Arkadaşlar kendim yazıyorum araştırıyorum yani faydalı bilgiler okuyun çok güzel ve okudum kitaplardan alıp yazarak kayıt ediyorum beni etkileyen yazıları sizler le paylaşmak istiyorum
REKLAM
17.01.2017
Kadınlar
ikinci eş olmayı neden ve nasıl kabul ediyorlar?
Resul Tosun
Milli Gazete 26 Aralık 2000
Milli Gazete 26 Aralık 2000
TV kanallarının dinimizde kusur aramak için yaptığı ve
oldukça da yüksek reyting yakaladığı programlar, bir yandan İslam'ın dolaylı
olarak tebliğine vesile olurken öte yandan bazı kafaları da karıştırdığı
muhakkak.
Son programlar İslam'daki çok eşliliği gündeme taşımış,
önüne gelen fikir beyan etmiş, İslam Hukuk Metodolojisinden bihaber ama bir
miktar dini kültürü olan kimileri çok evliliğin bir ruhsat olmayıp emir
olduğunu, hatta çok evliliğin dört eşle sınırlı olmayıp sonradan
sınırlandırıldığı iddialarında bile bulunulmuştur..
Bu konuya aslında diyanetin ve ilim adamlarının ciddi
biçimde eğilmesi ve topluma aşılanmaya çalışılan şüpheleri izale etmeleri gerekir.
Ama henüz bu konuda sadra şifa bir yayın yapılmadığı için tereddütler
giderilmiş değil. Geçenlerde bir üniversite öğrencisinin sırf çok evliliği
tartışmak için bana gelmesi üzerine aşağıdaki notları düşme zarureti hissettim.
Öncelikli olarak tespit etmemiz gereken nokta çok
evliliği İslam'ın getirmemiş olması, var olan çok evliliği dört kadınla
sınırlaması, bunu da yapılmadığı takdirde kulun günaha gireceği bir emir
olmayıp bir ruhsat olarak belirlemesidir. Hanımı doğurgan olmayan bir kocanın,
kısır olan hanımını boşamak yerine doğurgan ikinci bir hanım ile evlenmesi bir
ruhsattır. Hanımı hasta olan bir kocanın sağlıklı ikinci bir hanım ile
evlenmesi de bir ruhsattır. Savaş deprem ve benzeri afetler sonunda kadınların
sayısının ereklerden fazla olması halinde de birden fazla evlilik bir
ruhsattır. Bu ruhsatlar dışında çok eşlilik yapılmaz mı? Siz ne derseniz deyin
yapılıyor. Üstelik çok yaygın bir şekilde yapılıyor.
Burada, sistemin resmen tanımadığı bir ortamda,
karşımıza, "Dinen cevaz olsa bile birden fazla kadınla evlenmek ne kadar
sağlıklıdır?" sorusu çıkmaktadır.
Resmi nikahı bulunmayan hanımların genelde mağduriyet
ihtimali yüksek olduğu için ben şahsen cevaz olsa bile Türkiye şartlarında
birden fazla hanımla evlenmeyi sağlıklı bulmam. Çünkü resmi nikahı olmayan
hanımın hukukunu koruyacak resmi hiçbir müeyyide yoktur. Karıkoca arasındaki
ihtilaflarda resmi nikahı olmayan hanım özellikle de beyin vicdansızlığı
halinde mağdur olacaktır.
İkinci üçüncü veya dördüncü eşler kocanın vicdanından
başka hiçbir himayeye sahip değildirler. Dolayısıyla resmi nikahı bulunmayan
eşlerin hukukları her an ihlal edilebilir.
Tabi burada sadece erkekleri suçlamak da çok mantıklı
değildir. Genelde soru tek taraflı soruluyor. Neden erkekler birden fazla
kadınla evleniyor deniyor. Oysa eğer bir sorumluluk varsa erkeğin olduğu kadar
kadının sorumluluğu da vardır.
Soru "neden erkekler ikinci kadınla evleniyor ve
kadınlar ikinci eş olmayı neden ve nasıl kabul ediyorlar?" şeklinde
sorulursa daha insaflı olur.
Şu tespiti de yapmakta fayda umuyorum ki, şehirlerdeki
çok evlilikler kırsaldaki çok evlilikten daha fazla sorunludur! Zira, çok
eşlilik kırsalda açıktan yürütüldüğü için resmi nikahı olmasa da ikinci üçüncü
eş kocasının evindedir ve onun himayesindedir. Toplumun ve çevrenin baskısı
ikinci eşin hukukunu korumada çok önemli bir etkendir. Oysa büyük şehirlerdeki
çok evlilik genelde gizlidir. Gizli olduğu için de ikinci eş çevrenin
desteğinden ziyade gizli ilişki içinde olduğu için güvenilmez ve itimat edilmez
konumdadır. Şehirlerdeki çok eşli erkeklerin hepsi değilse de bir çoğu metres
hayatını dini nikah ile meşrulaştırma yolunu seçmiş gibidir. Resmi nikahlı
eşinden ve ailesinden gizlediği için ikinci eşe seyrek uğranmakta dolayısıyla
İslam'ın cevaz verdiği çok eşlilik hukukuna riayet edilmemekte ve hem gizli
nikah hem de adaletsizlik sebebiyle beyler sorumlu duruma düşmektedir.
Binaenaleyh bu şekilde çok evliliğin - gizli nikah tartışmalı olmakla beraber-
dinen cevaz noktası bulunsa bile dindarları rencide edecek bir netice söz
konusu olduğu için müminlerin kaçınması gerekir.
İslam hukukunun uygulanmadığı ve haklarının korunmadığı
bir ortamda ikinci eş olmayı kabul eden kadınlar, kusura bakmasınlar ama haksızlığa
uğradıkları zaman bunun sorumlusu kendileri olacaktır.
Binlerce çiftin dini nikah ile çok eşli olarak yaşadığı
ve fiili bir durum oluşturduğu ülkemizde yönetimin ikinci eş konumundaki
hanımların hukukunu korumaya yönelik yasal düzenleme yapmaması ise
siyasetçilerin üzerinde tartışması gereken bir konudur!
Özetle diyorum ki, hastalık, kısırlık, kadın nüfüsunun
erkeklerden fazla olması ve benzeri sebeblerle bir ruhsat olan çok evlilik
farziyet gücünde bir emir değildir. Türkiye gibi resmi nikahı olmayan
hanımların hukukunun korunmadığı ortamlarda çok evlilikten uzak durulmalıdır.
Bir hanım bu şartlarda bile ikinci eş olmayı içine
sindiriyorsa bize söz söylemek düşmez, herkes özgürdür.
Biz sadece uyarırız.
İslam'da
Haram Olan Evlenme Şekilleri
Bunlar
İslamdan önce cahilliyet devrinde uygulanan nikah şekilleridir. Tamamı
batıldır.
· Nikah-ı
Makt : Dul kalan kadın kocasının mirasına dahil
olurdu. Başka karısından çocukları varsa en büyük oğul babasının karısına
başkasından daha çok hak sahibiydi. Eğer üvey annesi ile evlenmek istiyorsa
onun üzerine bir elbise atar ve onu sahiplenirdi, bu genel bir uygulama şeklini
almıştı.
· Nikah-ı
Şığar : Takas evlenmesi demektir. İki kişi
aynı miktar mehirle, kızlarını birbirine evlenmek üzere vermeyi taahüt ederler.
Kadına verilmesi gereken mehirden babave kocalar faydalanmış olur.
· Nikah-ı
İstibda : Kendi soyundan daha asil ve daha
zeki bir çocuk sahibi olmak isteyen adam, karısını meziyetleriyle tanınmış bir
erkeğe gönderir. Kadın gebe kaldıktan sonra evine döner. Koca gebelik kesin
belli oluncaya kadar karısına yanaşmaz. Doğan çocuk kocadan olmuş sayılır ve
onun mirasçısı olurdu.
· Grup Evlenmesi
: Sayıları onu geçmeyen bir grup erkek aynı
kadınla cinsel ilişkide bulunurdu. Kadı, gebe kalır çocuk doğurursa, doğumdan
bir müddet sonra bu erkeklerin hepsini davet eder ve onlara şöyle derdi:
Benimle olan ilişkinizden doğan şeyi biliyorsunuz. bir çocuk sahibi oldum.
Erkeklerden birine hitap ederek: "Ey Ebucehil çocuğuna istediğin adı
koy" derdi. Bu andan itibaren o kimse çocuğun babası olur ve
babalığı red edemezdi.
· Serbest
Birleşme : Bazı kadınlar bütün erkekleri kabul
ederler ve kapılarına bayrak asarlardı. bir çocuk doğurunca bütün müşterilerini
toplar ve "kaif" denilen bir kimse çocuğun babasının kim olduğunu
tayin ederdi. Artık o kimse çocuğun babası olurdu.
· Nikah-ı
Bedel : İki erkeğin karılarını muayyen bir
müddet için değiştirmeleridir.
· Nikah-ı
Hdn : Erkek muayyen bir bedel karşılığında bir
kaç gün birlikte yaşamak için kadınla anlaşırdı. bu bir nevi metres hayatı
şeklinde olan bir birleşmeydi.
· Deneme
Evlenmesi : Kadının muayyen bir dostu varsa ve
bundan bir çocuk doğurmuşsa, beyanı üzerine kadın o kimseye nikahlanırdı. Bu
bir çeşit dneme evlenmesiydi.
Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
Hürmet-i
Musahara
Hürmet-i Musahara: Hısımlıktan metdana gelen haramlık
demektir. Bu hısımlık hakiki olur bir de hükmi olur. İkisinde de haramlık
meydana gelir. Hakiki hısımlıktan evlenilmesi haram olan kadınlar
bölümünde bahsetmiştik. Hükmi hısımlık ise aşağıda açıklanacaktır. Bu meseleler
az da olsa müslüğmanların başına gelen olaylardır. Müslümanların bu konuda çok
dikkatli olması lazımdır. Çünkü bu konu takva veya teferruat değil, farz
ve haram olan konulardır.
Hanefi mezhebine göre hurmet-i musahara şöyle tarif edilir
: "Birbiriyle cinsel ilişkide bulunan yahut derileri çıplak olarak veya
vücut sıcaklığını hissettirecek kadar ince bir elbisenin üstünden birbirine
değip şehvet duyan yahut birbirinin cinsel organını açıkça görüpde (kıl bitim
yerini görmek yeterli deği) şehvet duyarlarsa "Hurmet-i Musahara"
meydana gelir.
Yani sanki birbirleriyle karı-koca olmuş gibi birbirlerinin
büyükleri ve küçükleri kendilerine haram olur. Hükmi hısımlık meydana gelir.
Birkaç örnek vermek gerekirse:
- Bir kimse şehvetle
kayın validesinin veya kayın pederinin elini tutarsa eşi ona haram olur.
- Bir erkek kayın
validesinin veya bir kadın kayınpederininm elini tutup bu sebeple her
ikisinde veya birinde şehvet hissi doğarsa, eşlerin kocaları kendilerine
haram olur, nikah gider
Şehvetin ölçüsü : Yalnız aklından
kötü birşey geçirmek değil, erkeğin cinsel organının canlanması kadın ve
yaşlının kalbinin meyletmesi.
Bu haramlılığın oluşması için, kendine dokunan veya cinsel
organına bakılan kişinin "müştehat" olması şarttır. Dokuz yaşından
aşağı olan çocuklar müştehat değildir.
Bu dokunuşun veya bakışın, bilerek, sehven, hataen veya
zorla oluşu arasında hiçbir fark yoktur. Hepsinde haramlılık gerçekleşir.
Faydalanılan Eserler:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
HULLE-HULLECİ
Yeni ve güzel elbise, astarlı elbise, kadın, silah. Bir
İslâm hukuku terimi olarak; üç talakla boşanmış olan bir kadının, eski kocasına
yeniden dönebilmesi için, üçüncü bir erkekle usûlüne göre evlenip, ölüm veya
boşanma ile bu ikinci evliliğin sona ermesi ve kadının eski kocasına helâl hâle
gelmesi işlemi demektir.
İslâm hukuku kocaya mutlak boşama yetkisi vermiştir. Kadın
da tefvîz (bk. Tefvîz-i talak) yoluyla boşama yetkisine sahip kılmabilir.
Prensip olarak, karısını boşayan onunla yeniden birleşebilir. Ric'î
(cayılabilir) talakla boşama hâlinde iddet süresi içinde, yeniden nikâh akdine
gerek olmaksızın evlilik devam edebilir. Üç defa boşanmışsa artık kadının bir
üçüncü erkekle muteber bir şekilde evlenmesi ve bu ikinci evliliğin talak, fesih
veya ölümle ortadan kalkmış olması şarttır. İşte koca ile eski karısı
arasındaki, bu geçici yasağı ortadan kaldırmaya yönelik muâmelelere tahlîl;
"helâl kılma", "helâlleştirme" veya "hulle" adı
verilir.
Hulle'nin dayanağı âyet ve hadistir.
Kur'ân-ı Kerîm'de; boşamanın iki defa olduğu, bundan sonra,
ya iyilikle tutmak veya güzellikle salıvermek gerektiği belirtildikten sonra
(el-Bakara, 2/229) bir sonraki âyette şöyle buyurulur: "Yine erkek,
karısını (üçüncü defa olarak) boşarsa, ondan sonra kadın kendinden başka bir
erkeğe nikâhlanıp varıncaya kadar ona helâl olmaz. Bununla beraber, eğer bu
yeni koca da onu boşarsa onlar (birinci koca ile aynı kadın) Allah'ın
sınırlarını ayakta tutacaklarını zannederlerse (iddet bittikten sonra tekrar)
birbirine dönmelerinde her ikisi hakkında bir sakınca yoktur" (el-Bakara,
2/230).
Bu âyette ve İslâm'ın diğer hükümlerine göre, meşrû bir
hullenin şartları şunlardır:
1) Bir defada veya ayrı zamanlarda üç kere boşanan kadın
iddetini tamamlayacak.
2) Bundan sonra, başka bir erkekle, sahih nikâhla evlenecek
3) Evlendiği ikinci kocasıyla zifaf meydana gelecek.
4) Ölüm veya boşama suretiyle bu ikinci evlilik sona ermiş
bulunacak.
5) Kadın, ikinci kocadan olan iddetini tamamlamış olacak.
Ancak bu şartlar yerine geldikten sonra bir erkeğin üç defa
boşadığı karısıyla yeniden evlenmesi mümkündür (el-Cassâs Ahkâmü'l-Kur'ân,
Âsitâne, thk. Muhammed es-Sâdik, Dâru'l Mushaf, Kahire, ts., ll, 88, 89; Mehmed
Zihni, Münâkehât ve Mufârekât, İstanbul 1324/1906, s. 43-45).
İslâm'dan önceki Arap toplumunda erkek, karısını dilediği
kadar boşar ve yeniden ona dönebilirdi. Evlilik yuvasını zayıf düşüren bu
uygulamayı İslâm üçle sınırladı. Üç defa boşanan eşlerin artık barışma ve
evlilik hayatını sürdürme arzuları azalmış demektir. Buna rağmen yine de
evlenmek isterlerse, yuvayı İslâmî ölçüler içinde sürdürme konusundaki
kanaatleri güçlü ise, hulle'den sonraki devrede yeniden evlenmeleri mümkün ve
câizdir.
Ancak üçlü boşamadan sonraki hulle şartı veya cezası
taraflara ağır geldiği için, gerçekte 5-6 ay gibi iddet sürelerinden önce
gerçekleşemeyecek olan hulleyi, anlaşmalı yollarla çok kısa süreye sığdırma
uygulamaları görülmüştür. İşte İslâm'a saldırmak için tenkid malzemesi olarak
kullanılan ve bazılarınca hûlle-i şer'iyye kapsamında değerlendirilmek istenen
hulle, bu sonuncusudur.
Üçlü boşama ile karısını boşayan koca, başka bir erkekle
anlaşır, o da nikâhtan hemen sonra kadını boşayacağını taahhüd ederse, acaba bu
şekildeki anlaşmalı evlilik karıyı ilk kocasına helâl kılar mı? Bu konuda,
İslâm hukukçuları arasında görüş ayrılığı vardır.
Hanefiler dışındaki çoğunluk İslâm hukukçularına göre,
anlaşmalı nikâh geçersizdir. Kadın, bununla ilk kocaya helâl olmaz.
Dayandıkları deliller şunlardır
Hz. Peygamber, anlaşmalı nikâh yapana (muhallil) ve
yaptırana (muhallelün leh) lânet etmiş ve birincisine "kiralık teke"
tabirini kullanmıştır (İbn Mâce, Nikâh, 33; Tirmizi, Nikâh, 28; Nesaî, Talâk,
13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 83, 87, 93).
Abdullah bin Abbas (Ö. 68/687), Hz. Peygamber'e, anlaşmalı nikâh
yapanın (muhallil) durumunu sormuş O, söyle cevap vermiştir: "Hayır, ancak
isteyerek yapılacak nikâh helâl kılar, hileli nikâh değil, Allah'ın kitabı ile
alay da değil. Sonra, ikinci erkeğin kadınla cinsel ilişkide bulunması da
gerekir" (et-Tâc, II, 313). Rıfaael Kurazî'nin karısı Hz. Peygamber'e
gelmiş ve "Rifâa beni kesin olarak üç talakla boşadı. Ben de Abdurrahman
b. Zubeyr (Ö. 72/691) ile evlendim. Ancak onda ki de (cinsel uzuv) çaput
çıktı" demiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) tebessüm ederek; "Yani yeniden
Rifaa'ya mı varmak istiyorsun? Ama sen, bunun (Abdurrahman'ın) balcağızından
(cinsel organı), o da senin balcağızından tatmadıkça olmaz" buyurmuştur
(Buharı, Libâs, 23, Talâk, 7,37; Ebû Dâvûd, Talâk, 49; Nesâf, Talâk, 9; İbn
Mâce, 32; Mâlik, el-Muvatta, Nikâh, 7, 18). Burada, bir sahâbe kadının kocası
ile ilgili en mahrem konuyu açıkça sorduğu ve Nebi (s.a.s)'in de bu soruyu
normal karşılayarak hükmü ne ise Onu bildirdiği görülmektedir.
Hanefilere ve bazı Şafiîlere göre ise; anlaşmalı nikâh mekruhtur.
Bâtıl değildir. Hulle için konuşulan "şu kadar süre, şu kadar para
karşılığı evli kalma, ondan boşanma şartıyla evlenme vb. şartlar yok sayılır ve
nikâh sürekli olarak meydana gelir. Hadîslerde, anlaşmalı nikâh yapana
"muhallil"; helâl kılıcı, meşrû hâle getirici denmesi, akdin sahih
olduğunu gösterir. El-Evzâîden şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Anlaşmalı
nikâh yapan ne kötü yapmıştır, ancak bununla birlikte bu nikâh câizdir"
(Muhammed Ali es-Sâbûnî, Revâiu'l-Beyân Tefsîru Âyâti'l-Ahkâm, 2. baskı, Dımaşk
1397/1977, I, 341).
Anlaşmalı evlilik gerçekte ilk kocaya gerekli teminatı
sağlamaz. İkinci koca, nikâh akdinden sonra fikir değiştirerek, boşamaktan
vazgeçse buna çare bulunmaz. Ancak kadın da boşama yetkisi almışsa, (tefvîz-i
talâk) bunu kullanabilir (Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve İstilâhâtı
Fıkhıyye Kâmusu, 1. baskı, İstanbul 1967, II, 109).
1917 Tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnâmesi (H.A.K) 15.
maddede: "Bir kimse üç talak ile boşadığı kadınla, beynûnet-i kat'iye
(kesin ayrılık) devam ettikçe yeniden evlenemez". 118. maddede ise;
"Beynûnet-i kat'iye, karısının iddeti bittikten sonra hulle maksadı
olmaksızın, başka bir kocaya varıp, cinsel temastan sonra ondan ayrılması ve
iddetinin de tamamlanması ile ortadan kalkar" hükümleri yer almaktadır.
1961 tarihli, Pakistan Aile Hukuku Kararnâmesi de benzer
hükümler ihtiva etmektedir (bk. 1951 tarihli Ürdün Kanunu Madde 12; Suriye
Medeni Kanunu Mad. 36; Fas Medeni Kan. Mad. 39/3; Irak Medeni Kan. Mad. 13).
Türk Medeni Kanununda boşama sayısı ile ilgili bir evlenme
engeli yoktur. Buna göre, bir kimse defalarca boşadığı karısı ile yeniden
evlenebilir. Ancak T.M.K.da boşama bir takım sebeplere (bk. T.M.K. Mad.
129-134). bağlandığı için uygulamada defalarca boşanıp evlenene ender rastlanır.
Diğer yandan, genellikle artık geçinme ve bir arada yasama imkânı kalmayan
eşler boşanır. Bunların yeniden barışıp evlenmeleri pek nâdirdir.
İslâm hukukunda boşanma, özellikle erkek bakımından çok
kolaylaştırıldığı için, bu yola sıkça başvurulur ve boşama irâdesi usûlüne
uygun olarak açıklanır açıklanmaz hukukî sonuçlarını doğurur. Açıklanan
iradeden rucû da mümkün olmaz. Beşerî hukuklarda ise, boşanma davası
sonuçlanıncaya kadar davacı eş her zaman davadan vazgeçebilir.
Üç talâk hakkının bir defada kullanılması sonucunda,
boşayan eş pişmanlık duyarsa, boşadığı eşiyle arasına hulle engeli girmektedir.
Bu durum, kıskanç kocayı çileden çıkarmakta, probleme çare bulmak için bilim
adamlarının kapısını aşındırmaktadır. Bu arada konunun inceliklerini bilmeyen kimselere
de fetva için başvurulabilmektedir .
İşte, boşama iddetlerini gözetmeden, kısa sürede hileli
evlenme ve boşanma yolu hulle'yi kötüye kullanılır hâle getirmiştir. Ancak İbn
Teymiyye (Ö. 728/1327) ve İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye (Ö. 751/1350) gibi bazı
fakihler bir defada yapılan üç boşamayı, bir boşama sayarak, boşanmada
karşılaşılan sertlikleri yumuşatma yoluna gitmişlerdir (Deliller hakkında geniş
bilgi için bk. Hamdi Döndüren, İslâm Hukuku, 2. baskı, İstanbul 1983, s. 365
vd.).
Hamdi DÖNDÜREN
Şamil İslam Ansiklopedisi
Şamil İslam Ansiklopedisi
Halvet-i
Sahiha
Halvet, kelime anlamıyla bir yerde yalnız kalmak anlamına
gelir. Sahih halvet ise, eşlerin hiç kimsenin göremeyeceği ve istekleri dışında
kimsenin göremeyeceği ve istekleri dışında kimsenin giremeyeceği kapalı veya
kapalı sayılan bir yerde yalnız kalmaları demektir. Bazı bakımdan zifafla aynı
sonuçları doğurmaktadır. Hükmü zifaf diyebileceğimiz bu durumda da kadının
mehrin tamamı üzerindeki hakkı kesinleşir.
Karı ve kocanın birinde cinsel ilişkiyi engelleyen bir
durum bulunmazsa halvet sahih olur. engel ya hastalık, küçüklük, çelimsizlik
gibi ferd bir durum vbeya farz olan namaz, farz olan oruç, hacda ihramda
bulunma, hayız ve nifas gibi şer'i bir hüküm olabilir. Yanlarında kör, uykuda
çocukta, biri olsa ve yukarıdaki engellerden bir bulunursa halvetin
sağlığını bozar. İktidarsızlık halveet mani değildir.
Sahih halvet, gusul almayı, kızların erkeğe haram olmasın
üç talakla boşanmış eşin ilk kocasına dönüşünü ve mirasçı olmayı gerektirmez.
Sadece iddet beklemeyi, nafaka ve mehri gerektirir.
Sahih bir evliliğin ardından mehir borcunun
doğabilmesi için evlenen kadın zifaf için hazır olmalı ve aralarında sahih
halvet vuku bulmalı ve tarflardan birisi nikahtan hemen sonra ve ve zifaf veya
halvetten önce ölmüş bulunmalıdır.
Nikah akdi yapıldıktan sonra, fakat zifaf veya sahihi
halvetten önce bir ayrılık vukubulursa ayrılığa kimin sebep olduğuna
bakılır. Eğer ayrılığa erkek sahip olmuşsa mehirin yarısını kadına
ödemelidir. Kadın olmuşsa bir şey gerekmez.
Faydalanılan Eserler:
1) İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı İslami Araştırmalar Merkezi
2) Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
1) İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı İslami Araştırmalar Merkezi
2) Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
Gelinlik
giymek caiz midir?
- Nikah merasiminde gelinlik giyilebilir mi?
- Gelinlik Tesettüre aykırı düşer mi?
- Tesettüre uygun gelinliği yabancı erkeklerin
giymewsinde bir mahzur var mıdır?
Herkesin bildiği gibi gelinlik;
manto, elbise gibi içeride ve dışarıda giyilen alışılmış kıyafetlerden
değildir. Belli ibr zamanda giyilmek üzere özel olarak hazırlanmış bir
kıyafettir. Maksat gelini daha cazip hale getirmektir.
Gelinin vücut hatlarını örtmeyecek kadar şeffaf, başı,
kolları ve diğer yerlerini kapatmayacak ölçüde dikilmiş gelinliklerin tesettüre
uymak isteyen hanımlarca giyilmeyeceği ve tesettür yerine geçmeyeceği
açıktır. Kadın ve erkeklerin karışık olarak bulundukları nikah salonlarında ve
düğün merasimlerinde bu tarz gelinliklerin dinen giyilmeyeceği bellidir.
Ancak böyle gelinliklerin sırf hanımlar arasıonda yapılan
merasimlerde, erkelerin bulunmaması şartıyla giyilmesi caiz olabilir. Buna
rağmen bu meselede hassas olan kimselerin böylesine tesettür ölçüsünden uzak gelinlikleri
giymedikleri şüphesizdir.
Tesettüre dikkat eden mümin hanımların bu davranış ve
titizlikleri tesettüre uygun gelinliklerin üretimini sağladı.Bugün artık
bütünüyle tesettürü temin eden ve giyildiğinde hiçbir yeri açık olmayan
gelinlikler bulunmakta ve tabik edilmektedir. Gelinlik giymekte arzulu olanlar
ancak böylesine tesettüt,rü yerine getiren gelinlikler giymek şartıyla
merasimlerde ve törenlerde bulunurlar...
Aileye Özel Fetvalar, Mehmed Paksu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)