REKLAM

12.11.2016

FIKRALAR

BEN BİLİDİM1

Elazığlı şöfer Mehmet, malı fazla olan Ahmet Dayının zivirine girip:
- Ahmet Dayı, sen bu tarla ne gazanisin? Sat bi otobüs al. Bi sefer İstanbul’a git gel, goy cebine bi milyarı.
Bu fikir Ahmet Dayı’nın aklına yatar. Malını satıp bir otobüs alır. Şöfer Mehmet’i de de şöferi olarak işe başlatır. Ahmet Dayı mal sahipliğinin verdiği havayla hostes koltuğuna oturur ve İstanbul’a ilk seferlerine çıkarlar.
Tam boğaz köprüsüne girerken, fabrika hatasından olacak ki vites kolu şöfer Mehmet’in elinde kalır. Yüreğinin yağı eriyen Ahmet Dayı başlar bağırmaya:
- Mehmet oğlum, ben bilidim bele bi halt yeceksin! Elaziz’den çıdıh çıhalı sen bu zıkkımla oynisin, ta ki buraya kadar...

                                           Patlak lastik

Üniversitede okuyan 4 öğrenci sabah uyanamamışlar ve hukuk finalini kaçırmışlar. Profesöre gidip bindikleri arabanın lastiği patladığı için sınava katılamadıklarını ve kendilerini tekrar sınav yapmasını söylemişler. Profesör kabul etmiş. Ertesi günü onları bir sınıfta sınava almış. Herbirini sınıfın ayrı köşelerine oturtmuş ve üç soru sormuş. 1 ve 2.soruların değeri 15, sonuncu sorunun ise değeri 70 puanmış son soru ise şuymuş:
"Arabanın hangi tekerleği patladı?"

RAHMETLİNİN SON SÖZLERİ

  • Kim bekleyecek şimdi yeşil ışığın yanmasını...
  • Bak şimdi nasıl balıklama atlıycam...
  • Gönder gönder ben tutarım...
  • Ay! Ne Cici! Isırır mı?
  • Yapma abi, şeytan doldurur...
  • Yav bu prizde elektrik var mı?
  • Hala karlı mı gösteriyor hanım? (Anten düzeltirken).
  • Allah Allah! Bu tuttuğum da ne?
  • Bekle beni. Bi dalıp çıkacağım...
  • Aaa şu iki motorun arasından geçeyim. (far ışığında)
  • Bak şimdi ibreyi sona dayandıracağım.
  • Çavuş bu fitilin uzunluğu ne kadardı?
  • Demek daha önce motora binmedin. Atla arkama biraz dolaşalım.
  • Virajda hangi tarafa yatacaktık?
  • Bunun önü nasıl kalkıyor?
  • Motor bozuldu, sen beni şu iple çek.


BAŞARI+BAŞARISIZLIK

  Basarili insan daima cozumun bir parcasidir.
  Basarisiz ise daima sorunun bir parcasidir.
  Basarili insanin her zaman bir programi vardir.
  Basarisizin ise her zaman bir mazereti vardir.
  Basarili insan, “isine yardim edeyim” der.
  Basarisiz, “bu benim isim degil” der.
  Basarili insan her soruna bir cozum bulur.
  Basarisiz, her cozume bir sorun bulur.
  Basarili insan, en olumsuz durumda bile cikis noktasini gorur.
  Basarisiz insan, en olumluya bile engel olur.
  Basarili insan “zor olabilir, ama imkansiz degil” der.
  Basarisiz insan, “mumkun olabilir ama cok zor” der.

ADAY VE PERSONEL DANIŞMANI İLİŞKİSİ NASIL OLMALI...


Ülkemizde en hızlı gelişen sektörlerden biri olan personel danışmanlığı, hala adaylar açısından tam olarak tanınmamaktadır. Yıllar boyu personel danışmanları ile yakın ilişki içerisinde olan adaylar bile, danışmandan neyi beklemeleri gerektiğini, ilişkisinin ne boyutta olması gerektiğini bilememektedir. Aday ve Danışmanın ilişkisi klasik sevgi-nefret ilişkisi olarak tanımlanabilir. Karşılıklı ilişki, eğer danışman elinde bulunan pozisyona, adayı yerleştiriyorsa oldukça pozitif olmakta, aksi taktirde ise (adayın danışman tarafından reddi veya adayın iş teklifini kabul etmemesi) iki tarafıda negatif olarak birbirlerinden uzaklaştırmaktadır. Bu tip durumlarda hem adayın hemde personel danışmanının gözden kaçırmaması gereken nokta, iki tarafında birbirinden fayda sağladığını bilmeleridir. Personel danışmanı eğer işe yerleştireceği kalifiye adaylara ulaşamıyorsa ve elinde tutamıyorsa, doldurması gereken onlarca pozisyon hiçbir şey ifade etmez. Diğer yönden, adayın, personel danışmanı ile ilişkisi mükemmel olabilir fakat danışmanın elinde adaya uygun pozisyon yoksa bu durumda hiç bir şey ifade etmez.
Maalesef, iki tarafın ilişkisini belirleyen oldukça fazla sayıda yayın olmasına rağmen, adaylar "Personel/İstihdam Danışmanlığı-Recruitment/ Headhunting Industry " konusunda hala eksik bilgi sahibidirler. Adayların doğal olarak tek istekleri, danışmanın kendilerine iş bulmasıdır.
Eğer firmasında işler kötü gidiyorsa, birçok kalifiye yönetici hemen telefona sarılarak, danışmanlık firmalarının kendilerine iyi işler bulmalarını isterler. Eğer danışman kendilerine ilgisiz davranırsa ve mülakata almak istemezse buna bir anlam veremezler. Bu tip kişiler, danışmanla gerçekleştirmeleri gereken ilişkinin oldukça uzun vadeli olduğunu ve mülakatın bile ortada var olan bir pozisyona ilişkilendirilmesi gerekliliğini düşünmezler. Personel Danışmanları oldukça yaratıcı insanlardır, fakat asla size bir pozisyon yaratamazlar. Adayların bu durumdan kaçınmak için yapmaları gereken şey, danışmana olan başvurularını sadece ihtiyaçları olduğunda yapmamalarıdır.
Danışmanlık firmalarına yapmış olduğunuz başvuru yeni bir işe ihtiyacınız olmasa bile iyi iş teklifleri almanızı sağlayacaktır. Aslında, eğer işinizle ilgili baskı altında değilseniz ve gerçek anlamda bir iş arayışınız yoksa, gelen iş tekliflerini daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilirsiniz. Yeni bir işe başlasanız bile muhakkak personel danışmanı ile olan ilişkinizi kesmeyin. İlişki halinde olduğunuz danışmanları yeni pozisyonunuz ile ilgili olarak bilgilendirin.
Ayrıca, bu ilişkinin iki taraflı olduğunu unutmayın ve telefonlarınıza cevap vermeyen veya size geri dönmeyen danışmanları da belirleyin. Bu hangi firmalar ile ilişki halinde olmanız gerektiğini belirlemenin en sağlıklı yoludur.
Danışmanlık firmalarına başvuru yapmadan önce hangi seviyelerde, spesifik pozisyon veya sektörlerde faaliyet gösterdiklerini kısa bir telefon görüşmesi ile öğrenmeniz oldukça faydalı olacaktır. Bu hem sizin hemde danışman açısından oldukça önemlidir. Sadece üst düzey pozisyonlara yönelmiş bir danışmana,eğer daha alt bir pozisyonda çalışıyorsanız özgeçmişinizi göndermeyin. Bu iki taraf içinde zaman kaybını önleyecektir. Ayrıca, danışman firmanın gizliliğe ne kadar önem verdiğini muhakkak araştırın. Maalesef ülkemizde, adayın iznini almadan birçok danışmanlık firması, özgeçmişleri müşteri firmalarına göndermektedir. Arzu etmeyeceğiniz bir durumla karşılaşmamak için mutlaka bu araştırmayı yapın.
Danışmanlık firmaları içerisinde tespit ettiğiniz değişik danışmanlara özgeçmişlerinizi defalarca göndermeyin. Ayrıca daha önce özgeçmişinizi göndermişseniz, danışman firma tarafından ilan edilen her pozisyon için özgeçmişinizi tekrar göndermeniz oldukça gereksizdir. Eğer kariyerinizde herhangi bir değişiklik varsa tekrar göndermenizde bir iki taraf içinde oldukça olumlu sonuçlar oluşturur. 1991 yılında gönderdiğiniz bir özgeçmişin, eğer güncelleştirilmemişse, danışmanın gözünde fazla bir değeri yoktur. Ciddi danışmanlık firmaları, oldukça sofistike yazılımlar dahilinde aday bankalarını oluştururlar ve çalıştıkları pozisyona uygun adaylara muhakkak ulaşırlar. Danışmanlar, mülakat öncesinde aday hakkında mümkün olduğu kadar fazla bilgi toplamak isterler, bunu sağlamak için özgeçmişlerinizi iş tanımlarınızı da dahil etmek kaydı ile çok detaylı hazırlamaya özen göstermelisiniz. Ülkemizde pek yaygın olmamakla birlikte, eğer çalışıyorsa, adayın maddi imkanlarını veya maaş beklentisini özgeçmişine dahil etmesi zaman kaybını en alt seviyeye indirecektir.
Bütün çalışanlar gibi personel danışmanlarınında oldukça yoğun olarak çalıştıklarını ve günde oldukça fazla adayla görüşmeleri gerektiğini unutmayın. Danışmanlar öncelikli olarak, ellerinde bulunan pozisyonlara en uygun adaylara öncelik verirler.
ÜLKEMİZDE DANIŞMANLIK FİRMALARI İLE İLGİLİ BAZI ÖN YARGILAR GELİŞTİRİLMİŞTİR. BUNLAR;
BÜTÜN PERSONEL DANIŞMANLIĞI FİRMALARI BİRBİRLERİNE BENZERLER:
Kesinlikle yanlış bir düşünce: çalışma koşulları, hedefledikleri aday veya pozisyon seviyeleri, müşteri profilleri ile kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılırlar.
DANIŞMANLARIN TECRÜBELERİ OLDUKÇA AZDIR:
Bu konuda bir ön yargı geliştirilmesinin sebebi, faaliyet gösteren danışmanlık firmalarının bir çoğunun iş tecrübesi oldukça az olan kişileri, personel danışmanı olarak kullanmasından dolayı ortaya çıkmıştır. İş tecrübesinin azlığı ve yaş ortalamalarının düşüklüğü, özellikle üst düzey ve orta kademe pozisyonlar ile ilgili mülakatlarda kendini negatif olarak göstermektedir. Danışman titrine sahip olan kişi , tecrübe eksikliği sebebi ile adayı tam olarak değerlendirememekte ve oldukça sıkıntılı sonuçlara sebep olmaktadır.
EĞER DANIŞMANLIK FİRMASINA BAŞVURURSAM, BELİRLİ BİR ÜCRET ÖDEMELİYİM VEYA HERHANGİ BİR İŞE YERLEŞTİRİLİRSEM İLK MAAŞIMI DANIŞMANA VERMELİYİM.
Maalesef bu önyargı, konuyu gerçekten dejenere hale getirmiş bazı danışmanlık firmalarının adaylardan belirli kayıt ücretleri talep etmesi ile ortaya çıkmaktadır. Aday ile herhangi maddi bir alışverişe girilmesi ülkemizde hem etik olarak hemde yasal yönden oldukça sakıncalıdır.
Bu konuda herhangi bir standart oluşturulmaması ile ortaya çıkan ön yargıları ortadan kaldırmak ve sağlıklı bir kontrol mekanizması kurmak, bu aşamada danışmanlık firmalarına başvuru yapan adaylara düşmektedir. Bunu sağlamak için adayın danışmandan talep etmesi gerekenler ise:
İLAN EDİLMİŞ VEYA EDİLMEMİŞ SPESİFİK POZİSYONLA İLGİLİ DETAYLI BİLGİ SAĞLANMASI:
Pozisyonunun iş tanımı, kime bağlı olarak çalışılacağı, alt kadrosunun olup olmadığı, kariyer olanakları vb.
Firma ile ilgili geniş bilgi, pozisyonun maddi olanakları ve mülakat prosedürü,
Mülakat sonrasında olumlu veya olumsuz cevap verilip verilmeyeceği,
Ücret pazarlığı sırasında danışman tarafından açıklayıcı bilgi ve destek verilip verilmeyeceği,
Başvurunun kesinlikle gizli tutulup tutulmayacağı,
Danışmanlarda, mülakat sırasında sizin iş tecrübeniz, referanslarınız ve ücret yapınız ile ilgili detaylı ve güvenilir bilgi aktarmanızı beklerler. Bu konularla ilgili bilgi saklamanız veya yanıltıcı bilgi vermeniz, danışmanla bağlarınızı bir daha onarılamayacak şekilde koparacaktır. Eğer bunu sağlıklı bir şekilde yaparsanız, danışman sizi müşterisine karşı daha profesyonel bir şekilde temsil edecek ve işe kabul edilme şansınız artacaktır.
PERSONEL DANIŞMANLIĞI FİRMALARI NASIL GRUPLANDIRILABİLİR?
Ülkemizde tam anlamı ile bir ayrımının yapılmaması ve bir standardizasyona gidilememesi yüzünden adaylar, bu konuda çalışan firmalar arasındaki özellikle çalışma şartları ve yöntemleri konusundaki farklılıkları tam olarak algılayamamaktadırlar. Danışmanlık firmalarını birbirlerinden ayıran en önemli unsur danışmanlık ücret yapıları ve kimi temsil ettiklerinde bütünleşir.
BEYİN AVCILARI (SEARCH AND SELECTION CONSULTANTS, HEAD HUNTERS)
Üst düzey veya orta kademe yönetici pozisyonlarına yönelmiş danışmanlık firmaları sadece müşteri firmaları temsil ederler. Müşteri firmalarından danışmanlık hizmetine başlamak için muhakkak bir ön ödeme talep ederler. Aday seçim ve yerleştirme yöntemleri içerisinde, sektörel araştırma (head hunting) yöntemini oldukça sık olarak kullanırlar. Bu tip faaliyetler gösteren firmalar adayları kısa liste aşamasına ulaşıncaya kadar bir çok aşamadan geçirirler. Daha sonra ise adayla ilgili olarak oluşturdukları raporları referans araştırmaları ile desteklerler.
ALT DÜZEY İSTİHDAM FİRMALARI (JOB CENTER- RECRUITMENT AGENCY)
Diğer personel danışmanlığı firmaları ise sadece alt düzeye hitap ederler ve mutlaka adaylara başvuru formu doldurturlar. Müşteri firmalar tarafından talep edilen pozisyonlara, aday bankasında var olan adayları, herhangi bilimsel veya profesyonel seçme yöntemlerine başvurmadan sadece yazılı olarak gönderirler. Bu yöntemin en önemli sakıncası adayın, özgeçmişinin genelde izin alınmadan müşteri firmaya gönderilmesidir. Adayın niteliklerinin sağlıklı bir değerlendirmeye tabii tutulmadan, aday hakkında istihdam kararı verilmesi kısa veya uzun vadede arzu edilmeyen sonuçlar ortaya çıkarabilir.
KARİYER YÖNLENDİRME DANIŞMANLIK FİRMALARI (CAREER CENTERS)
Oldukça yeni bir konu olan Kariyer yönlendirme, artık üniversitelerin bünyesinden koparak profesyonel firmaların çalışma sahasını oluşturmaktadır. Özellikle yeni mezun adaylara hizmet veren bu kuruluşlar, adayın hangi sektöre veya mesleğe yönelmesi konusunda bazı bilimsel yöntemleri kullanarak danışmanlık yaparlar. Ayrıca, profesyonel özgeçmişinin oluşturulması ve mülakat teknikleri konusunda da adaylara bilgi aktarırlar. Bu faaliyet alanında çalışan firmaların çoğalması, eğitimini tamamlayan adayın kariyeri ile ilgili yanlış kararlar vermesini önleyecek ve sahip olduğu niteliklerin bilincinde olarak başarılı olabileceği meslek dallarına yönelmesi sağlanacaktır.




Karikatür süt hakkında


Osmanlı Askeri Mızraklı Süvari


10.11.2016

GAZİ OSMAN PAŞA VE PLEVNE

                                                                                                                            

Hayatı: 1832’de Tokat’ta doğdu. Asıl adı Osman Nuri’dir. Babası İstanbul Kereste gümrüğünde katip olan Mehmet Efendi; Annesi Şakira Hatundur. Ailenin tek çocuğudur.        Ailesi ile birlikte henüz 7-8 yaşlarında iken İstanbul’a babasının yanına geldi .                                                                                                                        

Askeri eğitimi: Önce Beşiktaş Askeri Rüştiyesi’ne, daha sonra 1944’de dayısının darp nazırı bulunduğu Kuleli Askeri İdadiye’ye yazıldı. Burada  5yıl tahsil gördükten sonra Mekteb-i Harbiye’ye girdi. 1853 yılında mûlazım-ı sâni rütbesi ile okuldan mezun oldu. Sonra Harp Akademisine girdi. Akademiyi bitirmeden Kırım Harbi’nin çıkması üzerine Tuna Cephesi’ne gönderildi.

Askeri Hayatı: Bu cephede 4 yıl kaldı. Bu savaşta gösterdiği yararlılık ve kahramanlık dolayısıyla rütbesi 21 Mart 1855’de mûlazım-ı evvelliğe yüksetildi. Savaş sona erince 1856’da İstanbul’a dönerek Akademiye devam ederek tahsilini tamamladı. Bir süre Erkan-ı Harp dairesinde çalıştı ve bir yıl sonra kol ağası oldu. 1859’da Osmanlı Ülkesinin  nüfus sayımı ve haritasının çizilmesi için Bursa’ya Askeri temsilci olarak atandı. Burada iki yıl görev yaptı. 1861’de Rumeli Ordusu’nda görev yaptıktan sonra Suriye’de başlayan Yusuf Kerem ayaklanması sebebi ile Cebel-i Lübnan’a gönderildi ve burada önemli hizmetlerde bulundu. 1866’da Girit’te baş gösteren Rum isyanı dolayısıyla buraya tayin edildi. Buradaki çalışmaları sayesinde özellikle Serdar-ı Ekrem Ömer Paşanın taktirini kazandı ve miralaylığa yükseldi.. kendisine üçüncü dereceden Mecidiye nişanı verildi.1868’de gönderildiği Yemen’deki başarıları ile de Mirliva oldu. Fakat Yemen’in havasına alışamayıp hastalanarak 1871’de İstanbul’a döndü. Daha sonra 3.ordunun redif livalığına tayin edildi. Bir süre Manastırda kaldı.1873’de Yeni Pazar Tümeni komutanlığına tayin edildi. Ve kendisine refiklik rütbesi verildi. Ardından İstanbul merkez komutanlığına tayin edildi. Daha sonra iki yıl içerisinde Arnavutluk, İşkodra, Bosna ve Erzurum’da çeşitli hizmetlerde bulundu. 1875’de Balkanların kargaşa içerisinde bulunması dolayısıyla Niş’e gönderildi. Ardından da boşalan Vidin komutanlığına getirildi. Sırp Prensi Milan’ın 2 temmuz 1876’da Osmanlı’ya savaş ilan etmesi sonucunda Sırp ordusunu bozguna uğrattı. Asıl şöhreti burada elde etti. Ve kendisini ikinci derecede Mecidiye nişanı ile müşirlik rütbesi verildi. 24 Nisan 1877’de Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne harp ilan etmesi ile kendisine verilen emir üzerine Vidin’den 25 bin kişilik kolordusu ile7 Temmuz 1877 tarihinde Plevne’ye ulaştı.


                                        PLEVNE MÜDAFAASI

Osman Paşa 7 Temmuz’da Plevne’ye ulaştıktan sonra 8 Temmuz’da Rus saldırıları başladı.

I.Hücum: Ruslar sabah erken saatlerde Alman asıllı general Schilder komutasında saldırıya geçti. Karşılıklı 2 saat süren top düellosunun ardından piyade savaşlarına başlandı. Akşama kadar süren savaşta ordumuzun sağ tarafı Ruslara karşı çok iyi bir savunma yapmış, Rusları geri çekilmeye mecbur etmişlerdir. Böylece kolayca başarı elde edeceğini sanan Ruslar Osmanlı’dan ilk darbeyi yemişti.

II.Hücum: Ruslar I. Hücumdaki başarısızlıklarını telafi için daha fazla bir kuvvetle 60.000 kişilik ordu ve 40-50 topla ikinci saldırıya başlamışlardır. Tarih 18 Temmuz Salı Ruslar Osmanlı mevzilerine dolu gibi şarapnel yağdırıyorlar  Osman Gazi’nin yer yer ve etkili karşılık  vermesi ile birinci gün sona ermiştir. İkinci gün Ruslar’ın şevklerinin kırıldığı bir anda 18 tabur taze bir kuvvetle Ruslar üzerine hücum edilmiş ve Ruslar tekrar hezimete uğratılmıştır. İkinci Plevne zaferinden sonra İstanbul Osman Paşaya tebrik telgrafı çekmiş ve Plevne’yi müdafaaya devam etmesini bildirmiştir. Bunun için kuvvet gönderilmiş, Osmanlı Ordusu Plevne’de 30 bine ulaşmıştır.

III.Hücum: Bu hücumdan önce Ruslar Plevne için son derece önemli olan Lofça’yı almışlardır. Ruslar 29 Ağustos’ta top ateşine başlamıştır ve 5 gün bombardımana devam etmişlerdir. Daha sonra Plevne’ye saldırıya geçmişlerdir. Bu hücumda Rus kuvveti 100 bini aşkın olup 432 adet topları bulunmakta idi. 11 Eylül’de başlayan Rus saldırısı 10 buçuk saat sürmüş ve 6 gün devam eden çarpışma sonucunda Ruslar tekrar ric’at etmek zorunda kalmışlardır.
Osman Paşa’nın Plevne’de kazanmış olduğu 3. muzafferiyyet üzerine sultan II. Abdülhamid bir telgraf göndererek Osman Paşa’ya Gazi ünvanını verdi.
Ruslar III. Plevne mağlubiyetinden sonra buranın harp yolu zapt olunamayacağını anlamışlar ve muhasara yolu ile teslimiyete zorlamaya karar vermişlerdir. Bunun için Gurno-Dubnik ve Telis mevkilerini bir taarruzla almışlar, böylece Plevne tamamen muhasara altına alınmış oldu (13 Eylül).
Uzun süren bu kuşatma sırasında mühimmat ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan kale müdafileri hurûç hareketinde bulunmaya karar verdiler. Ruslar muhasaraya devam ederken Osman Paşa’ya teslim olması için 2 defa mektup yollamışlar buna “bugüne kadar vatanımızın ve imanımızın uğrunda seve seve kan döktük; bundan sonrada teslim olmaktansa buna devam edeceğiz.” cevabını almışlardır.

                                        
HURUÇ HAREKETİ

Gazi Osman Paşa 10 Aralık sabahı 40 bin neferden oluşan ordusunu 2 eşit kısma ayırmıştır. Bunlardan ilki huruç hareketini yapacak bunlar geçtikten sonra 2. kısım harekete geçeçek onlarda Rusları yararak Plevne’den çıkmış olacaktı.
Huruç hareketi sırasında Gazi Osman Paşa bir şarapnel parçası ile yaralandı. Bu haber üzerine ordu dağıldı ve huruç hareketi başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. Erkan-ı Harp zabitlerinin yapılacak bir şey olmadığını belirtmeleri üzerine Osman Paşa teslim olmak zorunda kaldı.
Bir süre Bükreş,Harkof ve Rusya’da esaret hayatı yaşadı. Rus çarı tarafından kendisine kahramanlığını takdir amacı ile çifte kartal nişanı verildi.
II.Abdülhamid’in girişimleri sonucu 12 -13 Mart 1878’de muhteşem bir törenle İstanbul’ a geldi.



                                                                                                  Osman Çoban
FAVORİ ÜZERİNE

Favori, Fransızca “favoris” kelimesinin lisanımızda kullanılması, erkeklerde sakalların kulak önünden çene köşesine doğru uzatılması yüzün her iki tarafından bırakılan sakal demeti manasına gelmektedir.
Bugün köylüsü, kentlisi, işçisi, memuru, genci yaşlısı, ağarmış saçlısı, siyah saçlısı favori uzatıyor. Bu bir moda mıdır? Acaba ne mana ifade ediyor? Zannediyoruz ki, kimse ne mana ifade ettiğini bilmiyor. Berberler adete erkeklerin saç ve favori uzatmalarını teşvik edici davranıyor. Kadın kuaförlüğü gibi bir erkek kuaförlüğü doğmasından pek memnun görünüyor.
Favori, eski devirlerde Hıristiyan şövalyelerde bir remiz, bir asalet ifadesi kabul ediliyordu. Bir şövalyenin favorisi ne kadar uzunsa o kadar asil yani o kadar Müslüman-Türk öldürmüş demektir.
Bunu bilen ecdadımız favoriyi küfrün remzi kabul etmişti. Burada bir hatıramı zikredeceğim. Sene 1958 yedek tabip olarak Erzurum’da görevimi yağıyorum. Cemal Gürsel, 3. Ordu, Mithat Akçakoca kolordu kumandanı, gayretli bir albayımız var, fakat bıyıktan hoşlanmıyor. Bütün kaytan bıyıklı yedek teğmenlerin bıyıkları kesildi. Sıra bizimkine geldi. Bir gün bıyıklarımı kestirmem için emir verdi. Ben “iç hizmet kanunu sarihtir Albayım”, dedim. Bulduk iç hizmeti beraber okuduk: vaz-i kanun subaya kaş aldırmayı, manikür yaptırmayı, fazla koku kullanmayı, favori veya biş bırakmayı yasaklıyor. Bıyık tabii olarak bırakılır, uzunluğu hiçbir zaman üst dudak boyunu geçmez, yanlar üst dudak hizasında olur. Üstten alınmaz, alt uçları dudak hizasında kesilir. Diyordu. Ertesi gün buna rağmen bıyıkları bir daha kesmemek üzere kestik. Bu tarihten sonra subaya yasaklanan konular üzerinde düşünür oldum. Kaş almak, manikür yaptırmak, koku sürünmek malum. Biş yani çenede sakal bırakmak papaz adeti, ya favori? O zaman Türkiye’de bir tek favorili insan mevcut değildi. Bir gün Mithat Akçakoca paşa teftişe geldi ve bir brifing yapıldı. Ben paşaya sordum. Paşam hiç hizmet kanununda subaya favori neden yasaklanmış? Paşa: “favori şövalyelikte bir asalet alameti kabul edilmiştir. Şövalyeler Müslüman-Türk öldürdükçe favorilerini uzatırlardı. Bir şövalyenin favorisi ne kadar uzunsa o kadar çok Türk öldürmüş demekti” dedi. Favoriyi o zaman öğrenmiştim.
Bugün bir çok dostlarımız favori uzatıyor tabi bilmeden yapıyorlar.
Bazen soruyorum meseleyi izah ediyorum. Öyle mi? Diye hayret edenler oluyor. Bazı kimseler “favori uzatmazsanız size bugün medeni insan demezler” diye bilmeden bir kompleksi ifade ediyorlar. Halbuki dedelerimizin adetleri; onlara sırt çeviriyoruz. Onları yaşatsak. Nerede?... bunları önce Avrupalı yapmalı ki, ithal malı gibi bize oradan gelmeli! Dedelerimizin bir sakalı vardı. Bugün gençlerimiz sakal bırakıyor. Fakat dedelerinkine değil, turistlerinki; onlara benzeme gayreti!
Belki bütün bunlar ufak şeyler teferruat diyecekler olabilir. her şey ufak olabilir. ama bu ufaklar birleşir büyür, milletleri millet yapan adet ve geleneklerimizi tanımayan bir anayasa mahkemesine rağmen her millet gibi bizde de geleneklerimizin yaşadığını, yaşatıldığını görmenin hasreti içindeyiz.
Doç. Dr. Asaf ATASEVEN
Kaynak:Sabah, 16 mayıs 1976