REKLAM

28.04.2020

ABDULLAH İBN REVÂHA


ABDULLAH İBN REVÂHA
(- ? - Ö. 629)
Akabe gününde İslâm'a giren şâir sahâbî. Nesebi Abdullah b. Revâha b. Sa'lebe b. İmriü'l-Kays b. Amr'dır. Künyesi Ebu Muhammed, ünvanı şâiru Rasûlüllah'tır. Babası Revâha, annesi Kebşe'dir.
Sahâbenin büyüklerinden ve Ensar'ın ileri gelenlerinden olan Abdullah Medine'de doğdu. Hazrec kabilesine mensup olup ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. İkinci Akabe gününde müslüman olmuş ve kabilesini temsilen Peygamberimize bey'at etmiştir.
Hicret günü Rasûlullah'a mihmandarlık etti. Muhacirlerden Mikdad b. Esved'i kardeş edindi. Aynı zamanda o, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kâtiplerindendi. Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber gazvelerine katıldı. Hudeybiye barışı ve Umretu'l-Kaza seferlerinde peygamberimizin yanında yer aldı. Bedir savaşının zafer müjdesini Zeyd b. Hârise ile birlikte Medine'ye ulaştırdı. Bedru'l-Mev'id gazasında Rasûlullah'ın Devlet Başkanlığına vekâleten Medine'de kaldı. Hicretin 6. yılında (627) üç kişilik heyetin başkanı sıfatıyla Hayber'e gitti. Yahudilerin başkanı Üseyr b. Zârim'in Yahudilerle birlikte Gatafan kabilesini Müslümanlara karşı kışkırttığını gördü. Hayber'de üç gün kaldı. Dönüşünde gördüklerini Hz. Peygamber (s.a.s.)'e aktardı.
Yine aynı yılın Şevvâl ayında Hayber'e elçi olarak gönderildi. Yanında bulunan otuz kişiyle birlikte Hayber'e vardı. Üseyr b. Zârim ile gõrüştü. Allah Rasûlü'nün kendisini Hayber'e vali yapacağını, Medine'ye gelmesi halinde kendisine ikrâm ve ihsânda bulunacağını bildirdi. Üseyr, bu teklife memnun oldu, valiliğe heveslendi. Yanına aldığı otuz kişiyle birlikte yola çıktı. Yolda, sahâbeden Abdullah b. Üneys'in kılıcına el atarak onu öldürmek istedi. Abdullah, bunun ahde vefasızlık olduğunu bildirdi. İkinci kez yine Abdullah'ın kılıcına el attı. Bu durum karşısında Yahudilerden yirmidokuz kişi kılıçtan geçirildi. Bir kişi kaçıp kurtuldu.
Hz. Peygamber'in Basra hükümdarına gönderdiği elçinin Şam valisi Şurahbil tarafından öldürülmesi olayıyla ilgili olarak hicretin 8. yılında bir ordu hazırlandı. Bu ordunun komutasıyla ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.s.) şu açıklamada bulundu: "Cihada çıkacak şu insanlara Zeyd b. Hârise'yi kumandan tayin ettim. Zeyd b. Hârise şehid olursa, yerine Ca'fer b. Ebi Talib geçsin, Ca'fer b. Ebi Talib de şehid edilirse, yerine Abdullah b. Revâha geçsin. Abdullah b. Revâha şehid olursa, müslümanlar, aralarından uygun birini seçip, kendilerine kumandan yapsınlar."
Müslümanlar bir müddet ilerlediler. Düşman ordusunun gücü ve sayıca çok oluşu Müslümanları endişelendirdi. Zeyd b. Hârise, ne yapmak gerektiği konusunda istişâre yaptı. Abdullah b. Revâha, Rumlar'la çarpışmaktan yana olduğunu bildirdi. Müslümanlar, Mûte'de savaş düzeni aldılar, çarpışmaya başladılar. Zeyd b. Hârise, vücudu mızraklarla delik deşik oluncaya kadar savaştı. Ve şehid oldu. Sancağı Ca'fer aldı. O da savaştı, şehid oldu. Ca'fer'den boşalan sancağı Abdullah b. Revâha aldı. Bir mızrak darbesiyle yaralandı ve o da şehid ,oldu (629).
Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre, Mûte şehidleri İbn Hârise, Ca'fer ve İbn Revâha'nın şehâdet haberi geldiğinde Rasûlullah (s.a.s.) Mescid' te oturmuştu. Yüzünde hüzün ve kederin izleri görülüyordu. Bu sırada Rasûlullah'a birisi geldi ve "Ca'fer'in kadınları ağlaşıyorlar" dedi. Rasûlullah ondan kadınları çığlık atmaktan alıkoymasını söyledi. Adam gitti, ancak kadınlar ona itaat etmediler. Geriye gelip kadınların hâlâ ağlaştıklarını Rasûlullah'a söyledi. Üçüncü defa gelişinde Rasûlullah şöyle buyurdu: "Hadi git bu kadınların ağızlarına, yüzlerine toprak saç."
Hz. Abdullah b. Revâha Mûte'ye giderken evliydi, fakat çocuğu olmamıştı. Abdullah, güçlü bir hatip ve büyük bir şâirdi. Peygamberimize şiir yoluyla sataşan kâfirlere karşı onu savunan şiirler yazdı. İbn Revâha, Ka'b b. Malik ve Hassan b. Sâbit müslümanların şâirleriydi. İlk İslâmî şiirleri onlar yazdı. Onlar hakkında Şuarâ sûresinde şöyle buyrulur: "Şâirlere sapıklar uyar. Onların her sahaya dalıp çıktıklarını ve yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip salih ameller işleyenler Allah'ı çok zikredenler ve haksızlığa uğratıldıktan sonra haklarını alanlar böyle değildir. O zâlimler, yakında nasıl bir yıkılışla altüst edileceklerini bileceklerdir." (Şuarâ, 26/224-227).
Allah'ı çok zikreden işte yukarda bahsedilen hicivci üç sahâbidir. Abdullah müşriklerin küfrünü yüzlerine vuran şiirler söylerdi. Peygamberimiz onun şiiriyle ilgili olarak "Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha etkilidir" buyurmuştur.
Abdullah, Mute gazasına giderken ağlamış, sebebi sorulduğunda şöyle demişti: "Benim dünyaya karşı sevgim, sizlere karşı ziyade arzum yoktur. Ancak ben Rasûl-i Ekrem'den (s.a.s.) Meryem sûresi yetmişbirinci "İçinizden hiç biriniz hariç olmamak üzere mutlaka hepiniz Cehennem'e varacaksınız" âyetini işitmiştim. Âyette bahsolunan Cehennem'e uğradığımda halim nice olur? diye düşündüğümden ağlıyorum." Uğurlayanlardan bazıları onu teselli ederek, "Cenab-ı Hak sizleri korusun, düşman şerrini sizden uzaklaştırarak sağ salim dönmenizi nasib etsin." demişler, bunun üzerine Abdullah şu şiiri söylemiştir:
"Günahkârım fakat ben
Af isterim Rabbimden
Ya da kanımı dökecek bir vuruş isterim.
Kılınç ya da mızrakla deşilip çıkmış ciğerim.
Ta ki beni gören samimice desin
Şu savaşçıya Allah rahmet eylesin."
Yine Mûte'de ordu komutasını eline alırken şu şiiri söylemiştir:
"Nefsim bir isteksizlik var sende
Savaşacaksın dilesen de dilemesen de
Hani çoktandır yoktu sende ölüm korkusu
Ca'fer, ne güzel geliyor Cennet kokusu ."
Hicret'in yedinci yılında Hz. Peygamber Umre için Mekke'ye girerken yanında Abdullah İbn Revâha da vardı ve şu şiiri söylemekteydi.
"Çekilin kâfirler nebinin yolundan bugün,
Vururuz yoksa boynunuzu inkâr etmiştiniz dün,
Öyle bir vuruş ki ayırır gövdeden başı,
Hatırlatmaz insana ne dost ne arkadaşı."
Bunun üzerine Hz. Ömer ona: "Ya Abdullah, Harem'de Allah'ın Rasûlu'nün huzurunda mı böyle karşıdakileri çatışmaya tahrik eden şiiri söylüyorsun?" demiş, Rasûlullah da: "Bırak ya Ömer söylesin. Vallahi Abdullah'ın sözleri bu kâfirlere ok yarasından daha fazla tesir eder" buyurmuştur.

Rasûlullah, İbn Revâha için "Kardeşiniz şüphesiz bâtıl söz söylemez" buyurmuş, bâtıl sözler dışındaki şiirlerde hikmet ve yarar vardır demiştir.

ABDULLAH B. ÖMER B. EL-HATTÂB


İkinci halife Hz. Ömer (r.a.)'in oğlu ve mü'minlerin annesi Hz. Hafsa'nın ana-baba bir kardeşi, fâkih ve muhaddis sahâbî. Ebû Abdurrahman künyesi ile tanınan Abdullah'ın annesi Zeynep bnt. Maz'un el-Cümeyhî'dir.
Abdullah b. Ömer'in, peygamberliğin üçüncü yılında doğduğu kaydedildiği gibi onun nübüvvetten bir yıl önce dünyaya geldiği söylenmektedir. (İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, Kahire 1286, 111, 230).
Babasıyla birlikte, küçük yaşta İslâm'a girdi ve yine babası ile birlikte Medine'ye hicret etti. Tamamıyla İslâm toplumunda ve İslâm terbiyesiyle yetişti. Yaşı küçük olduğu için Bedir ve Uhud gazalarına Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından katılmasına müsâde verilmedi. (Buhârî, Megâzi, 6). Ancak onsekiz yaşlarında iken Hendek gazvesine ve daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında meydana gelen bütün savaşlara katıldı. Mekke fethinde, Mûte savaşında, Tebük seferinde ve Vedâ Hacc'ında bulundu.
Abdullah b. Ömer, İslâm devleti bünyesinde meydana gelen anlaşmazlıklarla ortaya çıkan ve birbirleriyle mücadele eden gruplara karışmadı, tarafsız kaldı ve devlet kadrolarında vazife almadı. Zira oğlunu hilâfete aday göstermesini tavsiye eden sahâbelere Hz. Ömer: "Bir evden bir kurban yeter" demişti. Babasından sonra başa geçecek halifeyi seçmeye görevli olan şûrâ'ya sadece müşâvir olarak katıldı. Hz. Ömer oğluna şûrâ'ya katılmasını ancak aday olmamasını tavsiye etmişti. (İbnü'l-Esîr, el-Kâmilfi'tTarih, 111, 65 vd.)
Hz. Osman (r.a.) zamanında, İbn Ömer, devlet işlerine müdahalede bulunmuyordu. Bir gün Hz. Osman, İbn Ömer'e kadılık yapmasını, müslümanların arasındaki hukukî anlaşmazlıkları hâlletmesini teklif edince özür dileyerek kadılık vazifesini kabul etmemiş, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in bir sözünü hatırlatmıştı;
- Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurmuşlardır ki: "Kadılar üç çeşittir. Birincisi câhillerdir. Bunların yeri Cehennemdir. İkinci zümre âlimleridir, fakat dünyaya meyilleri vardır, ilimleri ile amelleri bir değildir, bunlarda Cehennemliktir. Üçüncü zümre ise hem âlim, hem de dünyaya meyli olmayanlardır." (Ebû Dâvud, Akdiye, 2).
- Hz. Osman, Hz. İbn Ömer'e dedi ki:
- "Ama, senin baban Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında kaza* işleri ile uğraştı ve kadılık yaptı."
- "Evet, doğrudur, fakat babam bir mesele ile karşılaşınca Rasûl-i Ekrem'e müracâat eder, müşküllerini hâlletmede zorluk çekmezdi. Çünkü Rasûl-i Ekrem müşkil* bir mesele ile karşılaşınca onun da müşkilini vahiy hâllederdi. Şimdi Rasûl-i Ekrem aramızda yok ki problemlerimizi ona götürelim. Allah şimdi bizim yardımcımız olsun."
Hz. Osman da bu hususta Hz. İbn Ömer'e fazla ısrarda bulunmadı.
Hz. İbn Ömer, hükümet ve devlet işlerinden uzak kalmasına rağmen hak yolunda cihâd* edip İslâm fetihlerine katıldı. Nitekim Hicret'in yirmiyedinci yılında Afrika'da Tunus, Cezayir, Merakeş seferine katılmıştı.
İbn Ömer Hicret'in otuzuncu senesinde Horasan ve Taberistan fetihlerinde bulundu ve onun Taberistan fethinde bir Dihkan'ı öldürdüğü bilinmektedir. Ancak hükümet ve devlet işlerine müdahâle hususunda çok ihtiyatlı davranıp, daima uzak kalmayı tercih etti.
Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra ilmî yüceliği, kahramanlığı ve mücahidliği Hz. Ömer'in oğlu olması sebebiyle halîfe* olması istendiyse de kabul etmedi. Hz. Ali tarafında yer aldı. Dahilî olaylara karışmadı. Sıffin olayından sonra da halifelik tekliflerini reddetti. Muâviye zamanında 669 yılında Hz. Peygamber'in güvenini kazanmış ve bayraktarlığını yapmış olan Halid b. Zeyd Ebu Eyyub el-Ensâri* ile İstanbul surları önlerine kadar gelip, İstanbul'un ilk muhasarasına katıldı. Onun devlet bünyesinde ve İslâm toplumunda meydana gelen iç karışıklıklar sırasında temkinli davrandığını görmekteyiz. Fakat Sıffin'de Hz. Ali'ye muhalefet edenlere ve Abdullah b. Zübeyr'i Kâbe'de muhasara edip şehid edenlere karşı savaşmadığına pişman olduğunu bizzat kendisi ifâde etmiştir (İbn AbdülBerr, el-İstiâb, II, 345), Haccac'a karşı savaşmadıysa bile onun zulmünden asla çekinmeden İslâmî ahkâmı çiğnemesine karşı susmayıp onu gerektiğinde sert bir şekilde uyarmıştı. Hattâ onun bu gibi uyarılarına kızan Haccac b. Yusuf, Abdullah'ı öldürtme yollarını aramıştı.
Nihâyet hicretin yetmişdördüncü yılında Abdullah b Ömer seksendört veyahut seksen beş yaşında iken vefat ettiği (İbn Sa'd, Tabakat, IV, 187), başka rivâyetlerde de onun seksenaltı yaşında vefat ettiği kaydedilir. (İbnü 'l-Esir, Üsd ü 'l-Câbe, I V, 230-23 1 ) .
Hac mevsiminde adamın biri ucu zehirli bir mızrak ile Abdullah b. Ömer'i ayağından yaraladı. Vücûdu zehirlendi. Bu zehirlenme vefatına sebep oldu. Bir rivâyete göre yukarıda söylediğimiz gibi bu yaralama Haccac b. Yusuf'un tertibi idi.
İbnü'l-Esir'in kaydına göre, Haccac b. Yusuf minberde hutbe* okuyordu. Hutbe'de Abdullah İbn Zübeyr'e ağır sözler söylemiş ve bazı ithamlarda bulunmuş, onun Kur'ân-ı Kerim'i tahrif ettiği iddiasını ortaya atmıştı. İbn Ömer düşünmeden ve çekinmeden Haccac'a bağırıp: "Yalan söylüyorsun, bunu ne İbn Zübeyr yapardı, ne de senin bu işe gücün yeter!..." demişti.
İbn Ömer'in halkın toplu bulunduğu bir yerde böyle sert konuşmasından Haccac fena halde bozulmuş, ona kin besleyip çok kızmıştı. Açıktan açığa ona bir şey yapamayacağından gizlice ve hainlikle intikam almayı düşünmüştü. (İbn Hallikân, Vefayatü'l Ayan, II, 242). Ancak İbnü'l-Esir Haccac'ın hutbe meselesini başka türlü anlatmaktadır. Ona göre, Haccac hutbeyi çok uzatmış, o kadar uzatmıştı ki, ikindi namazına vakit daralmıştı. Bu ara İbn Ömer, "Güneş seni beklemiyor" diye ihtarda bulunmuştu. İkinci bir rivâyete göre, İbn Ömer'in onu beklemeyip kıymet vermemesine Haccac'ın canı sıkılmış, firavunluğu tutmuştu. Fakat Emevi hükümdarı Abdülmelik b. Mervan'ın korkusundan İbn Ömer'e karşı gelemiyordu. Bu meselenin iç yüzünün bu şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Yoksa imkân bulduğu takdirde Haccac, İbn Ömer'i bir an evvel ortadan kaldırmada tereddüt etmezdi. (İbnü'lEsir, Üsdü'l-Gâbe, 111, 230)
Hac mevsiminde halkın kalabalık bulunduğu bir sırada kim vurduya getirmek için Haccac bu hâdiseyi tertiplemişti. Hattâ İbn Ömer hastalandığı sırada Haccac ziyaretine gitmiş suçlunun yakalanıp cezalandırılması meselesi söz konusu olmuştu. İbn Ömer o sırada Haccac'a: "Sen silahla Harem-i Şerif'e girilmesine müsâade ettiğin için bu olay meydana geldi. Harem-i Şerif'e silahlı girmenin doğru olmadığını biliyordun. Bunun önüne geçmiş olsaydın bu hâdise olmazdı" demiş, o da susmuştu (İbn Sa'd, Tabakat, IV, 187 vd.).
İbn Ömer Medine'de vefat etmeyi arzu ediyordu. Zira son günlerde Mekke'de vaziyetin iyi olmadığını sezmişti. Cenab-ı Hakk'a dua ediyor: "Allah'ım, beni Mekke'de öldürme!" diye yalvarıyordu. Oğlu Sâlim'e şöyle vasiyet etmişti: "Ben Mekke'de ölürsem beni Harem hududu civarında defnet, sen de buradan göçüp git!" İbn Ömer bu vasiyetinden birkaç gün sonra vefat etti.
Vefatını müteakip vasiyeti* gereğince halk toplandı. Haccac da suçluluğunu örtbas etmek için cenaze namazına katıldı. Hatta namazını Haccac'ın kıldırdığı bilinmektedir. (İbn Sa 'd, Labakat aynı yer). Vefat ettiğinde onbiri erkek onbeş çocuğu vardı.
Muhit ve aile olarak tamamen İslâmî terbiye ile yetişmesi ve Rasûlullah'ın sohbetlerinde devamlı bulunması ona bizzat hizmet etmekle şereflenmesi, fıtraten üstün hâllere sahip olmasından dolayı zamanının bütün ilimlerinde mâhir ve üstad olmasını sağladı. Her konuda çok dikkatli araştırmayı, incelemeyi severdi. Sahâbe içinde dünyaya önem vermemesi örnek gösterilirdi. Haram ve şüpheli konularda çok titiz davranırdı.
Kur'ân-ı Kerim'in tefsiri hususunda da sahâbenin ileri gelenlerindendi. Bir gün Hz. Peygamber, ashâb-ı kirâm'a İbrahim sûresi* Yirmidördüncü âyetinde geçen "ağaç"ın nasıl bir ağaç olduğunu sormuş. Hiç kimse cevap verememişti. Rasûlullah (s.a.s.) bunun "hurma ağacı" olduğunu açıklayıp da oradakiler dağılınca Abdullah b. Ömer yolda giderken babasına "Rasûli Ekrem'in, ağacın nasıl bir ağaç olduğunu açıklamasından önce hurma ağacı olduğu kalbime doğdu" dedi. Babası Ömer, "Peki neden bunu söylemedin?" deyince, Abdullah "Rasûlullah'ın huzurunda sen ve Ebû Bekir dururken konuşmayı uygun görmedim" demişti (İbn Hâcer, Fethu'l-Bârî Şerh Sahihi'l-Buhâri, Mısır 1959, IX, 449). Bu da onun Allah'ın âyetlerine vukûfiyetini gösterir.
Abdullah b. Ömer helâl ve harama ait hadisleri en çok bildiren râvidir. Genellikle işittiği hadisleri yanılgıyı azaltmak, unutkanlığı ortadan kaldırmak için devamlı yazardı. Gerekmedikçe de hadis rivâyet etmezdi.
İbn Ömer tefsirde olduğu kadar hadis ilminde de ileri gelenlerden de hadis hâfızları arasında ün kazanmış sahâbîlerdendir. Elimizde mevcut hadis kitaplarında İbn Ömer'den ikibinaltıyüzotuz hadis rivâyet olunmuştur.
Bunlardan yüzaltmışsekiz tanesi Buhârî* ve Müslim* tarafından müştereken rivâyet edilmiştir. Buhârî'de seksenbir, Müslim'de de otuzbir; Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde iki binondokuz hadis ayrıca naklolunmaktadır.
İbn Ömer Rasûl-i Ekrem'in sözlerini, fiillerini şevk ve zevk ile izlerdi. Ekseriya Rasûl-i Ekrem'in hizmetinde ve huzurunda bulunurdu. Bulunmadığı zaman da Rasûl-i Ekrem'in söz ve fiilini huzurda bulunanlardan sorar, tetkik ederdi. Bir meselede şüpheye düştüğü, yahut iyi anlamadığı takdirde hemen Rasûl-i Ekrem'e gidip öğrenirdi. Bu suretle Rasûl-i Ekrem'in söz ve fiillerine ait hadisleri toplamış, hıfzetmişti .
Hadîs-i Şeriflerin ümmet içinde yayılması ve ümmetin evlatlarına öğretilmesi hususunda İbn Ömer'in büyük hizmeti olmuştur. Hadisi iyi bilip, iyi tetkik edenlerdendi. Bildiğini öğretmekten büyük zevk duyardı. Rasûl-i Ekrem'in vefâtından sonra altmış yıl yaşadı. Ömrü boyunca Rasûlullah'ın hadislerini İslâm ümmeti arasında yaymakla vakit geçirdi. Nitekim elimizde bulunan hadislerin nakil silsilesinin çoğu Abdullah İbn Ömer'e dayanmaktadır.
İbn Ömer, Medine'de ders halkası oluşturarak hadîs öğretirdi. Bundan başka her zaman hac mevsiminde Mekke'de İslâm dünyasının dört bir yanından gelen hacılara Rasûlullah'ın hadislerini öğretme konusunda büyük gayret sarfederdi.
Çok hadîs bilmesine rağmen büyük titizliğinden çok az rivâyette bulunurdu. Abdullah b. Ömer'den Nâfi ve İmam Mâlik* b. Enes'in rivâyetleriyle gelen hadisler en sağlam rivâyetler olarak değerlendirilmekte ve bu rivâyet zincirine "Altın Zincir" adı verilmektedir. Abdullah b. Ömer'den hadis öğrenimi görenler arasında başta Abdullah b. Abbâs olmak üzere Câbir b. Abdullah, Saîd b. el-Müseyyeb, Said b. Cübeyr, Abdullah b. Keysân, Hasan-ı Basrî, Nâfi, Mücâhid, Tâvûs, Enes b. Şîrin gibi meşhur muhaddisler ve oğullarından Hamza, Bilâl, Abdullah ve Ubeydullah vardır. İbn Ömer bu hadis ilminden dolayı çok hadis rivâyet eden Muksirûn* sahâbeler arasında yer almaktadır.
Abdullah'ın, muhaddisliğinin yanı sıra fakîh bir sahâbî olduğu da bilinen bir husustur. İbn Ömer ömrünü Medine'de geçirmiş ve fıkıh* üzerinde çalışmıştır. Medine'nin fıkıh âlimlerinin birçoğu fetvalarında İbn Ömer'in bilgisinden faydalanmışlardır. Ehl-i Sünnet'in dört imamından biri olan İmam Mâlik'in fıkhı Abdullah İbn Ömer'in fetvaları ile doludur. İmam Mâlik'in dediği gibi, Abdullah b. Ömer fıkıh âlimlerinin başında gelenlerdendi. Eğer İbn Ömer'in fıkıhtaki fetvaları toplansa büyük bir eser meydana gelir. Nitekim, Mısır'lı âlim M. Revvâs Kal'acı "Mevsû 'atu Fıkhî Abdullah b. Ömer" (Abdullah b. Ömer'in Fıkhı Ansiklopedisi) adıyla bir eser vücûda getirmiştir. (Beyrût 1986). İslâm fıkıh ulemâsının en ileri gelenlerinin bildirdiklerine göre, İslâmî meselelerde İbn Ömer'in sözleri ile amel etmek yeterlidir.
Abdullah b. Ömer uzun bir ömür sürdüğünden peygamberimizden sonra altmış yıl müddetle fetva* vermiştir. Ancak fetva verme konusunda çok ihtiyatlı hareket ederdi. Şahsiyet olarak; iyilik etmeyi, sadaka vermeyi, hayır yapmayı, hele köle azad etmeyi çok severdi. Sağlam karakterli, iyi ve güzel huylu olup, kötülüklerden kaçınırdı. Her yaptığı işi Allah rızası için yapardı. Kendi yüzük taşında: "Allah Teâlâ'ya, Allah için hâlis ibâdet etti." ibâresi yazılıydı. Dünya malına, dünya zevklerine hiç gönül vermezdi. Sahâbe'den Câbir b. Abdullah: "Ömer ve oğlu Abdullah'dan başka içimizde dünyaya meyli olmayan kimse yoktur." derdi.
İlimde imamlığa yükselen muhaddis ve tâbiînin büyüklerinden olan Nâfi, Abdullah b. Ömer'in azatlısıdır. Nâfi köle iken İbn Ömer onu onbin dirheme satın alıp, "Seni Allah rızası için azat ettim" diyerek kölelikten kurtarmıştır. Kölelerinden ibâdet edeni gördükçe hemen onu âzad ederdi. "İbadeti göstermelik yaparak âzad olmak isteyenler olursa ne yaparsınız?" diye ona sorulduğunda Abdullah'ın "Hayır için aldanmaktan iyi şey var mıdır?" buyurdukları meşhûrdur. İmam Nâfi, Abdullah için: "Her zaman dualarında belirttiği gibi bin köle âzad ettikten sonra vefat etti." demişti. Çoğu zaman sırtındaki kaftanını çıkarıp gördüğü bir fakire verirdi.
Abdullah b. Ömer'in evinde misafir* eksik olmazdı. Akşam yemeklerini yalnız yediği nadirdir. Mutlaka misafiri olur, olmazsa arar bulurdu. Kendisi de dostlarının evinde üç günden fazla misafir kalmazdı. Evinde en zarûrî ihtiyacını karşılayan eşya bulundururdu. Cuma'dan önce mutlaka yıkanır, abdest alır, güzel kokular sürünürdü. Her namaz için abdest alır, geceleri çok namaz kılardı.
Abdullah'ın oğlu Hâlid'in âzad ettiği Ebû Gâlib şöyle anlatır: "Abdullah b. Ömer Mekke'ye geldiğinde sık sık bize misâfir olurdu. Geceleri teheccüd namazı kılardı. Bir gece sabah namazı yaklaştığı zaman bana "Kalkıp namaz kılmayacak mısın? Kur'ân'ın üçte birini de okusan yeter." dedi. "Sabah yaklaştı, kısa zamanda Kur'ân'ın üçte birini okuyup yetiştiremem" dedim. Bana dönerek: "İhlâs sûresi Kur'ân'ın üçte birine eşittir." dedi.
İmam Nâfi'in naklettiğine göre, Abdullah b. Ömer mûsıkîyi * sevmezdi. Teğanni ve saz seslerine kulaklarını tıkardı. Bir gün birisi yanına yaklaşarak: "Abdullah, Allah için seni çok seviyorum" dedi. Abdullah da: "Ben de Allah için seni hiç sevmiyorum. Çünkü sen ezanı teğanni ederek, şarkı söyler gibi okuyorsun" buyurdu.
Allah'tan başka kimseden korkmazdı. Kötülüğe karşı hep iyilikle karşılık verirdi. Zeyd b. Eslem şu olayı anlatır: "Adamın birisi yolda Abdullah b. Ömer'e sövüp saymaya başladı. Abdullah evinin kapısına varıncaya kadar onu sabırla dinledikten sonra adam dönerek, "Ben ve kardeşim Âsım kimseye sövmeyiz" dedi.
Çok az yemek yerdi. Hele acıkmayınca hiçbir şey yemezdi. Bir gün dostlarından birisi ona hazım kolaylaştırıcı bir ilâç hediye etmek istedi. O dostuna şu cevabı verdi: "Ben hiçbir yemekten karnımı doyururcasına yemedim. Hazım ilâcına ihtiyacım olacağını zannetmiyorum."
Bu kadar tok gözlü olmakla beraber aynı zamanda son derece müstağni bir kişi idi. Kimseden bir şey istemezdi. Herkes ona hizmet etmek ister, fakat o asla kabul etmezdi.
Bir ara Abdülaziz b. Hârun ona haber gönderip ihtiyaçlarının ne olduğunu bildirmesini istemiş, İbn Ömer onun davranışına karşı şu cevabı vermişti: "Siz, geçimleri size ait olanların, geçimlerini üzerinize almış bulunduğunuz kimselerin ihtiyaçlarını temin ederseniz daha iyi olur " (İbn Sa'd, Tabakat, IV, 174).
Ancak İbn Ömer bir şey hediye* edildiğinde onu geri çevirmezdi. Nitekim Muhtar mal-ve mülkünün bir çoğunu İbn Ömer'e hediye etmiş, o da kabul eylemişti. "Bize hediye edilenleri biz de hediye eder, Hak yolunda dağıtırız." demişti. Ve bütün hediyeleri ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştı.
Bir ara İbn Ömer'in halası Ramle ona ikiyüz dinar altın para göndermişti. Emir Muâviye ise bir aralık onun ihtiyaçları için yüz bin dinar yollamıştı. Muâviye bu parayı gönderirken İbn Ömer'in Yezîd'e bey'at etmesini de düşünerek buna başvurmuştu. İbn Ömer bunu kabul etmemiş, "Benim imanım sizin paranızdan daha değerlidir . " demişti . (İbn Sa 'd, aynı yerler).
Abdullah b. Ömer'in yaşayışı her türlü gösterişten uzak idi. O bu hususta mükemmel bir örnektir. Bir oturuşta binlerce dirhem para dağıtmış olan bir zâtın bütün ev eşyası bir halı veya kilim ve bir de yataktan ibaret idi. Bunların bütün kıymeti yüz dirhem tutmazdı.
Abdullah varlıklı olmakla beraber yaşayışı işte bu kadar sâde idi. Cuma günleri hariç, güzel koku kullanmazdı. Yalnız cuma günü iyi elbise giyerdi. Bir gün Cuma'dan sonra yolculuğa çıkması gerekti. Güzel elbiselerini giymişti. Bu elbiseyi eve gönderip değiştirdi ve normal elbiselerini giydi.
İbn Ömer şekil ve şemâli hususunda babası Ömer'e çok benzerdi. Uzun boylu ve esmerdi. Sakalı ağardığı zaman koyu sarıya boyardı. Zira sakalının rengi de koyu sarıydı.
Ahmed AĞIRAKÇA
Abdullah b. Ömer'in Bizzat Peygamber Efendimiz'den Duyarak Naklettiği Bazı Hadisler
- İnsanoğlu Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmazsa Allah'u Teâlâ ona hiçbir şeyi musallat etmez.
- Nasihat olarak ölüm yeter.
- İstediğini ye, istediğini giyin. İnsanları yanlış yola götüren israf ve tekebbürdür.
- Sağlığında hastalığın ve hayatında ölümün için tedbir al.
Abdullah İbn Ömer (r.a.) buyurdu ki:
- Ey insan bedeninle dünyada ol, kalbinle âhireti bul.
- Hikmet ondur; dokuzu sükût, biri de az konuşmaktır.
- Haramdan kaçınmadıkça ibâdetler kabul olunmaz.

Ebû Seleme b. Abdullah şöyle demiştir: "Abdullah İbn Ömer vefat etti. O fazilette babası Ömer'e çok benzerdi. Hz. Ömer kendisinin benzerlerinin çok olduğu bir zamanda yaşamıştı. Fakat Abdullah İbn Ömer ise kendisinin bir benzeri bulunmayan bir dönemde yaşamıştı."

ABBÂS İBN ABDULMUTTALİB


Hz. Peygamber'in amcası. Künyesi Ebu'l-Fazl. Babası Abdulmuttalib, annesi Nuteyle'dir. Abbas Rasûlullah'tan bir iki yaş büyüktü.
Abbas, çocukluğunda kaybolmuştu. Annesi onu bulunca Kâbe'nin örtülerini ipeklilerle yenilemişti. Rasûlullah çocukken annesi ölünce dedesi Abdulmuttalib'in himayesine geçtikten sonra Abbas'la çocuklukları beraber geçti. Gençliğinde Hz. Abbas ticaretle uğraşıp, zengin oldu. Araplar arasında Kâbe'ye hizmet büyük bir şeref sayılırdı. Kâbe hizmetleri Kureyş'in ileri gelenleri arasında bölüşülmüştü. Hz. Abbas da sikâye* görevini yapıyordu. Hac günlerinde Abbas ile kardeşleri Zemzem kuyusundan su çekerek hacılara dağıtırlardı. Hz. Abbas su dağıtma görevini İslâm'dan sonra da sürdürdü. Peygamberimiz Veda Haccı'nda Zemzem kuyusunun başına gelip Hz. Abbas'tan su istemiştir.
Hz. Abbas, Peygamberimiz (s.a.s.) İslâm'ı yaymaya başladığında tarafsız bir tavır takınmıştı. Ne iman etmiş, ne de karşı koymuştu. Hatta kabul etmemesine rağmen İslâm davetinde Hz. Peygamber'e yardımcı olmuştur. Medineliler Akabe'de Hz. Peygamber'e bey'at ettiklerinde Hz. Abbas da orada bulunmuştu. Bey'at sırasında Rasûlullah'ın elini tutmuş, Medinelilerle bey'atin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Hz. Abbas, müslüman görünmese de, ticârî ve idârî nüfûzundan Hz. Peygamber'i yararlandırmıştır. Öte yandan hanımı Ümmü'l Fazl ise, ilk müslümanlardandır. Müşrikler Bedir'e giderken zorla Hz. Abbas'ı da götürdüler. Hz. Abbas'ın kerhen müşriklerle Bedir savaşına katılması üzerine Rasûlullah şöyle dedi:
"Abbas'a her kim rastgelirse sakın öldürmesin. O, müşriklerin zoru ile yurdundan gönülsüz çıkmıştır." Fakat Hz. Abbas, Bedir'de esir düştü ve Rasûlullah'ın huzuruna çıkarıldı. Rasûlullah ona kendisi, kardeşleri ve müttefiki olan Utbe b. Amr için fidye vermesini söyledi. O ise yalnız kendisi için yüz, Akil için seksen ukiyye -takriben yedi bin dirhem-altın vermekle yetindi. Ötekiler kendi mallarından fidye verip kurtuldular. Abbas, fidyeleri verdikten sonra Rasûlullah'a şöyle dedi: "Beni Kureyş'in fakiri dedirtecek hâle koydun. Hayatım boyunca ötekine berikine avuç açacak hâle getirdin." Rasûlullah da cevaben: "Peki Ümmü'l-Fazl'e emanet ettiğin mallar ne oldu? Buraya gelirken, 'Şayet kazaya uğrarsam işte bunları oğullarım Fazl, Abdullah ve Kusem için sakla, seni kendimden sonra zengin bırakıyorum' diyerek gösterip gömdüğün altınlar ne oldu?" buyurdu. Abbas şaşırdı ve "Vallahi senin Rasûlullah olduğuna şehadet ederim. Bunu benden, bir de Ümmü'l- Fazl'dan başka hiçbir kimse bilmiyordu." dedi ve o anda hemen iman etti. Daha sonra Hz. Abbas Mekke'ye döndü. Müslümanlığını gizledi ve Mekke'deki müslümanları korudu; Mekke ve müşriklerle ilgili Peygamberimize haberler yolluyordu. Hz. Abbas, Mekke'nin fethinden kısa bir süre önce Medine'ye hicret etti. Hatta yolda Mekke'yi fethe gelmekte olan Hz. Peygamber ile karşılaştığında Rasûlullah ona, "Ben peygamberlerin sonuncusu, sen de muhacirlerin sonuncususun" demiştir. Abbas Mekke'nin fethinden sonra Peygamber'in yanında yer aldı; Huneyn'de İslâm ordusu dağılıp çok az kişi kalmışken Abbas, Peygamberimizin atının dizginlerini tutmuş ve çağrısıyla müslümanları çözülmekten kurtararak tekrar toplanmalarını sağlamış ve savaşın kazanılmasına sebep olmuştur. Böylelikle onun gür sesi sayesinde büyük bir bozgun önlenmiş oldu .
Hz. Peygamber, Vedâ Hutbesi'nde, "fâizin her türlüsünün ayağı altında olduğunu ve ilk kaldırdığı fâizin amcası Abbas'a ait olan fâiz borçları olduğunu" söylemiştir. Hz. Abbas çok zengindi ve faizle borç para veriyor, yani tefecilik yapıyordu; ancak fâizin kaldırılmasından sonra bir daha fâiz alış-verişiyle uğraşmamıştır. Bizans seferlerinde müslüman orduların silah ve teçhizatının malı kaynağını da Hz. Abbas karşılamıştır.
Hz. Abbas'ı, Rasûlullah'ın vefatı sırasında hilâfet meselesiyle uğraşırken bulmanın anlamı, onun, halifeliğin Hâşimoğullarında kalmasını istediği şeklinde yorumlanabilir. Hz. Peygamber rahatsızlanınca Hz. Abbas, Hz. Ali'ye, "Görmüyor musun? Rasûlullah vefât etmek üzeredir. Ben Abdulmuttalib oğullarının ölecekleri sırada yüzlerinin ne hâle geldiğini bilirim. Haydi Allah Rasûlü'nün yanına gidelim de halifeliği kime bırakacağını soralım. Bize bırakırsa bunu bilelim. Bizden başkasına bırakıyorsa kendisiyle konuşalım, bize gerekli tavsiyelerde bulunsun" dedi. Hz. Ali bu teklifi reddederek, "Allah'ın elçisinden bunu sorar da, o başkanlığın bize ait olmadığını söylerse millet bizi hiçbir zaman başkan yapmaz, onun için ben bunu soramam" dedi.
Hz. Âişe'den rivâyete göre, Rasûlullah hastalandığında burnuna burun otu damlatıldı. Hz. Peygamber ayıldıktan sonra şöyle dedi: "Abbas'tan başka her birinizin burnuna bu ilaç damlatılacaktır." Çünkü Abbas ilaç damlatılırken hazır değildi." Başka bir rivâyete göre, Hz. Abbas, Rasûlullah'ın burnuna ilaç damlatmış, Peygamberimiz ayıldığında "İlacı kim damlattı?" demiş; Abbas'ın damlattığı söylendiğinde Rasûlullah (s.a.s.) Habeşistan'ı işaret ederek, "Bu ilacı kadınlar işte şu memleket tarafından getirdiler. Niçin bu ilacı damlattınız?" diye sormuştur. Abbas da "Biz senin zatülcenb hastalığına tutulmandan korktuk" demiş. Rasûlullah da şu cevabı vermiş: "Allah beni bu hastalıkla cezalandırmaz. Amcam hariç olmak üzere evde bulunanların hepsinin burnuna bu ilaç damlatılacaktır."
Hz. Abbas üç halife zamanında da yaşadı. Hicretin otuziki'nci yılında Medine'de seksen sekiz yaşında vefat etti. Cenâze namazını Hz. Osman kıldırdı. 653 yılında öldüğünde arkasında on erkek çocuk ile bir çok kız çocuğu bırakmıştır. Hudeybiye barışı sırasında Hz. Abbas'la görüşen Hz. Peygamber onun baldızı Meymûne ile evlenmişti. Hz. Abbas'ın soyundan gelenler sonradan Abbâsîler devletini kurdular.

Rasûlullah, amcası Hz. Abbas'a saygı gösterir, onu övücü sözler söylerdi. "Abbas bendendir, ben de ondanım." Bir gün sarhoşun biri yakalanmış götürülürken Abbas'ın evine kaçmıştı. Tekrar yakalandıktan sonra olay Rasûlullah'a anlatılınca o gülümsemiş ve bir şey söylememişti. Rasûlullah, "Abdulmuttalib oğlu Abbas, bu Kureyş'in en cömerdi ve akrabalık bağlarına en saygılısı" demişti. Hz. Abbas köle azâd etmeyi çok severdi. Devlet işlerinde halifeler onun fikrini alırlardı. Hz. Ömer onu yağmur dualarına alır götürürdü. Dürüst, geniş düşünceli, cömert, yardımsever bir sahabeydi. Nesli alabildiğine çoğalmıştır. Buhârî ve Müslim'de ondan otuzbeş hadis rivayet edilmektedir. Hz. Abbas Medine'de el-Bakî'* kabristanında medfundur.

Sahabeler hakkında sorular


HULEFA  VE  SAHABE

Soru 1  : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i hayatında, müslüman olarak görüp ve
                müslüman olarak vefat eden mübarek insanlara ne ad verilir?
Cevap  : Sahabe.
Soru 2  : Tabiin kime denir?
Cevap  : Sahabeleri gören kimseye tabiin denir.
Soru 3  : Tebeut Tabiin kimlere denir?
Cevap  : Tabiini gören kimselerdir.
Soru 4  : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanında yaşadığı halde Efendimiz (s.a.v.)’i görme
               şerefine nail olmayan insanlara ne ad verilir? (Veysel Karani ve Habeş kralı Necaşi gibi)
Cevap  : Muhadram.
Soru 5  : Hulefai Raşidin kime denir sırasıyla sayınız?
Cevap  : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den sonra halifelik yapan dört halifeye denir.
                a- Hz. Ebu Bekir   b- Hz. Ömer   c- Hz. Osman   d- Hz. Ali (r.a.)
Soru 6  : Aşerei mübeşşire ne demektir ve kimlerdir.
Cevap  : Yaşarken cennetle müjdelenen on sahabeye denir.
                a- Hz. Ebu Bekir   b- Hz. Ömer   c- Hz. Osman   d- Hz. Ali
                e- Hz. Sad Bin Ebi Vakkas    f- Hz. Zeyd Bin Sabit
                g- Hz. Talha Bin Ubeydullah   h-Hz. Zübeyr Bin Avvam
                i- Hz. Ebu Ubeyde Bin Cerrah  j- Hz. Abdurrahman B. Avf
Soru 7  : İslam devletini kurmak için Mekke’nin şirk ortamından Medine’ye göç eden
               Mekkeli müslümanlara ne ad verilir?
Cevap  : Muhacir.
Soru 8  : Mekke’den göç eden müslümanlara yardım eden, ellerindeki mallarının yarısını veren,
               Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve ashabını bağrına basan Medineli müslümanlara ne ad verilir?
Cevap  : Ensar.
Soru 9  : Ashaptan Medine’ye ilk hicret eden sahabe kimdir?
Cevap  : Ebu Seleme (Abdullah)
Soru 10: İslamın ilk şehidi ve şehidesi bir karı-kocadır.Kimdir bu İslamın ilk kadın ve erkek şehitleri?
Cevap  : Yasir ve eşi Sümeyye hatun.
Soru 11: Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Fatıma (r.anha)’nın  küçük oğlu, İslam tarihinin Kerbelaşehidi diye andığı,
                kendi neslinden gelenlere “Seyyit” denilen, Rasulüllah (s.a.v.)’in torunu kimdir?
Cevap  : Hz. Hüseyin (r.a.)
Soru 12: En çok hadis rivayet eden sahabedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona kedileri çok
                sevdiği için kedilerin babası ismini verdiği 5374 hadis rivayet eden sahabe kimdir?
Cevap  : Ebu Hureyre (r.a.).
 
Soru 13: Kur’an’ı Kerim açıktan Mekkelilere hiç okunmamıştı. Peygamberimiz (s.a.v.)’in teklifini
                kabul eden sahabe olup hiç korkmadan ve çekinmeden Kabe’nin yanına vararak Kur’an’ı
                Azimüşşan’ın Rahman suresini slogan atarcasına Mekkeli müşriklere okuyan ve Bedir
                savaşında İslam düşmanı Ebu Cehli öldüren sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Abdullah Bin Mesut (r.a.)
Soru 14: İslam’ı ilk kabul eden insanlardan olup, kendisine Miraç olayında Rasulüllah (s.a.v.)’in
               “Bir gecede Kudüs’e oradan da göklere gidip geldiğini söylüyor sen bu işe ne dersin”
               denildiğinde cevaben: “O söylüyorsa doğrudur” diyerek imanını ortaya koyduğunda kendisine
               “Sıddık” lakabı verilen ve İslam’ın ilk halifesi olan, Peygamber (s.a.v.)’in sadık dostu ve
               “Kabre hazırlıksız giden, denize kayıksız açılmış gibidir” diyen sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Ebu Bekir (r.a.)
Soru 15: Uhut savaşında diğer şehitlerden ayrı bir özelliğe sahip olan, evlendiği gece cihada katılıp
               cünüp olarak şehit olan, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ifadesiyle: “Gasilül melaike”
               meleklerin yıkadığı şehit diye adlandırılan, şehitlerin omuzlarında olduğu anlatılan bu şehit kimdir?
Cevap  : Hz. Hanzala (r.a.)
Soru 16: Medineli ensarların en büyüklerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in devesi hicrette
                onun evinin önüne çökerek onun misafiri olmuştu. Yaşadığı dönemde İslam’ın tüm
                savaşlarına katılmış, Hz. Muaviye’nin emri ile Bizans üzerine giden orduda yerini almış
                93 yaşında İstanbul (Bizans) seferinde şehit olmuş, seneler sonra mezarı Akşemseddin
                tarafından bulunmuş adına türbe ve cami inşaat edilmiş ve hala İstanbul’un bir semti ismi
                ile anılan bu büyük sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Ebu Eyyub El Ensari (r.a.)
Soru 17: Müşrikken Uhut savaşında İslam ordusunun okçular kısmındaki boşluğundan  faydalanıp
               İslam ordusunu zor durumda bırakan, müslüman olduktan sonra Mute savaşında kazandığı
               başarı ile Peygamberimiz (s.a.v.)’in kendisine : “O Allah (c.c.)’ın kılıçlarından bir kılıçtır”
               dediği ömrünü harp meydanlarında geçiren Allah’ın kılıcı (seyfullah) lakabını taşıyan bir
               sahabedir. Vücudunda kılıç değmedik yer kalmayan, fakat şehitlik nasip olmayan bu
               komutan sahabe kimdir?
Cevap   : Hz. Halit Bin Velit (r.a.)
Soru 18: İslam tarihinin kendisine şehitlerin efendisi dediği, Esedullah (Allah’ın Aslanı) lakaplı,
               Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in amcası olan, uhut savaşında Hindin emri ile Vahşi isimli
               bir kölenin attığı mızrakla şehit olan karnı yarılıp kalbi çıkarılan büyük sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Hamza (r.a.)
Soru 19: Annesi Hz. Fatıma (r.anha), babası Hz. Ali (r.a.) olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in
                sevgili torunudur. Kendisinin 6 aylık halifelik döneminden sonra halifelik sona erip bu
                zamandan sonra halifelik adına saltanat başlamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bu
                sevgili torununun ismini söyleyiniz?
Cevap  : Hz. Hasan (r.a.)
Soru 20: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ilk eşi ve onun 7 çocuğu olan (Kasım, Tahir, Tayyip,
               Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma) isimlerindeki evlatlarının annesidir.
               İslam ümmetinin kadınların hayırlısı olarak bildirdiği ilk zevcesinin ismi nedir?
Cevap  : Hz. Haticetül Kübra (r.anha)
Soru 21: Müslümanların gizli ibadet ettikleri dönemde arkadaşları ile birlikte Mekke dışına
               ibadet etmek için giden, ibadet etmeleri müşrikler tarafından rahatsız edilince bir deve
               kemiğini alarak müşriklerin birinin kafasına vurarak İslam’da ilk kan döken sahabe
               olmuştur. Aynı zamanda düşmana savaşta ilk oku atan sahabe ünvanını taşıyan ve
               cennetle müjdelenen kimdir?
Cevap  : Hz. Sad Bin Ebu Vakkas (r.a.).
Soru 22: Kureyş’in en asil ailesine mensup, haya örneği bir insandır. İlk müslümanlardan olduğu
               gibi yaşarken cennetle müjdelenmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ayrı ayrı
               zamanlarda iki kızı ile evlenmiş olduğu için kendisine “Zinnureyn” (iki nur sahibi) lakabı
               verilmiş, Habeşistan’a yapılan ilk hicrete iştirak etmiş, İslam’ın üçüncü halifesi olmuş,
               vahiy katipliği yaptığı gibi 146 hadiste rivayet etmiş olan ve Kur’an okurken şehit edilen
               kendisinden meleklerin dahi haya ettiği bu büyük sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Osman Bin Avf (r.a.)
Soru 23: İslam tarihinde Hattabın oğlu olarak bilinen, cennetle müjdelenenlerden ikincisi olduğu
                gibi İslam’ında ikinci halifesidir. 40.cı müslüman olarak İslam’ı kabul etmiş, cahiliyye
                döneminde kızını diri olarak toprağa gömmüş ama İslam’ı kabulünden sonra ise ruhu
                karıncayı dahi incitmeyecek kadar incelmiş, halifelik döneminde dünyada bir daha
                benzeri çok zor yaşanacak adaleti gerçekleştirmiş ve sonunda 63 yaşında iken mecusi
                bir köle tarafından hançerlenerek şehit edildi. Yüzüğünde “Nasihat isteyene ölüm yeter”
                yazılı olan adaletin sahibi İslam’ın ikinci halifesi bu sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Ömer-ül Faruk (Ömer Bin Hattab) (r.a.)
Soru 24: İslamiyet’i kabul ederken “Allah (c.c.) beni yaratırken babam Ebu Talib’e mi
                sordu ki, ben iman edeceğim zaman ona sorayım” diyen ve kabul eden,
                Peygamberimiz (s.a.v.)’in amcasının oğlu, İslam’a ilk giren çocuk, cennetle
                müjdelenenlerden, dört halifenin dördüncüsü, Hz. Fatıma (r.anha) validemizin kocası,
                Hasan ile Hüseyin (r.a.)’in babası, Allah (c.c.) aslanı lakaplı bu yiğit sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Ali (r.a.)
Soru 25: Mekke’de ilk kez halkın içersinde “La ilahe İllallah” diyen sahabe kimdir?
Cevap  : Ebu Zer Gifari (r.a.)
Soru 26: Dünyanın hiç bir yerinde hiç bir zaman mevcut olmamış olan müesseseyi
               Hz. Ömer (r.a.) kurmuştu. Halk tarafından sorulan meselelerin cevabını ücretsiz
               olarak veren bir devlet kuruluşu idi. Bir nevi avukatlık olan bu müessesenin konusu
               halka hizmet, fetvaların sıhhatli olarak insana devlet eli ile (İslam hukukunu) insanın
               tabi hakkı olanı bildirmekti. Bu müesseselere ne ad verilir?
Cevap  : İfta Mahkemeleri.
Soru 27: Cömertliği ile tanınan, elindeki tüm hurma bahçesini vakfeden ve bir daha oraya
                girmeyen hatta hanımını dahi bahçe kapısının dışından çağıran, Uhut savaşında iken
                Efendimiz (s.a.v.)’e fırlatılan oka kolunu siper yaparak çolak kalıp vücudunun bir
                parçasını da vererek cömertliğini bu noktada da gösteren sahabe kimdir?
Cevap  : Talha Bin Ubeydullah (r.a.)
Soru 28: Erkam (r.a.)’ın evinde müslüman oldu. Medinelileri eğitmesi için Rasulüllah (s.a.v.)
               tarafından Medine’ye yollandı. Medine’de Müslümanlara ilk defa cemaatla namazı
               o kıldırdı. Uhut’ta müslümanların sancağını taşırken şehit oldu. Önceden zengin bir
               ailenin çocuğu iken, müslüman olup şehit edildiğinde vücudunu tam olarak örtecek
               kadar bir örtüsü dahi olmayan bu sahabe kimdir?
Cevap  : Musab Bin Umeyr (r.a.)
Soru 29: İslam’ın ilk müslümanları hep onun evinde dinle tanıştılar. Daha müslümanlar 40 olmadan
                gizli toplantı ve ibadetlerini onun evinde yaptılar. İslam onun evinde anlatılmaya, tebliğ
                edilmeye başlandı. Müslümanlar ve İslam tarihi için istisna bir yere sahip olan eviyle
                anılan bu misafirperver sahabe kimdir?
Cevap  : Erkam Bin Erkam (r.a.)
Soru 30: İslam’a ilk giren sekiz kişiden biri, cennetle müjdelenen on kişiden biri,
               Hz.Ömer (r.a.)’dan sonraki halife seçimindeki Şura heyetindeki altı kişiden biri,
               cennetle müjdelendiğini duyduğu zaman buğday, un ve yiyecek yüklü 700 deveden
               oluşan kervanını Allah yolunda hibe eden bu zengin sahabe kimdir?
Cevap  : Abdurrahman Bin Avf (r.a.)
Soru 31: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hicretinde Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Sevr mağarasında
               gizlendiklerinde üç gün müddetince onlara yemek taşıyan insan o civarda koyun otlatan
               bir insandı. Allah (c.c.) habibine onun eliyle yardım ediyordu. Bu sahabe kimdi?
Cevap  : Amir Bin Füheyre (r.a.)
Soru 32: Aslen İranlı olan ve çileyi tatmış olan sahabedir. Mecusi (ateşe tapan) bir ailenin çocuğu
               olup ailesinin inancı kendisini tatmin etmedi ve Hıristiyanlığı duyunca Hıristiyan olup
               yıllarca bir papaza hizmet etti. O dinde onu tatmin etmedi ve Allah Resulü (s.a.v.)’i duydu.
               İslam’ı kabul etmek için Mekke’ye doğru gelirken onu yol arkadaşları köle diye bir
               Medineli yahudiye sattılar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hicretinde Medine’ye geldiğini
               hurma dalında iken duyunca heyecandan düştü. İyileşince gidip müslüman oldu ve onu
               müslümanlar kölelikten kurtarmak için aralarında 300 hurma ağacı yetiştirip yahudiye
               vermek için anlaştılar. Yahudi bu hali görünce hidayete erdi ve müslüman oldu. Böylece o
               kölelikten, yahudi dininden, hurmalıkta yahudinin olmaktan kurtuldu. Hendek savaşı
               öncesinde istişare yapılırken Hendek kazılması fikrini ortaya atan ve fikri kabul edilmiş olan
               büyük sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Selman-ı Farisi (r.a.)
Soru 33: Ensardan olup küçük yaşta Kur’an’ı Kerim’i ezberledi. Hz. Peygamber(s.a.v.)’in vahiy
                katipliğini yaptı. Rasulüllah (s.a.v.)’in emri ile Süryani ve İbrani dillerini öğrendi.
                Hz. Peygamber (s.a.v.)’in mektuplarını yazdı ve tercümanlığını yaptı. Hz. Ebu Bekir
                döneminde Kur’an ayetlerinin “Mushaf” haline toplanışında çalışan heyetin başı da olan
                bu sahabe kimdir?
Cevap  : Zeyd Bin Sabit (r.a.)
Soru 34: İslam tarihinde okçuların emiri (komutanı) adıyla meşhur olan sahabe kimdir?
Cevap  : Abdullah Bin Cübeyr (r.a.)
Soru 35: Yaşı yirmiyi geçmediği halde, aralarında büyük sahabelerinde bulunduğu,
                Bizanslılara karşı savaşacak İslam ordusuna Rasulüllah (s.a.v.) tarafından
                komutan atanan sahabe kimdir?
Cevap   : Üsame Bin Zeyd (r.a.)
Soru 36: Uhut savaşında vücudu kanlar içinde kaldığı halde Peygamberimiz (s.a.v.)’i
                korumak için çarpışıp kahramanlık gösteren kadın sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Nesibe, lakabı; Ümmü Ümera (r.anha)
Soru 37: Hicretin 49. Senesinde , içlerinde İbni Abbas, İbni Ömer, İbni Zübeyr ve Ebu
                Eyyub El Ensari (r.a.)’nin de bulunduğu İslam ordusu İstanbul’u kuşatmıştı.
                Bu güzide ordunun komutanlığını yapan sahabe kimdir?
Cevap  : Süfyan İbni Avf  (r.a.)
Soru 38: Savaşa katılmadıkları için haklarında ayet inen üç sahabe vardı ki bunlarla
               Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve ashabı konuşmamış, selamlarını almamış ve
               selam vermemişlerdi. Ne zaman ki pişmanlıklarını tövbe ile Allah (c.c.)’a kabul
               ettirmişler ve o zaman Efendimiz (s.a.v.) ve ashabı Allah (c.c.)’ın izni ile konuşmuşlardı.
               Haklarında ayet inen bu üç sahabe hangileridir?
Cevap  : Kab Bin Malik, Murare Bin Nebi, Hilal Bin Ümeyye (r.anhüm)
Soru 39: Hz. Bilali Habeşi’ye kızgın çöller üzerinde dininden döndürmek için taşlarla işkence
               yapan kafir kimdi ve bu kafirin akıbeti ne oldu.
Cevap  : Ümeyye Bin Haleftir. Bedir savaşında sahabeler tarafından öldürüldü.
Soru 40: Annesi, Rasulüllah (s.a.v.)’i korumak için silah kuşanan ilk kadın, babası akabede
               biat eden yetmiş kişiden biri, kardeşi Uhut’ta kendini Hz. Peygamber (s.a.v.) için feda
               edenlerden, Necid’te peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme’ye Hz. Peygamber
               Efendimiz (s.a.v.)în mektubunu götürmüş orada vücudu parça parça doğranarak şehit
               edilen sahabe kimdir?
Cevap  : Habib İbni Zeyd (r.a.)
Soru 41: Başlangıçta Rasulüllah (s.a.v.)’in aleyhinde hicivler yazdı. Fakat sonra pişman olup
               Medine’ye affolunmak ümidi ile gitti. Rasulüllah (s.a.v.)’in huzurunda müslümanlığı kabul
               etti ve Rasulüllah (s.a.v.)’i öven meşhur “Bürde” kasidesini okudu. Rasulüllah (s.a.v.)
               çok memnun kaldı ve sırtından hırkasını çıkarıp ona giydirdi. Şair olan bu sahabe kimdi?
Cevap  : Kab Bin Züheyr (r.a.)
Soru 42: İslam’da ilk gerilla kurucusu olan sahabe kimdir?
Cevap  : Ebu Basir (r.a.)
Soru 43: Peygamberimiz (s.a.v.) bir sahabeye, bir sır olarak, münafıkların kimliklerini bildirmişti
               (listesini vermişti). Hatta Hz. Ömer (r.a.) gelmiş “Acaba bende bu listede varmıyım”
               diye sormuştur. Bu listeyi Allah Resulü (s.a.v.)’in verdiği sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Huzeyfe (r.a.)
Soru 44: Medine’de münafıkların başı olarak bildirilen şahıs kimdir?
Cevap  : Abdullah Bin Ubey Bin Selul
Soru 45: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) cemaat olarak iki sahabenin arkasında namaz kılmıştır.
               Bu iki sahabe kimlerdir?
Cevap  : Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Abdurrahman İbni Avf (r.a.)
Soru 46: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in halasıdır. Kardeşi Allah’ın aslanı lakabıyla anılan
               Hz. Hamza, oğlu Peygamberimiz (s.a.v.)’in yardımcısı Zübeyr İbni Avvam’dır.
               Uhut savaşında müslümanlara su taşıyan, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i yalnız kalmış görünce
               su tulumunu fırlatıp savaş alanına atılan, kahramanca Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i
               savunan, kardeşi Hz. Hamza’nın parçalanmış vücudunun başında “Vallahi sabredeceğim,
               bunlar Allah (c.c.) yolunda oldu” diyen sahabe hanım kimdir?
Cevap  : Safiyye Binti Abdulmuttalip (r.anha)
Soru 47: Ashabın en güzel simalarından biri idi. Bazı zaman Cebrail (a.s.) Resulü Ekrem (s.a.v.)’in
               huzuruna onun suretinde gelirdi. Bu güzel simalı sahabe kimdir?
Cevap  : Dıhyetül Kelbi (r.a.) (Dıhye İbni Halife)
Soru 48: Hz. Ömer (r.a.)’in Sad Bin Ebi Vakkas komutasında 8000 müslümanı 60000 kafire
                karşı gönderdiği ve İran ordusu komutanı Calinus’la, Rüstem’i öldürerek kazanılan
                savaş hangisidir?
Cevap  : Kadisiye savaşı.
Soru 49: Bizans ordu komutanı olarak, Halit Bin Velit komutasındaki İslam ordusunun karşısına
               gelip Hz. Halit’le görüştükten sonra müslüman olup aynı günkü komutanı olduğu orduya
               karşı savaşıp sadece bir saat müslümanlığı esnasında gusül, şahadet, iki rekat namaz ve
               cihadı yerine getirip adını dahi değiştirmeye  vakit bulamadan şehit olan insan kimdir?
Cevap  : Cerce (Corci)
Soru 50: Hz. Osman (r.a.)’ın halife seçilmesinde Hz. Ömer (r.a.) işaretiyle oluşan “Şura Heyeti”
                kimlerden ibaretti?
Cevap  : a- Abdurrahman Bin Avf (r.a.)
                b- Zübeyr Bin Avvam (r.a.)
                c- Hz. Ali (r.a.)
                d- Hz. Osman (r.a.)
                e- Talha Bin Ubeydullah (r.a.)
                f- Sad Bin Ebi Vakkas (r.a.)
                g- İhtilaf olması halinde ise Abdullah Bin Ömer (r.a.)
Soru 51: İki müslüman gurubun ki bunlardan biri Hz. Ali (r.a.) taraftarları diğeri ise
                Hz. Muaviye (r.a.) taraftarları arasında yapılan çarpışmanın İslam tarihindeki ismi nedir?
Cevap  : Sıffın olayı
Soru 52: Hz. Hatice (r.a.)’nin erkek kardeşinin oğludur. Kabeyi Muazzama’nın içinde
               doğmuş olan tek kişidir. Ancak Mekke fethedildiği gün müslüman olmuştur.
               Bu geç kalışından dolayı büyük pişmanlık duymuş, uzun süre ağlamış, Darun Nedve adı
               verilen tarihi evini satarak geçmişin acı izlerini silmek istemiştir. Bütün varlığıyla İslam’a
               yönelmiş, bütün malını Allah (c.c.) yolunda harcamış olan bu sahabe kimdir?
Cevap  : Hakim İbni Hazam (r.a.)
Soru 53: Hz. Ali (r.a.)’ın oğlu Hz. Hasan’a iyi muhafaza etmesi gerektiğini söyleyerek
               sekiz tane tavsiyede bulundu. Bu tavsiyeler nelerdir.
Cevap  : a- Zenginliklerin en büyüğü akıldır
               b- Fakirliklerin en büyüğü ahmaklıktır
               c- Vahşetin en büyüğü kibirdir
               d- Meziyetlerin en büyüğü güzel ahlaktır
               e- Ahmaklarla arkadaş olma
               f- Yalancılarla dost olma
               g- Cimrilerle arkadaşlık kurma
               h- Dine lakayt olanlarla dostluk kurma.
Soru 54: Hz. Bilal’i özgürlüğüne kim kavuşturdu?
Cevap  : Hz. Ebu Bekir (r.a.)
Soru 55: Gördükleri işkencelerden dolayı müslümanlar göç etmek zorunda
                kalmışlardır. Müslümanların göç ettiği yerlerin ismini söyleyiniz?
Cevap  : Habeşistan ve Medine.
Soru 56: Medine’ye ilk hicret eden sahabe kimdir?
Cevap  : Ebu Seleme Bin Abdul Esad (r.a.)
Soru 57: Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i vefatından sonra hangi sahabe yıkadı?
Cevap  : Hz. Ali (r.a.)
Soru 58: Habeşistan’a ilk hicret edenler kimdi ve başlarında kim vardı?
Cevap  : 16 kişi idiler ve başlarında Hz. Osman (r.a.) vardı.
Soru 59: Hz. Muhammed (s.a.v.)’e peygamberlik gelmeden önce, Ukaz panayırında
                içlerinde Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ve Hz. Ebu Bekir (r.a.)’ın de bulunduğu
                bir topluluk içinde yakında bir peygamber geleceğini bildiren şahıs kimdir?
Cevap  : Kus Bin Saide
Soru 60: Müslümanların İslam’ın beşinci halifesi dedikleri Emevi halifesi kimdir?
Cevap  : Ömer Bin Abdulaziz (r.a.)
Soru 61: Hz. Ebu Bekir kaç yıl halifelik yaptı?
Cevap  : Iki sene, üç ay, sekiz gün.
Soru 62: Mekke fethedildiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kabe’nin anahtarını
                kime vermişti?
Cevap  : Osman Bin Talha (r.a.)
Soru 63: Bedir savaşında oğlu Abdurrahman’ı müşrikler içinde görüp onunla dövüşmek
                istediğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in izin vermediği sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Ebu Bekir (r.a.)
Soru 64: Medine’de müslümanlara cemaatla ilk defa namazı kim kıldırdı?
Cevap  : Musab Bin Umeyr (r.a.)
Soru 65: Kudüs hangi halife zamanında fethedildi?
Cevap  : Hz. Ömer (r.a.) zamanında
Soru 66: Uhut savaşında Rasulüllah (s.a.v.)’in miğferinin demir halkalarının mübarek yüzüne
                batması üzerine, dişleriyle halkaları çıkartan, bunu yaparken iki dişi kırılan sahabe kimdir?
Cevap  : Ebu Ubeyde Bin Cerrah (r.a.)
Soru 67: Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in amcasının oğludur. Hicretten üç yıl önce
                müslümanların abluka altında alındıkları sırada Mekke’de dünyaya geldi.
                Rasulüllah (s.a.v.)’in terbiyesinde yetişti ve duasını aldı. Hicretin 27.ci yılında
                Afrika fütuhatına, 48.ci yılında Hz. Ebu Eyyub El Ensari ile İstanbul seferine katıldı.
                Hz. Ali (r.a.) zamanında Basra valiliği yapan bu sahabe kimdir?
Cevap  : Abdullah İbni Abbas (r.a.)
Soru 68: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den “Genişliği, gökler ve yer kadar olan cennet”
               sözünü duyunca bir anda ruhunda fırtınalar koptu. “Gökler ve yer kadar”
               diyerek hayal etmeye çalıştı onu. Bedir, çölde bir kum tanesi kadar küçüktü şimdi.
               Sevinçle ürperdi. Mademki bunu O müjdeledi, bir an önce oraya kavuşmalıyım, dedi.
               Eline bir kaç hurma aldı ve yemeye başladı. Fakat ne garip, yediği her hurma, bir
               öncekinden daha lezzetsizdi. Durdu. Yiyecek zamanı varmıydı? Hayır, bu çok uzun bir
               süre, dedi. Elindeki hurmaları fırlattı. Atını savaş alanına sürdü. Dövüşüyor ve şu beyitleri
               söylüyordu: “Cihatta sabırla, Allah’a takva ve salih amel azığıyla koşmak. Her azık
               tükenmeye mahkum. İyilik ve takvada yalnız hakikat.” Yolunuz Bedir’e düşerse bir gün,
              duvarlarla çevrili bir alan göreceksiniz. Girin kapıdan, yürüyün ince beton yoldan.
               İşte küçük boş bir havuz, hayır havuz değil, vardınız onun yanına. Orada yatan 14 kişiden
               biridir. Sorun nasıl attı hurmaları elinden! Sorun! Kimdir bu sahabe?
Cevap  : Umeyr Bin El Humam (r.a.)
Soru 69: Peygamberimiz (s.a.v.) Hakka davet için gittiği Taif’den kederli bir halde
                Mekke’ye döndüğünde onu kim himayesine almıştı?
Cevap  : Mutim Bin Adiyy
Soru 70: Henüz müslüman olmamış Ebu Talha’nın  evlenme teklifini “Eğer müslüman olursan,
                işte o benim mehrim olsun, evlenelim, başka bir şey istemem” sözleriyle cevap veren
                hanım sahabe kimdir?
Cevap  : Rümeysa (r.anha)
Soru 71: Müşrikler her vücudunu parçalayışta ona soruyorlardı: “Muhammed’in senin yerinde
               olmasını istermisin?” oda her defasında şu cevabı veriyordu:
               “Vallahi Muhammed (s.a.v.)’e bir diken batması karşılığında, ailem ve çocuğumla
                birlikte rahat olmak istemem” Kimdir bu yüce sahabe?
Cevap  : Hubeyb Bin Adiyy (r.a.)
Soru 72: Müslüman olanların 14.cüsüdür. Önce Habeşistan’a sonra Medine’ye hicret etmiştir.
                Bedir savaşında yararlıklar göstermiştir. Hicretin 2.ci yılında vefat ettiğinde,
                Hz. Peygamber (s.a.v.) cenazesi üzerine kapanıp onu öpmüş, ağlamış ve tabuta
                konulduğu sırada: “Ey Osman ne mutlu sana! Şimdi devlet saadet senin içindir.
                Ne dünya sana bir hülle (elbise) giydirdi, ne de sen dünyaya bir kıymet verdin.
                ” Buyurmuştur. Eskimiş ehramıyla kefenlenen bu sahabe kimdir?
Cevap  : Osman İbni Mazun (r.a.)
Soru 73: Bir gün bir toplulukta Rasulüllah (s.a.v.) efendimiz sırayla: “Bugün sizden
                kim oruçlu olarak sabahladı? Sizden kim bugün bir hastayı sordu?
                Bugün sizden kim bir cenazede hazır bulundu? Bugün sizden kim bir yoksulu
                doyurdu?” sorularını sordu. Sahabeden sadece bir kişi “Ben ya Rasulüllah”
                diye cevap veriyordu. Bu sahabe kimdir?
Cevap  : Hz. Ebu Bekir (r.a.)
Soru 74: İsrail oğullarından ve Yusuf (a.s.)’ın soyundandır. Kur’an ile Tevrat arasındaki
                benzeyişliğe dikkat çekerek kavmine: “Musa’ya nazil olan Tevrat’ı Allah kelamı
                kabul edipte Muhammed (s.a.v.)’e nazil olan Kur’an’ı inkar etmek zulümdür”
                diyerek müslüman olmuştur. Ahkaf suresinin 10 ayeti sonuna kadar kendisi için nazil
                olan bu sahabe kimdir?
Cevap  : Abdullah İbni Selam (r.a.)
Soru 75: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç
               olarak alan hicri takvimi kim başlatmıştır?
Cevap  : Hz. Ömer (r.a.)
Soru 76: Mekke fethedildiğinde Kabe’nin anahtarını Rasulüllah (s.a.v.) kime vermiştir?
Cevap  : Osman Bin Talha (r.a.)’a
Soru 77: Hz. Hatice annemizden sonra müslüman olan kadın kimdir?
Cevap  : Hz. Abbas’ın hanımı Ümmül Fadl (r.anha)
Soru 78: Tarık Bin Ziyad size neyi hatırlatıyor?
Cevap  : Endülüs’ün fethini
Soru 79: Ölümünde Rahmanı arşı titreyen sahabe kimdir?
Cevap  : Saat Bin Muaz (r.a.)
Soru 80: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in seni seviyorum dediği sahabe kimdir?
Cevap  : Muaz Bin Cebel (r.a.)
Soru 81: İslam aleyhine şiirler yazarak fitne çıkaran ve sahabe tarafından öldürülen
                şahıs kimdir?
Cevap  : Kab Bin Eşref
Soru 82: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicret ederken Ranuna
               vadisinde konaklamış ve orada ilk Cuma namazı kılınmıştır.
               Hutbeyi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) okumuştur. Cumayı kıldıran sahabe kimdir?
Cevap  : Esad Bin Zürare (r.a.)
Soru 83: Allah Resulü (s.a.v.)’in hendek savaşında düşmanı gözetlemek için
                görevlendirdiği sahabe kimdir?
Cevap  : Huzeyfe (r.a.)
Soru 84: “Bana uyarıcı ihtarlar yapmadıkça, sizde hayır yoktur. Sizlerden gelen bu
               uyarıları güzel karşılamadıkça biz de hayır yoktur”
Cevap  : Hz. Ömer (r.a.)
Soru 85: “Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibadetle geçirsem, malımı
                parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem, fakat gönlümde
                Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı da bir nefret
                duygusu taşımazsam, bütün bu yaptıklarımdan fayda göremem” diyen sahabe kimdir?
Cevap  : Abdullah Bin Ömer (r.a.)
Soru 86: Hz. Osman (r.a.)’ı halife ilan eden sahabe kimdir?
Cevap  : Abdurrahman Bin Avf (r.a.)
Soru 87: İslam tarihinde kim ilk olarak oğlunun halife olmasını vasiyet etmiştir?
Cevap  : Muaviye oğlu Yezid’e
Soru 88: Kadisiye savaşında Rüstem’e gidip “Biz dileyenleri kula kulluktan kurtarıp
                yalnız Allah (c.c.)’a kul yapmaya, insanları batıl düzenlerin zulmünden kurtarıp
                İslam’ın adaletine koymak için gönderildik” diyen elçinin adı nedir?
Cevap  : Rabi Bin Amr
Soru 89: 8-10 yaşlarında esir edilerek köle pazarında satıldı. İlk müslüman olanlardan
               olan sahabeler arasında yer alır. Çocuk yaşta babasıyla, Allah Resulü (s.a.v.)
               arasında “Kimi tercih ediyorsun” sorusuna “Ya Rasulüllah sizin üzerinize hiç bir
               kimseyi tercih edemem, benim annem de, babam da sensin” diyerek peygamber
               sevgisinin anne ve baba sevgisinin üstünde olduğunu belirtmiştir.
               Peygamberimiz (s.a.v.) Taif’te müşrikler tarafından taşlandığında vücudunu taşlara
               karşı tutarak liderini korumaya çalışmıştır. Kur’an’ı Kerim’de ismi geçen yegane
               sahabe olup, “Allah Resulünün sevgilisi” lakabıyla şereflenmiştir.
               Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Bir çok defasında gazvelere çıktığında yerine onu
               vekil bırakırdı. Bedir savaşından itibaren, şehit düştüğü Mute savaşına kadar
               yapılan bütün gazvelere katılmıştır. Savaş meydanlarında ok atmada pek maharetli
               ve becerikliydi. Mute’de şehit olduğunu duyduğunda gözleri yaşaran peygamber
               Efendimiz (s.a.v.): “Bu göz yaşları sevgilinin sevgiye olan iştiyakı” dediği sahabe kimdir?
Cevap  : Zeyd İbni Harise (r.a.)
Soru 90: İlk müslümanlardan olup, Hz. Ali (r.a.)’ın abisidir. Kendisinin tanındığı
                meşhur ismi vefatı esnasında, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in söylediği
                bir söz üzerine söylene gelmiş ve o isimle meşhur olmuştur. Habeşistan’a
                hicret eden müslümanların içinde bulunmuş ve Habeş kralı Necaşi’ye
                karşı müslümanların sözcülüğünü yapmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in:
                “Zeyd şehit olursa o, o şehit düşerse Abdullah Bin Revaha, O da şehit
                düşerse asker kimi isterse onu komutan yapsın” dediği savaşta şehit düşen
                ikinci sıradaki komutandır. İsmini de bu savaşta şehit oluş şekliyle almıştır.
                Bu komutanın adını ve hangi savaşta şehit olduğunu yazınız.
Cevap  : Caferi Tayyar (r.a.) - Mute savaşı
Soru 91: Şerefli tarihimiz nice kahramanlıklara sahne oldu. Nice çileler çekildi, nice
               şehitler verildi. İşte İslam’ın ilk yıllarında bir sahabe bu çile ve işkenceye
               maruz kaldı. Dövüldü, sövüldü, fakat asla dininden dönmedi. Kızgın korlara
               yatırıldı. O korları çiçeğe çevirmedi Allah, kuluma cennette çok nimetler
               vereyim diye, örnek olsun ondan sonra gelecek rahatını seven müslümanlara
               diye. İşte o mübarek insanın kemikleri görünecek şekilde yanıktı sırtı. Yanık
               sırtını Hz. Ömer (r.a.)’a göstererek “Ya Ömer neydi o ilk günlerde çektiğimiz
               çileler” diyordu. Bu çilekeş sahabe kimdir?
Cevap  : Habbab Bin Ered (r.a.)
Soru 92: Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 571 yılında
                dünyaya geldi. İnsanları kölelikten, putlara kulluktan kurtarmak ve temizlemek
                için gelmiştir. Uzak-yakın demeden bütün insanlara vahiy kültürünü sunmuştur.
                Kimileri inkar etti. İnkar edenler müslümanları ümitsizliğe düşürmedi. Kimileri
                iman etti, grup grup Allah’ın dinine girdi. Onlar da müslümanları şımartmadı,
                şükrünü artırdı. Bunlar Mekkeli, Medineli, Taifli, Faslı olup İslam’a gönül
                vermişlerdi. Bunlardan biri de Rum diyarlarından gelen ve sapsarı rengiyle bu
                hayır ummanına bir çeşni katan sahabe kimdir?
Cevap  : Süheyl Er Rumi (r.a.)
 
Soru 93: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sır katibinin ismi nedir?
Cevap  : Hz. Huzeyfe (r.a.)
Soru 94: Medine’de kurulmuş yeni İslam devletinin, Mekke müşrik devletiyle yaptığı
                ilk yazılı anlaşma Hudeybiye anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın şartlarından bir tanesi
                şu şekilde idi. Mekke’de müslüman olup, gizlice Medine devletine  sığınanların
                geriye iadesi idi. Bu anlaşma gereği Medine’ye kaçamayan, yeni müslüman olmuş
                olan müslümanlar, çareyi Mekke ile Şam arasında El-İss diye adlandırılan yerde
                bir müslüman sahabenin kurmuş olduğu gerilla kampına katılmakta buluyorlardı.
                Bu gerilla kampına katılan ve eğitilen sahabeler, Mekkeli müşriklerin Şam tarafına
                gönderdikleri ticaret kervanlarını basarak mallarına el koyuyorlar ve sürücüleri de
                esir alıyorlardı. Bu durumdan tedirgin olan Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber (s.a.v.)’e
                müracaat ederek Hudeybiye anlaşmasının ilgili maddesinin kaldırılmasını ve bu gerilla
                kampının dağıtılmasını istediler. Bu gerilla kampını kurarak yöneten sahabe ve bu gerilla
                kampının ismi nedir?
Cevap  : Ebu Basır ve Ebu Basır Kampı
Soru 95: Hilafetin hakemler vasıtası ile tespit edilmesine karar verilen sıffın hadisesinden sonra
                (Hüküm ancak Allah (c.c.)’a aittir) ayetini delil göstererek hakem olayını küfür addeden
                 müslümanlara ne ad verilir?
Cevap  : Harici
Soru 96: Ashabtan ve İslam’ı ilk kabul edenlerdendir. En çok hadis rivayet edendir.
                Hz. Ömer (r.a.)’ın hilafeti döneminde Bahreyn ve Medine’de valilik yapmıştır.
                Kedileri çok sevdiğinden dolayı Peygamberimiz (s.a.v.) kedilerin babası anlamına
                gelen Ebu Hureyre lakabını vermiştir. Kendisi de bu isimden hoşlandığından İslam
                tarihinde bu isimle anılmaktadır. Ebu Hureyre (r.a.)’ın asıl ismi nedir?
Cevap  : Abdullah

Soru 97: Hendek gazvesinden sonraki zaman içersinde müşrikler, daha önce savaşlarda
               ölen Kureyş büyüklerinin yerini dolduramıyor ve halka fazla tesir edemiyorlardı.
               Her ne kadar büyüklerinin yolundan gitmiş olsalarda Hicretin 6.yılında
               Peygamberimiz (s.a.v.) görmüş olduğu bir rüya üzerine umre yapmaya hazırlandı.
               Etrafındaki müslüman kabilelere haber gönderdi. Fakat bunlar “Muhammed can
               düşmanlarının içine giderek kendini tehlikeye atıyor” düşüncesiyle birer bahane
                uydurarak Mekke’ye gitmekten çekindiler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.)
                Medineli müslümanlardan meydana gelen 1500 kişilik bir toplulukla yola çıktı.
                Fakat kafile Hudeybiye mevkiine yaklaştığında, müşrikler müslümanların Mekke’ye
                girmelerine izin vermeyeceklerini söylediler. Ve sadece müslümanları vekaleten bir
                kişinin Mekke’yi ziyaretine izin verdiler. Ve bu iş için nihayet Hz. Osman (r.a.) seçildi
                ve gönderildi. Fakat Hz. Osman müşrikler tarafından göz hapsine alındı. Kureyşin bu
                hareketi müslümanlar arasında Osman öldürüldü diye haber yayılmasına sebep oldu.
                Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) artık muharebe etmedikçe dönmeyiz dedi ve
                orada bulunan müslümanlardan bir tanesi hariç “ölüm var dönüm yok” diyerek
                Semure adı verilen ağacın altında tek tek biat aldı. Bu biatin adını ve
                peygamberimiz (s.a.v.)’e biat vermek nasip olmayan o bir kişi niçin biat vermemiştir?
Cevap  : Rıdvan biati - Kırmızı renkli devesini aramayı biate tercih ettiği için