efendi'yi görür ve: -Efendi

      rüya tabiriniz gibi çıktı, deyip elini öper, hatta telgraf kâğıdını

      yazıverir.

 

           Türkiye'de yeni kurulan idareye karşı olduğu öne sürülerek Ankara'ya

      götürülür. Ankara'da lskilipli Atıf Hoca ile beraber aynı koğuşta kalır.

      Hapishanede kaldığı sırada rüyasında şeyhini gürür ve şeyhi ona bir

      rivayetle 33, başka bir kaynakta 41 defa Fetih suresini okursan

      kurtulursun der. Ali Haydar Efendi okumaya başlar. Bir yandan da okuduğu

      sayıyı ranzaya işaretler. Onun böyle yaptığını gören İskilipli Atıf Hoca,

      (Allah rahmet eylesin); -Hoca ne.yapıyorsun, der. Ali Haydar Efendi de:

      -Rüyamda şeyhim böyle söyledi, sen de oku kurtulursun inşaallah der.

      İskilipli Acıf Hoca da: -Bu gece ben de rüyamda Peygamber Efendimizi

      gördüm (sav). "Atıf ben seni çağırıyorum, sen savunmanı hazırlıyorsun"

      buyurdu. Ben de savunmamı (müdafaaname) yırttım" der. Bilindiği üzere Atıf

      Efendi şehadet, Ali Haydar Efendi hizmet şerefiyle Allahu Teala'nın

      nimetine vasıl oldular.

 

           Ahıskalı Ali Haydar Efendi (KS), yıllarca ilim öğrenmek, ilmi

      öğretmek ve insanlara İslâmı anlatmak için meşgul oldu. Edebin birinin

      dahi terkine

      rıza göstermezdi. Pek çok ilim erbabı yetiştirdi, kıymetli müridleri oldu.

      Vaktinin büyük bir bölümünü Kur'an-ı Kerim okumakla geçirirdi. "Sülbümden

      değil, yolumdan gelen benim evlâdımdır" derdi. Uzaktan ya-

      kından ziyaretine kimler gelmez ki? Erzurum'dan Alvarlı Mehmet Efendi,

      Ramazanoğlu Sami Efendi, Hasip Efendi, Mehnet Zahid Kotku Hazretleri ve

      nice alim, fazıl kişiler...

 

           Siyasetten uzak durur. Talebelerinin de uzak durmalarını tavsiye

      ederdi. Ali Haydar Efendi Kuddise Sırruh, derin bir bilgiye sahipti. Dînî

      ilimleri bihakkın kavrayan bir zekâya sahipti. Hitab ettigi cemaati hemen

      te'siri altına alırdı. .

 

           Uğrunda hayatı boyunca mücadele ettiği en büyük gayesi; Allah'ın

      indirdiği ile hükmetmekti. Maruz kaldığı çile ve meşakkatlara gögüs

      germiştir. Emr'i bi'l-ma'rufa büyük önem verirdi. "Din-i Mübin-i İslâm'ın

      devam ve bekası, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münkerin devamına; dîn-i

      mübin-i İslâm'ın inkırazı (yıkılması) ise emr-i bi'l-maruf ve nehy-i

      ani'l-münkerin ( iyiliği emredip kötülükten alıkoyma) terkine bağlıdır."

      derdi.

 

           Ali Haydar Efendi (K.S.), tarikat ehli hir zattı. Nakşibendi

      tarikatının Halidî koluna mensuptu. Silsilede sırası otuzbeşinciydi. Şeyhi

      ise, Bandırma'da medfun bulunan Mevlana Ali Rıza el-Bezzaz (K.S) idi. Ali

      Haydar Efendi Nakşibendi tarikatının şeyhlerinden olan ve silsilede 32.

      sırada bulunan, Mevlana Muhammed Mustafa İsmet Garibullah (K.S) Efendi'nin

      Fatih Çarşamba'da Cebecibaşı mahallesindeki konağını tekke edinerek, Şeyh

      İsmet Efendi Dergahı adı verilen bu tekkede, irşad makamında oturmuştur.

 

           Dergahının bulunduğu mahalde bulunan evinde, 1 Ağustos 1960 yılında

      vefat etti. Vefatında, âyetler okuyarak, etrafındakilere nasihatler

      ederek, tebessümler saçarak, dar-ı bekaya göç etti. Arkasında binlerce

      gözü yaşlı mürid bıraktı. Kabri Edirnekapı Sakızağacı kabristanındadır.

      Allah Rahmet eylesin.

 

      Kaynak:

      Son devrin kutup yıldızları'ndan derlenmiştir.

Ahmed İbn Hanbel

 Ahmed İbn Hanbel


Adı, Doğumu ve Yetişmesi

İmam Ahmed ibnu Hanbel'in tam adı, Ebu Abdillah Ahmed ibnu Muhammed ibni Hanbel ibni Hilal eş-Şeybani'dir. H. 164 yılının Rebi'u'l-evvel ayında Bağdat'ta dünyaya gelmiştir. Küçük yaştayken babasını kaybettiğinden, yetişmesiyle annesi Safiyye bintu Meymune ilgilendi. Dedesi Hanbel ibnu Hilal, Emeviler döneminde Serahs valiliği yapmıştır.

İbnu Hanbel, en önce ve daha küçük yaşlardayken Kur'an-ı Kerim'i ezberleyerek hafız oldu. Sonra bir süre Bağdatlı ilim adamlarından dil ilimlerini öğrendi. Ardından hadis ilmiyle meşgul olmaya başladı. Bu arada değişik ilim dallarında muhtelif ilim adamlarından dersler aldı. Kendilerinden ders aldığı ilim adamlarının başta gelenleri şunlardır: İmamı Azam Ebu Hanife'nin talebelerinden olan İmam Ebu Yusuf, Huşeym ibnu Beşir, Sufyan ibnu Uyeyne, Yahya ibnu Said el-Kattan, Abdurrahman ibnu Mehdi, İmam Şafii, Abdürrezzak ibnu Hemmam.

Hadise Özel İlgisi ve İlim Seyahatleri

İbnu Hanbel, sünnete bağlılığıyla ün kazanmış, her konuda Resulullah (s.a.s.)'ı kendine örnek edinmiş biriydi. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bütün fiillerini, sözlerini, hareketlerini öğrenmeye özel özen gösteriyordu. Bunun için de ondan rivayet edilen hadisleri öğrenmeye ihtiyacı vardı. Dolayısıyla ondan nakledilen hadislerin kaynaklarına ulaşabilmek, rivayetleri en sağlam kaynaklardan alarak yazabilmek için çeşitli seyahatler gerçekleştirdi. Basra, Kufe, Mekke, Medine, Dımeşk (Şam), Halep, Cezire ve Yemen bu amaçla gerçekleştirdiği seyahatlerde ziyaret ettiği ilim merkezlerinin başında gelir. Yemen yolculuğunu, parasının olmaması sebebiyle kervancıların develerine bakmak suretiyle gerçekleştirdi. Bu yolculuğa çıkmasının amacı ise ünlü muhaddislerden Abdürrezzak ibnu Hemmam'ın naklettiği hadisleri bizzat kendisinden dinlemekti. Onun böyle bir amaç için bu derece yorucu ve uzun bir yolculuğa çıkması hadise ve hadis kaynaklarına ulaşmaya verdiği önemi göstermektedir.

İbnu Hanbel'den Ders Alan Alimler

Ahmed ibnu Hanbel'in yetiştirdiği talebelerin başında kendi oğlu Abdullah gelir. Abdullah aynı zamanda aşağıda ayrıntılı olarak üzerinde duracağımız Müsned'in ravisidir. Bir diğer oğlu Salih de İmam İbnu Hanbel'in yetiştirdiği talebelerinin başında gelir. Bu iki oğlunun yanı sıra birçok öğrenci yetiştirmiştir. Ondan ilim öğrenen veya hadis nakleden ilim erbabının başta gelenleri ise şunlardır: Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, Yahya ibnu Muin, Ali ibnu Medini, Ebu Zur'a er-Razi, Ebu Hatim er-Razi.

Onun verdiği hadis derslerine bazen çok kalabalık kitleler toplanırdı. Bunlardan bazıları hadis almaya gelirken büyük bir çoğunluğu, onun ilim öğretmedeki, oturup kalkmadaki tavırlarını, edep ve ahlakını öğrenip örnek edinmek için derslerine geliyorlardı.

Abbasi Zulmü

Abbasi döneminde Mutezile mezhebinin etkisinde kalan bazı halifeler, bu mezhebin görüşlerini benimsemeyen ilim adamlarına zulmetmişlerdir. Bu zulme uğrayanlardan biri de Ahmed ibnu Hanbel'dir. Abbasi halifesi Me'mun, bütün alimleri Kur'an'ın yaratılmış (mahluk) olduğu görüşünü kabullenmeye zorladı. Bir takım ilim adamları zulümden kurtulmak için bu görüşü kabullendiklerini söyledilerse de Ahmed ibnu Hanbel bu görüşü benimsemediğini açıkça ifade etti. Bu yüzden hapse atıldı. Bu zulüm, Me'mun'dan sonraki halife Mu'tasım zamanında da devam etti. Bu yüzden İbnu Hanbel toplam iki yıl dört ay hapiste kaldı. Bu hapis süresi içinde ağır işkencelere maruz kaldı. Ama bütün bu işkencelere rağmen yine de inancına ters bir söz sarf etmeyi kabul etmedi. Mu'tasım'ın son dönemlerinde hapisten çıkarıldıysa da zulüm yine sona ermedi. Mu'tasım'dan sonra iş başına gelen halife Vasık döneminde de bir süre evinde göz hapsinde tutuldu. "Halku'l-Kur'an (Kur'an'ın Yaratılmışlığı)" dayatması Vasık'tan sonraki halife Mütevekkil döneminde sona erdi.

Kişiliği

İbnu Hanbel, takvasıyla, ibadete ve her konuda Resulullah (s.a.s.)'ın sünnetlerine uymaya düşkünlüğüyle tanınan biriydi. Takvası sebebiyle, "halku'l-Kur'an" dayatmalarına son veren halife Mütevekkil'in kendisine gönderdiği hediyelere haram karışmış olabileceği endişesiyle hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Çoğu zaman fakirlik ve maddi sıkıntı içinde kalmasına rağmen şüpheli şeylere hiç iltifat etmezdi. İlim tahsili sırasında ihtiyaçlı olmasına rağmen kendisine yapılan yardım tekliflerini kabul etmemiştir.

İlimdeki Yeri

İbnu Hanbel, birinci derecede bir hadis alimidir. Çünkü hayatında ağırlıklı olarak hadis ilmiyle uğraşmış, Resulullah (s.a.s.)'tan nakledilen rivayetleri derlemiş, ilmi sohbetlerinde hadis nakletmiş ve bu sahada el-Müsned gibi önemli bir kaynak eser ortaya koymuştur. Bu yüzden İbnu Kuteybe, İbnu Cerir et-Taberi, Tahavi, İbnu Abdilberr ve Gazali gibi bazı ilim adamları onun sadece hadis alimi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak o aynı zamanda bir fıkıh alimidir. İtikadi ve fıkhi meselelerle ilgili fetvalarıyla bir içtihad mezhebi ortaya çıkmıştır. Onun hadis ilmine verdiği ağırlık fetvalarında da kendini gösterir. Fetvalarında nasslara ağırlık verir, kıyas metoduna çok az başvururdu. Herhangi bir meseleye açıklık getirmek istediğinde, o konuda Kitap ve sünnetten açık bir hüküm bulamayınca sahabe ve tabiinin konuyla ilgili görüşlerini nakleder, kıyas ve içtihada başvurmayı en son çare olarak görür, bazen de "bilmiyorum" diyerek susmayı tercih ederdi. Farazi konularla uğraşmaktan, olmamış hayali meseleler üzerinde fikir yürütmekten kaçınırdı. Bilindiği üzere sonraki dönemlerde bu şekilde farazi meseleler üzerinde durulması ilmin iyice çatallanmasına, kitapların bu tarz farazi konularla ilgili hükümlerle doldurulmasına yol açmış, bu da ilmin temel noktalarının anlaşılmasını zorlaştırmıştır.

Eserleri

İbnu Hanbel'in bizzat kendisinin yazdığı veya yazdırdığı tek eser aşağıda üzerinde duracağımız el-Müsned'dir. Bunun dışında ona nispet edilen eserlerin hiçbirini bizzat kendisi yazmamış ve yazdırmamıştır. Hatta kendi söz ve fetvalarının bile yazılmasına izin vermezdi. Ancak vefatından sonra ondan nakledilen bazı bilgiler ve rivayetler kitap haline getirilmiştir. Bu nitelikteki eserlerin de başlıcaları şunlardır:

1) Kitabu's-Sunne veya İ'tikadu Ehli's-Sunne: Bu eser İbnu Hanbel'in itikadi konularla ilgili tespit ve görüşlerini içermektedir ve oğlu Abdullah tarafından derlenmiştir.

2) Kitabu'z-Zuhd: Adından da anlaşılacağı üzere zühdle ilgili konuları, geçmiş peygamberlerin, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in, raşid halifelerin ve sahabilerin zühdlerini, onların zühd konusundaki sözlerini içermektedir. Bu eser de oğlu Abdullah tarafından derlenmiştir.

3) Kitabu'l-Vera: Bu eser de İbnu Hanbel'in öğrencisi Ebu Bekir el-Merruzi tarafından derlenmiştir. Merruzi, bu eserde İbnu Hanbel'e sorduğu bazı sorulara onun verdiği cevapları ve takvayla ilgili yüz mesele hakkındaki görüşlerini bir araya getirmiştir.

4) Kitabu'l-İlel ve Ma'rifeti'r-Rical: İlel yani zayıf hadislerin tanınmasını sağlayan işaretler hadis ilminin önemli bir alanıdır. Rical'in yani ravilerin tanınması da bu alanla ilgilidir. Bu eser de bu konuda yazılmış önemli bir eserdir. Eserde, Ebu Bekir el-Merruzi, İmam İbnu Hanbel'in ilel ve ravilerle ilgili görüş ve tespitlerini bir araya getirmeye çalışmıştır.

5) Kitabu Fedaili's-Sahabe: Bu eseri de İmam Ahmed'in oğlu Abdullah derlemiştir. Abdullah bu eserde, sahabenin faziletleriyle ilgili olarak babasından duyduğu hadisleri nakletmiştir.

6) er-Red ale'z-Zenadıka ve'l-Cehmiyye: Dinsizlerin (zındıkların) ve cehmiyye denilen maddeci anlayış mensuplarının görüşlerine reddiye olarak yazılmış ilk müstakil eser niteliği taşımaktadır.

İmam Ahmed ibnu Hanbel'den alınan fetvalar, tespitler ve rivayetlerden derlenen bunların dışında da birçok eser bulunmaktadır.

Vefatı

İmam Ahmed ibnu Hanbel, H. 12 Rebi'u'l-evvel 241 tarihinde Cuma günü,77 yaşındayken, Bağdat'ta vefat etti. Cenaze merasimine yüz binlerce insan iştirak etmiştir. Bağdat'ta Dicle kıyısında bir yere defnedildi. Ancak yedinci yüzyılda Dicle ırmağının taşması sebebiyle kabri sulara karışarak kaybolmuştur.

el-Müsned

Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz üzere müsnedler hadis rivayet eden sahabilerin ya da hadislerin ilk ravisi durumundaki şahısların isimlerine göre (ale'r-rical) düzenlenmiş hadis kaynaklarıdır. Bu nitelikteki hadis kaynaklarının ilki Ebu Davud etTayalisi'nin Müsned'idir. Tayalisi'den sonra da müsned tarzında birçok hadis eseri yazılmıştır. Bunların başında da İmam Ahmed ibnu Hanbel'in yazdığı el-Musned gelmektedir.

İbnu Hanbel'in Müsned'i onun yedi yüz bin hadis arasından seçtiği otuz bin hadisten oluşuyordu. Buna Müsned'in de ravisi olan oğlu Abdullah ile talebesi Ebu Bekir el-Kati'i'nin on bin hadis daha ilave etmeleriyle bu eserdeki hadis sayısı kırk bine çıkmıştır. Ancak bunların içinden mükerrerler çıkarıldığında geriye otuz bin hadis kalmaktadır.

Musned'in başta gelen ravisi kendi oğlu Abdullah'tır. Onun yanı sıra diğer oğlu Salih ve kardeşinin oğlu Hanbel de bu eserin ravileri arasında yer alırlar.

Müsned'in yazılış gayesi sadece sahih hadisleri ortaya çıkarmak değil, dediğimiz gibi ravilerinin isimlerine göre bir hadis tasnifatı yapmak ve onların her birinin naklettiği hadisleri kayda geçirmek suretiyle bir başvuru kaynağı oluşturmaktı. Dolayısıyla bu eser sahih hadislerin yanı sıra hasen ve zayıf rivayetleri de içermektedir. İbnu'l-Cevzi yaptığı araştırma neticesinde Müsned'de sadece 18 mevzu hadis bulduğunu bildirmiştir. Fakat İbnu Hacer el-Askalani, el-Kavlu'l-Musedded fi'z-Zebb an Musnedi Ahmed adlı eserinde bu iddianın doğru olmadığını söylemiştir. İbnu Hanbel, mevzu hadis rivayet eden ravilere yanaşmadığından eserine mevzu rivayet almamaya özen göstermiştir. Ancak, Abbasi döneminde çektiği zulümler ve sıkıntılar dolayısıyla eserine bazı hasen ve zayıf rivayetlerin girmesini de önleyememiştir.

Müsned'de naklettiği hadislerin alındığı ravilere bakıldığında İbnu Hanbel'in 280 hadis şeyhiyle görüştüğü anlaşılır. Nasıruddin el-Albani'nin hazırladığı fihriste göre bu eserde 904 sahabiden hadis nakledilmiştir. Müsned'de bunların yanı sıra hadislerin ilk yazılı kaynakları durumundaki "hadis sahifeleri"nde yer almış hadislere de yer verilir.

İbnu Hanbel'in Müsned'i için yazılmış tek şerh Müslüman Kardeşler cemaatinin kurucusu olan İmam Hasan el-Benna'nın babası Şeyh Ahmed Abdurrahman el-Benna'nın yazdığı "Buluğu'l-Emani min Esrari'l-Fethi'r-Rabbani" adlı eserdir. Şeyh Ahmed Abdurrahman el-Benna aynı zamanda Müsned'i konularına göre tasnif ederek, "el-Fethu'r-Rabbani li Tertibi Müsnedi İmam Ahmed ibni Hanbel eş-Şeybani" adlı bir eser de yazmıştır. Müsned'in konularına göre tasnif edilmesi suretiyle oluşturulan bir başka eser de İbnu Zenkan Ali ibnu Hüseyin'in hicri yedinci yüzyılda telif etmiş olduğu "et-Teratibu'd-Derari fi Tertibi Musnedi'l-İmam Ahmed ala Eb-vabi'l-Buhari" adlı eserdir.

Günümüzde, hadis kaynakları verilirken Müsned denilince Ahmed ibnu Hanbel'in Müsned'i kastedilir. Bunun da özellikle bilinmesinde yarar var. Bu da müsnedler arasında en çok İbnu Hanbel'in eserinin tanınmış ve yaygınlık kazanmış olmasından ileri gelmektedir.

13.06.2021

100 AKP GERÇEĞİ

 

BU MADDELERDEN BİR TANESİNİN AKSİNİ İSPATLAYAN BİR KİŞİ ÇIKAR İSE VE O İSPATI BANA ULAŞTIRIR İSE BU YAZIYI YAYINDAN KALDIRMAYI TAAHHÜT EDİYORUM...
SADECE BİR MADDESİNİ BİLE YALANLAYACAK İSPAT KEFİDİR...
BU GÜN 9. GÜN

100 AKP GERÇEĞİ
(AKPNİN 100Ü)

İnançlı Kesimi Derinden Yaralayan Sözler ve İcraatlar

 

Not: Buradaki tüm maddeler, doğruluğu araştırılarak hazırlanmış, bu konuda hassas olunmaya çalışılmıştır.
İftiracı konuma düşmekten Allah’a sığınırız.

 


( Dehşet verici söz ve icraatlar…)

1. Başbakan Erdoğan bir yazısında şöyle dedi: “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.”
“We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible.” By Recep Tayyip Erdogan The Wall Street Journal, March 31st, 2003

2. ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret verdi.” (Irak işgalinden üç ay önceki Türkiye ziyareti esnasında yaptığı açıklamadan.)

3. Yahudi AJC örgütü Erdoğan’a “cesaret ödülü” verdi. Cesaret ödülü verilen 10 kişinin içinde İsrail'in önemli bütün başbakanları var. Yahudi olmayan tek kişi Erdoğan. Erdoğan’a “cesaret ödülü” veren kuruluş “American Jewish Congress” dir. Bu WJC’ye bağlıdır. World Jewish Congress (WJC) de İsrail devletini kuran Yahudi teşkilatıdır. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/SUBAT/05/tkivanc.html)

4. Bush, Erdoğan’a “Sen ne harika bir adamsın” dedi. (You are a great man) Kasım 2004

5. Erdoğan, BOP’un (ABD Büyük Ortadoğu Projesinin) eşbaşkanlığına getirildi. Diğer başkan, Bush…
BOP, 22 İslam ülkesinin aynen Irak gibi bölünmesi ve Irak’a getirildiği gibi demokrasi getirme(!) projesidir.

6. Erdoğan, Medeniyetlerarası İttifak(!?) eşbaşkanlğına da getirildi. Diğer başkan İspanya Başbakanı.
(Medeniyetlerarası İttifak, Dinlerarası Diyalogun diğer adı. Tepkilerden dolayı Medeniyetlerarası İttifak diyorlar.)

7. Erdoğan, 3 Kasım seçimi sonrası AKP genel başkanı olarak gittiği Rusya’da “Terörün her türlüsüne karşı olduğunu” söyledi. Bu ne demek? Terör kötüdür ama Rusların dilinde teröristler, Çeçen kardeşlerimizdir....

8. Erdoğan genel başkan sıfatıyla gittiği Çin’de şöyle dedi: “Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin'in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye'nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı vardır. Terörün dini, milleti, ırkı olamaz.” (Oysa Çin, hem Doğu Türkistan’ı kendi toprağı sayıyor hem de özgürlük mücadelesi veren 30 milyon Uygur Türkü kardeşimize de terörist diyor. Öyleyse Tayyip Bey’in sözünü bu manada nasıl değerlendireceğiz?)
9. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirilmesine hükümet ciddi hiçbir tepki göstermedi. Başbakan’a “ABD’ye nota verecek misiniz?” diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Bu müzik notası değil. Öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır.” (http://www.hurriyet.com.tr/agora/article.asp?sid=1&aid=2257)
Sayın Başbakan’a soruyoruz: Notanın ağırlığı var da Türk askerinin ağırlığı, ciddiyeti ve onuru yok mu?

10. Erdoğan şöyle diyor: “Amerika’nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya… Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım.” (15 Şubat 2004, Kanal D, Teke Tek Programı) 18.02.2004. Hürriyet Gazetesi, sayfa: 20. (BOP’un ne demek olduğu 5. ve 36. maddelerde açıklanıyor.)

11. Erdoğan’a rağmen 1 Mart tezkeresine ‘hayır’ diyen milletvekilleri 22 Temmuz seçiminde devre dışı oldu.

12. Tezkereye ‘evet’ denmesini isteyen Erdoğan “Her zaman ‘hayır’da hayır yoktur. Rahat olun, gelişmeler kontrolümüzde" dedi.

13. Erdoğan, “Tezkere geçse de geçmese de ABD'nin harekatta kararlı olduğunu, Türkiye'nin 2003 yılı içinde 73 milyar dolar borç ödemesi gerektiğini” söyledi ve “tezkerenin çıkmaması halinde Türkiye'nin ekonomik olarak çok sıkıntıya gireceğini” ifade etti. (Hatta “Tezkereye hayır demek bana hayır demektir” dedi… “Tezkere geçmezse memur maaşlarını ödeyemeyiz” dedi.)

14. Erdoğan, “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü” söyledi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)

15. Yurtdışı turları ve ilginç temasların ardından Erdoğan, milletvekili oldu. Dört buçuk yıl geçti, AKP “Acil Eylem Planı”nı hâlâ tatbik edemedi.

16. Başbakan Erdoğan; “etnik, coğrafi ve dini temele dayalı ekonomik birliktelikleri, küreselleşme sürecinin reddettiği bir durum olduğu için, doğru bulmadığını” söyledi. Etnik dediği: Orta Asya Türk Devletleri. Coğrafi dediği: Komşularımız. Dini dediği de: İslam Ülkeleridir… (Acaba AB ile ABD bize yeter denilmek mi isteniyor?)

17. Van’ın Akdamar adasındaki Ermeni Kilisesi’nin onarımını Başbakan gizlice denetledi. (21.11.2005)3 yıl süren bu kilise tamiratı için 4.5 milyon YTL’ye (4.5 trilyon lira) harcandı.

18. Tek hak din İslam olduğu halde, Erdoğan, 2002’de Of’ta 4 hak din olduğunu söyledi: “Türkiye’de 30’a yakın etnik grup ve 4 hak dine mensup herkesi kucaklıyoruz”. (http://www.yenisafak.com/arsiv/2002/temmuz/12/p3.html)
Birden fazla hak din ifadesini 3. Din Şûrâsı’nda da tekrarladı: “Bütün gerçek din ve inançlar, insanlığı hayra, iyiliğe, güzelliğe çağırmıştır.” (21/9/2007 Vakit)
(Halbuki Kur’an’a göre tek hak din İslamdır. Bütün peygamberler İslam peygamberidir.)
Kur’an’da Hz. İbrahim için “Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir MÜSLÜMANDI” deniyor. (Âli İmran, 67)
Yine Şûrâ Suresi 13. ayette İbrahim, Musa ve İsa peygamberlere gönderilenle peygamberimize gönderilen dinin aynı olduğu ifade edilmektedir. Birden fazla hak din olduğu söylense de: “Allah katında din İslam’dır” (Âli İmran, 19)

19. Erdoğan, Rotaryen toplantısına katılan ilk başbakan oldu. (18 Mayıs 2004, Vakit)

20. Erdoğan, yeni AKP genel merkezindeki motiflerin Yahudi sembollerine benzediğini kabul etti: “Ankara Selçuklu medeniyetinin yansımaları olduğu bir ilimiz. Ayrıca Osmanlı'dan da mimari uslüba bağlı kaldık, bunun yanında cumhuriyet çizgilerini katarak bu hale getirdik. Selçuklu yıldızları, Yahudi yıldızlarını da çok andırıyor.” (http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=248953)

21. Başbakan “Çocuğum işsiz” diyen vatandaşı “Senin çocuğun da işsiz kalsın! Otur, otur! Bana kişisel sorunlarını getirme…” diye azarladı. (AKP Keçiören İlçe Kongresi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=182616
Mersinli çiftçiye “Lan…Sus…Hadi ananı da al git buradan!” dedi. Bakanları da şunları söylediler:
Tarım Bakanı, çiftçilere hitaben: “Gözünüzü toprak doyursun.”dedi.
Maliye Bakanı: “Babalar gibi satarım.”dedi.
AKP Urfa Milletvekili, sel mağduru vatandaşı şöyle azarladı: “Fazla konuşma!”

22. Erdoğan, başörtülüleri 3-5 ağaca benzetti: “Yani burada bizim bireysel özgürlük anlayışlarımız eğer genel özgürlük anlayışının önüne çıkarsa herhalde yanlış yaparız diye düşünüyorum. Geneli kucaklamak durumundayız. Ormanı düşünelim, oradaki birkaç ağacı değil. Birkaç ağaç üzerinden hareket edersek yanlış yaparız. Nitekim Türkiye’de yapılan kamuoyu araştırmalarının bu konudaki neticeleri çok açık net ortadadır.” (http://www.akpgercegi.com/category/basortusu/)

23. Başbakana örtü mağdurlarından mektup: Sözünüzü tutun. (23 Nisan 2004 – Vakit)
Başbakan Erdoğan’dan cevap: “Başörtüsü konusunda hiçbir yerde, kimseye söz vermedim. Vaat etmediklerimizi, vaat edilmiş gibi gösteren, provake edenler var.” dedi.(www.gazetevatan.com/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=05.04.2005&Newsid=50529&Categoryid=3

24. Sözde öğrenci affı getirildi ve zamanında başını açmadığı için okullarını bitiremeyenlere bir fırsat (!) tanındı. Bu fırsatı Erdoğan şöyle açıklıyordu: “Peruk taksınlar girsinler.” (www.haber7.com/haber.php?haber_id=237241)
Üstelik Başbakan şöyle diyor: Türkiye’de dinamik bir demokrasinin işlediği inancındayız. (11.8.2005, Vakit)

25. Başörtüsü sorunuyla ilgili vaadi olmadığını açıklayan Başbakan, Fener Rum Patriği’ne şunu vadediyordu: “Bütün sorunlarınızı çözeceğiz.” (11.12.2004 – Vakit)

26. Başbakan, İHL, meslek liseleri ve başörtüsü hakkında “Biz hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz” dedi. Birlik Vakfı'nca İstanbul Grand Cevahir Otel'nde düzenlenen ‘Meseleler ve Çareler’ konulu sempozyum. (http://arsiv.sabah.com.tr/2004/07/04/siy105.html)

27. Papa’yla görüşmeyeceğini söyleyen Başbakan, Papa’yı hem de uçağın merdivenlerinde karşıladı ve hediye verdi.

28. Başbakan, “Yahudi karşıtlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır” dedi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)
Sorulmaz mı: İslam karşıtı papayı düşmanca konuşmasının ardından uçak merdiveninde karşılamak nedir?

29. Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalılara Tayyip Erdoğan hakkında, “Bu adamı kullanın!” dedi.
(http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html)

30. “AKP, sulandırılmış İslam projesiyle geldi’ iddiasını haklı gösteren bir olay: Başbakanın başdanışmanı Cüneyt Zapsu’nun eşi, kadın-erkek aynı safta namaz kıldı. Beyza Zapsu “Cuma’yı ben kıldırayım. Türkiye’de bir ilk olsun.” dedi.

31. Erdoğan ve Gül, “Bütün Türkler yok edilmeden Hıristiyan dünyası rahat etmeyecek.” diyen Papa Cixtus’un (1585-1590) heykeli altında, bir mânâda manevi huzurunda AB Anayasası’nı imzaladılar. 29/10/ 2004

32. Dışişleri Bakanı Gül ABD’yi şöyle övdü: “Dünya barışı için, barışı korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir.” (http://www.milliyet.com/2006/05/16/siyaset/siy03.html)

33. Abdullah Gül, YÖK’ün kurucu başkanı olan ve üniversitelerde başörtüsü yasağını başlatan İhsan Doğramacı’ya 2007 Meclis Onur Ödülü verilmesini teklif etti. (17.02.2007 – Zaman)
Bülent Arınç da Doğramacı’ya telefon ederek ödülün kendisine verileceğini müjdeledi.
Sonuçsuz cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, bu ödül Abdullah Gül tarafından Doğramacı’ya törenle verildi. (http://www.sabah.com.tr/2007/05/31/haber,06DCCD2256774F55BD39882429EF5F05.html)

34. Başörtü yasağını AİHM’e şikayet eden Hayrunnisa Gül, Şubat 2003’te “Benim bu davayı geri çekmem bütün kadınlara hakaret olur” dedi. Bir yıl sonra ise AİHM’deki başörtüsü şikayetini geri çekti. (3 Mart 2004 – Vakit)

35. Abdullah Gül, Ahmet Vakur Gökdenizler’i Denizcilik-Havacılık genel müdür yardımcılığından büyükelçilik statüsüne yükselterek Montreal’e daimi temsilci olarak atadı. (30.10.2006 – Vakit)
Adı pek çok skandala karışan A.Vakur Gökdenizler, 1999’da Merve Kavakçı’nın ABD vatandaşı olduğunu Dallas Göçmen bürosundan öğrenerek yıldırım kriptoyla Ankara’ya bildiren kişidir.

36. Gül BOP’u savundu. 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirip Irak gibi yapma projesi olan ABD kaynaklı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hakkında şöyle dedi: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.” (6.3.2006, Vakit) (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295)
Bu arada“Vatandaşlarımızın % 72’si BOP’u tehlikeli görüyor.” (25.07.2004 – Yeni Şafak)

37. 19 Ekim 2002’de Kahramanmaraş’da: “Başörtü meselesi bizim namus meselemizdir. Bu sorunu çözmek bizim namus borcumuzdur.” diyen Bülent Arınç sonradan şöyle dedi:“Başörtüsü sorunu çözülecektir; ama demokrasi çerçevesinde ve zamanı geldiğinde.”(28.12.04– Vakit)

38. Bülent Arınç Rotaryenlere, “Peygamberimiz ‘Veren el alan elden üstündür’ diyor. Siz veren elsiniz, öpülecek elsiniz” dedi. Rotary rozeti takan Arınç, plaketini 2430. bölge Guvernörü’nün elinden aldı. (18.052003 – Vakit)
* AKP Antalya milletvekili Mehmet Dülger kendisinin rotaryen olduğunu söyledi. ( 23.5.2003 Vakit)

39. Erdoğan’ın talimatıyla 2006 yılında yargıç ve savcılara %50’ye varan oranlarda zam yapıldı. (Asgari ücretliler “AKP çekindiği kurumlara mı zam yapıyor?” diye sormaya başladı.)
• Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’yu arayan Bülent Arınç zam müjdesini şöyle verdi: “Tasarı hazırlandı. Komisyonlardan hızlı şekilde geçirilip, en kısa sürede Genel Kurul’dan geçirilecek.”
(http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4495113.asp?m=1&gid=69) Tülay Tuğcu da buna bildiğimiz teşekkürü(!) yaptı.

40. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın diyor ki: “Ben Avrupa’ya gittiğimde kiliseye çok giderim, büyük zevk duyuyorum.” (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:375)
Aynı bakan, İslam dinini Müslüman olmayanlara tebliğ etmeye “En DİNSİZCE hakarettir” dedi. (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:322)

41. Ali Babacan masonik bir kuruluş olan Bilderberg toplantısına katıldı.
(Vakit Gazetesi, 17.05.2003)
Devlet Bakanı Ali Babacan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, tezkerenin yararlarını sıraladılar: “ABD ile her platformda stratejik ortaklığımız artarak gelişir.” (Iraklılara yapılanlar da artacak mı?)

43. AKP’nin seçimi kazandığı ilk sene İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hemen kurban derilerinin THK’dan başka hiçbir kuruluşun toplamayacağına dair genelge yayınladı.

42. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, ziyaret için Peygamberimiz’in sakal-ı şerifini ayağına getirtti. (11.10.2005, Milliyet) AKP milletvekili Said Yazıcıoğlu da sakal-ı şerif ziyaretinin aleyhinde konuştu.

44. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in başörtüsü sorununa bakışı:
“Başörtüsünü sorun sayanların sayısı yüzde bir buçuktur. Halk hangi konuların öncelikle çözülmesini istiyorsa biz hükümet olarak bu sorunlara odaklandık. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1,5′inin gündeminde olan bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır.” 24.05.2006 – Milliyet (http://www.milliyet.com.tr/2006/05/24/resim/birincisayfa.jpg)

45. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül açıkladı: “Irak savaşında ABD , İncirlik’i kullandı ve buradan 4 bin 990 sorti gerçekleştirdi.” (Vecdi Gönül’ün “Los Angeles World Affairs Council” adlı kuruluşun düzenlediği konferansta yaptığı “Avrasya’da değişen güvenlik ortamı ve Türkiye’nin stratejik önemi” konulu konuşması.) AA

46. İçişleri Bakanlığı’nın emri ile, Papa Jean Paul’ün ölümünde Türkiye’de bayraklar yarıya indirildi.
Emir örneği için: (http://www.istanbul.gov.tr/images/docs/emir.doc)
• Rusya’da bile bayraklar yarıya inmedi (!?) • Diyanet İşleri Başkanımız vefat etse hangi ülke bayrağını yarıya indirir?
• Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı vefat etse AKP bayrakları yarıya indirtir mi?
• Laik bir ülkede Papa için bu ayırım niçin? Bayrağın yarıya inmesi, hıristiyanlığı kayırma anlamı taşır mı taşımaz mı?

47. AKP milletvekili Ömer Çelik, kadınları tecavüze uğrayan ve ülkesi işgal edilmiş olan Iraklı direnişçilere: “Katiller sürüsü!” dedi. (21.08.2004 – Vakit)

48. Orman Bakanı Osman Pepe’nin danışmanı Tacettin Ural, yazmış olduğu kitaba “Papa Bir Puttur” ismini verdiği için bizzat Bakan tarafından istifa ettirildi.

49. Zaman zaman “Savcılar ne güne duruyor?” diye yakınan AKP yönetimi, Şemdinli davası savcısını harcadı. (Adalet Bakanı tarafından HSYK’ya sevk edilen savcı Sarıkaya, meslekten ihraç edildi.)

50. Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak, “Kendimizi CHP ile aynı takımın elemanları gibi görüyoruz” dedi. (22.7.2005)

51. MEB’e bağlı Yurt-Kur’un, başörtülü ve sakallı fotoğraf veren öğrencilere burs vermeyeceği açıklandı. (09.10.2006 – Vakit)

52. Eyüp Belediyesi’nin Pierre Loti Kahvesinin bulunduğu tepeye “Eyüp Sultan Tepesi” adı verilmesi teklifi, Büyükşehir Belediye Meclisi ve Başkan Kadir Topbaş tarafından reddedildi. (14.02.2007 – Zaman)

53. Başkan Kadir Topbaş’ın ev sahipliği yaptığı yabancı belediye başkanlarına ilahi eşliğinde içki ikram edildi. 4. Dünya Belediye Başkanları Zirvesi’nde 14.04.2007’de Kapalı Çarşı’da ilâhî söylendi, içkiler su gibi aktı.
Suudi Arabistan Uhud Belediye Başkanı, İran Tebriz Belediye Başkanı, Sudan, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerden gelen belediye başkanları yemeklerini tamamlamadan Kapalı Çarşı’dan ayrıldılar.

54. Başkan Topbaş, Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın toplantısına katıldı. (14.12.2004 – Vakit) Başkan Topbaş şöyle dedi: “Ayasofya turizme açılmış, tekrar camiye çevirelim demek gereksiz bir polemik.”
(29 Şubat 2004 – Pazar Postası)
Başkan Topbaş, Yahudi asıllı iş adamı Hayati Kamhi’nin Çengelköy’deki kaçak villasının yıkmayacağını îmâ ederek şöyle dedi: “Kim güçlü gösterelim noktasına geldiğimiz zaman bu hoş değil.” (25.3.2005, Vakit)

55. AKP’li Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanan “Kültürleri Buluşturan Kent 22” adlı kitapta, alkollü içki teşvik ediliyor. (18.02.2004 - Vakit)

56. Meclis kitabında dedesinin sarıklı fotoğrafını gören AKP milletvekili: “Benim dedem sarık takmazdı; aydın bir insandı” dedi. (01.05.2004 – Vatan) (Sarığı karanlık sembolü görenler, başörtüsü için ne düşünür?)

57. AKP’li Kuşadası Belediyesi, hediyelik eşya dükkânı açmak isteyen bayana, başörtülü fotoğrafla başvurduğu için ruhsat vermedi. (http://www.stargundem.com/news/11299.html)

58. AKP zamanında sözde Ermeni Soykırımı yasasını kabul eden ülkelere yenileri eklendi: İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Litvanya (2005), Arjantin (2006)…

59. TBMM’nin 1 Mart Tezkeresini reddettiyse de bir genelgeyle ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledildi. AKP önderleri tezkerenin geçmemesi durumunda olacakları şöyle hatırlattılar: “Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi lobisinin desteğini kaybederiz.”

60. İsrail’in isteği ve güvenliği için, kamuoyuna rağmen Lübnan’a asker gönderildi.

61. Irak savaşında ABD’ye verilen destek, KREDİ pazarlığına dönüştü. Şöyle ki:
Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Başbakanlık'a giden Dışişleri Müsteşarı, ABD Büyükelçisi Pearson'ın getirdiği ABD önerilerini hükümetin onayına sundu. (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=66614)
• Türkiye'nin asgari “6 milyar dolar hibe”, “20 milyar doları bulan kredi” ve “ticaret desteğini” içeren seçenek üzerinde durduğu, bu seçeneğin hibe bölümünü artırmak üzere pazarlık ettiği öğrenildi.
• 92 milyar dolarlık bir kayıp faturası gündeme getiren Ankara, 2003'te 25, sonraki dört yılda 15-17 milyar dolar desteğe ihtiyaç duyulabileceğini belirtti. ABD de Türk ekonomisini ayakta tutma güvencesi verdi.

62. CIA’nin işkence uçakları hava sahamızı ve hava limanlarımızı kullandı. (www.aksiyon.com.tr)

63. Sadece AB ile müzakere haberi geldi diye Kızılay’da gündüz gözüne havai fişeklerle kutlama yapıldı.

64. En büyük ortaklarından biri Yunan Kilisesi olan National Bank af Greece(NBG), ülkemizden banka satın aldı. ( Yunanistan, Ziraat Bankası’nın Atina’da şube açmasına izin veriyor mu?)

65. Türkiye’de ilk defa bir Kur’an Kursu, mahkeme kararı dinlenmeden ve yaz tatili beklenmeden yıkıldı.

66. Yıkmakla kalmadılar, 59 senelik Kur’an Kursunun kaçak olduğunu söyleyerek kamuoyunu yanılttılar. Ve “Başka bir yer gösterdik, kabul etmediler ” yalanını söylediler.

67. Halbuki, Kur’an kursunun bulunduğu vakıf arsası, dini ilimlerin okutulması için vakfedilmişti. Vakfın dini hükmü ise şuydu: Vakıf ne şartla vakfedildiyse kıyamete kadar o iş için kullanılır. Vakfedenin istediği şart, Allah’ın emri gibidir…
Yıkılan Kur’an kursunun ne için yapıldığı hakkında tarihi kayıt: “Piyale Mehmed Paşa; cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, türbe, çarşı, hamam ve sebilden kurulu bir külliye yaptırmıştır.” (Beyoğlu Belediyesi Web Sitesinden)

68. 8 yıllık kesintisiz eğitimin zararları ortadayken, AKP, kesintisizi 8 yıldan 12 yıla çıkaracağını söylüyor.

69. Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye ettiği “İlköğretim İçin 100 Temel Eser” arasında Necip Fazıl ve Mehmet Akif yok; fakat resmen vatan haini olan komünist Nazım Hikmet’in eserleri var.

70. AKP milletvekili Süleyman Gündüz, mecliste komünist Nazım Hikmet’in “Vatan Haini” şiirini okudu ve “Nazım Hikmet’in vatan hasretiyle öldüğünü” söyledi ve CHP’lilerden büyük alkış aldı. (8.6.2005, Vakit)

71. AKP iktidarı, Papa’nın Peygamberimiz’i eleştiren “Muhammed kılıçla din yaymaktan başka ne yapmıştır…”sözlerine ciddi bir karşılık verilmedi.
* İktidar, Danimarka’da yayınlanan ÇİRKEF KARİKATÜRLERE milletin beklediği tepkiyi gösteremedi.

72. 25-30 Eylül 2005’deki Hatay Medeniyetler Buluşması’nın davetiyesine haç ve Yahudi yıldızı konuldu. (21.9.2005, Vakit) Buna itiraz eden Hatay Milletvekili Fuat Gezen AKP’den ihraç edildi.

73. Ne ihtiyaç varsa, Antalya’da (Mescid, kilise, sinagog yan yana olarak) Dinler Bahçesi açıldı. (Aralık 2004)
* Şanlıurfa’ya da “Dinler Parkı” açmaya kalktılar. Urfalıların Dinler Parkı’na tepki göstermesi üzerine proje “Halepli Bahçe” adıyla değiştirildi.
* TV yayınları da değişti. AKP milletvekili Mevlüt Akgün bile Bakan Beşir Atalay’a “Televizyonlarda Hıristiyanlığın dinî pratikleri sempatik gösteriliyor. Evlilik dışı ilişkiler özendiriliyor” diye şikâyetçi oldu. (18.12.2005, Vakit)

74. Kur’an yasağının kalkması için DYP ve ANAP milletvekilleri destek verdikleri halde AKP bir girişimde bulunmadı. (5.4.2006. Vakit) Şu tür haberler o kadar arttı ki artık sayılamaz oldu:
* Misyonerler cirit atarken Kur’an Kursuna 31 gözaltı. (10.3.2005, Vakit) Konya’da 50 tutuklama. (4.3.2006)

75. İstanbul valisi Muammer Güler’in izniyle İncil dağıttılar. (28.12.2005. Vakit)
Oysa Vali bey, “Dikkat Misyoner Geliyor” isimli kitabın dağıtımına izin vermemişti. Hıristiyanlık propagandası yapılmasına karşı ise hiçbir şey yapmadı. (3.1.2006 Vakit)

76. AKP iktidarı zamanında camilerden elektrik ve su parası alınmaya başlandı. (Kiliseler ise bu parayı ödemiyor. )
İlginç olan, önceki hükümetlerin çekindiği bu uygulamaya AKP’nin 2005 yılında başlaması.

77. Yüzlerce talebe yurduna mülkiyetine bakılmasızın el koymak için yasa teklif edildi. Vakıf, dernek, hatta şahsa ait binaları işgal anlamına gelen bu korkunç madde, tepkiler üzerine tasarıdan çıkarıldı.
(Yasalaşsaydı, bu YURTLARI boşaltmayan kişi ve dernekler, mülki idare tarafından 3 ay içinde zorla tahliye edilecekti.) (www.basbakanlik.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/101-1262.doc)
Bu korkunç madde şudur: “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Madde 35

78. Bu yasa teklifini cumhurbaşkanlığı ile ilgili MAĞDURİYET EDEBİYATI’na sebep olan süreçte verdiler.
(Birileri (!) AKP ile uğraşırken, “Bildiri mağduru(!) AKP”nin vazifesi dindar kesimle uğraşmak mı olmalıydı?)

79. AKP, gömleğini çıkardığı Milli Görüş’ü de terör listesine almıştı. ( Galiba yanlışlıkla(!) olmuştur!)
Hükümetin 4 Nisan 2003’de "Türkiye-Almanya Arasında Terörizm, Örgütlü Suçlar ve Büyük Önemi Haiz Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması"nı onaylanmak üzere Meclis'e sevk ettiği 11 maddelik anlaşmada “Milli Görüş Teşkilatı” terörist örgütler arasında sayılıyordu. Bu anlaşma, Almanya Federal Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Dr. Otto Schily'nin 3-4 Mart 2003 tarihindeki Ankara ziyaretinde karşılıklı imzalandı. (Bir bakanımız, anlaşmayı okumadan imzaladığını söyledi.)

80. Genelkurmay başkanı Özkök “İslam devleti de, İslam ülkesi de değiliz” dedi. Başbakan, “Kendi düşüncelerini söylemiş” dedi. Fakat kendi görüşünün ne olduğunu açıklayamadı.
(Harp Akademileri Komutanlığı Yıllık Değerlendirme Konuşması, 20 Nisan 2005, Hilmi Özkök)

81. AKP, umuma açık içkili yerlerin okullara uzaklığını 200 metreden 100 metreye indirdi. Turizmi teşvik kapsamında olan yerlerde ise mesafe şartı aranmayacak. (4.4.2004 – Türkiye)

82. AKP’den bir ilk: Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali’ne onay verildi. (27.09.2004 –Vakit)
“Outistanbul 1. Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali”

83. Aile Sağlığı adı altında bazı okullarda kızlarla erkekler aynı sınıfta oturtularak “eşcinsellik” dersi verildi. Tepki gelince uygulama durduruldu. (16.03.2007 – Zaman)

84. Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli açıldı. (31.05.2007 – Posta)

85. AB mevzuatına uygun Türk Gıda Kodeksi yayınlandı. Domuz ve yaban domuzu kasaplık hayvanlar arasına alındı. Tebliğ Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/4716801_p.asp)

86. AKP’nin meclisten geçirdiği TCK’nın 230. maddesi: “Aralarında evlenme olmaksızın dini nikah yapanlar, 6 aya kadar hapisle cezalandırılırlar.” (2004)
• Nikahsız yaşayanlara ise ceza yok, çünkü: “Zina suç olmaktan çıkarıldı.” (2004)
• Iğdır valisi açıkladı: “Fuhşun suç sayılmaması ve yaygınlığı yüzünden namuslu kadınlarımız neredeyse sokağa çıkamaz hale geldi.” (23.11.2005 – Vakit)

87. Müslümanları belirli mahfillere şikayet eden Tayyar Altıkulaç, milletvekili ve TBMM Milli Eğitim Komisyonu başkanı yapıldı. (Altıkulaç’ın şikayetlerinin yer aldığı belge: Kenan Evren ve Konsey üyelerine sunulan Diyanet İşleri Başkanlığı Brifingi 1981, sayfa:77-80.)

88. Din Kültürü kitaplarına Hz.Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Sevgili Peygamberimizin resimleri kondu. (2004)
* Bu ders kitaplarında hep başı açık kadın resimleri kullanıldı. Namaz resimlerinde de erkeğin başı takkesiz. ( 5.sınıf)
* Zebur, Tevrat ve İncillerin zamanla insanlar tarafından bozulduğu gözardı edilerek, şöyle deniyor:
“Bu kitaplar günümüze kadar ulaşmıştır.” (6. sınıf Din Kültürü kitabı, sahife: 98)

89. 2005’den beri okutulan 8. sınıf Din Kültürü kitabında mezhepler hakkında “Mezhebin, dinin kendisiyle bir ilgisi yoktur, “Müslüman olmak için bir mezhebe bağlanma koşulu aranmaz.” deniliyor. (sahife: 89, 90)
11. sınıf Din Kültürü kitabında ise mezhebin hem varlığı kabul ediliyor hem de sayısı 4’ten 5’e çıkarılıyor. (Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, İstanbul-2006, sayfa 65, İslam Düşüncesinde Ameli-Fıkhi Yorumlar)
Bu ifadeler ilköğretim öğrencisinin kafasını karıştırmaya yetiyor.

90. 4’ten 11. sınıfa kadar Din Kültürü kitaplarında İslâmiyeti tek hak din olarak anlatmak yok. Bütün bozuk dinler “Din” kelimesi altında adeta torbaya doldurulup şöyle anlatılıyor:
* “Doğruluk bütün dinlerin öğütlediği güzel bir davranıştır.” (11. sınıf Din Kültürü kitabı. sahife: 103)
* “Dinlerin öğütlerine uygun davranmaya özen gösterelim.” (Aynı kitap, sahife: 105)
* “Dinler canlıların yaşama hakkına saygılı olunmasını ister.” (Aynı kitap, sahife: 112)
* “Bütün dinler insanlara çalışarak kendi emekleriyle geçinmelerini sağlamalarını öğütler.” (Sahife: 113)

91. Okullara gönderilen genelge ile şu İslâmî kelimelerin kullanılması yasaklandı: cemaat, cihad, fetva, halife, hicret, imam, imamet, kafir, medrese, mücahid, mümin, münafık, şehadet, şehit, şeriat, şirk, tağut, tebliğ, tekke, tevhid… Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı’nı sözkonusu genelgeyi göndermekle görevlendirdi. (http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/13/gnd106.html)

92. Sekizinci sınıf Din Kültürü kitabının namaz tarifinde, bayanlar için “başı yarı açık” resim kullanıldı. Aynı kitabın 91. sayfasında cemaatler için : “Bunlar tarikatlar gibi insanların din ve vicdan özgürlüğünü, ulusal birlik ve beraberliğini ortadan kaldıran gruplardır” ifadesi kullanıldı.

93. Bazı köylerde ilköğretim 1. sınıf öğrencilerine dağıtılan okuma-yazma öğreniyorum kitaplarında 13 ve 15. sayfalarında haç işareti bulunan, 3 çocuğun kilisede aldığı eğitimi ve kilise dualarını gösteren fotoğraflar kullanıldı. (MEB-TTKB’nin 12.07.2004 tarih / 115 sayılı onayını taşıyan AB destekli bu kitaplar, ücretsiz dağıtıldı.)
* İlk insan Hz Âdem Aleyhisselam’ın peygamber olduğu göz ardı edilip, “ İlkel bir toplumda bir bitki ve hayvana” tapıldığı söyleniyor. (Din Kültürü, 7. sınıf, sahife: 91)
* Bugünkü Yahudilik ve Hıristiyanlığın da İslâmiyet gibi ilâhî bir din olduğu söyleniyor. (Aynı kitap, sahife: 92-95)
* Noel’in dinî bir bayram olduğu söyleniyor. (Aynı kitap, sahife: 108)

94. 2005’te onaylanan 5. sınıf Din Kültürü kitabının 20-21. sahifesinde “Kelime-i Tevhid, Lailâhe illallah’tır” deniyor. (“Muhammedur-rasûlullah” ifadesine yer verilmiyor.)
Oysa, “Muhammedür-rasûlüllah” ifadesi; Hz. Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğunu söyleyen Müslümanları, Hz.İsa’yı rab ve oğul kabul eden Hıristiyanlardan ayırır. Öyleyse bunu kaldırmak hangi düşünceden ileri geliyor?)

95. Urfa’dan Ankara’ya yürüyen başörtü mağdurları Meclis’e girerken ‘terörist’ muâmelesi gördü. Üç kişilik heyet, polis tarafından ayrı bir odaya alınarak üzerlerindeki paradan çoraplarına kadar arandı. (6.1.05–Vakit)

96. Türkiye’de ilk defa Siyonizm konferansı yapıldı. Theodor Herzl, Milli Kütüphane’de anıldı. (7.12.04 – Vakit)

97. Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın üstadı Asım Akin 22Temmuz’da AKP’yi destekleme emrini masonlara tebliğ etti. Bu, uluslararası bir talepti. İşte masonların gerekçeleri:
“Şayet AKP’nin önü kesilirse, sıcak para ülkeyi terk eder ve ekonomik kriz gündeme gelir.” (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6721)

98. 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli kanunla apartmanlarda kilise açılması resmen serbest edildi.
(25173 sayılı Resmi Gazete - Yayın tarihi:19 Temmuz 2003 Cumartesi)

99. Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob, 22 Temmuz seçimlerinde AKP’yi destekleyeceklerini açıkladı. (http://www.yenisafak.com.tr/politika/?q=1&c=2&i=48782&Ermeni/Cemaati/se%C3%A7imlerde/Ak/Partiyi/destekleyecek)

100. Yüz maddeye sığmayan A’dan Z’ye diğer gerçekler:
A. Yabancılara toprak satışına izin veren yasa çıkarıldı. (Dikkat: Ev, daire, bina değil; tarla, arazi satılıyor.)
B. Erdoğan, çocuk katiline “Sayın” dedi… 2005’te emekliye %12, otobüs fiatlarına ise % 25 zam yapıldı…
C. Dışişleri Bakanlığı, Ebu Garip cezaevinde işkence gören Türkler ve diğerleri için harekete geçmedi. Ç. Yahudi Şimon Peres “AKP, Türk lokumu” dedi. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/09/02/515570.asp
D. Devlet bakanı Kürşat TÜZMEN bir defile sonrası F. LOPES isimli kadınla kadeh tokuşturup şarap içti. (10.02.2077 – Posta) Not: Bakan içki başında ama başında başörtüsü olan öğrenciye öğretim yasak.
E. ATO raporuna göre son 4 yılda, yıllık ortalama 546.000 dosya, zaman aşımından düştü.
F. AKP, başörtüsü ve 12 yaşından küçüklere Kuran yasağı gibi yasakları kaldırmayı ağzına bile alamadı.
G. AB hatırına Mardin-Midyat Bardakçı köyünün camisini kiliseye çevirmeye kalktılar.
Ğ. Kuzey Irak yönetimi AKP’yi zor durumda bırakmamak için 22 Temmuz seçimine kadar sessiz durma kararı aldı. (İlnur Çevik ve bölgede görev yapan gazeteciler bildirdi.)
H. AKP 22 Temmuz seçim beyannamesine Başörtüsü, YÖK ve terörle mücadeleyi almadı.
I. 273 üyeli İsrail Dostluk Grubunun 173’ü AKP milletvekiliydi.
İ. Bazı AKP milletvekilleri, yolsuzluklara tahammül edemediklerini söyleyerek partilerinden ayrıldı.
J. Kıbrıs için “Çözümsüzlük çözüm değildir” diyen başbakan, “toplumsal mutabakat” diye bir şey uydurup başörtüsünü çözümsüz hale getirdi.
(Başbakanın bizim icadımız dediği “Toplumsal mutabaka(İzinsiz kopyalanabilir t”, cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanılamadı.)
K. Misyonerliğe yasal izin verildi. (Serbest etmekteki gayeleri Misyonerlik faaliyetlerini kontrol altında tutmakmış...)
L. Bazı müftülüklerde ilk defa orkestra eşliğinde “Kutlu Doğum” Konserleri(!) düzenlendi.
(Vatandaş sordu: Peygamberimiz olsa kendisinin anıldığı(!) bu toplantılara katılır mıydı?)
M. Ezan sesinin kısılması için genelge yayınlandı.
N. Bazı yerlerde Cuma namazının son 6 rekatını kıldırtmıyorlar. Yer yer bu konuda kavgalar oldu. Kavga olan yerlerde geri adım attılar. İzmir, Çanakkale, Çıldır gibi uç bölgelerde ise son 6 rekat hâlâ kıldırılmıyor.
O. Kuran öğrenimi yasağını TCK’ya koyarak; dede ve ninelerin, torunlarına Kuran okutmasını yasak saydılar.
Ö. Bir yandan özelleştirme yapılırken bir yandan da belediye şirketleriyle yeni KİT’ler oluşturuldu!
P. Ülkemizdeki yabancı şirket sayısı 3’e katlandı.
R. Borçlu vatandaşlarımızın sayısı 4,4 kat arttı.
S. Köylüler, çiftçiler, fındık üreticileri… protesto mitingi yapacak derecede mağdur edildi.
Ş. Ülkemizin toplam borcu (iç-dış), dolar bazında 2 katına çıktı.
T. Bankacılık sektörünün % 51’i yabancıların eline geçti.
U. Resmi açılışlar ve devlet törenleri, AKP seçim mitinglerine dönüştürüldü.
Ü. “Kuraklık destek” haberini, seçim meydanından Dışişleri Bakanı açıkladı.
V. Erdoğan, parti mitinglerine başbakanlık uçağı ile gittiği için tepki çekti.
Y. 5 senedir garibanların başörtüsü için toplumsal mutabakatı bekleyen iktidar mensupları, sıra kendi eşlerine (Cumhurbaşkanlığı seçimine) gelince bunun demokratik hak olduğunu hatırladılar.
Z. Başbakan’ın bursla okuyan oğlu gemi satın aldı… Babası dışişleri bakanı olmayan kızlar, mezuniyet törenlerine başörtüsü ile katılamadı.

www.mollacami.com