REKLAM

30.11.2016

MESELE KALKMAKTA
"Yarın sabah saat yedi buçukta kalkacağım" dedi genç adam. Sonra ertesi günün programını yaptı.. "Duş.. Kahvaltı.. Evden çıkış.." diye başlayarak.. Önemli bazı ihtiyaçlarını karşılamak üzere alışveriş merkezine gidecekti. Sonra öğle yemeğinde uzun zamandır görmediği bir arkadaşı ile buluşacaktı. Öğleden sonra bir is randevusu vardı.. Saati sabah 7.30'da çalarken "Duş yapmasam da olur" diye düşündü.. "Yarim saat daha kestireyim.." Bir yarim saat daha için kahvaltıdan da vazgeçti.. Alışveriş mi?.. O kadar da önemli değildi canim.. Ertesi güne kalabilirdi. Öğleye kadar uyusa ne kadar iyi olacaktı. O kadar sıcak ve çekici idi ki, yatak.. Öğle yemeğinde arkadaşı ile buluşma mı?.. Bunca zamandır görüşmemişler de ne olmuştu yani.. Birkaç gün sonra yeseler yemeği ne olurdu ki?.. Bir telefon eder, yok canim, yüz yüze konuşmak zor, bir mesaj çeker ertelerdi yemeği.. Oh be.. Artik caninin çektiği kadar uyuyabilirdi.. Uyudu.. Is randevusuna, aç ,alelacele iki fırça ile düzeltilmiş saçlar ve uykudan şişmiş gözlerle girerken, aynaya bakmadığı için, neden basarili olamadığını da anlayamadı.. O gece yatarken gene plan yaptı.. 7.30 kalkış.. Duş.. Kahvaltı.. Gazetelere bakma.. 9.00: Alışveriş merkezine gidiş... 11.30: Arkadaşla buluşma.. 14.00: Is randevusu.. ..Ve sabah 7.30 da saati çaldığında "Canim kahvaltı çekmiyor, duşu da daha dün gece aldım.." diye
mırıldandı, yastığı kafasının üstüne koyup öbür tarafa döndü.

Kim mi anlattığım kişi..
Siz..
İçinizden biri..
Kim bilir kaç kişisiniz orda..
Kaç yüz..Bin..
Basari, yataktan kalkma ile baslar..
Bu kadar basit..
Ama o kadar da zor..
Bir araştırma yapın yakin çevrenizde..
Başarılı olanlar, yataktan kalkmayı bilenlerdir.
Nedir yataktan kalkmayı bilmek..
Karar verdiğin saatte gözünü açtığın anda, fırlayıp yataktan çıkmak..
Bir dakika bile gecikmeden..
Bir dakika bile yatak miskinliği yapmadan..
Uçak kaçacaksa, yaparız bunu..
Ama hayat kaçarken yapmayız..
Kaçan uçağın yenisi vardır oysa..
Ama kaçan hayatin saniyesi geri gelmez..
Yataktan kalkmayı öğrenmek, kendini tanımakla baslar..
Kendinizi iyi tanırsanız, kalkacağınız saati doğru belirler,
güne doğru, yapabileceğiniz, başarabileceğiniz planla
baslarsınız.. Saat 7.30'da yataktan çıkamadığınızı bile
bile her gece "7.30 kalkış" diye yattınız mı, kendi kendinizi
aldatır, daha kötüsü giderek aşağılık kompleksine düşersiniz..
"Ben ne berbat bir insanım. Verdiğim en basit kararları bile
uygulayamıyorum" diye.
Bakin..
Hayali değil, gerçekçi planlar yapın..
Ama kalkın..
Geceden verdiğiniz kararları, ertesi gün uyguladığınız ölçüde
kendinize güveniniz artmaya, kişiliğiniz oturmaya baslar.
Talebelik hayatında düzenli ve programlı yaşamaya başlarsanız bütün
hayatınız düzenli ve programlı olur
Yapamayacağınızı ezbere bildiğiniz planları her gece yatarken
yapmak, sizi yasarken öldürür.
Durmadan plan yapıp ertelemek, hiç plan yapmamaktan çok daha
hızla çürütür insani..
Yataktan kalkacağınız zamana doğru karar verin ve kalkın..
Hayatınızın nasıl hızla olumlu gelişmeye başladığını göreceksiniz..

24.11.2016

Yalan Söylemeyen Çocuk


Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, bir arefe günü çift sürmek için tarlaya gitti. Bir öküzün kuyruğuna tutunup ardından giderek oynuyordu. O anda bir ses işitti:
''Ey Abdülkâdir! sen bunun için yaratılmadın ve bunlarla emir olunmadın''!
Bu ses, Abdülkâdir Geylâni hazretlerini korkuttu. Eve gelince dama çıktı. Hacıları gördü. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı.
-Anneciğim! bana izin ver de Bağdat'a gidip, ilim öğreneyim. Sâlihleri, evliyâyı ziyaret edeyim.
Annesi de dedi ki: -Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir'im! senin ayrılığına dayanamam. Sensiz ben ne yaparım? Bu bakımdan müsâade edemiyorum.
Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri, tarlada olan bitenleri anlattı. Annesi ağladı. Kalkıp babasından miras kalan 80 altını alıp, kırkını kardeşine ayırdı. Kırkını da bir  keseye  koydu ve keseyi elbisesinin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki:
-Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evlâdım, Abdülkâdir'im! Hak teâlânın rızâsı için olmasaydı katiyyen bırakmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık! Yolun açık olsun! seninle belki ebedi olarak ayrılıyoruz. Sana son olarak nasihatım şudur ki:''Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiçbir zaman yalan söyleme , doğruluktan asla ayrılma! Allahü teâlâ her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir''.
Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat'a gitmek üzere bulunan bir kervana rastgeldi ve aralarına katıldı. Hemedan'ı geçmişlerdi. Bir müddet yol aldılar. Arz-ı Tetrenk denilen mahalle geldiklerinde kervanda bir bağırıp, çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkıya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yıkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başlandı. Eşkıyalar, kervandakilere birer birer sual edip, üzerlerinde her ne buldularsa aldılar. Sıra Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerine geldi. Eşkıyalardan biri latife olsun diye bunu önüne çekip sordu:
-Fakir çocuk, söyle bakalım senin neyin var?
-Üzerimde yanlız 40 altınım var.
Eşkıya inanmamıştı. Bırakıp gitti. İkinci bir harâmi sual edip, o da aynı cevabı alınca vaziyeti reislerine bildirdiler.
''Bu çocuk 40 altınım var'' diyor dediler.
Bu defa da reisleri sordu:
-Senin üzerinde ne var?
-Hırkamda dikili 40 altınım var.
Reisleri adamlarına dönerek dedi ki:
-Açın bakın, bakalım! Adamları üstünü aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler.
Eşkıya reisi hayretle sordu:
-Peki evlât, sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin? Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri dedi ki::
-Ben evden ayrılırken anneme asla yalan söylemiyeceğime söz vermiştim. 40 altın için sözümü bozar mıyım?
Bu sözleri duyup hakikate şahit olan eşkıya başının gözleri yaşardı. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hiyanet ve zulümler işlediğini, birgün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı:
-Eyvah! biz de Allahü teâlâ söz vermiştik.::Bunca zamandır şeytana uyup ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık. Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak? Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki:
-Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak teâlâ karşı olan ahdimi bozdum. O'na isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarıma tövbe ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşaallah, Hak teâlânın râzı ve hoşnut olmadığı bir şeyi yapmıyacağım. Reislerine pek ziyade bağlı olan eşkıyalar hep bir ağızdan dediler ki:
-Efendimiz, reisimiz! Biz de sizden ayrılmayız. Eşkıyalıkta reisimizdin, hidâyette de reisimiz ol!
Bunun üzerine kervan ehlinden ne alınmışsa sahiplerine iâde edildi. Bir sürü eşkıya Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin önünde tövbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat'a vardı.


KUREYŞ SÛRESİNİN ESRARI


Eyüp Sabri Paşa Mekke'de olan bir veba salgınını Mir'âtü'l- Haremeyn kitabında Şeyh Ahmed Duhani isimli zattan naklen şöyle anlatıyor:
Bundan evvel Mekke'de gayet dehşetli veba hastalığı olmuştu. Gerek hacılar ve gerek ahali yollarda gidip gelirlerken birdenbire düşüp vefat ederlerdi. Cenazelerin çokluğundan yollarda yürümek, Mescid-i Harâm'a gitmek imkânsız bir hale geldi.
Hastalığın en ziyade dehşet verdiği günlerde beni de korku sardı ve namazlarımı evde kılmaya karar verdim. Fakat ikindi cemaatini feda edemeyip Harem-i Şerife gittim ve namazdan sonra Safâ kapısından çıkıp güçlükle Safâ dağı eteklerine kadar gidebildim. Yolun iki geçesinde birçok kimseler yatıp kalmış ve Müslüman cenazelerinden sa'yetmek imkânı kalmamış idi. Cenazelerin çokluğundan ürküp daha ileri hareket edemedim, cansız bir ceset gibi Safâ'ya dayanıp kaldım. Bir müddet sonra kulağıma şöyle bir ses geldi:
"Sen utanmaz mısın? '.ecelleri geldiği vakit artık bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler.' (mealindeki Yunus Sûresinin 49.) âyet-i celîlesine inanmaz mısın? Oldukça âlimsin, epeyce tefsir ve hadis kitapları okudun, îmân ağacı gönül bahçende kök tutup karar kıldı. Li-îlâfi kureyş sûre-i celîlesini okumaya devam edersen hiçbir şeyden korkmazsın. Ve bu sırrı her kime söylersen vehim belâsından onu da kurtarmış olursun. Vah vah ayıptır, hem de günahtır." Sanki o saate kadar cansızmışım da bu ses kulağımdan bana bir üflemiş gibi titreyen vücuduma taze bir hayat geldi, vesveseden hiç eser kalmadı. Sesin ilhâm olduğunu anlayıp Kureyş Sûresini okuyarak evime döndüm, aileme "Li-îlâfi." sûre-i celîlesine devâm etmelerini tenbih eyledim.
Korku ve dehşetin ehl-i beytimden dahi zâil olduğunu görünce artık her kime tesadüf ettim ise emrolunduğum üzere bu sûreyi okumalarını tavsiye ederdim. Elhamdülillâh, bu mübârek sûreye devam edenlerin hiçbirinde vehimden eser kalmadı.
DİNİ MESELE

BAŞARILI OLMANIZ İÇİN ÖNERİLER



  • Öğrenmeyi ders anında gerçekleştirin. Dersi derste anlayın ve öğrenin.
  • Derslere önceden hazırlanın.
  • Planlı çalışın.
  • Ders dışı zamanlarda konuları biriktirmeden günü gününe çalışın.
  • Derste aktif olun, derse katılın. Olumlu eleştirilerde bulunun. Anlaşılmayan konuları anında sorun. Öğretmeninizden veya iyi bilen arkadaşlarınızdan yardım isteyin.
  • İşlenen konuyu o günün akşamı tekrar edin.
  • Verilen ödevleri zamanında ve başkalarından yardım almadan yapın.
  • Dersle ilgili notları doğru ve tam olarak kaydedin.
  • Geçer not almak için değil, tam öğrenmeyi gerçekleştirmek için çalışın.
  • Ders çalışırken başka şey düşünmeyin.
  • Hep aynı yerde çalışın. Burada mecbur olmadıkça başka bir şey yapmamaya özen gösterin.
  • Etütleri iyi değerlendirin.
  • Konuyla ilgili fazla örnek yapın.
  • Zayıf olduğunuz konuları tespit edin, bu eksikleri giderin.
  • Başarma isteği ve morali içinde olun.
  • Dinlenme ve uykuyu düzenli bir şekilde yürütün.
  • Gece yatağınıza uzandığınız zaman o gün neler yaptığınızı ve yarın ne yapacağınızı kendi kendinize sormadan uyumayın.
  • Dersi masa başında çalışın. Koltukta, yatakta uzanarak değil.
  • Hepinize başarılar ve muvaffakiyetler dileriz


KİBİR


13.11.2016

MÜNACAÂT



Münacât: Lügatte bir kimsenin kulağına bir şey söylemek, fısıldamak; Allah’a yalvarmak, yakarmak, niyaz ve dua etmek manalarına gelmektedir.
· Edebiyatta, Allah Teâlâ’ya  yalvarmak, yakarmak, dua ve niyaz etmek gayesiyle nazm edilen menzumeler nadiren mensur münacâtlar da vardır. mensur münacâtlara TAZARRUNAME adı da  verilmiştir. Manzum münacâtlar, İslamiyyetin  zuhurundan sonra ortaya çıkmış  X-XI. Asırlarda İran edebiyatında ve bilahare de Türk edebiyatında görülmüşlerdir.
            Divan edebiyatı şairleri divanlarına, tevhid, münacât ve na’atlerle başlarlardı. Bu durum islamî eserlerde ve bil hassa divanlarda adetâ bir adet haline gelmiş ve hemen hepsinde münacât yer almıştır.
  Şair münacâtlar da diğer manzumelerde de olduğu gibi âyet ve hadislerden iktibaslar yapmakta ve bazen de bunlara telmihlerde bulunmaktadır.
 Ana mevzu şudur : Allah Teâlâ  en büyük güç, kuvvet, kudret ve azamet sahibidir. Buna mukabil olarak kullar, çaresiz, küçük, fakr-u zaruret içinde ve son derece âcizdir. Bu durumda kulların her türlü işlerinde Allah’a yalvarmaları ve dua etmeleri gerekmektedir.
Münacâtlar az olmakla birlikte dînî Türk mûsikîsinde de  bir form olarak göze çarpmaktadır. Bunlar, manzum münacâtlardan bestelenen formlardır.

MÜNACÂAT

İlahî cihan-aferin zül-celalim
Şuhud-u rububiyyetinde evalim
Temasil-i erteng-i pür hikmetindir
Kerim u kerem dide mazlum u zalim
Huzurunda mahsul-i kalb-ü lisanım
Hurûşan sirişkim perîşan mekalim
Ne hacet var izhar-u  acz ü niyaza
Bütün iftikârım bütün ibtihâlim
Muammâ-yı dil bir garip aferîde
Ne mecnun ne âkil ne cahil ne âlim
Bilen varsa sensin nasıl hüshayım ben
Bana verdi hayret gumuz-i evalim
Nasıl îtimad edeyim mâ sivâya
Ki her bir demimdir demi intikâlim
Bekâ yoksa dünyada ukbâda vardır
Benim var mı yoktu demek ihtimâlim
Eder ruh-ı Naci şu ikrârı tekrar
Masûnu z-zevalim masunu z-zevalim
Senin lütf-i belanı gözler ümidim
Senin kurb-i âlânı gözler hayalim
Şu halim olur belki gufranı calip
Olur belki gufranı calip şu halim.

                    MUALLİM NACİ

AHLAKİ ÇÖKÜŞÜN ÇÖZÜMÜ : KUR’AN AHLAKI



Adım Adım Çöküşü Hazırlayanlar
Bazı insanlar dünyayı yaşayabilecekleri tek yer olarak görmektedirler. Bu yanlış ve sapkın inanış ise hayatın gerçek amacından uzaklaşmalarına ve bir süre sonra manevi değerlerini de kaybetmelerine de neden olmaktadır. Hem kendilerinin hem de diğer insanların ölümle birlikte yok olacaklarını zanneden bu kişiler manevi yönden de bir çöküş içine girerler.

Bu tarz çarpık yaşam felsefelerine sahip insanların oluşturdukları toplumların manevi yönden büyük bir boşluk içinde olması kaçınılmazdır. Böyle toplumları oluşturan insanlar dünyada kendileri için mümkün olduğunca fazla çıkar sağlamaya, kendi istek ve tutkularını tatmin etmeye, kısa bir hayat süresini sorumsuzca geçirmeye çalışırlar. Ahlaki yönden bir güzellik elde etme konusunda ise çabaları olmaz. Çünkü bunun kendileri için bir çıkar sağlamayacağını düşünürler. Hatta aksine yardımsever, şefkatli, merhametli, hoşgörülü, vicdanlı insanları kendi çarpık bakış açılarıyla "saf" kişiler olarak değerlendirirler. Onların hayat felsefeleri, kuvvetli olanın zayıf olanı ezmesi, güçlü olanın hiç kimsenin hakkını gözetmeden insanlara dilediği şekilde zulmetmesi üzerine kuruludur.
Allah Kuran'da, ahirete ve hesap gününe inanmayan bu insanların günah konusunda da sınır tanımayacaklarına dikkat çekmiştir:
"O gün, yalanlayanların vay haline. Ki onlar, din gününü yalanlıyorlar. Oysa onu, 'sınır tanımaz, saldırgan', günahkar olandan başkası yalanlamaz." (Mutaffifin Suresi, 10-12)
Dinden uzak yaşayan bu insanlar hayatları boyunca hep daha fazla şey elde etme hırsı içinde olurlar. Ve çevrelerindeki insanlara da bu yönde telkinlerde bulunur, onları da Allah'ın sınırlarını tanımadan yaşamaya teşvik ederler.
İçinde yaşadığımız dönemde birçok toplumda din ahlakını tamamen terketmiş ve çevrelerini de böyle karanlık bir yola çekmek isteyen insanlar vardır. Bundan dolayı günahta sınır tanımama, saldırganlık, manevi çöküntü, ahlaki değerlerin yitirilmesi, bir ayette geçen ifadeyle "çirkin hayasızlıkların" yaygınlaşması, fuhuşun, sapkın cinsel ilişkilerin, uyuşturucu bağımlılığının, kumarın, kısacası her türlü ahlaksızlığın teşvik edildiği bir dönemdir. (Harun Yahya, Çözüm Kuran Ahlakı)

Ahlaksızlık Telkini
Dinsiz veya Allah'a ve ahirete inancı zayıf olan bir insan, Allah'ın haram kıldığı fuhuş, kumar, hırsızlık gibi eylemlerde bulunmaktan, insanların haklarına tecavüz etmekten çekinmez. Çünkü dinsizliğin temelinde, insanların tesadüfler sonucunda oluştukları ve dolayısıyla kendilerini Allah?a ve O?nun emirlerine karşı sorumlu hissetmek zorunda olmadıkları inancı vardır. Ayrıca dinsizliği besleyen evrim teorisine göre ise, insan gelişmiş bir hayvandır ve diğer hayvanlar gibi ihtiyaçlarını karşılamak dışında bir kaygısı olmamalıdır. Nefsani ihtiyaçlarını karşılama konusunda ise kendisine herhangi bir kısıtlama getirmek zorunda değildir; bu durumda hayvanlar gibi davranabilir.
Nitekim ünlü materyalistler ve Darwinizm'in savunucuları dinsizliğin ahlaka bakış açısını tüm açıklığı ile dile getirmişlerdir. Darwinizm'in önde gelen çağdaş savunucularından ve Cornell Üniversitesi profesörlerinden William Provine materyalizmin ahlaka bakış açısını şöyle ifade eder:
"Modern bilim ortaya koymaktadır ki, dünya tümüyle ve sadece mekanistik prensiplerle işlemektedir. Doğada hiçbir amaç ve prensip yoktur. Rasyonel olarak bulunabilecek tanrılar ve düzenleyici güçler de yoktur? İkincisi, modern bilim ortaya koymaktadır ki, insanoğlu için hiçbir 'daimi ahlaki kanun' ya da 'mutlak yol gösterici prensip' yoktur? Üçüncüsü, şu sonuca varmamız gerekir ki, öldüğümüz zaman ölürüz ve bu bizim mutlak sonumuzdur." (Philip Johnson, Darwin On Trial, 2. b. Illionis: Intervarsity Press, 1993)
Bu materyalist bilim adamının da belirttiği gibi, dinsizlikte ahiret inancı yoktur ve insanlar ölümden sonra yok olacaklarına inanırlar. İman etmeyenlerin bu sapkın inanışları Kuran'da da şöyle haber verilmiştir:
"O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz." (Mü'minun Suresi, 37)
Öldükten sonra dirileceğine inanmayan insanlarda, sınır tanımayan, her türlü aşırılıkta ve ahlaksızlıkta bir sakınca görmeyen, nefsinin ve tutkularının her emrettiğini yapan, iradesini kullanmak için bir sebep görmeyen, aksine her türlü iradesizliği geçerli sayan bir anlayış gelişir. Bu nedenle, dinsizlik ahlaki bozulmanın en önemli sebebidir. Nitekim Provine'in yukarıdaki sözleri de dinsizliğin bu sınır tanımazlığına, ahlak üzerindeki bozucu etkilerine bir örnek teşkil etmektedir. Bu sözlerde dinsiz bir insanın nasıl çarpık bir düşünce ve ahlak yapısına sahip olduğunu görmek mümkündür.
Örneğin 60'lı yıllarda dünya gençliği arasında ortaya çıkan özgürlük anlayışı tamamen bu sınır tanımazlığın ve aşırılığın sonucuydu. Serbest cinsellik, uyuşturucu kullanmak, başıboşluk, asilik gibi her türlü ahlak dışı tavır bu dönemin en önemli özelliği idi. Bugün tüm dünyada bu dönemin yetiştirdiği insanlar ya ülkeleri yönetmekte, ya da okullarda öğretmenlik yapmaktalar. Ayrıca günümüzün genç neslini yetiştirmiş olan anne babalar da yine aynı dönemin insanlarıdır. Bugün tüm dünyada ahlaki dejenerasyonun tarihte görülmediği kadar ilerlemiş olmasının bir sebebi de din ahlakından uzak yetişmiş bir kuşağın, giderek daha da dejenere olarak yetiştirdiği bir neslin mevcut olmasıdır. Allah bir ayette babaları din ahlakını bilmedikleri için kendileri de "gafil" kalan topluluğu şu şekilde bildirmektedir:
"Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin)." (Yasin Suresi, 6)
Bu ayette de dikkat çekildiği gibi, bu gibi insanların yetiştirdikleri nesiller de kendileri gibi din ahlakından uzak ve "kötülükte sınırı aşan", yani ahlaki değerlerden yoksun insanlar olmaktadır.


Şeytanın Ahlaksızlık Telkini
Dinsizliğin ahlaksızlığı getirdiği kesin bir gerçektir. Ancak dinsiz olduğu halde ahlaksız olmadığını, yukarıda sayılan ahlaksızlıkların hiçbirini yapmadığını düşünen insanlar da olabilir. Gerçekten dinsiz bir insan da hayatı boyunca kesinlikle rüşvet almamış olabilir ve almamak konusunda kesin kararlı da olabilir. Ancak bu onun güzel ahlak sahibi olduğunu göstermez. Herşeyden önce Allah'tan korkup sakındığı için güzel ahlak gösteren bir insan her konuda bu ahlakını devam ettirir. Buna karşın hayatı boyunca asla rüşvet almadığını söyleyen dinden uzak bir insan çıkarları için kolaylıkla yalan söyleyebilmektedir. Veya oğlunun hastane masrafları için paraya ihtiyacı olduğunda gözünü kırpmadan rüşvet alabilmekte, yani şartlar değiştiğinde "mecbur kaldığını" söyleyerek, hiç yapmayı düşünmediği bir şeyi yapabilmektedir. Örneğin bir insanı öldürmeyi asla düşünemeyen din ahlakını yaşamayan bir insan, bir gün aşırı sinirlendiğinde kendini tutamayarak cinayet işleyebilmektedir.
Oysa güzel ahlak sabır ve irade gerektirir. Şartlar ne olursa olsun güzel ahlaktan taviz vermemek gerekir. Bu iradeyi ve sabrı gösterebilmek içinse insanın önemli bir amacının olması şarttır. Müminler Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmayı amaç edindikleri için karşılarına çıkan her türlü şartlarda güzel bir ahlak gösterirler. Ama dinsiz ve amaçsız bir insanın böyle bir irade ve sabır göstermesi için bir neden yoktur. Örneğin fuhuş yolu ile para kazananlar bunu aç kalmamak için yaptıklarını söylerler.
Oysa Allah'a ve ahiret gününe iman ediyor olsalar, böyle bir hayasızlığa asla yeltenmezler. Ahirette hesabını veremeyeceklerini bildikleri için büyük bir korku ile sakınırlar. Allah'ın Kuran'da, "Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir." (Bakara Suresi, 268) ayetinde bildirdiği gibi, insanların büyük bir kısmı fakirlik korkusuyla türlü ahlaksızlığa başvurabilmektedir. Halbuki Allah'ın rahmetini uman kişi bunları aklından dahi geçirmez.

Toplum İçinde Ahlaksızlığın Özendirilmesi
Günümüzde gençler ,dünyanın hızla değişiminin ve sözde gelişiminin bir getirisi olarak insanlara sunulan ?modernlik?,?çağdaş olma?, ?cesurluk? ve ?özgürlük? kılıfları kullanılarak, ahlaksızlığa özendirilmektedir. Sadece birkaç on yıl öncesine kadar insanların konuşmaya dahi çekindikleri konular, bugün toplumda meşru olarak kabul edilmektedir.
En yaygın iletişim araçları olan televizyonlarda, gazete ve dergilerde her türlü ahlaksızlık sergilenmekte, yolsuzluk yapanlar, homoseksüeller, fuhuşla geçimini sağlayanlar, kumarbazlar, düzgün konuşmaktan aciz, cahil kişiler ?özenilecek kişiler?miş gibi lanse edilmekte ve yaşadıkları hayat çok cazipmiş gibi anlatılmaktadır. Yapılan bu ahlaksızlıkların ?cesurluk?, ?medeniyet? ve ?modernlik? sıfatıyla topluma sunulması ise durumu daha da tehlikeli bir hale sokmaktadır.
Örneğin son yıllarda dünya genelinde erkeklerin kadınsı bir üslupla konuşup, kadınsı giyinmeleri bu telkinin bir sonucudur. Toplumların önemli bir kesiminin kendilerini küçük düşüren bu tavra özenmeleri de elbette ki akılsızlıklarının bir göstergesidir. Veya evlilik dışı ilişkiler ve uyuşturucu kullanmak da dünyaca ünlü, "medyatik" kişiler tarafından özendirilmektedir. Cahil olan insanlar ise bu kişileri kendilerine örnek alıp, onların giyimlerinden mimiklerine, hayat felsefelerinden konuşma üsluplarına kadar herşeylerini taklit etmektedirler. Halbuki özendikleri kişilerin büyük bir bölümü ruhsal çöküntü içinde yaşayan, cahil, çevresindeki insanlar tarafından sürekli aşağılanan insanlardır. Ancak birçok insan bunları göremeyecek kadar akıldan yoksundur. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Size verilen herşey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız?" (Kasas Suresi, 60)
Oysa toplum, Allah'tan korkup sakınan, düşünen, akıl sahibi, vicdanlı, kültürlü, dürüst ve aydın kimselere özendirilse, ahlaksızlıklar yerilerek küçük düşürülseler, hiç kimse ahlaksızlık yarışına giremeyecektir. Genç insanların zihinleri boş konular yerine hem kendilerini geliştirecek hem de çevrelerine fayda vermelerini sağlayacak konularla meşgul olsa, şüphesiz bu insanlar çok daha bilinçli bireyler olacaklardır. Böyle kişilerin de her zaman için çevrelerindeki insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve hatta tüm dünyaya fayda getirecekleri açıktır. Öncelikle bu insanlar her zaman doğru olanı araştıran, fikri saplantılardan uzak kişiler olacaklardır. Çevrelerinde gördükleri olayları dinsizliğin getirdiği önyargılarla değil, açık zihinle değerlendirecek, dünyada bulunuş amaçlarını fark edebileceklerdir. Ve kendilerini Allah'ın yarattığını ve O'na karşı sorumlu olduklarını bildikleri için, güzel ahlakı yaşayabileceklerdir. Kuran'a uydukları için de kendilerine yalancı, sahtekar, ahlaksız insanları değil, samimi, güzel ahlaklı, akıllı, bilinçli insanları örnek alacaklardır.
Toplumda güzel ahlaklı kimselerin ön plana çıkartılmaları, güzel ahlakın övülerek kötü ahlakın yerilmesi, insanların ahlaksızlığa özenmelerini tamamen ortadan kaldıracaktır.


HAZIRLAYAN: MEHMET EMİN LAYIK