TÜRK DİLİ KOMPOZİSYON-1 DERSİ
KİTABIN
ADI : KÜÇÜK AĞA
KİTABIN
YAZARI : TARIK BUĞRA
YAYIN
EVİ : ATLAS YAYIN EVİ
BASIM
YILI : 1988
1.
KİTABIN KONUSU : Birinci Dünya Savaşı ile
birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve
işgallerle zayıf duruma düşmüştür.Kitapta , bir Anadolu kasabası olan
Akşehir'den yola çıkılarak ,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü
anlatılmaktadır.Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başla ve gelişir.
2. KİTABIN ÖZETİ :
Mondros Mütarekesi ile Birinci
Dünya Savaşı biter. Türk milletinin eli kolu bağlanır. Devletin merkezi
İstanbul başta olmak üzere, Türk vatanı bölge bölge yabancı devlet askerleri
tarafından işgal edilir. Ülkeyi yöneten insanlar, bir çıkış çaresi bulamaz.
Millet; tedirgin, karamsar ve ümitsizdir. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli
cephelerde vuruşmuş gâziler, birer birer ana evine dönerler.
1919 yılının Akşehir’i
Anadolu’dan bir kesittir. Anadolu’nun diğer köy ve kasabalarında olduğu gibi
Akşehir’de de bir beklenti vardır. Her ev; cepheden dönecek evladını, kocasını,
babasını, kardeşini, yeğenini, nişanlısını bekler. Akşehir, savaşı kaybetmenin
derin sessizliğini yaşar. Bu sessizliği bozan Gâvur mahallesindeki Yorgo’nun,
Minas’ın meyhanelerinden gelen sevinç naralarıyla karışan müzik sesleridir.
Büyük savaştan sonra Akşehir’e
ilk gelenlerden biri de Salih’tir. Salih, Arabistan çöllerinde sağ kolunu
kaybeder. Ayrıca, yüzünün sağ tarafı da, savaşta aldığı şarapnellerle yok
gibidir. O, üzgündür. Keşke, Akşehir’e bu şekilde gelmeseydim, diye düşünür.
Çolak Salih’i ilk karşılayanlar biri çocukluk arkadaşı Niko’dur. Ama, Niko,
eski Niko değildir. Eskiden, Niko gibi Rum ve Ermeniler, “Osmanlı” olmaktan gurur duyardı. Şimdilerde ise o, “Rum” olmanın gurur ve heyecanı
içindedir. Niko’nun Salih’i karşılamasındaki amacı, ondan üstün olduğunu
belgelemektir. Çünkü, yıllar öncesinde Salih, hep Niko’ dan üstün olmuştu.
Şimdi, ise Niko, Salih’ten üstünlüğünü gösterecek, böylece ondan intikamını
alacaktır.
Niko, Salih’e yeni elbise, yeni
ayakkabı alır. Onu, babasının meyhanesine götürür; beraberce içerler,
eğlenirler. Bu eğlenceler sonraki günlerde de devam eder. Salih, bu durumdan
çok memnun değildir; içinde bilemediği bir sıkıntı vardır. Çözmeye çalışır, ama
gücü yetmez. Bu hâlini gören Türk arkadaşları, komşuları ise ondan nefret eder.
Hatta, annesi bile Salih’e tahammül edemez; o da eski Salih’ini arar.
Akşehir’e İstanbullu Hoca (Mehmet
Reşit Efendi) lâkabıyla biri gelir. İstanbul Hükûmeti tarafından gönderilen bu
kişi, camide Kuvayı Millîye aleyhinde vaazlar verir. İstanbullu Hoca; bilgili,
bilinçli, dürüst, cesur ve samimî biridir. Yalnız, İstanbul’da dönen dolapları,
İstanbul Hükûmeti’nin İtilaf Devletleri ile olan ilişkisini yanlış
değerlendirir. O, doğruduna doğruya Padişah ve Halife’ye olan samimî sevgi ve
saygısından dolayı Kuvayı Millîye’yi bir nifak çetesi olarak görür. Hitabeti
güçlü ve mantıklı konuşması ile Akşehirlileri çevresinde toplar. Pek çok
Akşehirli, onun açıklamaları doğrultusunda Kuvayı Millîye’yi kötü görür.
Sonunda da, Kuvayı Millîye tarafından hakkında “vur emri” çıkarılır.
Salih; bir gün sessizce gittiği
Rum meyhanesinde Rumların toplantı yaptığını görür, onların konuşmalarını
dinler. Papazın başkanlığında toplanan Rumlar, Anadolu’da kurulmasını
istedikleri Rum Pontus Devleti’yle ilgili senaryolar çizer. Konuşmaların en
ateşli taraftarı da Niko’dur. Salih, beyninden vurulmuş gibidir. Ne yaptığını,
ne yapacağını bilemez. Kendinden utanır. Sonunda karar verir. Tek koluyla da
olsa o da bir Kuvayı Millîyeci olacak ve diğer düşmanlarla olduğu gibi Niko
gibileriyle de savaşacaktır. Silâh talimleri yapar. Usta bir atıcı olur ve
Kuvayı Milliyeciler’in arasına katılır.
Öbür taraftan İstanbullu Hoca,
Emine adlı güzel bir kızla evlenir. Fakat, Kuvayı Millîye’nin hakkında
çıkardığı “vur emri” nden haberi
olduğu için hamile karısını bırakarak Çakırsaraylı’nın çetesine katılır.
Sakalını keser ve onlardan biri olur. O, artık “Küçük Ağa”dır. Onun İstanbullu Hoca olduğunu bilen çok azdır.
Bunlardan biri de Salih’tir. Salih, Küçük Ağa’yı samimiyetinden ve
dürüstlüğünden dolayı çok sever, onun yanından ayrılmak istemez. Sonunda Küçük
Ağa; Salih’in de yardımıyla Çakırsaraylı’dan ayrılır ve tek başına bir çete
kurar. Artık o da, Kuvayı Millîye’nin amaç ve ilkelerini benimsemiş, ateşli bir
Kuvayı Millîyeci’dir.
Pek çok kimsenin İstanbul’a
kaçtığını düşündüğü İstanbullu Hoca, Küçük
Ağa adıyla Çerkez Ethem’in Kuvvetleri’ne katılır. O sıralar, Çerkez Ethem
ve kardeşleri birer Milllî Mücadeleci’dir. Sonraları ise, Batı Cephesi
Komutanlığı ile araları açılan Çerkez Ethem ve taraftarları, ayrı bir yol
çizer. Bu durumda Küçük Ağa, Ankara’ya bağlılığını devam ettirir; gizlice
tuzaklar kurar, Çerkez Ethem ve Tevfik Bey’in düzenli orduları çökertme ve
Millî Mücadele aleyhindeki plânlarını bozar.
Küçük Ağa, yanında bulunan
Salih’i Akşehir’e gönderir. İki amacı vardır. Birincisi, Çerkez Ethem ve
arkadaşlarının faaliyetlerini Kuvayı Millîyeciler’den Haydar Bey’e bildirmek;
ikincisi ise Akşehir’de bıraktığı karısı Emine ve doğması beklenen çocuğundan
haber almaktır.
Romanın ikinci bölümü “Küçük Ağa Ankara’da”, Çolak Salih’in
Akşehir’e gelmesiyle başlar.
Akşehir’in Millî Mücadele
taraftarı önemli şahsiyetlerinden biri olan Ali Emmi, hastadır. Bir zamanlar
Millî Mücadele’ye karşı kayıtsızlığı nedeniyle hor gördüğü, küçümsediği, hatta
tiksindiği Salih, onu evinde ziyaret eder. Ama, şimdi, Çolak Salih’i sevgi ve
saygı ile karşılar. Ali Emmi’yi ziyarete gelen Ağır Ceza Reisi ve Küçük
Hacı’nın bir arada bulunduğu an, Çolak Salih; İstanbullu Hoca’nın akıbetinden
bahseder. Onun Küçük Ağa adıyla fedakâr bir Kuvayı Millîyeci olduğunu söyler.
Öbür taraftan Salih; Küçük
Ağa’nın karısı Emine’nin, kocasını yıllarca beklediğini, Mehmet adında bir
oğlunun olduğunu, İstanbul’lu Hoca’nın “öldü”
haberinden sonra da kasabalılar tarafından çarıkçılık yapan Hasan adlı yaşlı
bir adamla nikâhlandırıldığını öğrenir. Salih; bu bilgileri aldıktan sonra
Akşehir’i terk eder. Onun gitmesinden kısa bir süre sonra da Ali Emmi, ölür.
Küçük Ağa; Batı Cephesi
Komutanlığı ile arası açılan Çerkez Ethem ve kardeşi Tevfik Bey’in
kuvvetlerinin Ankara için tehlikeli olduğunu görür. Bu nedenle çeşitli savaş
hileleri ile Çerkez Ethem’in kuvvetlerini böler, taraftarları arasında
anlaşmazlık çıkarır. Bir kısım kuvvetlerin, Batı Cephesi Komutanlığı’na
katılmasını sağlar. Daha sonra da kendine bağlı kuvvetleriyle önce Alayunt’a,
sonra da Ankara’ya gider. Küçük Ağa, Ankara’da Dr. Haydar Bey’ in aracılığı ile
Mehmet Âkif Ersoy ve Hasan Basri Bey’le tanışır. Millî Mücadele taraftarı
faaliyetlere girmiş olmanın derin mutluluğunu ve vicdanî rahatlığını duyar.
Günler geçmesine rağmen Çolak
Salih’ten bir haber alamayan Küçük Ağa, sonunda karar verir ve Akşehir’e gider.
Orada, karısı Emine’nin evlendirildiğini duyar. İçindeki babalık duygusu ile
gizlice oğlu Mehmet’le tanışır. Babası olduğunu bilmeyen Mehmet, Küçük Ağa’yı
çok sever.
Kocasından ayrı kalmanın hasreti
ve sıkıntılı yılların yorgunluğu ile hastalanan Emine daha fazla mücadele
edemez ve ölür. Emine’nin öldüğü gün, Küçük Ağa da Ankara’ya yolcudur. Yeni bir
devir başlar. Bu devirde, Küçük Ağa; olumlu ve olumsuz birçok olaya şahit
olacak, saadet ve hüznü bir arada yaşayacaktır.
3.
KİTABIN ANA FİKRİ : Vatan ve millet sevgisi ,
bağımsızlık duygusu. Yakın Türk tarihinde yaşanmış Millî Mücadele,
milletin topyekün bir mücadelesidir. Anadolu’da bir taraftan fedakâr, azimli ve
ümitli insanların meşru müdafaa faaliyetleri; öbür taraftan istilâcı, sinsi,
menfaatperest ve emperyalist milletlerin saldırıları, birlikte arzı endam eder.
Meşru müdafaa hakkına dayanarak mücadelesini başlatan Türk milleti, sonunda
düşmanlarını yenmeyi başarır. Zafer elde edilir. Fakat, zaferden sonra
yapılacak işler daha bitmez. Yeni bir dönem başlar. Küçük Ağa da bu dönem içindeki
yerini almak üzere Ankara’ya gider.
4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ
:
Küçük
Ağa(İstanbullu Hoca):Kurtuluş mücadelesine büyük hizmetler vermiş
binlerce kişiden biri.
Salih:Birinci
Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi
ile tekrar kazanan biri.
Çerkez
Ethem:Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz
hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya
geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir
çete reisi.
Doktor
Haydar Bey:Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış
ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir
asker.
Ali
Emmi:Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük
fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Türk Toplumunun verdiği en büyük milli mücadele örneği olan
bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı en gerçekçi biçimiyle bize ufacık bir parçasıyla
yansıtılmıştır.Dönemin zorlukları , şartları ve kişilerin fedakarlıkları
abartısız biçimde anlatılmıştır.Zafere olan inanç ve halkın dayanışması en
çarpıcı biçimiyle yansıtılmış ve kitapta adı geçen kişiler , binlerce
benzerleri gibi verdikleri üstün mücadelelerle gelecek günleri
hazırlamışlardır.
6.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ :
2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu
Akşehir'de okudu. İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı
kısmının kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada
bitirdi. (1936). ). Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve
şiirler yazmaya başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk
fakültelerinde bir süre okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili
Edebiyatı Bölümünün son sınıfında ayrıldı. Askerlik hizmetinden sonra Şişli
Terakki Lisesi'nde muallim muavini olarak işe başladı.
Aldığı
yoğun iş teklifleriyle basın hayatına atılma konusunda cesareti artan Tarık
Buğra, Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz 1949-28
Haziran 1952). Milliyet gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952- 1956),
Yol Dergisi (1968) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları
düzenledi, fıkralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hisar dergisi ve
Türkiye gazetesinde de yazan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da
öldü.
ESERLERİ:
Bu Çağın Adı, Dönemeçte, Osmancık, Gençliğim Eyvah, Küçük
Ağa, İbiş'in Dünyası, Firavun İmanı, Yarın Diye Bir şey Yoktur, Siyah Kehribar,
Politika Dışı, Yağmur Beklerken, Yalnızlar