REKLAM

31.03.2017

helak olmayı bekleyin hadis



o  devlet malı ganimet bilinirse,
o  emanetlere hıyanet edilirse,
o  zekatlar ödenmezse,
o  ana-babasına isyan ederse,
o  ana-babasını ihmal ederse,
o  ana-babasına eziyet ederse,
o  insan zevcesine itaat ederse,
o  camilerde dünya için sesler yükselirse,
o  toplumun ileri gelenleri, en reziller olursa,
o  şerrinden korkulan kimseye ikram edilirse,
o  alkollü içkiler açıktan içilirse,
o  şarkıcı kadınlar baştacı edilirse,
o  çalgı aletleri çoğalırsa,
o  ümmetin sonradan gelenleri,
öncekileri lanetlerse,

helak olmayı bekleyiniz...

öğütler nasihatlar



TARLADA EKİNİM VAR DEME, AMBARAGİRMEYİNCE
HAYIRLI EVLADIM VAR DEME, EL KOYNUNA GİRMEYİNCE.
SADIK DOSTUM VAR DEME BAŞINA BİR ŞEY GELMEYİNCE.
VEFAKÂR KARIM VAR DEME, YOK GÜNÜ GÖRMEYİNCE.
İŞİNİN BAŞINA GEÇ VARANDAN, BALVERMEYEN ARIDAN,
KOCASINDAN SONRA KALKAN KARIDAN,
HARAM KAZANILAN PARADAN,
KİMSEYE HAYIR GELMEZ.
ZENGİNİ FAKİR EDEN HAYIRSIZ EVLAT.
MEMURU, TÜCCARI FAKİR EDEN SÜSLÜ AVRAT.
FAKİRİ FAKİR EDEN KURU İNAT.
ÇOK ACIMA ACINACAK HALE GELİRSİN.

(Kıyamete yakın) ümmetimde zelzele olur. Bir zelzelede on bin, yirmi bin, otuz bin kişi ölür. Allahü Teala bu ölümü müttakilere öğüt, kâfirlere azap kılar.                                                                                                    Hadisi Şerif

Öyle zaman gelecek ki, bir mescitte binden fazla insan namaz kılacak da içlerinde tek mü’min bulunmayacak.                                               Hadisi Şerif

Bu dünyanın cefasından sefasına sıra gelmez; gafil olma ilme çalış geçen zaman geri gelmez.                                                                  S.Hilmi Tunahan (K.S)

Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker’i (İyiliği emredip kötülüğü yasaklamak) bırakan kişi Kur’ana ve bana inanmış olmaz.

ÇOK GÜZEL BİR HİKAYE SONU ÇOK İLGİNÇ



Aaron Hacker'in emlak bürosunun önünde New York plakalı kırmızı,spor bir araba durdu.Arabadan inen şişman adam,büroya doğru yürüdü.Sıcaktan ter,ince elbisesinin üstüne kadar çıkmıştı.50 yasında görünüyordu.Yüzü heyecandan kızarmış,fakat kısık gözlerindeki kararlı,donuk bakış değişmemişti. İçeriye girince basıyla Aaron'a selam verdi. "Bay Hacker?" Aaron gülümseyerek,"evet benim,sizin için ne yapabilirim.Bay..?" Şişman adam,"Dill" diyerek kendisini tanıttı."Zamanım çok az,hemen konuya girsek iyi olacak." dedi. "Benim için de iyi olur Bay Dill.İlgilendiğiniz belli bir yer var mi?" "Doğrusunu isterseniz,evet.Kasabanın kenarındaki eski bina." "Sütunlu ev mi?" "Ta kendisi.Yanılmıyorsam üzerinde SATILIK tabelası var." Aaron kuru bir sesle,"Evet." Dedi.Bizim satış listemizdedir." Kalınca bir defterin yapraklarını karıştırdı.Sonra daktilo ile yazılmış bir sayfayı işaret etti: "160 yıllık bina.8 odası,2 banyosu,otomatik gaz fırını,geniş terasları,çevresinde ağaçları var.Çarsıya,okula yakın.750.000 dolar."diye okudu ve ekledi: "Hala ilgileniyor musunuz?" Adam oturduğu yerde rahatsız olmuş gibi kıpırdandı."Neden olmasın .Olumsuz bir yani mi var?" Aaron,"Aslına bakarsanız," dedi."Bu evi defterime yalnızca yaşlı Sade Grim'in hatırı için kaydettim. Ev asla onun istediği kadar etmez.Uzun zamandır onarım görmemiş çok eski bir binadır.Kirişlerden kimi bir kaç yıl içinde çökecek durumda.Bodrumu ise yılın yarısında su ile doludur.""Öyleyse sahibesi neden bu kadar çok istiyor." Aaron omuz silkti."Herhalde kendisi için manevi değeri olacak.Çok eskiden beri ailesine aitmiş."Şişman adam gözlerini yerde gezdirdi."Bu çok kötü." dedi.Basını kaldırıp Aaron'a baktı ve çekingen bir biçimde gülümsedi. "Hoşuma gitmişti.O,nasıl söylesem bilemiyorum,tam aradığım evdi." Aaron güldü."100.000 dolara belki iyi bir alışveriş olurdu ama,750.000 dolara...Sanırım Sadecin düşüncesini de anlıyorum.Hiç bir zaman fazla parası olmadı.Kendisine kentte çalışan oğlu bakıyordu.Sonra adam 5 yıl önce öldü. Onun için ev satmanın akıllıca bir is olacağını biliyor.Fakat gönlü bir türlü evden ayrılmaya razı olamıyor.Bu yüzden eve kimsenin almaya yanaşamayacağı bir fiyat koyuyor.Böylece kendini avutuyor." Üzgün bir ifade ile basını salladı."Dünya ne kadar garip değil mi?" Dill soğuk bir sesle "Evet." dedi.Sonra ayağa kalktı. "Kendisini bulup fiyatı biraz düşürmesini isteyeceğim." Otomobilini Bn.Grim'in evinin önündeki yıkık dökük çürümüş tahta parmaklıkların önüne park etti.Evin çevresini tümüyle yabani otlar kaplamıştı. Kapıya çıkan kadın kısa boylu,beyaz saçlı idi.Yüzündeki hatlar,küçük inatçı görünüşlü çenesine kadar iniyordu.Havanın sıcak olmasına karşın sırtında kalın,yün bir örme hırka vardı. "Bay Dill olmalısınız."dedi, "Aaron Hacken buraya gelmekte olduğunuzu telefonda söyledi.İçeri girmez misiniz?" Dill,"İçerisi korkunç derecede sıcak." diye söylendi. "Öyleyse içeri girin.Buzluğa biraz limonata koymuştum.İçeriz." İçerisi loş ve serindi.Pancurlar kapatılmıştı.Eski tarz geniş koltuklarla döşenmiş büyük bir salona girdiler.Yaşlı kadın ellerini sıkı kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu. Şişman adam öksürdü."Bn. Grim,az önce emlakçiniz ile konuştum." Kadın,"Tümünden haberim var." diye sözünü kesti. "Aaron fikrimi değiştirebileceğiniz düşüncesi ile sizi buraya yollamakla akilsizlik etmiş.Doğrusunu isterseniz amacımın bu olduğuna da pek emin değilim." "Bayan Grim,sizinle biraz konuşabileceğimi sanmıştım."Bn. Grim sallanan sandalyesini gıcırdatarak arkasına yaslandı. "Konuşmak için para alınmaz,ne istiyorsanız söyleyin." "Evet,haklisiniz." Adam beyaz bir mendille yüzünün terini sildi. "İzin verirseniz anlatayım.Bir is adamıyım.Bekarım.Uzun yıllar çalıştım ve iyi bir servet yaptım.Artık dinlenmeyi hak ettim.Yaşamımın sonlarını geçirebileceğim sakin bir yer arıyorum.Burayı sevdim.Bir kaç yıl önce Albany'ye giderken buradan geçmiştim.O zaman bir gün buraya yerleşebileceğimi düşünmüştüm.Bugün kasabadan tekrar geçerken,burayı gördüm.Tam istediğim yerdi." "Burayı ben de severim,Bay Dill.Böyle oldukça yüksek bir fiyat isteyişimin nedeni de bu zaten." Dill gözlerini kaldırıp yaşlı kadına baktı. "Oldukça yüksek bir fiyat değil mi?Kabul etmelisiniz ki Bn.Grim,bu günlerde böyle bir ev en fazla..." "Yeter." diye bağırdı kadın."Bay Dill bu konuda sizinle kesinlikle tartışmak istemiyorum.Eğer istediğim parayı vermeyecekseniz,üzerinden durmayalım.""Fakat,Bn. Grim." "İyi günler Bay Dill."Adamın da ayni şeyleri yapmasını belirten bir tavırla ayağa kalktı. Fakat adam kalkmadı."Bir dakika bayan,delilik olduğunu biliyorum ama,istediğiniz parayı ödeyeceğim." Yaslı kadın uzun süre adama baktı."Emin misiniz, Bay Dill?""Kesinlikle,yeterince param var.Eğer evi satmanızın tek yolu buysa,parayı alacaksınız." Grim hafifçe gülümsedi."Sanırım limonata iyice soğumuştur.Size getireyim.Siz içerken ben de evi anlatırım."Kadın elinde tepsi ile geriye döndüğünde Dill yine mendille alnındaki terleri siliyordu.Limonatayı zevkle yudumlamaya başladı.Yaslı kadın sallanan sandalyesine yaslanırken "Bu ev." Diye söze başladı. "1902'den beri aileme aittir.Kasabadaki en sağlam ev olmadığını da biliyorum.Oğlum Michael doğduktan sonra bodrumum su bastı.O günden bu yana da bir türlü kurutamadık.Aaron bazı yerlerin çürüdüğünü de söylüyor.Yine de bu eski evi severim.Bilmem anlatabiliyor muyum?" Dill,"Evet." dedi. "Michael 9 yaşında iken babası öldü.Ondan sonra sıkıntılar başladı.Michael belki de benden çok babasını özlüyordu.Çok vahşi ve haşin bir çocuk olmuştu.Liseyi bitirince kasabayı terk edip kente gitti.Çok hırslı bir insandı.Kentte ne yaptığını bilmiyorum. Fakat başarıya ulaşmış olmalıydı.Bana düzenli para gönderirdi." Gözleri nemlenmişti. "Kendisini 9 yıl görmedim.Dokuz yıl sonra geldiğinde başı dertte idi.Zayıf ve yaşlanmış bir durumda bir gece yarısı çıka geldi.Yanında ufak,siyah bir valizden başka bir şey yoktu.Valizi elinden almak istediğim zaman bana vurdu.Bana,annesine vurdu.Ertesi gün bir kaç saat için evi terletmemi söyledi.Ne yapmak istediğini açıklamadı.Döndüğümde valiz ortadan yok olmuştu."Şişman adam gözlerini limonata bardağına dikmiş öylece dinliyordu. "O gece evimize bir adam geldi.İçeriye nasıl girdiğini bilmiyorum.Michael'in odasından sesler duydum.Oğlumun içinde bulunduğu tehlikenin ne olduğunu öğrenmek istiyordum.Kapının arkasından dinlemeye çalıştım.Fakat yalnızca bağrışmalar tehditler ve..." Bir an durakladı.Omuzları sarsılıyordu. "...ve bir silah sesi duydum." Diye devam etti."İçeriye girdiğim zaman yatak odasının penceresi açıktı ve yabancı gitmişti.Michael'im da yerde yatıyordu.Ölmüştü.Tüm bunlar bundan 5 yil önce oldu.Ondan sonra polis bana olanları anlattı.Michael ve tanımadığım o adam birçok suç işlemişler.Bir sürü yerlerden bir kaç milyon dolar çalmışlar.Michael parayı alıp kaçmış.Parayı bu evde,hala bilemediğim bir yerde saklamıştı.Sonra diğer adam hissesini almak için oğlumu arayıp bulmuştu.Paranın yok olduğunu görünce de oğlumu öldürmüştü." Başını kaldırıp adama baktı. "İşte o zaman evimi 750.000 dolara satışa çıkardım.Bir gün oğlumun katilinin döneceğini biliyordum.O bir gün gelip fiyat ne olursa olsun evi almak isteyecekti.Bütün yapacağım,yaşlı bir kadının köhne evine bu kadar çok para vermeye razı olacak adamı buluncaya kadar beklemekti." Sandalyesini ağır ağır sallıyordu. Dill bardağı yere bıraktı,diliyle dudaklarını yaladı."Uf!" dedi.Bu limonata çok aci..." Bakışları canlılığını kaybetti,hafif titreme ile başı,omzunun üzerine cansız düştü.


28.03.2017

Layık evlat olamadık ilahi sözleri

Olamadık olamadık
Layık evlat olamadık
Hizmette bir ah işitsek
Binlerce kez ağlar olduk
Binlerce kez yanar olduk

Gelemeyiz, gelemeyiz
Huzurana gelemeyiz
Günahlardan boynum bükük
Huzuruna gelemeyiz

Kısıklada yürürlerdi
Dört vasıtaya binerlerdi
Talabesi her şeyiydi
Dünyalara değişmezdi

Olamadık olamadık
Layık evlat olamadık
Hizmette bir ah işitsek
Binlerce kez ağlar olduk
Binlerce kez yanar olduk

Küfür ona zulum etti
Bir an bile öf demedi
Dini mübini öğretti
Sünneti rasül üzere

Olamadık olamadık
Layık evlat olamadık
Hizmette bir ah işitsek
Binlerce kez ağlar olduk
Binlerce kez yanar olduk

Sünnet'ten taviz vermeyin
Kavmiyetçilik gütmeyin
Hak yolunda sebgat edin
Dedi üstazım tunahan

Olamadık olamadık
Layık evlat olamadık
Hizmette bir ah işitsek
Binlerce kez ağlar olduk
Binlerce kez yanar olduk


https://youtu.be/JKB-jI2eGso

23.02.2017

Roket sisteminin esasi bize aittir !

27 Temmuz 1612 Cuma günü Istanbul Beylerbeyi semtinde dogan ve 1623 yilinin 10 Eylül Pazar günü tahta çikip 16 sene, 4 ay, 29 günlük bir saltanattan sonra 8/9 Subat 1640 Çarsamba/Persembe gecesi 28 yasinin içinde vefat eden Sultan Dördüncü Murad, saltanati boyunca Revan ve Bagdat Fethi gibi muhtesem zaferler yanisira Istanbul'da iki garip olayi da görmüstür.
Bu iki olaydan ilki, dünya havacilik tarihi yönünden mühimdir. Söyle ki: Hezârfen (elinden bir çok is gelen, çok bilen) lákabli Ahmet Çelebi, takindigi iki kanat ile Galata kulesinden Üsküdar'in Dogancilar meydanina kadar basari ile uçmus ve zamanin pâdisahi Dördüncü Murad, Hezârfen Ahmet Çelebi'nin bu marifetini Sarayburnu'nda Sinan Pasa köskünden seyretmistir.
Hezârfen Ahmet Çelebi kimdir, bilmiyoruz. 17. asirda böyle bir uçusun gerçeklestiren Ahmet Çelebi'nin Okmeydani'ndaki sekiz dokuz defa uçarak ta'lim ettigini yazan Evliyâ Çelebi hakkinda nedense genis bilgi vermemistir. Kendisine "Hezârfen" lâkabi verildigine göre, Ahmet Çelebi'nin zeki, gayretli, mütesebbis bir kimse oldugu ve bu ucus icin hayli emek sarfettigi anlasilmaktadir.
Galata Kulesi damindan Üsküdar'a kadar rüzgar akimini iyi kullanarak ucmayi beceren Ahmet Çelebi'nin bu basarisini Evliyâ Çelebi "Seyahatnâme"'sinde söyle anlatiyor:
"Hezârfen Ahmed Çelebi evvelâ Okmeydani minberi üzerinde rüzgârin siddetinde kartal kanatlariyla sekiz dokuz kere havada uçarak ta'lim etmistir. Sonra, Sultan Murad Han Sarayburnunda Sinan Pasa köskünden seyrederken Galata Kulesi'nin tâ tepesinden lodos rüzgâri ile uçarak Üsküdar'da Dogancilar meydanina inmistir."
Dünya havacilik tarihi yönünden mühim olan bu uçusu Evliyâ Çelebi böyle anlatmakta ve padisahin Ahmet Çelebi'ye bir kese altin ihsan ederek Cezayir'e gönderdigini, Hezârfen'in orada öldügünü ilâve etmektedir. Bazi kaynaklar da Istanbul'da elçi olarak bulunan Busbegius'in de hatiratinda bu mühim olaydan bahsettigini ve bu elçinin yazdiklarinin Bati'daki çalismalara kaynak oldugu öne sürülmüstür.
Hezârfen Ahmet Çelebi'nin Sultan Dördüncü Murad devrindeki uçusunun bu yolda ilk olduguna dair çesitli iddia varsa da, Ahmet Çelebi kanat takinarak uçmak isinde ilk degildir. Ondan evvel Ismail Cevherî adli bir Türk de Nisanbur'da kanat takinarak uçmaya tesebbüs etmis, fakat muvaffak olamamistir. Bu zat, ünlü bir dil bilgini ve hattattir. Tahminen 950 yilllarinda Farab'da dogmus, dayisi "Divânü'l-Edeb" sahibi Ebû Ibrahim Ishak El Farabi'nin yaninda okumus, bilâhare Arapçayi ve Arapçanin bâzi lehçelerini ögrenmek üzere Bagdat'a gitmis, sonra Hicaz'a Suriye'ye geçmis, daha sonra Horasan'a gelerek dil, dilbilgisi ve hatt mevzuunda söhrete ermistir. Siir de yazan bu zatin "Mukaddime" (Giris, baslangiç, M.K.) adinda küçük bir dilbilgisi, aruz ile ilgili "Arûzu'l-Varaka" ve "Sihâhu'l-Arabiye" adli mühim bir lügati vardir. Hatt sanatindaki mahareti ile yazdigi Kur'an-i Kerim'ler ise o devirde her yerde istiyakla aranmistir!...
Ismail Cevherî dil bilginligi yanisira uçmaya heves eden ve bu yolda ölen ilk Türk olarak da ünlüdür. Kuslari inceleyen, kanat genisliklerini tesbit eden, ancak fen adami olmadigindan bunlari iyi hesaplayamayan Ismail Cevherî 1010 yilinda kapi gibi iki büyük sathi vücuduna baglayip Nisanbur'da Eskicami minaresinden bir rivayete göre de evinin damindan kendisini bosluga birakmis ve hizla yere düsüp ölmüstür.
Hezârfen Ahmet Çelebi bu kanat takinarak uçmak isini Ismail Cevherîi'den sonra ikinci defa tecrübe eden ve basariya ulasan kimsedir.
***
Yine Sultan Dördüncü Murad devrinde vukuu bulan ikinci garib olay ise, Lâgarî veya Lâgri Hasan Çelebi ismindeki zatin yedi kollu bir fisege binip bunu atesleyerek göge yükselmesi ve fisekdeki barut bitince kollarindaki kanatlari açip süzülerek yere inmesidir!...
Bu uçus da basari ile neticelenmis ve Lâgarî - Lâgri Hasan Çelebi'nin bu basarisi roket sisteminin esasi sayilmistir!..
Okuyalim bu zatin macerasini yine Evliyâ Çelebi'nin "Seyahatnâme"'sinden:
"-Murad Hân'in Kaya Sultan adli kizi, dogdugu gece akika senligi oldu. Lâgri Hasan Çelebi, elli okka barut macunundan yedi kollu bir fisek icad etti. Sarayburnu'nda Hünkâr huzurunda fisege bindi. Talebeleri fitili ateslediler. Lâgri: "Padisahim seni Allah'a ismarladim" diyerek ve dualar ederek göklere çikti. Yaninda bulunan fisekleri atesleyip denizin yüzünü ayinlatti. Gökkubbede büyük fisegin barutu kalmayip da yere dogru inerken, ellerinde olan kartal kanatlarini açip Sinan Pasa köskü önünde denize indi. Kendisine bir kese akça ihsan olunup, yetmis akça ile Sipahi yzildi. Sonra Kirim'da Selâmet Giray Hân'a gidip orada vefat eyledi. Rahmetli yakin dostumuzdu. Allah rahmet eyleye."
Baskalarinin türlü efsaneyi evlâdlarina tarih diye okuttugu devrimizde biz geçmisin bu basarilarindan neden korkariz bilinmez!... 1955'de yurdumuza gelen Amerikan Hava Kuvvetleri Kurmay Baskanligi Ilmî Istisare Kurulu üyesi ve NATO Arastirma Grubu Baskani Prof. Theodor Karman, Istanbul'da Teknik Üniversite salonunda verdigi konferansta, roket sistemini ilk defa 17. asirda bizim kullandigimizi söyler ve eski eserlerden projeksiyonla naklettigi resimlerle bunu izah ederken, biz bu gerçeklere neden sahip çikmayiz anlasilmaz !
Tipki ilk havan topunu Bizans'i fethimizde kullanildigini, Haliç Tersânesi'nde yapilip halen Dolmabahçe Sarayi'nda bulunan ve hâlâ çalisan saatleri ve daha neleri neleri baskalarina duyuramadigimiz gibi, Hezârfen Ahmet Çelebi'nin 17. asirda gerçeklestirdigi basarili uçusu ve Lâgari-Lâgri Hasan Çelebi'nin bugunkü roketlere esas olan ayni yüzyildaki "Roket uçusu"'nun tarih sayfalarinda gömülüp kaldigi gibi!..
Mustafa Müftüoglu
Milli Görüs-und Perspektive, 11/1996

22.02.2017

KERPİCİN ETKİSİ


    Bir inkarcı, alimin birine şu üç soruyu sorar:
1- Allah varsa bana göster.
2- Her işi Allah yaratıyor da neden suçlu ceza görür?
3- Şeytan ateşten yaratıldığı halde ona cehennem ateşi nasıl etki yapabilir?
    Alim bu soruları soğukkanlılıkla dinler. Sonra da yerden bir kerpiç parçası alıp inkarcının başına vurur. Başı yarılan inkarcı soluğu mahkemede alır. Hakim, alime sorar:
    - Bunun başına kerpiç vurmuşsun öyle mi?
    - Bana üç soru sormuştu, ben sorularına karşılık kerpici vurdum.
    - Nasıl?
    - Anlatayım. Allah varsa bana göster demişti. Başının ağrıdığını iddia ediyorsa göstersin. İkinci olarak da her şeyi Allah yaratıyorsa suçlu neden ceza görsün dedi. Madem ki niçin beni mahkemeye veriyor. Üçüncü olarak da ateşten yaratılan şeytana cehennem ateşi nasıl etki yapar diye sordu. Cevabını aldı. Topraktan yaratılan kendisine, yine topraktan olan kerpiç nasıl etki yapıyor?
    Bu cevaplardan sonra alim beraat eder.

KAYNAK:
 
GÜRAN, Kemal, Kendi Kendine Kur'an Okulu, Akit Gazetesi Yayını, s. 215

PEYGEMBERLİK SEMASI

   Hz. Musa, miraçta Peygamber Efendimize (s.a.v.), "Ümmetimden öyle insanlar gelecek ki, benden evvel gelseydi peygamberlik semasında görürdünüz." sözünü hatırlatarak, "Ya Muhammed (sav), bu sözüne delil isterim" demiş.
    Efendimiz, İmam-ı Gazali Hazretlerini çağırmış, o ruhanîyeti ile temessül etmiş. Hz. Musa "Sen Kimsin?" diye sormuş. İmam-ı Gazali "Abdullah oğlu, Ahmet Oğlu" diyerek bütün seceresini saymış ve sonunda "Gazali" demiş. Hz. Musa: "Niçin bu kadar uzattın, baştan söyleseydin ya Gazali" deyince, İmam-ı Gazali: "Ya Musa, Allah (c.c.) Tûr dağında sana "O elindeki nedir?" diye sorunca, sen hemen "Asadır" demedin, "Ya Rabbi ben bunu şuralarda kullanırım, bu şundan yapılır" diye anlattıktan sonra "Bu asadır" dedin" demiş. Hz. Musa "Ben o zaman Rabbimle konuşuyordum, o konuşmayı uzatabilmek, o fırsatı değerlendirmek için öyle söyledim." diye cevap vermiş. İmam-ı Gazali: "Ya Musa, sen öyle bir fırsatı değerlendirmek için sözü uzatırsın da, ben Allah'ın ulül azm bir peygamberi ile konuşma şerefine ermişken hiç sözü kısa tutar mıyım?" deyince Hz. Musa, "Ya Muhammed, sözünde haklıymışsın." demiş.
* * *
   Allah, o büyükleri tanımaya, onlara karşı haddini bilmeye, onların yollarına ve yaptıkları hizmetlerde onlara yardıma insanımızı ve insanlığı muvaffak eylesin.

KAYNAK:
 AKAR, Mehmet; Mesel Denizi, Nil Yayınları, İstanbul 2001, s. 26-27