REKLAM

25.12.2016

YOLUMUZDAKİ ENGELLER

        Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye başlamış beklemeye.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelmişler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirmiş. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.   
Sonunda bir köylü çıkagelmiş. Saraya meyve ve sebze getiriyormuş. Sırtındaki küfeyi yere indirip iki eli ile kayaya sarılmış ve ıkına sıkına itmeye başlamış. Sonunda kan ter içinde kalmış ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereymiş ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görmüş. Açmış ki bir de ne görsün, kese altın doluydu. Bir de kralın notu varmış içinde.
        "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral.
        Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders vermişti.
        "Her engel, hayat şartlarımızı daha iyileştirecek bir fırsattır."

HALİFENİN GÖMLEGİ


Ömer ibni Abdülaziz, halifeliği zamanında, bir gün minberde, söylevle meşguldü. Minberin yakınında olan, bir grup halk, konuşması esnasında halifenin zaman zaman elini götürüp, gömleğini hareket ettirdiğini görüyorlardı. Bu hareket orada bulunan ve dinleyenlerin dikkatlerini celbetti. Hepsi kendi kendilerine, neden halifenin konuşma esnasında, elini gömleğine götürüp, hareket ettirdiğini soruyorlardı.

Toplantı tamamlanarak sona erdi. Araştırıldıktan sonra belli oldu ki halifenin, kendisinden öncekilerin Beytülmaldan yaptıkları israfı telafi etmek ve müslümanların Beytülmalın gözetlemek için, bir taneden fazla gömleği olmadığı için yeni yıkanmış gömleğini tekrar aynısını giymişti şimdi de, daha çabuk kurusun diye, hareket ettiriyordu.
   

TAYİN EDİLMEYEN ÜCRET

o gün Süleyman bin Cafer Caferi ve İmam Rıza (a.s) birlikte dışarı çıkmışlardı. Güneş battı ve Süleyman evine gitmek istedi. Ali ibni Musa’r-Rıza (a.s) ona
- Bizim eve gel, bu gece bizle beraber ol” dedi. İtaat etti ve İmamla birlikte onun evine gittiler.
İmam, hizmetçilerini çiçek dikmekle meşgul gördü ve yine İmamdın gözü, onlarla birllikte çiçek dikmekte olan yabancı birine ilişti.
- Bu kimdir?” diye sordu.Hizmetçiler bunu bu ğün bize yardım etsin diye ücretli tuttuk.
-Çok güzel, ona ne kadar ücret tayin ettiniz?
- Sonra bir şeyler verip onu razı edeceğiz.
İmamda rahatsızlık ve öfke izleri belirdi. Ve hizmetçileri cezalandırmak üzere onlara döndü. Süleyman Caferi:
- Niçin kendinizi rahatsız ediyorsunuz?dedi.
İmam buyurdu:
- Bunlara tekrar tekrar talimat verdim. Bir işe başlanırken, işin ücretini tayin etmeden önce asla bir kimseyi görevlendirmeyin, dedim. İş ücretini tayin ederseniz, iş sonunda karşınızdakine bir miktarda fazladan verebilirsiniz. Elbette o da kendisine verilen muayyen ücretten fazlasını aldığı için size müteşekkir ve sizden memnun kalır. Sizi sever, aranızdaki ilgi daha da sağlamlaşır böylelikle yalnız kararlaştırdığınız miktara iktifa etseniz bile karşınızdaki sizden rahatsız olmayacaktır. Fakat ücreti tayin etmez de karşınızdakini görevlendirirseniz işin sonunda ona verdiğiniz her miktara rağmen, kendisine gösterdiğiniz sevgiye inanmayıp belki de sizin ona daha az ücret verdiğinize inanacaktır.
Bihar al-Envar

YAHUDİNİN SELAMI

  Resuli-Ekrem (.s.a.a)’in eşi Ayşe, Resul-i Ekrem (s.a.a)’ın huzurunda oturmuştu ki, Yahudi bir adam içeri girdi. Girdiği anda Selam un aleykum yerine
- Essamu aleykum” yani “ölüm üzerinize olsun”dedi. Uzun sürmedi, başka biri daha geldi. O da selam yerine
- Ölüm üzerinize olsun” dedi. Bunun tesadüf olmadığı malumdu. Resul-i Ekrem (s.a.a)’i dille incitmek için yapılan bir plandı. Ayşe çok öfkelendi, ve
- Ölüm sizin üzerinize olsun...” diye bağırdı.
Resul-i Ekrem (s.a.a) buyurdu:
- Ey Ayşe küfür  etme, küfür şekillenirse en kötü ve çirkin bir biçimde mücessem olur. Yumuşaklık ve sabırlı olmak, her neyin üzerine konursa, onu güzelleştirir, süsler ve her şeyin üzerinden kaldırılırsa güzelliğini azaltır. Niçin sinirlenip öfkelendin?
Ayşe:
- Görmüyor musun ya Resulullah’ın, bunlar küstahlık ederek, utanmadan selam yerine ne diyorlar?
-     Evet, görüyorum onun için bende, “Aleykum” yani “sizin üzerinize olsun” diye cevap verdim, bu kadarı kafiydi.”
 
Vesail, c. 2 s. 212 Emir Bahadır Basımı

KOMŞUNUN ŞİKAYETİ

  Biri, Resul-i Ekrem (s.a.a)’ın huzuruna geldi ve
- Bana eziyet ederek huzurumu bozuyor” diye komşusunu şikayet etti.
Resul-i Ekrem (s.a.a):
- Tahammül et ve komşunun gürültü patırtısına aldırma, belki gidişatını değiştirir, buyurdu.
Bir müddet sonra ikinci defa gelerek şikayet etti. Resul-i Ekrem (s.a.a) bu kez de tahammül et buyurdu.
Üçüncü defa geldi. ve
- Ya Resulallah, benim bu komşum gidişatını düzeltmiyor, beni ve ailemi rahatsız etmek için gerekenlerin hepsini yapıyor” dedi.
Resul-i Ekrem (s.a.a) bu defa ona
- Cuma günü, ev eşyalarını dışarı çıkar, yoldan gelip geçen halk görsün. Halk, sana “niçin ev eşyalarını buraya döktün?” diye soracaktır. “Kötü komşunun elinden” diyerek şikayetini bütün halka söyle.
Şikayetçi aynısını yaptı, eziyet eden komşu ise peygamber daima tahammül et diyecek diye, hayal ediyordu.
Halbuki zülmün def edilmesi hukukun müdafaası hususunda İslamiyetin, mütecavize saygı göstermeyeceğini bilmiyordu. Böylelikle herkesin huzurunda rezil olacağını sezen eziyetçi komşu, konuyu öğrenince yalvarıp yakarmaya başladı ve adamın, eşyasını evine taşımasını rica etti. Aynı zamanda komşusunu incitecek şekilde bir şey yapmamaya söz verdi.
 
Usul-i Kafi, c. 2, Bab-ı “Hak al-Cıvar”

HRİSTİYAN VE ALİ (a.s)’IN ZIRHI

  Ali (a.s)’ın, halifeliği zamanında, Kufe’de zırhı kayboldu. Bir müddet sonra bir Hrıstiyan’ın yanında ortaya çıktı. Ali onu hakimin huzuruna götürdü.
“Bu zırh benim malımdır; onu ne sattım, ne de birine bağışladım; şimdi onu, bu adamın yanında buldum.” diye iddia etti.
Hakim:
“Halife iddiasını söyledi, sen ne dersin?” diye Hıristiyan’a sordu. O, bu zırhın, kendi malı olduğunu, aynı zamanda halifenin sözünü yalanlamadığını, söyledi.
Hakim Ali’ye dönerek
“Sen iddia ettin, bu şahıs ise inkar ediyor. Bu durumda iddian için şahit getirmen lazım” dedi.
Ali güldü ve
“Hakim doğru söylüyor, şimdi şahit getirmem gerek, fakat hiç bir şahidim yok” dedi.
Hakim, iddia edenin şahidinin olmamasına dayanarak, hrıstiyan’ın lehine karar verdi. O da zırhı aldı ve gitti.
Fakat, zırhın, kimin malı olduğunu daha iyi bilen Hristiyan’ ın, bir kaç adım yürüdükten sonra vicdanı uyandı ve geri dönerek “Böylesine bir hükümet ve davranış şekli alelade insanların keyfinden değil, peygamberlerin hükümet tarzıdır” dedi ve
“Zırh Ali’nindir” diye itiraf etti.
Kısa bir zaman sonra, onu, müslüman olarak Ali (a.s)’ın sancağı altında, Nehrivan harbinde, savaşırken gördüler.
 
El- İmam Ali Savt-ül Adalet-ül İnsaniyet, S. 63 ve devamı Bihar C: 9 Tebriz basımı S. 598. 

YOKSUL VE ZENGİN

  Resül-i Ekrem (s.a.a) her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı. Bu arada eski elbiseli fakir bir müslüman kapıdan içeriye girdi. İslami adetlere göre herkes her hangi mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır. “Benim canım şurasını istiyor” görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez. O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu; gitti oraya oturdu. Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu. Zengin adam elbisesini toplayarak ondan bir az uzaklaştı. Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem (s.a.a) ona dönerek:
-     Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     Elbiselerin kirlenir diye mi korktun?
-     Hayır ya Resülallah.
-     O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?
-     Yanlış bir iş yaptığımı ve hata ettiğimi itiraf ediyorum. Şimdi bu hatamın telafisi ve bu günahımın keffaresi olarak servetimin  yarısını bu müslüman kardeşime vermeye hazırım dedi. Çünkü ona karşı yanlış bir hareket yaptım. Beni bağışlayın ya Resülallah.
-     Eski giyimli adam: Fakat ben bunu kabul etmeye hazır değilim.
-     Cemaat: Niçin?
-     ”Çünkü bir gün beni de bir gururun sarmasından ve bir müslüman kardeşime, bu gün bu şahsın bana yaptığı gibi, aynı hareketi yapmaktan korkuyorum” der.
 
 Usul-ı Kafi c. 2. “Müslüman Fakirlerin Fazileti” babı