REKLAM

25.12.2016

HRİSTİYAN VE ALİ (a.s)’IN ZIRHI

  Ali (a.s)’ın, halifeliği zamanında, Kufe’de zırhı kayboldu. Bir müddet sonra bir Hrıstiyan’ın yanında ortaya çıktı. Ali onu hakimin huzuruna götürdü.
“Bu zırh benim malımdır; onu ne sattım, ne de birine bağışladım; şimdi onu, bu adamın yanında buldum.” diye iddia etti.
Hakim:
“Halife iddiasını söyledi, sen ne dersin?” diye Hıristiyan’a sordu. O, bu zırhın, kendi malı olduğunu, aynı zamanda halifenin sözünü yalanlamadığını, söyledi.
Hakim Ali’ye dönerek
“Sen iddia ettin, bu şahıs ise inkar ediyor. Bu durumda iddian için şahit getirmen lazım” dedi.
Ali güldü ve
“Hakim doğru söylüyor, şimdi şahit getirmem gerek, fakat hiç bir şahidim yok” dedi.
Hakim, iddia edenin şahidinin olmamasına dayanarak, hrıstiyan’ın lehine karar verdi. O da zırhı aldı ve gitti.
Fakat, zırhın, kimin malı olduğunu daha iyi bilen Hristiyan’ ın, bir kaç adım yürüdükten sonra vicdanı uyandı ve geri dönerek “Böylesine bir hükümet ve davranış şekli alelade insanların keyfinden değil, peygamberlerin hükümet tarzıdır” dedi ve
“Zırh Ali’nindir” diye itiraf etti.
Kısa bir zaman sonra, onu, müslüman olarak Ali (a.s)’ın sancağı altında, Nehrivan harbinde, savaşırken gördüler.
 
El- İmam Ali Savt-ül Adalet-ül İnsaniyet, S. 63 ve devamı Bihar C: 9 Tebriz basımı S. 598. 

YOKSUL VE ZENGİN

  Resül-i Ekrem (s.a.a) her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı. Bu arada eski elbiseli fakir bir müslüman kapıdan içeriye girdi. İslami adetlere göre herkes her hangi mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır. “Benim canım şurasını istiyor” görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez. O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu; gitti oraya oturdu. Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu. Zengin adam elbisesini toplayarak ondan bir az uzaklaştı. Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem (s.a.a) ona dönerek:
-     Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     Elbiselerin kirlenir diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?
-     Yanlış bir iş yaptığımı ve hata ettiğimi itiraf ediyorum. Şimdi bu hatamın telafisi ve bu günahımın keffaresi olarak servetimin  yarısını bu müslüman kardeşime vermeye hazırım dedi. Çünkü ona karşı yanlış bir hareket yaptım. Beni bağışlayın ya Resülallah.
-     Eski giyimli adam: Fakat ben bunu kabul etmeye hazır değilim.
-     Cemaat: Niçin?
-     ”Çünkü bir gün beni de bir gururun sarmasından ve bir müslüman kardeşime, bu gün bu şahsın bana yaptığı gibi, aynı hareketi yapmaktan korkuyorum” der.
 
 Usul-ı Kafi c. 2. “Müslüman Fakirlerin Fazileti” babı

BESMELENIN FAZILETI

Saliha bir kadının, münafık ve cahil bir kocası vardı. Bu kadın " Bismillahirrahmanirrahim " diye besmele çekmeden, hiçbir işine başlamazdı. Kocası,onun bu haline kızar, kadıncağıza yapmadığı eziyeti bırakmazdı. O saliha kadın ise, kocasının eza ve cefalarına sabreder ve onun doğru yola gelmesi için Allah'a dua ederdi.
Birgün,kadının kocası iyice öfkelenmişti..Karısına yapacağı eziyet ve kötülük için bir bahane arıyor ve kendi kendine :
" Şuna bir oyun çevireyimde görsün ; bakalım onu rezil olmaktan kim kurtaracak ? " diye söylenip duruyordu. Başkalarına açıkça söyleyemediği inkarcılığı,artık bütün çirkinliğiyle,içinde dolup taşmıştı.

Hanımını çağırdı,ona bir kese altın vererek :
- Bunu iyi sakla !!! diye tenbih etti. Kadında kocasının emri üzerine hemen gitti,besmeleyi çekerek keseyi iyice sakladı. Bu arada kocasıda onu gizlice takip ediyordu. Sonra karısının haberi olmadan keseyi, karısının sakladığı yerden aldı. İçindeki altınları boşaltarak, keseyi derin bir kuyuya attı. Aradan çok geçmeden karısını çağırdı ve :
- Sana verdiğim bir kese altını hemen getir. dedi.
Kadın koştu ; keseyi sakladığı yere,
" Bismillahirrahmanirrahim " diyerek elini uzattı.
Tam o anda, Allahu Tealanın emriyle, kese kadının sakladığı yerde içindeki altınlarla beraber aynen duruyordu.  Islanan keseden suları damlıyordu. Kadın kesenin neden ıslak olduğunu anlayamadı ve keseyi kocasına getirdi. Adam içi altınla dolu keseyi görünce çok şaşırdı ve karısının söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu anladı.
Sonra karısına ;
- Sana çok zulmettim,çok canını yaktım,beni affet. diye yalvarmaya başladı. Allah'a tevbe ve istiğfar etti. İbadetlerine bağlı bir insan oldu. O günden sonra dua ve yakarışlarında hep şöyle derdi ;
- Ya Rabbi ! Bana dünyam ve ahiretim için hayırlı, Saliha bir kadını eş olarak verdiğin için,sana hakkıyle şükretmekten acizdim,beni affet Alah'ım...
O saliha kadın ise ;
- Ya Rabbi ! Sana şükürler olsun ki,duamı kabul edip kocamı salihlerden eyledin,diye dua ediyordu.


Bu hikayeden alınacak ibretler ve çıkarılacak hikmetler çoktur.Büyükler demişlerki ; " Sabrın kendisi acıdır,lakin meyvesi tatlıdır." 

24.12.2016

CEP TELEFONUNUN SAĞLIĞA ZARALARI

CEP TELEFONUNUN SAĞLIĞA ZARALARI

Cep telefonlarının en yakın olduğu bölge başımız, dolayısıyla beynimiz. Bu da beynin, gönderilen elektromanyetik dalgaları emmesine yolaçıyor. Oysa beynin kendi içinde zaten dört ayrı elektromanyetik alan haritası var. Bunlar birbirleriyle içiçe geçmiş biçimde çalışıyor ve sinyalleri aktarıyorlar. Yani karmaşık bir düzen söz konusu.
Buna dışarıdan bir başka alan eklendiğinde, sinyaller gerçekten karmaşık bir hal alıyor. Dolayısıyla beyin, vücuda yanlış sinyaller gönderebiliyor. Dahası bu dalgalar, beyinde hücreleri çevreleyen bazı dokuları da olumsuz etkiliyorlar.
Sonuç, sinir sistemiyle ilgili hastalıklarda artış, hafıza zayıflaması, neurodejeneretif hastalıklar (beyinde dejenerasyon) ve hatta alzheimer olabiliyor.


Kulak
Cep telefonlarından etkilenen bir diğer bölge de kulak. Henüz kanıtlanmamış olmakla beraber, kulakta duyu bozukluklarının ileride yaşanabileceği varsayılıyor.
Manyetik alanlar, bir takım sesleri duymamamıza veya kalıcı çınlamalara yolaçabiliyor. Zira manyetik alan da bir gürültüdür. Bu da sinir sistemini olumsuz etkiliyor.
Gözler
Daha önce yapılan çalışmalarda, yüksek orandaki elektromanyetik dalgaların, görme bozuklukları yapabileceği ortaya konmuştu. Aynı durum, birikme etkisi sonucunda da ortaya çıkabiliyor.
Göğüsler
World Health Organization/Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptırdığı bir çalışmaya göre, cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar, melatonin hormonunu sıkıştırıyor. Bu hormonun bloke olması da bazı göğüs kanseri tiplerinin üremisine neden olabiliyor.
Kalp
Cep telefonları, kalbin ritmini hızlandırabiliyor. Özellikle kalp pili veya yapay kalp kapakçığı kullananlarda büyük tehlike yaratabiliyor. Kalbin kasılıp kalmasına yolaçıyor.
Cinsel Organlar
Yüksek frekanstaki elektromanyetik dalgaların, testisleri etkilediği biliniyor. Bunu, yapılan bütün çalışmalar kanıtlamış durumda. Bu durumda, cep telefonunu gereğinden fazla kullanan erkeklerin, ileride iktidarsızlık gibi bir sorun yaşayabilme olasılığı var.
Termoregülatör Sistem
Elektromanyetik dalgalar, vücudun termaregülatör yani ısı sistemini de etkiliyor. Bu durumda vücut ısısı ya durup dururken düşüyor ve titremeler görülüyor veya artıyor ve yüksek ateş ortaya çıkıyor. Tübitak'ın yaptığı bazı araştırmalar da bu yönde.
Yetkililer şöyle diyor: "Fizik tedavi araçlarından biri ısıtma tedavisidir. Elektromanyetik dalgaların dokunun üzerinde ısı etkisi yarattığını burada gözlemleyebilirsiniz. Öyleyse bu dalgaların dokunun üzerinde bir ısınma etkisi yarattığı kesin. Yalnız cep telefonlarında bu kontrollü değil".
Psikomotor Sistem
Yani kas/sinir ileti sistemi de cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların kurbanı olabiliyor. Kasların, beynin verdiği emri yerine getirebilmesi, sinirlerin bir uçtan diğer uca yolladığı sinyaller sayesinde oluyor.
Sinirlerin bir ucunun artı, diğer ucunun da eksi olduğunu düşünün. Bu mesajlara, dışarıdan müdahale, sürekli artı veya sürekli eksi mesaj gitmesine yol açabiliyor. Bu da kontrol ve ileti bozuklukları demek.
Hücreler
Tüm hücrelerin, içiyle dışı arasında bir potansiyel farkı var. Yani hücrenin içine sodyum-potasyumun giriş çıkışı, belli orantıda gerçekleşiyor. Manyetik alan, bunların bazılarını değiştiriyor. Bir takım hücreler hiç etkilenmezken, bazıları biraz, bazıları da çok etkilenip ters çalışmaya başlıyor. Bu ters çalışmanın da olması gerek ama, bazıları gereğinden fazla gerçekleşiyor.
İlaç İletimi
Manyetik dalgalar, vücuttaki iyonları da etkiliyor. Bu da alınan ilaçların, gerekli yerlere daha yavaş ulaşmasına veya hiç ulaşmamasına yol açıyor.

Özetle, insan vücudu entropi kanunlarına uyuyor. Yani, insanın içi, daima bir karmaşa içindedir. Bu dengeli ve kendi içinde düzeni olan bir karmaşa. Bu kimyasal kaos içinde olduğumuzdan, yaşamımıza devam ediyoruz. Ölünce bu kimyasal reaksiyonlar düz bir hale geliyor. Cep telefonu kullanmak, bu kaosun içine, dışarıdan bir fiziksel enerji sokmak demek. Bu durumda da enerjiyi koyduğunuz yerde bir takım etkiler söz konusu oluyor.

23.12.2016

hutbe SAHABE-İ KİRAM’IN ALLAH YOLUNDAKİ GAYRETLERİ

استعيذ بالله : وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: أصحابي كالنجوم بأيهم اقتديتم اهتديتم      
            Muhterem Mü’minler
            Hutbemiz SAHABE-İ KİRAM’IN ALLAH YOLUNDAKİ GAYRETLERİ hakkındadır.
            Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hicretin 8. Yılında Rum Kayseri’ne bir mektub yazmışlar ve mektubun ulaştırılması vazifesini de Haris bin Umeyr (r.a.)’a vermişlerdi. Hz. Hâris (r.a.), Mute’ye varınca Kayser’in Şam Valisi Şurahbil tarafından durdurulup sorguya çekilmiş ve şehid edilmişti. Bunu haber alan Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz çok üzülmüş ve gadaplanmışlar ve derhal mü’minlere haber salarak Hz. Haris’in şehid edildiğini bildirmiş ve ordunun toplanmasını emretmişlerdi. Böylece üç bin kişilik bir ordu toplanmıştı.
            Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz o gün öğle namazını kıldırdıktan sonra Mescid-i Nebevî’den ayrılmamışlar, Sahabe-i Kiram da kendileriyle beraber Mescid’te oturmuşlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardı: “Gazaya çıkacak şu askerlere kumandan Zeyd bin Harise’dir. O şehid edilirse Cafer bin Ebî Talib’tir. O da şehid edilirse o zaman mü’minler aralarından münasip birini kumandan tayin etsinler.” Neticede İslam Askerleri gözyaşları ve dualarla uğurlanmış, Peygamber Efendimiz (s.a.v) de beyaz bir sancak bağlayarak Hz. Zeyd bin Harise’ye teslim etmişler ve Veda Tepesi’ne kadar orduyu bizzat teşyî buyurmuşlardı.
            Durumu haber alan Rum tarafı da yaklaşık 200-250 bin kişilik bir ordu hazırlayarak beklemeye başlamışlardı. Üç bin kişilik İslam Ordusu’nun karşısında 250 bin kişilik Rum ordusu. İki taraf başlarında kumandanlarıyla, çarpışmaya başlamışlardı. Hz. Zeyd sancak elinde olduğu halde ileri atılınca, şeytan hemen gelip ona dünyayı ve hayatı sevdirmek, ölümü çirkin ve sevimsiz göstermek istemişti. Bunun üzerine Hz. Zeyd “Bu gün mü’minlerin kalplerindeki imanı pekiştirme zamanıdır. Hâlbuki sen bana dünyayı sevdirmek istiyorsun” demiş ve elinde sancağıyla iç taraflara dalarak şehid olmuştu. Daha sonra Hz. Cafer (r.a.), Hz. Zeyd (r.a.)’ın zırhını giyip sancağı alarak, atına bindiği gibi iç tafralara yönelmiş, şeytan aynı vesveseyi O’na da vermeye çalışmış ama O aynı Hz. Zeyd gibi mukabele ederek, çarpışmaya devam etmişti. Artık şehid olacağını anladığında atından inip “Cennetin kokusundan daha güzel bir koku yoktur.”diye seslenmiş; bir eli kesilince sancağı öbür eline almış; diğer eli de kesilmiş, ama O sancağı koltuk altına sıkıştırarak yine de bırakmamıştı. Neticede doksandan fazla yara alarak O da şehid olmuştu. Ardından mü’minlerin isteği üzerine Hz. Halid bin Velid (r.a.) kumandan tayin edilmiş ve büyük başarılar elde ederek ilk günü bitirmişti. Ertesi gün ordunun sağ tarafını sol kanada, sol tarafını sağ kanada, öndekileri arkaya, arkadakileri öne alan Hz. Halid, böylece Rumlar’ın “Müslümanlara yeni kuvvetler katılmış” düşüncesine kapılmalarını sağlamış ve morallerini bozmuştu. 7 gün süren çarpışma neticesinde Rumlar büyük bir bozguna uğramış, İslam Ordusu da Hz Halid’in dâhiyane kumandası ile çok büyük bir tehlikeden kurtulmuştu.
            Bu arada ilk gün Medine-i Münevvere’de Rasül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz namaz için ezan okunmasını emretmişler ve minbere çıkarak üç defa “Allah’tan onlara hayır ve sevap kapısının açılmasını dilerim” şeklinde dua etmişlerdi. Ardından “Size şu gazaya giden ordunuzdan haber vereyim. Onlar gittiler, düşmanla karşılaştılar” buyurarak yukarda anlatılan hususları, Şam tarafına bakarak haber vermeye başlamışlardı. Hadiseleri anlatırken Hz. Zeyd hakkında “O şimdi cennete girdi. Orada koşup duruyordur”, Hz. Cafer hakkında “O şehid olarak cennete girdi. Şimdi yakuttan iki kanadıyla cennette uçup duruyordur.” buyurmuşlar ve mü’minlerden, her bir kumandan hakkında Allah’tan mağfiret dilemelerini istemişlerdi.[1]
            Muhterem Mü’minler,
            İşte Mute Gazası, asr-ı saadetin muhteşem sayfalarından biri olarak tarihteki yerini almıştır. Aslında Rasul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’in ashabını anlata anlata bitirmek mümkün değildir. Onların her birinde muazzam ibretler, göz yaşartıcı misaller vardır. Rasül-i Ekrem Efendimiz birçok hadis-i şerifleriyle bu hususu bize haber vermişlerdir. “Eshabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz”[2] hadis-i şerifi bunlardan biridir. Yine birçok ayet-i kerime onlar hakkında, onların faziletini ifade etmek için nazil olmuştur.
            Bu itibarla kim Allah yolunda hizmet ederse, kim Allah’ın dinine hizmet için hicret ederse, kim Allah yolunda infak ederse, kim Allah yolunda olanlara kucak açıp sahip çıkarsa o Ashab’ın izindedir. Ve bu izi takip etmeye devam edip imanla öbür âleme gittiği müddetçe Allah’ın izniyle yeri cennettir.



[1] Asım Köksal, İslam Tarihi
[2] Tuhfetü’l-Ahvezi, cild 9, sayfa 136

17.12.2016

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN EHEMMĠYYETĠ VE EZANA ĠCABET
وَأَلِ ىًُُاْ انظَّلاَحَ وَآرُىاْ انزَّكَبحَ وَاسِكَؼُىاْ يَغَ انشَّاكِؼِينَ
“Hem namazı dürüst kılın ve zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin”1.
 وَأَلِ ىًُُاْ انظَّلاَحَ وَآرُىاْ انزَّكَبحَ  bir de salâtı ikame ediniz ve zekâtı veriniz وَاسِكَؼُىا يَغَ انشَّاكِؼِينَ 
hem rükû edenlerle yani cemaatı müslimîn ile beraber rükû ediniz, eğiliniz, rükû'lü namaz kılınız - Bunda hem o namazın başka değil; islâm namazı olduğuna tenbih hem de cemaatin vücuduna işaret vardır. Zira rükû ile namaz dini islâma mahsustur ve bunun için namazın eczası buna izafetle rek'at tesmiye olunmuştur ve burada « واسكؼىا « طهىا
manasını ifade etmiştir.
Binaenaleyh yalnız rükû doğrudan doğruya secdeye giderler, rükû etmezler. Rükû, sırtile beraber boynunu öne eğmektir. Lûgaten secdeye kadar varabilirse de şer'an itidali, belinden bir zaviyei kaime vaz'iyetinde bükülmektir. Kıyamdan secdeye kapanmakta bir i'tidalsızlık vardır ki bunu rükû itmam eder. Ve bu suretle müslüman namazı, kalbin salâh ve taharetile beraber bir mi'racı olduğu gibi harekâtı bedeniyenin de ta'zımi ve vekar-ü sekineti ifade eden her kısmını muhtevidir. Ömri beşerin güzarişini ne güzel tasvir eder. Cidden ikamei salât, itaı zekât, devamı cemaat, ketmi hakdan, hakkı batıl ile telbisten meneder. (Elmalı Tefsiri – Bakara Suresi 43.Ayet )
سوح انج بُ جهذ / ص الدكزجخ
} واسكؼىا يغ انشاكؼين { اي فى جمبػبتهى فب طلاح الج بًػخ رفؼم طلاح انفز ثضجغ وػشش دسجخ لدب ف هُب يذ
رظب شْ ان فُىس فب انظلاح كبنغزو والمحشاة ك ذًم الحشة ولا ثذ نهمزبل ي طفىف الج بًػخ فبلج بًػخ لىح لبل
» يب اجز غً ي الدضه يًن فى جمبػخ اسثؼى سجلا الا وف هُى سجم يغفىس ن « سصىل الله طه الله رؼبلى ػه وصهى
فبلله رؼبلى اكشو ي ا غَفش ن و شَد انجبل خبئجين خبصش . وانمب فؼهذ طلاح الج بًػخ ػه انفز ثضجغ وػشش لا الج بًػخ يأخىرح ي الج غً والج غً اله صلاصخ وطلاح الا ضَب .
لبل انمشطبى فى رفضير وتجت ػه ي أدي انزخهف ػ الج بًػخ ي غير ػزس انؼمىثخ .
“Rükû edenlerle birlikte siz de rükû ediniz” yani Cemaat içerisinde rükû ediniz. Çünkü Cemaatle kılınan namaz münferit kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. Zira cemaatte nefislerin tezahürlerini sermesi vardır. Muhakkak ki namaz (nefis ve şaytanla) bir muharebe, mihrap ise harp mahalli gibidir. Bu takdirde, savaş için elbette cemaatin safları lazımdır. Çünkü cemaat kuvvetdir. (ordudur)
1 Bakara, 2/43
2
2
Peygamber efendimiz (s.a.v.) “ Müslümanlardan bir cemaat içerisinde kırk adam toplanıpta içlerisinden birisi mağfurun leh olmamış olsun (bu mümkün değildir)” buyurmaktadırlar. Binaen aleyh Hz.Allah o cemaatten mağfiret ettiği kimseye ihsan eder. Geriye kalanlardan da hüsran ve mahrumiyeti giderir.
Cemaatle namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletli olmuştur çünkü cemaat cem’i (toplanma)’dan gelmektedir. Ve bu cem’inin en azı ise üç kişidir.
İmam-ı Kurtubi hazretleri tefsirinde “Özürsüz olarak cemaatten geri kalmayı bağımlılık haline getiren kimseye azap vacip olur” buyurmaktadırlar.2
CEMAAT VE FIKHÎ CĠHETĠ
Namazın dinimizdeki yeri hepimizin malumudur. İmandan sonra dinimizin en büyük rüknü namazdır. Namazın cemaatle eda edilmesi de ayrıca ehemmiyet arz etmektedir.
Eda; ―emir ile vacip olanın aynını yerine getirmek”, diye tarif edilir. İbadetlerin edası “eday-ı kamil” ve “eday-ı kasır” olmak üzere ikiye ayrılır. Eday-ı kamil, vacibi, vacip olduğu gibi, kuldan yapılması istendiği vasıfta yerine getirmektir. Kasır eda ise, bu vasıflardan birini veya birkaçını terk etmek sebebiyle olur.
Namaz ibadeti cemaat ile farz kılınmıştır. Farz kılındığı gibi cemaatle eda etmek, eday-ı kamil iken, namazı tek başına kılmakla borçtan kurtulmakla beraber, eda edilen namaz, kasır yani noksan sıfatıyla mühürlenmiş olur.3
Farz namazların cemaatle eda edilmesi hususunda mezhep imamlarımız farklı görüşler beyan etmişlerdir.
Maliki mezhebinde, bu hususta iki görüş vardır.
Birincisi; cemaat, bütün namaz kılan kişi ve yere, kendisinde mükellef bulunan bütün beldelere nisbetle, “Sünnet-i müekkede”dir. Bu sünneti bazı kimselerin yerine getirmesi kâfidir. Eğer belde halkından hiç kimse namazı cemaatle kılmazsa, sünnet-i seniyyeye ihanet edilmiş olur. Maliki mezhebindeki diğer bir görüş ise, cemaatin, cenaze namazı gibi farz-ı kifaye olmasıdır.
Şafii uleması da malikiler gibi cemaat hususunda bir çok görüş ortaya koymuşlardır. Bunlardan biri cemaatin farz-ı kifaye olmasıdır. Ancak şafiilere göre meşhur olan görüş, bizim mezhebimizin içtihadı olan, cemaatin sünnet-i müekkede olmasıdır.
Hanbeli mezhebinin görüşüne bakılacak olursa, cemaatin lüzumu daha iyi ortaya çıkacaktır. Onlara göre namazın kendisi gibi, namazı cemaatle kılmak da farz-ı ayındır.
Bununla beraber Dinimiz, cemaat ruhuna büyük bir ehemmiyet vermiştir. Top-luluğun bulunduğu yerde, rahmet; nimette, bereket; ibadette, halavet ve sevabında fazlalık vardır. Bunun içindir ki beş vakit namazın cemaatle edasında yirmi yedi derece fazla sevap verileceği vâ'dedilmiştir.
2 (Ruhul Beyan –C-1 S.146-Elmektebe )
3 Mirkat c.1 109
3
3
CEMAATLE NAMAZ HAKKINDA BAZI HADĠSĠ ġERĠFLER
ػ اث ػُ شًََ سػ الله ػ هُ بًَ، أَ سصىلَ الله لبل: طَلاحُ الجَ بًَػَخِ أفؼَمُ يِ طَلاحِ انْفَزِّ ثِضَجِغٍ وَػِشِشِ دَسَجَخً
İbni Ömer (r.a)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir. ”4
ػ أبي شْ شَحَ سػ الله ػ لبل: لبلَ سصىلُ الله: طَلاحُ انشَّجُمِ في جَ بًَػَخٍ رُؼؼَّفُ ػَه طَلارِ في ثَ زُِِ وَفي صُىلِ خَ ضًِبً وَػِشِشِ ػِؼِفبً، وَرنِكَ أَ خََّ إرَا رَىَػَّأَ فَأَدِضَ انْىُػُىءَ، صُىَّ خَشَطَ إلى الدَضِجِذِ، لا خَُِشِجُ إلاَّ انظَّلاحُ، نَىِ خََِطُ
خَطْىَحً إلاَّ سُفِؼَذِ نَ بهَب دَسَجَخٌ، وَدُطَّذِ ػَ ثِهَب خَطِ ئَُخٌ، فَئرا طَهَّ نَىِ رَزَلِ الدَلائِكَخ رُظَهِّ ػَهَ يَب دَاوَ في يُظَلاَّ ،ِ يب لم
ذَُِذِسْ رمىلُ انهَّهُىَّ طَمِّ ػَهَ ،ُِِّ انهَّهُىَّ اسدَ .ًُِّ وَلاَ زَََالُ في طَلاحٍ يَب ا زََِظَشَ انظَّلاحَ
Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler ona: Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece namazda imiş gibidir. ”5
وػ لبلَ: أَرَ ان بُيَّ سجُمٌ أَػ ،ًً فمبل: بَ سصىلَ الله، نَ شَُِ لي لَبئِذٌ مَُىدُني إلى الدَضِجِذِ، فَضَأَلَ سصىلَ الله أَ شََُخِّضَ
نَ فَ ظَُُهِّ في ثَ زُِِ ،ِّ فَشَخَّضَ نَ ،ُّ فَهَ بًَّ وَنَّ دَػَب فَمبلَ ن :ُّ مَْْ رَضِ غًَُ ان ذَُِّاءَ ثِبنظَّلاحِ؟ لبل: ؼَََىِ، لبل: فَأَجِتِ .
Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Peygamber’e (s.a.v) âmâ bir adam gelip: Yâ Resûlellah! Beni mescide götürecek bir kimsem yok, diyerek namazı evinde kılabilmek için Resûlullah (s.a.v)’den kendisine müsaade etmesini istedi. Peygamber Efendimiz de müsaade etti. Âmâ dönüp giderken Resûl–i Ekrem onu çağırarak: “Sen namaz için ezan okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ: Evet, cevabını verdi. Hz. Peygamber “O halde davete icâbet et, cemaate gel” buyurdular.6
وػ ػجذِ الله وَلِ مَُ: ػَ شًِو ثِ لَ شٍُِ الدَؼِشُوفِ ثِبثِ أُوِّ يَكْزُىوٍ الدُؤَرِّ سػ الله ػَ أَ لبلَ: بَ سصُىلَ الله إ الدَذِ خَََُ -
كَضِيرَحُ الذَىَاوِّ وانضِّجَبعِ. فمبلَ سصُىلُ الله: رَضِ غًَُ دَ ػه انظَّلاحِ، دَ ػَه انفَلاحِ، فَذَ هَُّلاً.
Kendisine Amr İbni Kays da denilen meşhur müezzin Abdullah İbn Ümmü Mektûm hazretleri, ‘Yâ Resûlellah! Şüphesiz, Medine‟nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur, dedi. Resûlullah (s.a.v), “Hayye „ale‟s–salâh, hayye „ale‟l–felâh‟ı işitiyor musun? Öyleyse mescide gel” buyurdu.7
4 Buhârî, Ezân 30, (I,158); Müslim, Mesâcid 249 (I,450).
5 Buhârî, Ezân 30 (I,158-159); Müslim, Mesâcid 272, (I,459).
6 Müslim, Mesâcid 255, (I,452). Nesâî, İmâmet 50, (II,108-109).
7 Ebû Dâvûd, Salât 46, (I,375). Nesâî, İmâmet 50, (II,108-109).
4
4
وػ أبي شْ شَحَ سػ الله ػ أَ سصىلَ الله لبلَ: وَانَّزِ فََْضِ ثِ ذَُِ ،ِِ نَمَذِ ذًًَََُْ أَ آيُشَ ثِذَطَتٍ فَ ذُُِزَطَتَ، ثمَّ آيُشَ
ثبنظَلاحِ فَ ؤَُُرَّ نَهب، ثمَّ آيُشَ سَجُلاً فَ ؤَُُوَ ان بَُّسَ، ثمَّ أخَبنِفَ إلى سِجَبلٍ فَأُدَشِّقَ ػَهَ هُِِىِ ث ىُرَهىِ
Ebû Hüreyre(r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah‟a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım. ”8
ػ اث يَضِؼىدٍ سػ الله ػ لبل: يَ صشَّ أَ هََْمَ الله رؼبلى غذاً يُضِهِ بًً، فَهْ ذَُُبفِظْ ػَه ؤُْلاءِ انظّهَىاد، دَ شُُِ
بََُُدَي به ،ٍَّ فَئ الله شَشَعَ نِ جَُِ كَُُىِ صُ الذُذي، وَإ هََُّ يِ صُ الذُذي، وَنَى أَ كََُىِ طهَّ زُُِى في ثُ ىُُركى ك بً ظََُهّ زْا
الدُزَخَهِّفُ في ثَ زُِ نَزَشَكزى صُ خَُّ جََِ كَُى، وَنَى رَشَكزُى صُ خََُّ جََِ كَُُى نَؼَهَهْزُىِ، وَنَمَذِ سَأَ زَُِ بَُ ويب زَََخَهَّفُ ػَ هُب إلاَّ يُ بُفِكٌ يَؼِهُىوُ
ان فَُِّبقِ، ونمَذ كب انشَّجُمُ ؤَُر ثِ ،ِّ هََُبدَي ثَ انشَّجُهَ دَزَّ مَبوَ في انظَّفِّ. وفي سوا خٍَ ن لبل: إ سصىلَ الله ػَهَّ بًََُ
صُ الذُذَي، وَا يِ صُ الذُذَي انظَّلاح في الدَضجِذِ انَّز ؤََُرَّ ف .ُّ
İbn Mes’ûd (r.a) şöyle dedi: “Yarın Allah‟a müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu namazlara ezan okunan yerde devam etsin. Şüphesiz ki Allah Teâlâ sizin peygamberinize hidayet yollarını açıklamıştır. Bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de cemaati terkedip namazı evinde kılan şu adam gibi namazları evinizde kılacak olursanız, peygamberinizin sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkederseniz sapıklığa düşmüş olursunuz. Vallahi ben, nifakı bilinen bir münafıktan başka namazdan geri kalanımız olmadığını görmüşümdür. Allah‟a yemin ederim ki, bir adam iki kişi arasında sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu”. Müslim‟in bir rivayetinde İbn Mes‟ûd (r.a) şöyle buyurmuştur. “Şüphesiz Resûlullah (s.a.v) bize hidayet yollarını öğretmiştir. İçinde ezan okunan mescidde namaz kılmak da hidayet yollarındandır”. 9
ػ أبي انذسداءِ سػ الله ػ لبل: صَ ؼًذ سصىلَ الله مَىل: يب يِ صَلاصَخ في لَشِ خٍََ وَلا ثَذِوٍ لا رُمَبوُ فِ هُِىُ انظَلاحُ إلاَّ لَذِ
اصِزَذِىَرَ ػَهَ هُِِىُ انشَّ طَُِب .ٌُ فَؼَهَ كُُِىِ ثِبلجَ بًَػَخِ، فَئ بًَََّ أََْكُمُ انزِّئْتُ يِ انغَ ىُِ انمبطِ خََُ
Ebu’d–Derdâ (r.a) şöyle dedi: Resûlullah sallallahu (s.a.v)’i: “Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp yener. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer” buyururken işittim.10
8 Buhârî, Ahkâm 52, (VIII,127); Ezân 29, (I,158); Müslim, Mesâcid 251–254, (I,451-452).
9 Müslim, Mesâcid 256–257, (I,453); Nesâî, İmâmet 50, (II,108-109).
10 Ebû Dâvûd, Salât 46, (I,371); Nesâî, İmâmet 48(II,106-107).
5
5
ػ ػض بً ث ػفَّب سػ الله ػ لبلَ: سمؼذُ سصىلَ الله مَىلُ: يَ طَهَّ انؼِشَبءَ في جَ بًَػَخٍ، فَكَأَ بًَََّ لبوَ ظَِِفَ
انهَّ مُِِ، وَيَ طهَّ انظُّجِخَ في جَ بًَػَخٍ، فَكَأَ بًَََّ طَهَّ انهَّ مَُِ كُهَّ .ُّ
Osman İbn Affân (r.a) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v)’i: “Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir”.11
ػ أبي شُْ شَحَ سػ الله ػ ،ُُّ أَ سصىلَ الله لبل: وَنَىِ ؼََِهَ ىًُ يَب في انؼَزَ خًَِ وَانظجِخِ لأَرَىِ بًُْ وَنَى دَجِىاً
Ebû Hüreyre (r.a)den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi. ”12
وػ لبلَ: لبلَ سصىلُ الله: نَ شَُِ طَلاحٌ أَصْمَمَ ػَه الدُ بُفِمِينَ يِ طَلاحِ انفَجِشِ وَانؼِشَبءِ وَنَى ؼََِهَ ىًُ يب فِ هُ بً لأرىِ بًُْ
وَنَىِ دَجِىاً.
Ebû Hüreyre (r.a)‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu (s.a.v) şöyle buyurdu: “Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi. ”13
Cemaate gelmemekle, onun yüce faziletinden mahrum kalan ümmetinin haline ne kadar üzüldüğünü Fahri Kâinat Efendimiz bir hadisi şeriflerinde de şöyle ifade etmektedirler;
ػَ أَثِ شَُْ شََِحَ سَػِ الله ػَ ،ُُِّ أَ سَصُىلَ الله لَبلَ:نَىِ ؼََِهَىُ ان بَُّسُ يب في ان ذَُِّاءِ وانظَّفِّ الأَوَّلِ، صُىَّ نَىِ جََِذُوا إلاَّ أَ ضََِزَهِ ىًُا ػَهَ لاصِزَهَ ىًُا ػَهَ ،ُِِّ ونَىِ ؼََِهَ ىًُ يب في انزَّهِجِيرِ لاصِزجَمُىا إنَ ،ُِِّ وَنَىِ ؼََِهَ ىًُ يب في انؼَزَ خًَِ وانظُّجِخِ لأَرَى بًَُْ
وَنَى دَجِىاً.
Ebû Hüreyre (r.a)’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur‟a çekmek zorunda kalsalardı kur‟a çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi. ”14
11 Müslim, Mesâcid 260, (I,454).
12 Buhârî, Ezân 9 (I,152). 32, (I,159); Müslim, Salât 129 (I,325).
13 Buhârî, Mevâkît 20, (I,141); Ezân 34, (I,160); Müslim, Mesâcid 252, (I,451-452).
14 Buhârî, Ezân 9, (I,152); 32, (I,159); Müslim, Salât 129, (I,325).
6
6
Ebû Saîd el–Hudrî (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ezanı iĢittiğiniz zaman siz de müezzinin söylediklerini söyleyiniz. ”15
ػَ جَبثِشٍ سَػِ الله ػَ ،ُُِّ أَ سَصُىلَ الله لَبلَ: يَ لَبلَ دِينَ ضََِ غًَُ ان ذَُِّاءَ: انهَّهُىَّ سَةَّ زِْ انذَّػِىَحِ انزَّبيَّخِ،
وَانظَّلاحِ انْمَبئِ خًَِ، آدِ يُذَ ذًَّاً انىَصِ هَُخَ، وَانْفَؼِ هَُخَ، وَاثِؼَضْ يَمَبيبً يَذِ ىًُداً انَّزِ وَػَذِرَ ،ّ دَهَّذِ نَ شَفَبػَي  ىََِوَ انْمِ بَُيَخِ.
Câbir (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed‟e (s.a.v.) vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm–ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur. ”16
MEKTUBAT-I RABBANĠ’DE CEMAATLE NAMAZ
طه ػ شً سػ الله ػ يشح طلاح انظجخ ثبلج بًػخ ثم رفمذ الأطذبة سػ الله ػ هُى فهى شَ ف هُى شخظب ي هُى
فضئههى ػ فم مُ أ يحيى انه بُلى كههب ونؼم ان ىُو غهت ػه فى زْا انىلذ فمبل نى بَو انه مُ كه وطه طلاح
انظجخ بج بًػخ نكب أفؼم
Hazret-i Ömer r.a. bir keresinde sabah namazını cemaatle kıldı; sonra ashabı şöyle bir gözden geçirdi. Onlardan bir şahsı, aralarında göremeyince Ashabı Kirama o kişinin durumundan sordu.. Dediler ki:
— O, geceleri ihya etmektedir; ola ki, şu vakitte ona uyku ağır bastı; gelemedi..
Şöyle dedi:
— Keşke bütün geceyi uyuyup geçireydi de; sabah namazını cemaatle kılsaydı. Bu, kendisi için daha faziletli olurdu... 17
Cemaatte rahmet vardır. Sadece namazda da değil, her hususta birlik beraberlik içinde hareket etmek, Allah’ımızın bizden beklediği mühim vazifelerdendir. Bir köşeye çekilip, dünya ile alakasını kesmekle, düşmandan kaçılmaz. Zira şeytan, yalnız kimse ile beraber, iki kişiden ise daha uzaktır. Böyle hareket eden kimseler hakkında İmam-ı Rabban-i hazretleri şöyle buyururlar:
15 Buhârî, Ezân 7, (I,152); Müslim, Salât 10–11, (I,288).
16 Buhârî, Ezân 8, (I,152); Ebû Dâvûd, Salât 37, (I,362).
17 (1.Cilt / 114. MEKTUP)
7
7
وانظىف خُ ان بُلظى ؼَزمذو انزكش وانفكش ي أ ىْ الده بًد و زَضب هْى فى إر بُ انفشائغ وانض ويخزبسو الأسثؼ بُُد ربسكين نهج غً والج بًػبد ولا ؼَه ىً أ أداء فشع وادذ يغ الج بًػخ أفؼم ي أنىف ي أسثؼ بُُتهى
ؼَى أ انزكش وانفكش يغ يشاػبح ا دِاة انششػ خُ أفؼم وأ ىْ
“Noksan olan sofiye, zikri ve fikri en önemli işlerden sayarlar, farzları ve sünnetleri bırakırlar. Cumayı ve cemaatı bırakmak sureti ile erbainleri tercih ederler. Amma, bilmezler ki: Kendilerinin binlerce erbaininden, cemaatle kılınan bir farzın edası, daha faziletlidir. Bununla beraber, şer‟i edeplere riayet etmek şartı ile zikir ve fikir pek faziletli ve mühimdir.”18
İmam-ı Rabbani hazretleri: Seyr-i sülukü tamamlamanın birinci şartı, namazları vaktinde ve cemaatle kılmaktır”
Hazreti Üstazımız da : “ Bu Yolda Cemaati terk etmenin günahı, namazı terk etmenin günahına müsavidir (eşdeğerdir) Buyuruyorlar. (Mustafa Özaltın abi)
Her hususta olduğu gibi bu mevzuda da en güzel numune yine Hz.Üstazımızdır. Zira o “ Saâdet hanelerinde ve Misafirhanede başına mor kadifeden takke giyer, üzerine lâcivert sarık sarardı. Sarığın bir ucu omuz ortasından uzunca sarkar (taylasan), namazı böyle kılar veya kıldırırdı. Cemaatsiz namaz kılmaz, abdest alanları bekler, cemaatte safların düz ve sık olmasına îtinâ ederdi.” (Hatıratım-Ali Erol abi)
Behce Fetvalarından: "Cemaatle namazı, dini bakımdan meşru görülecek bir tevili olmaksızın terk etmeyi alışkanlık haline getiren kimsenin şahitliği dinen makbul olmaz"
(H.Ec. c. 2/41)
لبل الايبو يبنك سحم الله : "يضم الدؤيٍ في الدضجذ كبنض كًخ في الدبء .. ويضم الد بُفك في الدضجذ كبنطير في انمفض "
İmamı Mâlik (R.h.) “ Mümin mescitte, Sudaki balık misalidir.(Rahat ve huzur içerisindedir) Münafık ise mescitte kafesteki kuş misalidir. (rahatsız ve huzursuzdur)” buyurmaktadırlar.
"CEMÂATE GĠTMEMEYĠ MÜBAH KILAN ÖZÜRLER"
 Yürüyemiyecek Kadar Hasta Olmak,
 Felçli Olmak, İhtiyar Olmak,
 Kör Olmak,
 Kolu, Ayağı Kesik Olmak.
18 Mektubat c.1 Mektup 260
8
8
ÜSTAZIMIZIN NAMAZLA ALAKALI BEYANLARI
)وَانْؼَظِشِ ( ESRARI
اصزؼ زُ ثبلله )وَانْؼَظِشِ ( انؼظش / 1 طذق الله انؼظ ىُ
“İkindi namazı zatı ilahi ile, Sabah namazı Cemali ilahiyye ile, diğer namazlar ise sıfatı ilahiyye ile alakalıdır. Onun için Hazreti Mevla yalınız ikindi namazına kasem buyurmuştur. Buda vakti asırda ki (ikindi vaktindeki) esrarı ilahiyyenin büyüklüğünü gösterir. Müminler Cennette, Cemali ilahiyye ile ikindi zamanında şerefyâb olacaklar. Diğer vakitlerde de sair nimetlerle meşğül olurlar.”19
NAMAZ MĠRACI MANEVĠDĠR
“Namaz miracı manevidir. Müslümanlar hergün beş defa Cenabı hakkın “ الى انظلاح ” hıtabı izzetine muhatap oluyorlar. Bu suretle rızkı suri ve rızkı manevi ile merzuk olmak üzre günde beş defa hazreti mevlanın sofra-i rahmetine çağırılıyorlar. Bu şeref segaleynden (ins ve cinden) mâ âdâ (başka) hiçbir mahluka nasip değildir. Çünkü karşılığı mükafat ve terf‟î derece olan ibadetler yalınız ins ve cinne mahsustur. Bazı umurda (işlerde) meleklerde memurlardır. Lakin onlar imtihan olmak ve karşılığında mükafat almak için memur değillerdir. Kendilerinde cüz‟ü türabî ve anasır bulunmadığından melaike-i kiram bile ehli salatın nail olduğu böyle bir ziyafetle şerefyap olmamışlardır.20
NAMAZLA ĠSTĠMDAD SÜNNETDĠR
لبل ػه انضلاو : "إرا ىََّْ أدذُكُى ثبلأيِشِ فهيركغ سكؼزين ي غير انفش ؼَخ ” سوا الخ ضًخ الا يضه بً
Namaz ile istimdâd sünneti seniyyedir. İnsan dara düşdüğü zaman hemen iki rekat namaz kılmalı, onunla Cenab-ı Hakka tevessül edip iltica etmelidir. Bütün mühim işlerinde büyüklerimiz hep böyle yaparlardı. Nitekim İbrahim (a.s.) arzı bâbilden arzı Şama hicret ederken uğradıkları beldenin kolcuları, zevcesi hazreti Sâreyi alıp saraya götürdüklerinde, İbrahim (a.s.) hemen namaza durup işi Hazreti Sâreye üç defa el kaldırmak isteyince , her defasında koluna felç gelmekle yanına bir takım hediyyeler koyarak, hazreti Sâreyi yolcu etmek mecburiyyetin de kalmıştır.21
19 Ziya Sungurluoğlu Notları S. 113
20 Ziya Sungurluoğlu Notları S. 113
21 Ziya Sungurluoğlu Notları S. 114
9
9
SABAH NAMAZI KILARKEN GÜNEġ DOĞARSA
Sabah namazını kılarken güneş doğarsa, şu kaideyi bilmeyenin namazı batıl olur. Birinci rekatı kıldıktan sonra güneş doğarsa, hemen orada vakti kerahet geçsin diye yarım saat oturur. Sonra kalkar namazını tamamlar. Te‟hir için secde-i sehiv yapar. Kılmış olduğu namazı eda olarak sahih olur.
Vakti kerâhet; sabah güneşin doğmasından yarım saat veya üç çeyrek geçinceye kadar olan zamandır. Eğer saat yoksa, çenesini göğsüne kor, gözlerini kaldırır güneşi göremezse vakti keâhet çıkmıştır.
Vakti zevalde de nasaranın (hiristiyanların) ibadeti vardır. Onların ibadeti ile bizim ibadet saatimiz karışmasın diye kerâheti tahrimiyye ile men‟i edilmiştir.22
ÇOBANIN FERASETĠ
“İmamı Şaf‟i ile İmamı Muhammed yolda bir çobana rastlamışlar. İmamı Şaf‟i şuna bir süal soralım demiş. Ve çobana “ bir kimse beş vakit namazdan bir vakti kılmasa, sonra onun hangi vakit olduğunu bilemese, ne yapar” diye sormuş. Çobanda “ hangi vakti kılmadığını bilmeyen bir kimse beş vaktin beşini gaflet içinde geçirdiğinden hepsini kaza etmesi lazım gelir.” Diye cevap vermiş. Şu zamanda insanlar namz vakitleri hakkında bir şey bilmiyorlar. Bakıp ona göre ibret almalı.”23
ÜSTAZIMIZIN NAMAZLA ALAKALI TAVSĠYELERĠ
 Cemaatle namaz kılarken sübhanekeden sonra eüzü çekin besmeleyi imama bırakın bu sebeple namazda vesveseden kurtulursunuz.
 Namazda selamdan önce (Rabbenadan sonra) tekbir getirin namazın kabulüne vesile olur.
 Gecenin son namazı olan vitirde kunut dualarından sonra salat-ı münciye”yi okumak namazın kabülüne vesile olur.
 Tesbih için okunan ayet-ül kürsiden sonra ihlas, felak ve nass surelerini okuyanları Cenab-ı Hakk iç ve dış hastalıklardan korur nefsimizden ve dışardan gelecek hastalıklardan şifa ihsan eder .
 Vaktin iki rekat son sünnetlerinde zammı sure olarak felak ve nass suelerini okuyunuz. Sabah sünneti hariç.
22 Ziya Sungurluoğlu Notları S. 24-25
23 Ziya Sungurluoğlu Notları S. 25
Hazırlayan : Ebuserra - Kardelen - 2011