REKLAM

6.06.2017

IKİ BEŞ EMİR

Haris Eş'ari radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
Allahü Teâlâ, Zekeriyya aleyhisselâmın oğlu Yahya aleyhisselâma beş şeyi yapmasını ve ümmeti olan israil Oğullarının da bunlarla amel etmeleri için, onlara emirde bulunmasını emretti. Ancak neredeyse Yahya aleyhisselâm bu emri yerine getirmekte geç kalmış bir durumda idi.
Bunun için îsa aleyhisselâm kendisine:
— Allahü Teâlâ sana beş şeyi ifa etmeni ve israil Oğullarının da bunlarla amel etmeleri hususunda kendilerine emirde bulunmanı emretti. Ya sen onlara bunu emredeceksin, yahut sen emretmezsen, ben emredeceğim, dedi.
Bunun üzerine Yahya aleyhisselâm::
— Eğer sen bunu, benden önce yapacak olursan, Allahü Teâlâ'nın beni mahvetmesinden, yahut azab etmesinden korkuyorum, dedi ve İsrail Oğullarını Beyt-i Mukaddes'de topladı. Mescid o kadar doldu ki, insanların bir kısmı duvarlardaki burçlarda oturdular.
Yahya aleyhisselâm kendilerine dedi ki:
— Allah bana beş şeyi yapmamı ve size de bunların yapılmasını emretmemi emir buyurdu.
Bu beş şeyin birincisi; Allah'a ibadet edip, kendisine bir şeyi ortak koşmamaktan ibarettir. Allah'a şirk koşan kimselerin misâli, şudur: Şirk koşan kimse, o adama benzer ki, öz malından altın veya gümüş karşılığında bir köle satın almış ve bu köleye «işte, yurdum bu, çalışmak da bu! Çalış ve bunu bana öde!» demiştir. Ancak köle çalışıp, bunun karşılığını başkasına: ödemiştir. Şimdi siz, söyleyin, hanginiz kölesinin böyle olmasına razı olabilir?
İkincisi, Allahü Teâlâ size namaz kılmanızı emretmiştir. Namaz kıldığınız zaman, sağa ve sola bakmayın. Çünkü Allah, ancak namazda şuraya buraya bakmayan kulunun yüzü karşısında yüzünü kaldırır, yâni ancak onun namazını kabul buyurur.
Üçüncüsü, Allahü Teâlâ, oruç tutmanızı emir buyurmuştur. Bunun da misâli şöyledir ki; bu, insanların arasında içinde misk dolu kutusu olan kimseye benzer. Halkın hepsi bu kokuya hayran kalırlar. İşte oruçlunun ağız kokusu, Allah nezdinde bu misk kokusundan daha güzeldir.
Dördüncüsü, Allah sadaka vermenizi emretmiştir. Sadakanın misâli şöyledir: Bir adama benzer, ki, düşman kendisini esir alıp bağışlamış, boynunu vurmak üzere getirmişlerdir. Bunun üzerine adam «Ben, az çok ne varsa, boynumun kurtulması için fidye olarak vermeye hazırım, diyerek kendini onların elinden kurtarmıştır.
Beşincisi, Allahü Teâlâ Rabbinizi zikretmenizi emir buyurmuştur. Bunun da misâli şudur: Bu, bir adama benzer ki, düşman süratle kendisini takip etmeye başlamıştır. Ancak adam, sonunda sağlam bir kaleye gelmiş ve oraya sığınarak canını takipçilerden korumuştur, işte kul da böyledir. Kendisini, ancak Allahü Teâlâ'nın zikri ile düşmanı olan şeytandan muhafaza eder.
Peygamber aleyhisselâm bunu anlattıktan sonra buyurdu ki:
— Ben de size, Allah'ın bana emrettiği beş şeyi yapmanızı emrediyorum. Bunlar; dinleyip kabul etmek, emire itaat etmek, cihâd etmek, hicret etmek Ve bir de cemaat halinde bulunarak tefrikaya düşmemekten ibarettir. Çünkü kim cemaatten bir arşın kadar ayrılırsa, geri dönünceye kadar İslâm halkasını boynundan çıkarmıştır. Kim bir cahiliyet dâvasında bulunursa, o cehennem çukurlarından birinde kendini bulur.
Bunun üzerine bir adam:
— Ey Allah'ın Resulü, bu adam namaz kılıp, oruç tutsa da yine böyle midir? diye sordu.
Peygamber aleyhisselâm:
— Namaz da kılsa, oruç da tutsa öyledir. Bunun için sizi müslüman, mümin ve Allah'ın kulları diye isimlendiren Allahü Teâlâ'nın dâvasını ortaya koyun, buyurdular.
(Tirmizî)
* * *

KULUN ALLAH'TAN ÜMİDİ

Ebû Hureyre radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatır.
Cehennem ateşine giren kimselerden iki kişi şiddetli bir şekilde feryâd etti.
Bunun üzerine Allahü Teâlâ:
— Çıkarın şunları! diye emir buyurdu.
Çıkarılınca kendilerine:
— Neden feryadınız çok şiddetlendi? diye sordu. Onlar
— Bize merhamet edesin, diye böyle yaptık, diye cevap verdiler. Allahü Teâlâ:
— Benim size rahmetim, gidip kendinizi, önceden bulunduğunuz ateşin içerisine tekrar atmanızdır, buyurdu.
Dönerler ve bunlardan birisi, kendini tekrar ateşe atar. Allahü Teâlâ da, kulu emrine uyduğu için ateşi soğuk ve selâmet kılar. Diğeri ise yerinde durur ve kendini tekrar ateşe atmaz.
Allahü Teâlâ kendisine:
— Niçin arkadaşının attığı gibi, sen de kendini ateşe atmadın? diye sorar.
Adam,:
— Ey Rabbim, muhakkak ki ben, ateşten çıkarıldıktan sonra tekrar beni oraya atmayacağınızı ümid ve niyaz ederim, diye cevap verir. Bunun üzerine Allahü Teâlâ:
— Niyaz ve ümidin kabul olunmuştur, buyurur ve Rablerinin rahmeti ile her ikisi de Cennete girerler.
(Tirmizî)

KELİME-İ ŞEHADETİN AĞIRLIĞI

Abdullah bin Amr radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor: .
Muhakkak ki Allahü Teâlâ, ümmetim içerisinden bir adamı Kıyamet gününde bütün halkın huzurunda kurtaracaktır. O kimsenin önüne doksan adet amel sahifesi serecektir ki, onun her sahifesi gözün görebildiği kadar uzun olacaktır. Allah bu adama:
— Bunlardan inkâr ettiğin bir şey var mı? Amelleri kaydeden kâtiplerim haksızlık etti mi? diye soracaktır. Adam:
— Hayır, haksızlık etmediler, ey Rabbim diyecektir. Allahü Teâlâ:
— Bunlar için söyleyeceğin bir özrün var mı? der. Adam:
— Hayır, bir özrüm yok, ey Rabbim, diyecektir. Allahü Teâlâ:
— Evet, bunlardan hepsi doğru, ancak senin bizim nezdimizde bir iyi amelin vardır. Bugün sana asla haksızlık yapılmayacaktır, buyuracaktır. Bunun üzerine içerisinde «Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlühü, Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim; Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim» diye yazılı olan bir tezkere çıkarılacak ve Allahü Teâlâ kendisine:
— Amellerin tartılmasına hazır ol! diyecektir. Adam: "
— Ey Rabbim, bu kadar sahifeler yanında bu tezkere ne kıymet ifade eder ki? diye soracaktır. Allahü Teâlâ:
— Sana kat'iyetle haksızlık edilmeyecektir, diye cevap verecektir. Sonra o tezkere terazinin bir kefesine, sahifeler de diğer kefesine konulacak ve neticede sahifeler hafif, tezkere ise ağır gelecektir. Zira Allah'ın ismi ile tartılan hiç bir şey, O'nun isminden daha ağır gelemez!.
(Tirmizî)
* * *

BÜYÜK ŞEFAATÇİ

Enes radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
Allahü Teâlâ Kıyamet gününde bütün insanları toplayacak, onlar da buna ehemmiyet verecekler ve:
— Rabbimiz nezdinde birinin şefaatinı istesek de, bu güç vaziyetten bizi kurtarıp rahata erdirsin, diyecekler ve bu münasebetle Adem aleyhisselâma gelip:
— Sen insanların babası Adem'sin. Allah seni eliyle yarattı. Onun nezdinde bulun ki, bu güç durumda biraz rahata kavuşalım, diyecekler. Adem aleyhisselâm:
— Ben bunu yapmam, diye cevap verecek ve yaptığı hatâsını hatırlayıp bu sebepten dolayı Rabbinden haya edecektir ve Nuh aleyhisselâma gidin! diye tavsiyede bulunacaktır.
İnsanlar Nuh aleyhisselâma gelecekler, Nuh aleyhisselâm onlara cevaben:
— Ben bunu yapamam, diyecek ve yaptığı hatâyı hatırlayıp bu yüzden Rabbinden haya edecektir. O da Allah'ın kendisini dost edindiği ibrahim aleyhisselâma gidin! diye söyleyecektir.
İnsanlar ibrahim aleyhisselâma gelecekler, ancak O da:
— Ben bu işi yapamam, diye cevap vererek, hatâsını hatırlayıp Rabbinden haya edecektir.
Allah'ın kendisi ile kelâm buyurduğu ve Tevrat'ı gönderdiği Musa aleyhisselâma gidin! diye tavsiye edecektir.
Musa aleyhisselâma geldiklerinde, O da:
— Ben bunu yapamam, diyecek Ve yaptığı hatâsını hatırlayıp, bu sebeple Rabbinden haya edip, Allah'ın ruhu ve kelimesi olan Isa aleyhisselâma gidin! diyecektir.
Halk İsa aleyhisselâma gelecek. İsa aleyhisselâm:
— Ben bunu yapamam, kendisinin geçmiş ve gelecek günahlarının af buyrulduğu Allah'ın kulu Muhammed aleyhisselâma gidin! diye yol gösterecektir.
Peygamber aleyhisselâm devamla buyurur ki:
— İnsanlar sonra bana gelecekler. Ben de şefaat için Rabbimden izin isteyeceğim, izin verilecek ve Rabbimi görünce secdeye kapanacağım. Allahü Teâlâ beni, dilediği kadar secde halinde bırakacak.
Sonra bana:
— Ey Muhammed, söyle, söylediğin dinlenecek; dile, dilediğin verilecek; şefaat et, şefaatin kabul olunacak, buyurulacaktır. Ben de bunun üzerine, başımı kaldırıp, Rabbimin bana öğrettiği hamdlerle kendisine hamd edeceğim. Sonra da şefaatte bulunacağım ki, bana bir sınır tayin edilecek; bu sınır içerisinde kalanları Cehennemden çıkarıp Cennete koyacağım.
Enes radıyallahu anh diyor ki:
Bilmiyorum, üçüncü veya dördüncü defasında mı idi; Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:
— Ey Rabbim, artık Cehennemde, Kur'ân'ın kendilerini ebediyyen orada kalmakla mahkûm ettiklerinden başka kimse kalmadı...
(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî

RESÛLULLAH'A KISAS

Abdurrahman bin Ebî Leyla radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
Ensârdan Useyd bin Hudayr şakacı bir kimse olduğu için insanlarla konuşur ve onları güldürürdü. Bu sebeple Peygamber aleyhisselâm'ın böğrüne bir ağaç parçası ile vurmuştu. Useyd radıyallahu anh:
— Ey Allah'ın Resulü, sabır buyur da hakkımı alayım, dedi. Peygamber aleyhisselâm:
— Kısas hakkını yerine getir, benim sana yaptığım gibi sen de bana yap, dedi.
Useyd bin Hudayr:
— Fakat senin üzerinde gömlek var, benim üzerimde yoktu, sen vururken, dedi.
Peygamber aleyhisselâm Useyd radıyallahu anh'ın, kendisinin çıplak böğrüne vurması için gömleğini kaldırdı. Allah'ın Resulü gömleğini kaldırır kaldırmaz da, Useyd radıyallahu anh hemen Peygamber aleyhisselâmın mübarek vücudunu öpmeye, yüzünü ona sürmeye başladı ve:
— Ey Allah'ın Resulü, maksadım yalnızca bu idi! dedi.
(Ebû Davud)

SELAMIN KAT KAT SEVABI

İmran bin Husayn radıyallahu anh anlatıyor:
Bir adam, Allah'ın Resulüne geldi ve «esselâmü aleyküm» dedi. Peygamber aleyhisselâm da, «aleyküm es - selâm» diyerek selâmını aldı. Sonra adam oturdu. Peygamber aleyhisselâm bu âdâmın «esselâmü aleykum» demesiyle alâkalı olarak:
— On sevab! buyurdu.
Sonra bir başka adam geldi ve «esselâmü aleyküm ve rahmetullah» dedi. Peygamber aleyhisselâm aynı şekilde «ve aleykum es - selamü ve rahmetuilahi» demek suretiyle onun da selâmını aldı. Adam oturdu.
Adamın böyle demesi sebebiyle Peygamber aleyhisselâm:
— Yirmi sevab! buyurdu.
Daha sonra bir başkası geldi ve «esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhû» dedi. Allah'ın Resulü aynı o adamın söylediği şekilde selâmını aldı. Adam oturdu.
Peygamber aleyhisselâm bu adamın selâmı sonuna «ve berekâtuhû» yu ilâve etmesi üzerine de:
— Otuz sevab! buyurdu.
(Ebû Davud, Tirmizî)

ŞEYTANA KARŞI SİLÂH

Ebû Melih radıyallahu anh'den şöyle anlatılıyor:
Bir adam dedi ki, Allah'ın Resulünün terkisinde idim. Hayvanın ayağı sürçtü. Bunun üzerine ben de:
— Şeytan helak olsun! diye söyledim. Peygamber aleyhisselâm da buyurdular ki:
— «Şeytan helak olsun» deme. Zira böyle söylediğin zaman, şeytan o kadar kabarır ki koca bir ev gibi olur ve «Bu işi ben yaptım» der. «Bismillah» de ki, böyle söylediğin zaman, şeytan sinek miktarı oluncaya kadar küçülür.
(Ebû Davud, Neseî)